denizden geliyorlar
cepkensiz hayatın yorgun yüzlü miçoları
geliyorlar masallar ülkesinden
aç
susuz
perişan ırgatları
taşranın
yalınayak hüzünlü türküleri
saçları dağınık yoksul akşamlarda
neler geçmemiştir ki ufuklarından
tütün kokusu yeşil ve mavi
nasıl bir fırtınadır ki kopmuş geliyor
kopmuş geliyor eflatun mor hanımeli
fısıltıyla konuşuyorlar
hayatları kocaman denizlerden de derin
sözleri divitine banmış uçurum kadınlar
mışmışlı gözlerle bakar şafağı beklerler
boynu bükük geçiyoruz hüzünlü türkülerinden
tırtıklanmış patiska hayatlardan
masallar ülkesinden
pepeçura * zamanlardan
hayrat çeşmesinde terleyen boyunlarını
yıkıyorlardı gördüm
paluze * elleri ne kocaman öyle ne yaman
ateşten sözlerini kessem şöyle saçlarım tarumar
masallarını dinlesem yüzüm kızarır nutkum tutulur
memeleri santur tenleri kilim desenli mağrur
tülbentlerinde kokuları delişmen melisaların
taşra kadınları çok işveli çok yaman
geliyorlar uzun aksak adımlarla
başlarında yazma ayaklarında yün çorap
duruşları dağa benziyor gözleri çok derin
sırtlarında yağmalanmış bir dünya
taşranın al yanaklı efsaneleri
umutlar özlemler fırtınalar büyüten
emekçi güzel kadınları ülkemin
annem annem
zerdali dalı mısın özverinin adı mısın
kaf dağının ardında yalnız bir ceylan
gülüşün bahar bahçe
başak tarlası yurdumun
çam kokulu özlemine sar beni
‘Özer’