16 yaşım gibiyim kaç zamandır; aşka ve hayata ipekten anlamlar yüklerdim, kaygan yumuşak ve parlaktı her şey,
Olgunluk, dikeni batan, dimdik ve sade bir çiçek, acı veriyor bana. Ben uzun gelincik tarlalarının kızıyım, yüzüm gözüm onlara değip dokunmaktan kıpkırmızı, bir de utancımdan….
İçim acıyor benim, çoook acıyor.
Yüreğimin taşları bir bir yerinden oynuyor. İçim bugüne dek görmediği bir sınavla sınanıyor ve bunu hiç kimse bilmiyor.
Hayat neydi ki senin bana bakışının yanında???
Her şey nasıl da anlamını yitiriyor….
Günlerdir ağlıyorum ve günlerdir 16 yaşım gibi yüksek sesle müzikler dinliyorum.
Ayıp mı bilmiyorum, belki komik.
BEN GÜNLERDİR NE YAPTIĞIMI BİLMİYORUM! Bildiğim yarısı yaradır hayatın, gerisi derin bir iç çekiş….
Mumlar yaktım kalbime gecelerce, kendimden özür dilerdim, vicdanıma bağırdım, af diledim. Ermişler, müneccimler ve inançlı kadınlar güldü bana . insan olmayı beceremeyenin duası kabul görür mü diye.
Doğdum diye yaşıyorum günlerdir, bir de ilk gençliğime olan vefamdan.
Anılarıma, yıldızı, geceyi, güneşi ve aşkı ilk tanıdığım zamanlara olan borcumdan…
Sonrasına inancım kalmadı, nedenim de yok..
Ben karanlığı kendinde saklı dilsiz, ıssız, bir karabasan çığlığıyım
Hafif terli endişeli, göğsü inip kalkan ve uyanmaya çalışan bir küçük kız çocuğu belki…………..
Ne olurdu sanki hiçbir resim sararmasaydı,
Şiirlerin bir anlamı olsaydı
Şarkılar hep birini anımsatsaydı
Ve hiçbir şeyden
Ve hiç kimseden vazgeçmek zorunda kalmasaydık…
Kalemim anlamıyor kelimeler niye eksik bu gece.
Bilmiyor ki herkesin yaşadığı adı konumlamamış hisler vardır içerimizde
Ve kelimeler onlara en çok ihtiyaç duyduğumuz an yüz çevirir bizlere
Yüreğim gecenin siyahıyla esmerleşiyor
Vakitsiz dünyaya gelmiş çocuklar ömür boyu bu yükü taşırlar omuzlarında
Biz, haksız yere azarlanmış onurlu ve inançlı çocuklarız.
Ve ömür hala tanrının lehçesini tercüme etmekle geçiyor…
‘TOPAL KUŞ’