Archive for the ‘Yazar : ‘İsmim Bu’’ Category

bi dürtmeyin beni !

+ şimdi uyusam bence, bunları düşünmenin ne vakti ne de sırası  ..

+uyusam mı acaba?

+ başım çatlıyor..

– çok uyumaktandır, yuh ya nasıl bu kadar uyuyabiliyorsun?

+ ne düşünüyorsun?

– ne zaman?

+ genelde?

– ne bileyim, saçma sapan sorular sorup durma  da hadi kahvaltını yap, akşam yemeği yesek daha doğru tabi..

+ acıkmadım..

– acıkmazsın tabi, sabahtan akşama kadar yorulmuyorsun ki sürekli uyuyorsun !

+ düşünür müsün?

– neyi ya? sabahtan beri aynı şeyi söyleyip duruyorsun?

+ kaçar mısın?

– neyden?

+ mesela .. anlatmaya kalkarsam uzayacak.. sonra anlaşamayacağız.

+ uyusam  ya ben biraz daha?

– yok artık, bir psikoloğa falan götürelim  seni hem bak artık ayıp da değil herkes rahat rahat gidiyor..

+ biraz tek başıma kalsam ya?

– hep tek başınasın zaten. evden çıkmıyorsun  ki. komşular senin kim olduğunu bile bilmiyor. tanımıyorlar seni. biraz insanlarla içiçe ol, sosyal ol. gerçekten yobazsın.

+ ne kadar sıklıkla düşünürsün?

– neyi be neyi sabahtan beridir aynı şeyi söylüyorsun? düşünüyorum tabi kafasız mıyım ben? sabahtan akşama kadar bir tek  sen düşünüyordun di mi? sen kurtaracaksın bu dünyayı.. somali’ye bak açlık var açlık.. ya senin yediğin önünde yemediğin arkanda. bir derdin yok.. rahat batıyorsanakesinlikle.

+ uyuyup düşüneceğim ben biraz..

– düşün düşün boktur işin diyorum ve ben çıkıyorum bu evden  sıkıcısın. rahatsızsın..  aman kıymetli poponu yerden kaldırma. sabahtan akşama kadar düşünme ayaklarına uyu tamam mı? senden bir olay olmaz..

– ben gidiyorum..

‘İSMİM BU’

TAŞIYICI BABALAR..

Pencereye kısa gelmiş perdelerden, koli üzerine konulmuş pasta ile kutlanan doğum günlerinden, alışmak zorunda kalınan  ımmmmmm  seslerinden, tam  sevdim seni de  he diyecekken hoşçakal demekten, yaşasın anadolu lisesi kazandım diye sevinirken  ortaokulu bile olmayan bir yere yerleşmek zorunda kalmaktan, naber anne? naber baba? naber kardeşim? naber anne? naber kardeşim? naber baba? naber anne? naber kardeşim? naber anne pardon naber baba? tarzından uzatılabilecek, permütasyon kombinasyon problemlerine konu olabilecek tarzda 4 farklı kişi birbirine kaç farklı şekilde hal hatır sorabilirin yansıması olarak gelişen çekirdek aile yalnızlığından, yok lan havai fişek patlıyor ne silahı abartma sen de yatıştırmalarından, doğduğun yerde değil doyduğun yerdesindir abartılmasından meydana gelmiş bir karın doyurma savaşından çok da hoşlandığım söylenemez..

Ben de tanıdığım bakkaldan ekmek alıp, 5 kuruşu da yarın getiririm tatlı şişko amca (adamın suratına şişko diyemeyeceğimizden tabi bakkal amca desek daha yerinde olur..), kaç yıldır görüşüyoruz, uzun zamandır komşumuzdur bir yanlışını görmedim, buraları avucumun içi gibi bilirim, bu akşam tüm aile dostları toplanıyoruz güzel bir akşam yemeği yiyeceğiz, benim ilkokul öğretmenim şimdi de kardeşimi okutuyor… cümlelerinden  sarfedebilmek isterdim.

Babamı severim; ama oradan oraya sürüklenip durmayı sevdiğim söylenemez.

Tüm bu söylediklerim; babamın mesleği dolayısıyla yaşadığımız, ailecek derinlerden hissettiğimiz duygulardan.. Tayin olayının mantıklı olduğunu  düşünmeye  çalışıyorum ama 1 yılda 2 yılda bir şehir değiştirmenin anlamını kavrayamıyorum. Daha eşyalarını tam olarak açıp, koltuğuna uzanamamışken tekrar eşya topluyorsun sanki.. İşin amele tarafını geçtikten sonra ruh haline olanları minik de örneklendirdim.. Şimdi bu  örneklerden birkaç tanesini nasıl yaşadığımı genişleteyim..

Mardin / Nusaybin : (Baraj ) denilen bir hidroelektrik santralini koruyormuşuz. Bir tane ev var.. Aile yaşayabilsin diye ‘’çok ince’’ düşünülmüş.. Ağaçlıkların arasında şehre epey uzak, günün her saati hidroelektirik santralinin o (eşşiz tınısı ! ) ımmmmmmmm… Perdelerimizi takmanın verdiği mutlulukla ilk gün yatağımıza yattık ve ımmmm sesleri arasında uyuma gayreti göstermeye çalışıyoruz. Niye burada olduğumla ilgili pek de bir fikrim yok.. Aile içinde olmak zorunlu tabi o yaşlarda.. Pencerelere kısa gelmiş perdelerin yarattığı boşluktan  kocaman ağaçlar görünüyor, gözlerimi kapatıyorum başka şeyler düşünüyorum, gitmiş mi diye bakmaya kalmıyor ki gitmemiş.. Nasıl sabah oldu ve anneme nasıl anlattım bu durumu bilmiyorum ama ertesi gün tüm perdeler indirildi ve üzerine eklemeler yapıldı.. Şimdi çokk uzun olan perdelerimizin arkasında pencere hala aynı pencereydi ve o görüntü benim için hala aynı görüntü.. İşte bu yüzden  pencereye kısa gelmiş perdelerden nefret ediyorum !

Tunceli; 5.yaş günümden bir fotoğraf. Bomboş bir oda ve bantlanmış bir kolinin üzerinde doğum günü pastası.. Doğum günümün tam da taşınma merasimlerinin yoğunlaştığı ay olan haziran ayında olmasından da nefret ediyorum..

Gittiğim her okulda kendimi tekrar tekrar ispatlamak zorunda olmaktan, ilk aldığım 90 – 100 notlarından sonra kopya mı çektin kızım diye  özel öğretmen görüşmelerine maruz kalmaktan, tatlı ve arkadaş olunabilir bir kız olduğumu göstermek için tam 1, 2 yıl bekledikten sonra  tamam sevdik birbirimizi ama hoşkalın arkadaşlarım demekten, bir dahaki taşındığımız yerde benim de odam olacak ama söz tamam mı diyaloglarından, eğer bir gün şehre ve okula yakın oturursak ben de 23 nisan çalışmalarında ve tiyatro atölyelerine katılacağım ama söz mü tekrar diyaloglarından işte bu yüzden nefret ediyorum..

Belki her şeyden nefret eden şirin gibi nefret ettiğimi söyleyip durdum ama, taşıyıcı annesi vasıtasıyla dünyaya gelmiş varlıklara sesleniyorum şükredin ki  sadece 9 ay taşınıyorsunuz !..

Sana olan sevgimin ölçülemezliğini bildiğin için bir özür mektubu eklemiyorum canım babacığım, sadece ‘sabit’, yerinde duran, otur oturduğun yerde lafına sadık kalmış ‘dostlara’ sesleniyorum.. Durmanın, kalmanın, gitmemenin kıymetini lütfen layıkıyla biliniz..

‘İSMİM BU..’

Hayırlı bir iş için yazıyorum..

Sevgilinden ayrılıyorsun hayırlısı olsun, arkadaşınla küsüyorsun hayırlısı olsun, sınıfta kalıyorsun hayırlısı olsun, işe alınmıyorsun hayırlısı olsun, sevdiğin adam başka birini seviyor ve gidiyor ‘hayırlısı olsun’, unutuluyorsun hayırlısı olsun, dışlanıyorsun hayırlısı olsun, almak istediğin ev depremde yıkılıyor hayırlısı olsun, uçağı kaçırıyorsun hayırlısı olsun, kaza yapıyorsun hayırlısı olsun, istemediğin bir adam ülkenin başında hayırlısı olsun, terör almış başını gidiyor, her güne neredeyse 3 insan ölüyor bu vatan uğruna hayırlısı olsun, miden rahatsız hayırlısı olsun, tayinin çıktı hayırlısı olsun..

Hangi duruma hayırlısı olsun diyoruz ki biz anlamadım.. Gerçekten hayır olan, olmasını istediğimiz şeylere mi, yoksa olumsuz olup da düşünmekten kaçıp kurtulmak istediğimiz şeylere mi?

Ben bakıyorum şöyle bir hayırlısı olsun dediklerime; ki örnekteki çoğu şeyi kendim söylüyorum; olumsuz olup da kaçıp kurtulmak istediğim, düşünmek istemediğim şeyler. Bazen bazı şeylerin önüne geçemiyoruz evet, ama öyle bir şey yaratmış ki hayırlısı olsun beynimizde ‘haydi kaç kurtul ve tekrar tekrar ‘tekrar et’ -hayırlısı olsun-..

Hayır bu kadar kolay olmamalı – hayır-. Şer geliyor başına, söyle o sihirli cümleyi ve kurtul. Savaşsana bir önce kardeşim; git bir peşinden bakalım sevdiğin adamın ayrılmayalım , seviyorum, affediyorum, deneyelim, baştan alalım, sensiz yapamam falan de. Sonra dene, çabala, uğraş, yılma, at gururunu, hırsını, kibrini, yenilmişliğini üzerinden.. Yine mi aynı şey oldu? Her şeye rağmen o aynı, durum aynı, sonuç aynı mı.. İşte şimdi hep bir ağızdan söylüyoruz  o sihirli cümleyi ‘hayırlısı olsun’..

Kimse bizim yaşamımızı hem yazıp, hem yönetmiyor. Bize bırakılmış kocaman bir pay var ‘hayatımız’.

Ben yılmışlığımdan bıktım artık ve gerçekten içinde hiçbir hayır göremediğim işlere hayırlısı olsun demiyorum abilerim, ablalarım .. Yok abi bir bakayım bu işin içinde bir iş var diyorum.. Didik didik edip yoruldum, bu işten bir sonucumu neyimi alamam ki ben dedim mi; işte o zaman yine her bir ağızdan söylüyoruz ‘hayırlısı olsun’..

Şimdi böyle heyheylenip yazdım yazmasına ama şunu unutmuyorum.. ”Hoşunuza gitmeyen nice şeyler vardır ki sizin için hayırlıdır ve hoşunuza giden nice şeyler vardır ki sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz ayet-i kerimesi.. Benim sorunum kaçmakla, kılıf bulmaya çalışmakla, örtbas etmeye çalışmakla..

Her şeyi (sana verilen kadarıyla ) yaptıysan gönül rahatlığıyla; hatırlayıp bu ayeti paşa paşa oturabilirsin tabii ki koltuğunda..

‘İSMİM BU..’