Archive for the ‘Yazar : ‘HALO’’ Category

HALO’NUN GÜNLÜĞÜ : YALANLARIM ve BEN..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HALO’NUN GÜNLÜĞÜ : YALANLARIM ve BEN..

 ‘Hemen söyleyeyim bu müdür ile ciğerimden benim çektiğimi kimse çekmez, işleri güçleri benle uğraşıp beni kızdırmak, benim pembe yalanlarımı yakalamak, ama ne yaparsın ah bir şu bilgisayardan içtihat çıkarmayı bilsem, biraz da yeni mevzuatı takip edebilsem onlara hiç eyvallah etmem ama neyse  çok zamanımız kalmadı zaten boşa zamanımızı harcamayalım da bu hayatta ne kadar rakı tüketirsek o kadar iyidir yani ne kadar stok yaparsak o kadar iyi, öbür tarafta bu stoklara ihtiyacım olacak, bu meredi içmeden kafam bir türlü çalışmıyor. Her halde bana bir şey olursa, dostlarım beni rakısız bırakmaz  ama yine tedbirli davranmak lazım.

 Konuyu dağıtmayalım da bu ciğerim ile müdür benim pembe yalanlarımı yakalamayı sever dedim ya bunlardan birini anlatayım da beni  ağızlarına  nasıl sakız yaptıklarına siz karar verin.

 Efendim yine günlerden bir gün saat onikiye yaklaşmış, tabi benim yine içki saatim gelmiş ( tabi benim için tek muteber içki rakı diğerleri aperatif ) ama öğlen ara olmadan adliyede de bir dosyayı incelemem lazım. Her zamanki gibi yine müdür ve ciğerimi kandırarak Kadıköy Bahariyedeki ceza adliyesine benimle gelmelerine ikna ettim. Serasker caddesinden hızlı şekilde adliyeye doğru yürürken, her zamanki gibi cep telefonum çaldı yine her zamanki gibi içimden kim bu münasebetsiz diyerek sinirli sinirli telefonumu açtım beni arayan bir türlü sevemediğim sevmemekte de hata yapmadığım  bir arkadaşım, ismi bende kalsın o da benim gibi hukukçu, telefonla benim nerede olduğumu sordu bir tarafta adliyeye yetişme telaşı ha  en önemlisi de adliye sonrası rakı sefası, rakıya tabi bir de bizim çocuklar  eşlik ederse keyfime diyecek yok bu düşüncelerle telefonla beni arayan vatandaşa Kadıköy’de olmama rağmen Sultan Ahmet Adliyesindeyim dedim telefonu kapattım.

 Bizim çocuklardan kaçar mı , Halo Dayı kimdi o dediler. Ya önemli değil dedim. Müdür ile ciğerim durur mu ya şimdi telefonla konuştuğun adamla karşılaşırsan dediler. Ha demez olsalardı daha üç dakika geçmeden arayan vatandaşla karşı karşıya kaldık. Tabi çok mahcup oldum öpüştük ya kusura bakma aceleyle Kadıköy adliyesi diyeceğime ağzımdan Sultan Ahmet çıktı diye geçiştirdim. Tabi bizim çocuklara dilinizi eşek arısı soksun demeyi de unutmadım, biraz gülüştük. Ama neyse ki hem adliyeye yetiştik, hem de bu olaydan sonra çocuklar beni yalnız bırakmadılar rakımda bana eşlik ettiler. Ya bu mereti içmek çok güzel ama tek başına  da tadı çıkmıyor dostlarla güzel.

 Buna benzer bir olayı daha anlatalım da bu günlük yeter artık. Yine yaz ve öğlen saatleri Bahariye adliyesinden duruşmadan çıktık yanımda yine ciğerim. Yine rakı saatim gelmiş, ciğerimi kandırmak zor olmadı yine onu çorba içmeye razı ettim, onlar da çorbanın rakı olduğunu anlıyorlar tabi ama beni de kırmıyorlar. Yine Serasker  Caddesine geldik kendimizi orada bir meyhaneye atacağız. Yine durur mu benim münasebetsiz telefonum yine çaldı, rakıya çok yaklaşmışken yine hangi münasebetsizdi bu, rakı gözümde tüttüğünden artık ellerim de titremeye başladığından, karşımdakinin kim olduğunu anlamadan telefondakiyle konuşmaya devam ettim. Diğer anlattığım olaydaki gibi bu arayan da nerede olduğumu sordu biran önce rakıma ulaşabilmek için kimsenin beni arayıp sormayacağı yanıma gelemeyeceği bir yer olarak düşündüğüm Sultanahmet Adliyesi yine ağzımdan dökülüverdi.

 Ciğerim kimle konuştuğumu sordu anlamadım kim olduğunu diye cevap verdim. Telefondaki görüşmemiz sonlandıktan bir dakika sonra meyhaneye adımımızı atmıştık ki, telefonla konuştuğum kişinin meyhanenin sahibi olduğunu anladım , karşımda duruyordu.  Bana daha bir şey söylemeden ya oğlum  -orada yeni açılan Sultanahmet Köftecisi aklıma geldi – ciğerim, Sultanahmet Köftecisine gidelim dedi, ben sana onu söylemeye çalışırken alışkanlık ağzımdan Sultanahmet Adliyesi çıktı diyerek bu badireyi de atlattık. Sağ olsun ciğerim de bozuntuya vermedi. Of rakı çok güzel dostlarla içmek daha güzel.

 

Ha tabi bu olayları ağızlarına sakız edip herkese anlatmayı ihmal etmediler. Sitemizdeki dostlarla paylaşayım da bunların da dilinden kurtulayım. Müdür müdür bir  duble daha getir bu beni kesmedi.’

‘HALO’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HALO’NUN GÜNLÜĞÜ : NİŞAN MESELESİ

HALO’NUN GÜNLÜĞÜ : NİŞAN MESELESİ

şimdi efendim öncelikle hepinizi en güzel duygularla selamlıyorum. inanın bir yalanım varsa kör olayım şu yazacaklarımda. daha önce burada gıyabımda bazı yazılar yazılmış müdür tarafından. müdür kim diyecekseniz valla benim de kafam karıştı şimdi müdür burada başka bir isimle yazıyormuş. kraker mi nedir öyle bir şey işte o zatı manyak. hem müdür ismini ben koydum efendim. nasıl başka isim kullanır anlamıyorum. manyak canım işte manyak. efendim şimdi ben her zaman arkadaşlarımıza bu tür isimler koyarım. aflarına sığınıyorum ama mecburum efendim çünkü gerçek isimlerle insanları hatırlayamıyorum. nasıl hatırlayım efendim kızdırmayın beni lütfen. o kadar çok insanla muhatap oluyorum ki bu hayatta nasıl hatırlayayım… mümkün değil o elektronik beyinler bile hatırlayamaz , yok yok efendim mümkün değil.

neyse efendim işte müdür ve bazı arkadaşları bu site midir nedir anlamam bir şey kurmuşlar bilgisayarcı çocukla. ha yaman adamdır o bilgisayarcı çocuk. müdür gibi değildir , ne o müdür oturur bilgisayarın başına ancak güzel vücut çizer ekranda. ama bu bilgisayarcı çocuk herkesin yardımına koşar tanısın tanımasın. çok iyi çocuktur , yanlış anlaşılmasın yağ çekmek babında söylemiyorum inanın öyledir.

işte bu iki arkadaşımız dediler ki gel arada bir şeyler  yaz bu siteye sana istediğin kadar rakı , meze. ya sizin anlayacağınız sanal gazete midir dergi midir nedir. bu devirde her şey sanal olmaya başladı. allah bizi sanal rakıdan korusun , diğerlerine razıyım efendim. rakısız bir dünya düşünemiyorum. 15 yaşımdan beri içerim bu mereti. diğer içkilere benzemez efendim , viski miski bira mira hele o kuzeyin insanlarının içkisi votka mıdır nedir yalandır efendim kanmayın o içkilere. her neyse her şey sanal olsun da efendim rakı olmasın. özgürlük olmasın ama rakı olsun , bu kadar radikalim bu konuda. bu arada radikalliği de sevmem ama rakıda öyleyim ne yapayım ihtiyaçtan efendim.

konuya dönelim. yaz dediler ama ben ne yazayım , ne yazayım yahu buraya efendim. benim her günüm aynı. ev , iş , içki , ev , iş , içki. bu kadar. rutin aynı. ha bu rutinler içinde doğrudur ilginç olaylarla karşılaşıp , ilginç kişilerle muhatap oluyoruz. bela efendim bela bu insanlar. bu müdür hepsinden beladır.

neyse söz ağzımızdan çıktı artık yazacağız dedik yazacağız mecbur.

ilk yazım olarak bir nişan törenini anlatacağım sizlere. bu karşıdaki çocuk ‘taşabak’la yani ‘memo’nun ve değerli nişanlısı neslihan hanımefendi’nin nişan törenleri vardı küçüksu’da öğretmenevinde geçen cuma.

efendim saygıdeğer hanımefendi neslihan hanım bana baba yadigarıdır. merhum babası bana söz verdirmişti ona ömrümün sonuna kadar göz kulak olacağım diye. umarım sözüme layık olmuşumdur. ‘taşabak’ ise iyi çocuktur ama biraz sahtekardır efendim aynı müdür gibi. bu müdür mü onu yoldan çıkardı bilemem ama mümkündür psikopat bu müdür , manyak efendim. bu memo’da da sahtekarlık alametleri çok belirdi son zamanlarda. geçenlerde bu adama bir dosya emanet ettim , dedim ki sana yakın yer karar yazılmış mı arada bakırköy’e uğra haber ver dedim. yakın efendim adliye kendisine çok yakın. her arayışımda daha yazılmamış , henüz yazılmamış diyip durdu. bir gün tesadüf oraya gittim bir de ben bakayım gelmişken dedim. bir de ne göreyim memo efendinin yazılmadı dediği karar iki ay önce aralıkta yazılmış. şimdi efendim anlıyor musunuz ben neden çok içiyorum. etrafımı müdür , memo gibi sahtekarlar sarmış bu yüzden.

her neyse efendim konuya geri döneyim bu iki genç arkadaşımız yanımda tesadüf eseri tanıştılar , sonra bu tanışma güzel bir aşkın doğmasına yol açmış. iki arkadaşımız bu güzel beraberliği evliliğe taşımaya karar vermişler. evlilik ve aile kurumu hakkındaki görüşlerimi sonra arz edeceğim başka yazımda. evlilik kararından sonra aileler birbirleriyle tanışıyor ve önce söz kesme merasimi yapmaya karar veriyorlar. tabi burada kurban ben oldum yine efendim. iki aile benim de bulunmamı uygun görmüşler , ben de kalktım çocuklarımın annesini yanıma aldım söz kesme merasimine gittim. bu ne efendim söz , nişan , evlilik.. ne gereği var efendim. hepsini bir arada yapsalar bu insanlar ne güzel olur , olmaz mı efendim. sadece bu güzel olay için demiyorum , tüm evlilikler için. geçen sene oğlum bana aynı zulmü yaptı , yok efendim önce söz , nişan sonra evlilik. ömrümden ömür aldı efendim sevmiyorum bu tür merasimleri. oğlanı evlendirene kadar sigarayı dört pakete , rakıyı günde iki büyüğü geçecek duruma getirdik. maalesef öyle efendim mecburiyetten , ihtiyaçtan. o yüzden bu nişan evlilik filan törenlerine hem alışkınım hem değilim efendim. alışmak istemiyorum efendim.

işte cuma günü sabah ‘ciğerim’le , ‘müdür’ün yanlarına uğradım. abidinim de oradaydı. müdür dedi ki ‘abi beraber mi gideceğiz nişana yoksa yengeyle mi geleceksin.’ hoppala ne nişanı ula dedim. bir yandan da tehlike çanlarını duyup kafamda kaçmak için bir plan hazırlamaya başladım. ama öğrendim ki ‘memo efendi’nin nişanı var akşama. peki dedim o zaman şöyle yapalım müdür , sen bizim adımıza o nişana git bizi temsil et , sana görev veriyorum. bunu demez olaydım ciğerim ve müdür neredeyse beni bir lokmada yutacaklardı , o kadar sinirlendiler. ben de anlamadım niye sinirlendiler o kadar. yaşlı adamım yahu ben ,  işim var gücüm var , çok yoğunum , beldeye , panoramaya , eski şilana gitmem lazım efendim. çok işim var. ama anladım ki ben bu nişandan kaçamayacağım , gideceğim mecbur. o zaman dedim müdür eğer ciğerim ailesi ile gidecekse ben , sen , abidin beraber gidelim akşama. müdür tamam olur dedi. abidinim yan çizdi , keyfi yoktu , ben gelemeyeceğim dedi. o zaman müdür baş başa kaldık nişana gitmek için. randevulaştık akşam şu saatte şuradan gideceğiz diye. çocuklarımın annesiyle söz törenine beraber girmiştik memonun. ama maalesef nişan törenine beraber gidemeyecektik çünkü benim oğlanın çocuğu oldu geçen günlerde. ben de bu vesileyle dede oldum efendim. evet doğru dede oldum , herkesin başına böyle mutluluklar gelmesini dilerim efendim. torunumun adı mercan oldu. rahmetli annemin ismi olur mercan. ama benim uyanık oğlum sonradan öğrendim ki bu mercanın başına bir de tuana ismi koymuş beni kandırmış. şimdi merak ediyorum benim torunumun adı mercan mı tuana mı. tuana nedir efendim. alışkın değilim böyle isimlere , ona da iler ki süreçte bir isim uygun görürüm nasıl olsa ben. işte bu nedenle çocuklarımın annesi oğlumun evinde geline yardımcı olduğundan nişan törenine gelmedi. biz de bu eski bıyıklı yeni bıyıksız müdüre kaldık. müdür iyi çocuktur ama biraz psikopat manyaktır ve karışık adamdır. karanlık adam canım korkulur. bıyıklarını kestikten sonra biraz daha korkmaya başladım , asansöre binmeye , aynı ortamda yalnız kalmaya korkulur bu manyakla.

akşam için sözleştikten sonra ben hemen adliyeye gidiyorum diye kaçtım. direk hacı aliye gittim. efendim güzelce açtım bir 35lik rakıyı. tek başıma bir tabağa bir şişeye kadeh tokuşturarak , yan masalardaki insanlara ve garsonlara takılarak vakit geçirdim epeyi. sonra sağa sola borcum kalmadan hesabı ödeyerek başka bir mekanıma panoramaya geçtim. gene in cin top oynuyordu. sivaslı çocuğu çağırdım gel lan buraya sivaslı dedim sivaslı koştu. yemek ne var dedim. saymaya başladı tamam tamam dedim , anladım yine beni soyacak. hırsız canım hırsız. bana bir yirmilik rakı getir bir de beyaz peynir. az söyledim çünkü gece uzun efendim şimdi nişan törenindeki yemekte de içeceğiz rakımızı değil mi efendim. oraya gitmeden dağılmayalım maksat. ben yirmiliğin yarısına daha gelmeden kapıda abidinimle , müdür belirdi. çok sevindim , sandım müdür abidinimi bizimle gelmeye ikna etmiş. meğer öyle değilmiş öylesine uğramış abidinim. müdür , benim rakımı bitirmemi bekledi. beklerken müdürün telefonu çaldı. müdür normalde hiç açmaz telefonlarını. sevmez telefonla konuşmayı. karanlık adam işte diyorum kimse inanmıyor , karanlık bir adam. müdürü gürselim aramış meğersem. hop onları da çağır dedim çabuk gelsinler çabuk. demeye kalmadan gürselim , yüksekovalı çocuk yani ümo mu ömo mu omo mu ne o , alkan mı hakan mı alki mi o , bir de arkadaşlarımızın arkadaşı bir arkadaşımız of kaç kişi etti bunlar be dört dört. neyse görüyorsunuz isimleri bunlar nasıl isimler : alki alki nedir la. dedim o zaman iki taksi yaparız ama gerek kalmadı öğrendim ki sadece alkanla , gürselim bize eşlik edecekmiş , yüksekovalı gelmeyecekmiş. o da sahtekar hem de nasıl sahtekar müdür gibi aynı. e hadi o zaman kalkalım dedim , kalktık hemen ben panoramanın önünde taksi çevirmek istedim müdür aman abi biraz yürüyelim rıhtımdan binelim dedi ne rıhtımı lan dedim bu soğukta bu alkolle rıhtıma kadar yürünür mü. hemen el ettim bir taksi çevirdim. moruğun teki durdu hemen araca çöktük dört kişi. ben öne oturdum taksiciye çek oğlum dedim. taksici mal , mal işte öküz gibi bana baktı , nereye çekecekmiş. çek işte oğlum bilmiyor musun yolu dedim. müdür söyle dedim gideceğimiz yeri. müdür bana biraz kızgındı o sırada , sert bir şekilde söyledi gideceğimiz yeri. müdür normalde bu tür yerlere kendisi götürür bizi arabasıyla ama müdür bu gece içeceği için arabasını almamıştı.

müdür tek bu konuda prensip sahibi bir adamdır. diğer her konuda sahtekar , kıçı başı oynar. ha ama sağlam adamdır. ne anlamadınız mı anlamayın ya işte hem sahtekar , hem kıçı başı oynar hem de çok sağlam delikanlı kabadayı bir adamdır. müdür benim taksiye erken bindirmeme o kadar kızmış ki gideceğimiz yeri söyledikten sonra hiç sesi çıkmadı. sustu hep. ama müdürümün haklı olduğu ortaya çıktı çünkü mal taksici müdürden daha sahtekar çıktı tuttu bizi en uzun yoldan götürdü trafikten kaçacağım diyerek.. 25 liralık yola bendeniz utanarak söylüyorum 55 lira ödedim. nasıl bu yanlışa düştüm bilmiyorum. ama müdür de mal , niye kandırılmamıza ses çıkarmıyorsun be adam. gerçi arkada oturan gürselim de alkanım da ses çıkarmadılar bu sahtekar taksiciye , ki onlar da biliyorlar yolları. bir de sahtekar taksici trafikten kaçacağım diye bizi kamyon ve otobüslerin en yoğun olduğu saatte ikinci köprü yoluna soktu. kaldık trafikte iyi mi. neyse bu bahsi burada kesiyorum biz yirmi dakikalık yolu bir buçuk saate ancak geçtik efendim. ve o mal taksici bizi bir de uzakta indirmez mi , anladım ki müdürün gazabına uğruyorum , günahına girdik müdürün. gecenin ayazında yaklaşık beş yüz metre yürüttü o sahtekar taksici. zaten belliydi taksiye bindiğimizde moruk hükümet kanadını destekler konuşmalar yaparken yolun ortasında muhalefet partili olmuş bizi indirmeden az öncede azılı solcu olmuştu. sahtekarın önde gideni işte. ah ah ben nasıl uyanamadım bu hırsıza.

böyle maceralı bir yolculuktan sonra merasimin yapılacağı tesise geldik. oldukça güzel boğaz manzaralı bir mekan. salon yeni yeni dolmaya başlamış. benim gözüm hemen masalara ilişti. meze ve salata tabakları yerlerini almış ama aman allahım içki namına bir şey görünmüyor. yandık diyerek müdürü çektim omzundan la müdür içki yok. müdür vardır abi dedi , salon dolsun servis başlar. aman müdür yanımdan ayrılma dedim. müdür yeni yeni beni affetmeye başlamıştı. neyse efendim hanımefendinin ağabeylerinden birisi bizi masamıza götürürken baktım müdür ‘abi ciğerim ve ailesi burada , buraya oturalım’ dedi. önce o masaya oturduk , ciğerim ve ailesiyle merhabalaşıp , hal hatır sorarken kızın abisi ısrar etmeye başladı illa sizi şu masaya alalım diye. baş köşeye almaya çalışıyordu beni büyükleri olarak. sonra çözdüm oturtmak istedikleri masa kız ve erkek tarafının ailelerinin ortasındaki masaydı yani biz de ailedendik sağolsunlar çok düşünceliler. ama ilk oturttukları masanın yanında salon tipi klima olduğundan çok sıcaktı.. müdüre dedim burada oturulmaz. kalktık bir yan masaya geçtik. o masanın hemen başına kuruldum , sandalyeyi çektim başına koydum masanın. öyle daracık sıkışık yerlerde ruhum daralır , oturamam. müdürle mezelere daldık hemen , bu arada arkadaşlarımız da gelmeye devam ediyordu. önce ‘altın çocukla’ , arkadaşı geldi. kim bu dedim , arkadaşımız dedi. ben de müdüre eğilip kızımız hakkında bilgi aldım. müdür karanlık adamdır , hep şüphe ederim istihbaratçı filan olabilir mi diye. sonra lazla , ahmet baba geldi. masamız yavaş yavaş dolarken baktım ciğerim diğer masadan sitem dolu bakışlar atıyor. o sırada rakılar geldi efendim. işte bu müdürle hemen bardakları doldurduk rakı şişesini tekelimize alarak. ilk dubleleri müdürle fondip yaptık. yaman içiyoruz gerçekten. sonra ikinci dubleler de kısa bir vakitte diplenmişti ki salona sayın taşabak beyefendi ve sayın neslihan hanımefendiler teşrif ettiler anons eşliğinde. aman allahım kıyamet koptu sandım , o ne gürültü efendim. ne gerek var bu gürültüye efendim anladık geldiler tamam. sonra kızımızın saygıdeğer abisi bir konuşma yapmaya başladı. müdür de o sırada pis pis  sırıtarak bana bakıyordu , anladım başıma gelecekleri. ne olur , ne olur , hayır hayır ismimin anons edilmesini duymak istemiyorum tanrım derken ismim sanki kuklalarımda yankılandı ve bir alkış tufanı koptu. müdüre göre çok değişik bir tepki vermişim ismimi duyduğumda. yalandır efendim , müdürün dedikleri külliyen yalan. zaten bir şeyden anlamaz bu müdür sadece sahtekar ve psikopattır. müdürün de desteği ve salonun coşkun teveccühüyle önümü ilikleyip sahneye doğru ilerledim gülümseyerek. alkış bitmiyordu , yeter efendim diye bağırmak geldi. elime bir mikrofon tutuşturdular. Sarhoşum , hem de nasıl öğlen 12 den beri 8 saattir içiyorum nasıl sarhoş olmam efendim. aldım mikrofonu bir konuşma yaptım sonra yine alkış tufanı. müdür ve diğer arkadaşlar diyor ki çok güzel bir konuşma olmuş ve hiç dilim karışmamış , teklememişim. sadece bu konuda müdüre inanmak istiyorum. sonra mikrofonu bıraktım ve müstakbel çifte esaret yüzüklerini büyük bir zevkle ve memnuniyetle taktım. sonra taşabak beyefendinin saygıdeğer babası yüzükleri kesti ve yine alkışlar koptu… ben o hengamede kaçtım müdürün yanına sığındım. dedim ula müdür gel şimdi yer değiştirelim ciğerimin masaya kaçıp izimizi kaybettirelim. sonra bir daha anons filan ederler yok artık bir daha yapamam bir konuşma sakın sakın. neyse efendim ciğerimle eşinin , ablasıyla , eniştesi mustafa beylerin masasına oturduk müdürle. hemen rakımız geldi , müdür ve ciğerimle rakı kadehlerini dans ettirdik havada. kalabalık arttıkça artıyordu gürültüyle beraber. o sırada masaya ahmet baba da teşrif etti. o da bira içmeyi uygun gördü. neşe ve mutluluk içinde oynayıp , dans edenleri izlerken , tanımadığım bir sürü insan da bana gelip selam verip öpüyordu. töbe tanıyorsam birisini bile. ben de mal gibi dönüp ciğerimle , müdüre soruyordum bu kim diye. sonra elime rakı kadehimi alıp masaları gezmeye başladım. baktım damat ve gelin adayı masalarında istirahat ediyorlar çektim bir sandalye yanlarına oturdum büyük bir keyifle. böyle mutlu olduklarını görünce benim neşem daha da arttı efendim. rakı biraz daha güzel gelmeye başladı. müdürle ciğerimin yanına döndüğümde manyak müdür rakıyı bırakmış , bira deviriyor. manyak işte üç duble içtikten sonra tutmuş biraya başlamış. ben sayamadım yine üç , dört bira içmiş o kadar rakının üstüne. neyse efendim yemek servisi başladı ardından , nişan pastası kesildi ve pastamızı da yedik. yavaş yavaş müdüre eğilip gitmek için baskı yapmaya başladım.  müdür meğer organizasyon yapmış , ahmet baba arabayla gelmiş ve bizi ahmet baba bırakacakmış. bu müdür manyak işte kendi alkollü araba  kullanmıyor ama alkol alan adamın arabası biniyor. sapık bu herif , psikopat. müdür beş dakika sonra dayı hadi kalkıyoruz dedi. dur be oğlum dedim daha bir büyük rakının yarısı var. ohoo dedi dayı bu rakı yarım saatte bitmez. o zaman dedim ben de böyle yaparım , müdürle ahmet babanın gözleri önünde koskoca 70 lik rakı şişesini pantolonumu sıyırıp çorabıma soktum. ister inanın ister inanmayın umurumda değil müdürle ahmet baba şahittir. ben o geceden sonra çocuklarımın annesi hanımefendiye çok teşekkür ettim. çünkü bana çok sağlam çoraplar alıyormuş. rakıyı soktum çoraba ve ayağa kalktım önce yeni nişanlıları tekrar tebrik edip , ömür boyu mutluklar diledikten sonra diğer insanlara yöneldik. herkesle tek tek vedalaşmak kolay değildi ben de bazılarının elini sıkıp bazılarını savuşturup bazılarını öptükten sonra kaçmaya çalışırken baktım bizi salonun kapısına doğru uğurlamaya geliyorlar. lan de gidin diye kovuyorum ama onlar ‘aman halo yaman halo’ diyip peşimizden  geliyorlar. baktım rakı şişesi eğildi pantolonun önüne doğru. sanki ayak kemiğim kırılmış gibi bir çıkıntı ileriye doğru görünmeye başladı , pantolonu neredeyse yırtacak. en sonunda gövdemi çevirmeden müdür ben ve ahmet babayı takip edin kalabalığa de gidin artık yeter ya diye bağırınca onlar gülümseyerek uzaklaştılar yanımızdan.

biz arkasından ahmet babanın arkadaşının arabasına doğru yöneldik hızla. beni ön koltuğa uygun gördüler ve hemen çek çek uzaklaşalım buradan dedim ahmet babaya. ahmet kardeşimiz çok güzel bir kardeşimiz ama bir tespitte bulunmak istiyorum izninizle ahmet baba içince daha da güzel oluyor ve kahkahaları arka arkaya koyuyor. ne güzel gülüyor. ona hep içmesini tavsiye ediyorum. neyse efendim biz arabada güle oynaya ilerlerken baktım bindiğimiz araba çok geniş , çok ferah valla çok güzel bir araba diyince ahmet’le , müdür aynı anda kahkahayı kopardılar. inanın beni evime bıraktıklarında bile hala gülüyorlardı. sağ olsunlar kapıya kadar geldiler ve onlara evimi gösterdim , anlattım. o kadar ısrar etmeme rağmen içeri gelmediler. o sırada bizim oğlanın pitbull cinsi iti havlayıp hırlamaya başlayınca , müdür tutturdu dayı izin ver kafasına sıkayım şu itin sen de kurtul diye. yapar bu müdür yapar psikopat , manyak müdür. zor tuttum müdürü sıkmasın diye , sonra baktım ahmet baba yerlere yıkılıyor gülmekten de hadi defolun gidin dedim.

neyse efendim bunlar ikisi arabaya bindi ama bir türlü gitmiyorlar. içeriden kahkaha sesleri geliyor arabanın. ben de bırakıp içeri giremiyorum eve çünkü bu manyak müdür tutar o it oğlu itin kafasına sıkar sonra benim çocukların annesi kafamın etini yer , hayatımdan bezdirir beni. tam arabaya doğru yürüyecektim müdür ön sağ kapıyı açıp kahkahalar atarak ‘halo , ahmet arabanın anahtarını deliğe sokamadı bir türlü gülmekten’ dedi. baktım ikisi içeride yıkılıyorlar. kızdım , küfür ettim onlara , de hadi gidin mahalleyi ayağa kaldıracaksınız. bir süre sonra motor çalıştı ve bunlar defoldu gitti , ben de eve doğru yürümeye başladım ki kapıda bacağımda bir şeylerin oynadığını hissetim , aman tanrım bu ne bacağım mı kırılmış derken birden rakı aklıma geldi , gülümsedim. güzel bir gecenin sonunda eve rakı ganimetiyle döndüm.

bugünlük ilk yazı olarak bu kadar uzunluk sanırım yeter. yazmayan diğer gençlere de kapak olsun bu yazı , özellikle de altın çocuk ve yüksekovalı sahtekara.

memoyla , neslihan kardeşlerime ömür boyu mutluluklar dilerim. aylak adamızın saygıdeğer takipçilerine de en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

HALO

(yazıdaki isimlerin açıklamaları : bilgisayarcı çocuk : reis , altın çocuk : sarı, müdür: crockett , yüksekovalı : ümo)