“warmer place”
‘selam olsun aylak adamlara…
aslına bakarsanız sizi uzun süredir takip ediyorum, ve itiraf edeyim bilgisayarı açtığım an vakit kaybetmeden -yeni bir şeyler var mı- diye ilk göz attığım yer oldu burası. yenileri görünce başlayan heyecan ve iç kıpırtısı kadar, bir şey göremediğimde de bir iç sıkıntısı başlıyor tabi. neyse fazla uzatmadan başta yüce insan crockett, yeni tanıştığım ve yüzünden gülücük eksik olmayan reis ve ulu bilge sarı olmak üzere emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. hepinizin yüreğine sağlık. şunu da belirtmeden geçmeyeyim, her yeni paylaşımı okuduğumda beynimin içinden “bende şunu yazayım, şöyle yazayım, böyle yapayım” diye binlerce milyonlarca konu, cümle, kelime geçiyor, bir gaz geliyor, bir heyecan basıyor ama sonrası üşengeçlik midir nedir kaybolup gidiyor. bakarsınız ileride birkaç naçizane gönderi yaparım, yayınlamak siz değerli aylak dostlara kalmış tabi.
ben başlamışken –gerçi başta fazla uzatmadan dedim ama- vazgeçtim uzatayım biraz. öncelikle reisin birkaç tanımlamasına kulak misafiri oldum aylak adamızla ilgili. önce “bizden sonraya bırakabileceğimiz bir miras”, sonra “çocuğumuz o bizim” ve “hayata isyanımızdır aylak adamız” tanımlamaları beni bi titretti, bi bilinmez hale soktu, bilinsin isterim. heyecanla takip etmeye devam, ama arada yazmama aralığını uzattığınız oluyor, dikkatinizi çeker, protesto ederim…
gelelim biraz önce crockett babadan okuduğum ve bir şeyler eklemek istediğim n. atlas gecesine… müthiş bir geceydi. ben mabede gelmeden önce iki bira üstüne iki tekila yuvarlamıştım zaten. her ne kadar gürsel brother’ın baskıları olacağını bilsem de bu bünye black jack’e ne kadar karşı koyabilirdi ki. sonuçta ard arda gelen müzik istekleri, gırgır şamata bir muhabbetle birlikte süper bir gecenin başlangıcının orta yerine düşmüştüm. “ne de olsa mülkiyet hırsızlıktı ve paylaşmasam kızardı oradaki arkadaşlar” diye kendimi kandırarak viskiye yumuldum haliyle. gürsel brother hafif tozumuzu aldı tabi ama bende kayışın kopma noktasında olduğum için hassireleeee tarzı yumuşak bi tepkiyle geçiştirdim. sonra caro emerald , emily wells, geç oldu, hadi son bir duble daha, kapılar kaçta açılıyodu, konser kaçta, umo nerde falan derken bahariyede kıçımız donar halde zıplayıp “natacha sen bizim her şeyimizsin” diye haykırırken bulduk kendimizi. niye crockett babanın anlatımı üstüne bu kadar ayrıntıya giriyorum diye de bi stres geldi şimdi nedense. neyse organizatörümüz ulu bilge sarı’nın masa muhabbetiyle birlikte, yarı sponsoru olduğum votka şişesinden de payımıza düşeni aldıktan sonra uçuş tamamlandı ve bulutların üzerine çıktık haliyle. çıkışta yaşanan “warmer place” muhabbetini de ölümsüzleştirmek isterim biline. herşeyiyle süper bir geceydi sonuçta. çingen müzikleri tantanasından sonra organizatörümüz çıtayı epey bi yükseltti diyebiliriz. devamını heyecanla bekliyoruz.
uzadı biliyorum ama az buçukta behzat ç’den dem vurayım diyorum. aslında pek televizyon izlediğim söylenemez ama ilk üç bölümünü anadolu turunda internet olmayan birkaç otele denk gelince vakit geçirmek için izledim. müthiş heyecan yarattı tabi bende. ama sonra istanbul’a dönünce -tv izlememekten kaynaklı- uzunca bir ara izleyemedim. geçen hafta 11. bölüme rastlantı sonucu gözüm takıldı ve izledim. crockett senden özel ricamdır, bir akşam koltuğumun altında bir şişe black jackle mabede geliyorum, şişenin gereğini yapıyoruz ve senden tüm bölümleri set halinde alıp karanlığa karışıyorum…
neyse dostlar tüm emeği geçenlere tekrar teşekkürler… her daim takipçinizim…
selam olsun aylak adamlara…’
‘Yücel’