kıyısında durmuş, arkası dönük suya.. ellerinde çakıl taşları anakaraya atıyor onları birer birer.. her ayağına taş çarpan dönüp bakıyor, gülümsüyor bizimki hınzırca, durduğu yerden ayrılmadan devam ediyor iyi bildiği eylemi gerçekleştirmeye.. ayağına taş çarpmayanlar gururlu bakışlar atıyorlar etraftakilere, bizimki bunu sağladığından mutlu.. bir gün gelip biri durumu sual eder diye beklemesinin boşuna olduğunu bile bile devam ediyor ama eylemine… sonra kayıyor aklı bir meyhaneye, bostancı hatay meyhanesine, gidip otursa şimdi oraya, oracıkta hem az tarih önce cemal süreya’nın oturduğu sandalyeye, duvarda asılı duran çantasının altına.. sonra turgut gelse tomrisle birlikte, hemen ardından edip usta gelse, tomrisin yanına usulca oturuverse.. bizimki ilk söylenen rakıdan sonra avuçlarında sır gibi sakladığı çakıl taşlarını birer birer masadakilere dağıtsa ve tüm masa hınzırca gülümsese insanlığa, çakıl taşlarını ayağına çarpması gerekenlere usul usul atsalar hep beraber.. kimse gelip bir sual etmese, turgut geyikli geceden, edip tomrise olan platonik aşkından, cemal süreya üvercinka’dan bahsetse mesela.. dinlese bizimki, göğe bakarak dinlese.. gitse aklı burgaz’daki sait faik’in yanına.. sait faik tamda kiraz mevsimini anlatsa…
olmayacak… o kıyıda sırtını denize dönüp oturmuş deli’ye kimse gelip sol omzuna dokunup bir naif tebessümle bir sigara ikram etmeyecek, oturmayacak yanına.. biliyor bunu.. biliyor bilmesine de, umut da yasak değil ya işte.. bunu da biliyor.. acıdan acıya atlıyor, ne mut, ne sarih bir yalnızlık düşünmüyor, sadece acı.. tüm vücudunda hissettiği o lanet olası jilet acısı, bilek kesenler familyasının dead and lovely kabilesinden sayılıyor bizimki.. tüm acıları üç kitap bir belgeselde toplaşmış top yekün geliyorlar üzerine.. kaçmayacak, duracak yine o kıyıda, bunu da biliyor.. acılar biliyor mu acaba?
o dağ başında gönül yaylasında kendi yalnızlığına terk ettiği eski sevgili neredeydi, nerde kaldı hayatına erken kalmışlığı, üç kitap mı bilirdi yoksa bir belgesel mi bilirdi nerede olduğunu.. bunu düşünmek istiyor.. yaptığı tüm ölümcül manevralar hala hayatta tutuyorsa onu, daha büyük bir suç işlemiş demek ki.. cezası her daim hayatta kalmak olan bu suçu bilememesi çıldırtacak onu, bunu da biliyor.. ceza çok ağır hakim bey, müebbeti idama çevirsek hakim bey.. anadolu otobanında hafzalanızın almayacağı bir hıza mahkum edin beni hakim bey.. olmaz oğlum hikmet, suçunun müktesebatı seni geriye doğru okunamayacak bir tarihle aynı çıkmaz sokak da tantanalı bir bekleyişe mahkum etti.. ah albayım ah..
dünyadaki tüm meşe fıçıları içi dolu olmaları suretiyle yanı başımda istiyorum, şu balkonun köşesinde.. fıçılardan birinin üzerinde neyzen oturuversin, ney üflesin.. ikincisinde nilgün otursun anlatsın kırmızı kahverengi defteri.. üçüncüsünde en karanlık haliyle turgut usta otursun, yaksın bir içli sigara göğe bakmayı anlatsın.. üç kitap-bir belgesel.. ah sadri abi ah.. çıkın lan ortaya, tüm hayaletlerim birer birer çıksın ortaya, hepinizin kafasında kitap paralamak istiyorum!
eski bir şarkı çalıversin, zeki müren olsun,960’lı yıllardan bir kayıt olsun.. taş plak kaydı olsun da bu taşkafayı darmadağın etsin..
‘delirmek’