Archive for the ‘Siyaset’ Category

”EŞBER AĞBİ ‘YENİ ANAYASAYI’ ANLATIYOR..”

EŞBER AĞBİ ‘YENİ ANAYASAYI’ ANLATIYOR.. 

‘akp varlığını borçlu olduğu anayasaya bir kutsalına dokunur gibi saygı ve minnetle dokunuyor , ‘ihtiyacım kadarını alıyorum , beni bağışla’ diyor..

 

bu gelişmelere umut bağlayanlar , bütün bir toplumun sivil bir anayasaya ulaşma yönündeki beklentileri ile en azından 12 eylül gibi karanlık dönemlerde , 17 bin faili meçhul cinayeti vb. işlenmiş suçlar üzerinden yapılması gereken gerçek bir hesaplaşmanın ertelenmesine destek olduklarını göreceklerdir.. 

milli iradenin savunucusu akp’nin en büyük korkusu milli iradenin meclise yansımasıdır..

 

anayasa bu haliyle kabul edilirse ne olacak ? 

sonsuza kadar meclis çoğunluğuna sahip akp , meclis üzerinden kafileler halinde hsyk’ya yargıç gönderir.. onlar da cemil çiçek’in ruhuyla mücehhez adalat bakanlarının riyasetinde yargıya kendileri gibi bağımsız düşünen savcı ve yargıçlar atarlar..

kaydı hayat şartıyla görev yapacak olan sayın abdullah gül ise , esnaf sanatkar odalarından , tüccarların , müsiad’dan , hademe-i hayrat cemiyetinden vb seçtiği yargıçları onar onar anayasa mahkemesine gönderir..

anayasa mahkemesinin bir ‘yüce divan’ yetkisi var.. eh ! o da kime niyet , kime kısmet !

bizim için mi ? bizim için değişen bir şey olmaz.. yine büyük çoğunluğunun yaşı 15’i geçmeyen binlerce çocuk polise taş attıkları için hapse konur ve onlarca yıllık ağır cezalara çarptırılır.. yine başbakana karşı ‘parasız eğitim istiyoruz’ diye pankart açan üniversiteli gençler derhal alınıp hapsedilir.. yani kendi sıradan hayatlarımıza dair gerçekler hiçbir şey değişmeksizin varlığını sürdürür.. o halde bu ‘yargıyı bağımsızlaştırma’ iddiasında bir samimiyetsizlik var demektir..

 

demokratik bir toplumun asli unsuru olan emek , çalışanların hakları , grevli toplu sözleşme , sendikal özgürlükler ; siyasal özgürlükler vb. yani , özgürlükler listesinde yer alan konulardır ki , bunlar ile aralarına koydukları mesafe , şeytanla aralarındaki mesafeden çok daha uzaktır.. 

akp , bu anayasanın vesayetçi karakterine sığınarak başkalarına ait bir vesayeti kaldırıp , onun yerine kendi vesayetçi rejimini ikame ve tesis etmek istiyor..’

EŞBER YAĞMURDERELİ ile YENİ HARMAN dergisinin son sayısında BAŞAR BAŞARAN tarafından yapılan röportajın tamamını okumak için ve ‘bağımsız yargı , demokratikleşme , yeni anayasa , özgürlükçü anayasa’ haplarını yutmadan önce bir de hapların öyküsünü şeker insan EŞBER AĞBİ’den dinlemek için koşun kendinize bir bol dumanlı YENİ HARMAN kapın..

Crockett..

1 MAYIS 2010’da TAKSİM’E ! 1 MAYIS ALANINA !

‘sendikal hak ve özgürlükler için , sosyal güvenlik yasasındaki haksızlıklara karşı durmak için , yoksulluğa , adaletsizliğe karşı durmak için , emperyalist işgallerin son bulması için , 1 Mayıs 1977’de Taksim’de katledilenleri unutturmamak için ve her türlü vesayete , her türlü darbeye karşı durmak için 1 MAYIS 2010’da TAKSİM’E ! 1 MAYIS ALANINA !’

Crockett..

(1 MAYIS 1977 , Taksim Meydanı , DİSK GENEL BAŞKANI KEMAL TÜRKLER konuşmasını yaparken..)

‘..dışı kırmızı , içi beyaz bir turp gibiyim , doğurgan ; bütün ihtimallere ve imkanlara açık..’ – Subcomandante Marcos

subcomandante marcos’tan seçmeler..

‘çocukluktan.. ailemizde kelimelerin özel bir yeri vardı.. dünyaya kelimelerle yaklaştık.. daha erkenden , annem ve babam bize başka şeylerin sırlarını açığa çıkaran kitaplar verdiler.. bir şekilde , dilin sadece bir şeyleri iletmek değil , aynı zamanda bir şeyleri kurma aracı olma işlevinin farkına vardık.. bizim için bu bir görevden çok , bir haz gibiydi..’

subcomandante marcos.. 

 

‘.. önce latin amerika’nın yükseliş dönemi başladı.. gabrial garcia marquez , carlos fuentes , monsivais , vargas llosa sadece bir kaçıydı.. bize onları okuttular.. o zamanlar eyaletlerin nasıl olduğunu anlatmak için ‘yüzyıllık yalnızlığı’ okuttular.. artemio cruz’un ‘ölümü’nü , meksika devrimi’nde ne olduğunu anlatmak için okuttular.. dias de guardar’ı orta sınıflarda ne olduğunu anlatmak için okuttular.. la cuidad y los perros’a gelince bu , bizim portremiz gibiydi.. sadece biraz çıplak halimizle.. daha sonra shakespeare geldi.. sonra cervantes , sonra garcia lorca , sonra da şiir zamanı.. alfabeden edebiyata oradan teorik ve siyasi metinlere gittik , ta ki liseye gidene kadar..’ 

subcomandante marcos.. 

 

 

‘.. ben genç ve güzelken entelektüeller bir yayın organının etrafında gruplaşıp , kök salıp , oradan ölümlülerin cahil dünyalarına hakikati öğretmeye soyunuyorlardı.. o günlerde onlara elit entelektüeller deniliyordu ve onlardan etrafta çok vardı ; çünkü dergiler ve ideolojik eğilimler modaydı.. bu yayınlar sanki sadece yayınlayanlar tarafından okunmak için yayınlanıyordu.. ‘editöryel masturbasyon’ diyor ‘lucha’.. sen zavallı masum dünyalı , eğer onların sırça kulelerine dokunmak istersen bir diken tarlasından geçmek zorunda kalıyordun..’

 

subcomandante marcos.. 

 

 

‘..eski geleneksel disiplin içinde yer alan ‘ya bizimlesin ya da ölüsün’ düşüncesine çok fazla vurgu yapamazsınız.. kimsenin tırmanamayacağı kadar yüksek bir yere koymamalısın basamakları , herkesin kendi yetenekleri dahilinde katılabileceği kadar yer açabilmelisin ki , daima insanları birbirine bağlayan şeyin arayışı içerisinde olasın..’ 

subcomandante marcos.. 

‘..alkolizm oranını sıfıra düşürdük.. buradaki kadınlar , alkolün sadece erkeklerin karılarını ve çocuklarını dövmelerine yaradığından şikayetçiydiler.. böylelikle içmenin tamamen yasak olması için emir vermişlerdi.. bu yasaktan en fazla yararlananlar kadınlar ve çocuklardı ve bundan en fazla zarar görenler işadamları ve hükümetti..’

subcomandante marcos.. 

(‘Subcomandante Marcos’ – Nick Henck , Çeviri : Eylem Kaftan , Timsah Kitap , Kasım 2008..)

‘..dışı kırmızı , içi beyaz bir turp gibiyim , doğurgan ; bütün ihtimallere ve imkanlara açık..’ – Subcomandante Marcos

‘bağışlanmış özgürlük tutsaklıktır..’ – ALEKOS PANAGOULIS

‘bağışlanmış özgürlük tutsaklıktır..’ – ALEKOS PANAGOULIS

ALEKOS PANAGOULIS , ALEKO.. aklımdan hiç çıkmayan güzel insan.. insanlık onurunu her şeyin önünde tutan ve yunanistan’da darbe yapıp terör estiren albaylar cuntasının  liderine karşı suikast girişiminde bulunurken tutsak düşen ve tutsaklığı sırasında uğradığı insanlık dışı tüm işkencelere rağmen cuntacılara karşı nefretini hep haykıran ALEKOS PANAGOULIS yıllar süren tutsaklığından sonra ilerde hayat arkadaşı da olan ORIANA FALLACI’ya verdiği mülakattan bazı bölümleri aşağıda okuyabilirsiniz.. tamamını okumak ve bu eşsiz insanı daha yakından tanımak istiyorsanız kitabı bulmak zorundasınız.. daha önce de ALEKO’yla ilgili ufak bir yazı çıkmıştı ‘aylakadamız’da 31 Temmuz 2009’da.. onu da sayfalarımız arasında bulabilirsiniz.. ‘aylakadamız’ var olduğu sürece  ALEKOS PANAGOULIS devamlı burada ve hep bizimle olacak..

Crockett..

‘.. o gün yüzü on kez çarmıha gerilmiş bir isa yüzüydü ve gerçek yaşı olan otuz dördün üstünde görünüyordu.. solgun yanakları daha bu yaşta kırışıklıklarla dolmuştu.. kara saçlarının arasında ak tutamlar vardı.. gözleri bir çift melankoli oyuğuydu.. yoksa öfke mi ? güldüğü zaman bile güldüğüne inanmıyordunuz.. üstelik bu çok kısa süren zoraki bir gülüştü – bir tüfek patlaması gibi.. dudakları anında gene acı bir büzülmeyle kilitleniyordu..’

Oriana Fallaci  ,  ‘Alexandros Panagoulis’ için yazıyor..

(Tarihle Söyleşiler , Oriana Fallaci , Çeviri : Gökçin Taşkın , Can yayınları , 1987..)

‘..yıllar sonra dışarıya ilk çıkışım hiç olağanüstü değildi.. kör oluyor gibi oldum.. o beton mezardan dışarı çıkmayalı yıllar olmuştu.. güneşin ne olduğunu unutmuştum ve dışarıda kızgın bir güneş vardı.. güneşi duyumsayınca gözlerimi kapamak zorunda kaldım.. sonra yeniden biraz açtım , yalnızca biraz ve yarı kapalı gözlerle ilerledim.. biraz ilerleyince çevremdeki açık alanı fark ettim.. açıklığın ne olduğunu artık unutmuştum.. hücrem bir buçuğa üçtü ; ve içinde yalnızca iki buçuk adım atabiliyordum ; en fazla üç.. yeniden açıklığa çıkmak başımı döndürdü.. içimde fırıl fırıl dönen bir atlıkarınca var gibiydi; sendeledim ve az daha düşüyordum.. şimdi bile yüz metreden fazla yürürsem yoruluyorum, dengem bozuluyor..

dediğim gibi hayır olağanüstü olmadı.. bana inanamasan da umurumda değil ; ya da umurumda , aldırma, o güneşte o boşlukta ilerlemek için korkunç çaba harcadım.. ve birden bire o güneşte , o boşlukta bir leke gördüm.. sonra bu leke bir insan topluluğuna dönüştü.. o gruptan bir karartı ayrıldı.. ve bana doğru geldi ve yavaş yavaş o karartı annem oluverdi.. anneme sımsıkı sarıldım..’

Alexandros Panagoulis..

(Tarihle Söyleşiler , Oriana Fallaci , Çeviri : Gökçin Taşkın , Can yayınları , 1987..)

‘..bu benim duruşma sırasında söylediğim ve uluslararası kızılhaç’a da bildirdiğim bir olaydır.. bunu yapan , işkencecilerimden ‘babalis’tir.. beni çırılçıplak o demir karyolaya bağladıktan sonra erkeklik organımdan idrar yoluna ince bir tel soktu.. iğne gibi bir şey.. öbürleri açık saçık şeyler söyleyip bağrışırken , ‘babalis’ sarkan telin ucunu çakmağıyla ısıtıp kızdırdı.. korkunçtu.. bana hiç değilse elektrik şokları uygulamadılar diyebilirsin.. hayır , çünkü onu nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı.. ama sana bu anlattığım şeyi yaptılar ve işkenceden söz ederken hangisinin en kötüsü olduğuna nasıl karar verebilirsin ? on ay eli kelepçeli kalmak , on ay diyorum , gece gündüz , bu da bir işkence değil midir.. on ay gece gündüz.. yalnızca dokuzuncu ayın başında bileklerimi birkaç saat için çözdüler.. cezaevi doktorunun ısrarı üzerine sabahları iki üç saat.. ellerim şişmişti , bileklerim kanıyordu ve yer yer irinli yaralar açılmıştı..’

Alexandros Panagoulis..

(Tarihle Söyleşiler , Oriana Fallaci , Çeviri : Gökçin Taşkın , Can yayınları , 1987..)

İşimiz Çetin.. – ÖZGÜR MUMCU

İŞİMİZ ÇETİN..

Altı- Yedi Eylül 1955 olayları bir kontrgerilla operasyonuydu. Faturasını dönemin solcularına çıkartmaya çalıştılar. Bu çaba, Aziz Nesin tarafından mizah tarihimizde güzide bir çalışma olarak not edildi.
Kanlı Pazar bir kontrgerilla operasyonuydu. Polis ve askerle kolkola Amerikan 6. Filo protestocularına saldırıp, iki kişinin ölmesine yol açanları kıvama getiren Mehmet Şevket Eygidir. Dönemin valisi, İçişleri bakanı Kanlı Pazar’dan, orada saldırıya uğrayanları sorumlu tuttu. Sıkıntıyla hatırlıyoruz.
1 Mayıs 1977 katliamı bir kontrgerilla operasyonuydu. Dönemin Tercüman gazetesi faturasını solculara çıkartmaya çalışıp, kontrgerillanın izlerini silmeye uğraştı. Gazete arşivleri tanığımızdır.
Temmuz 1978’deki Fatsa nokta operasyonu kontrgerilla tarafından düzenlendi. Yüzü maskeli kişiler, sokak sokak askerlere rehberlik etti. Yine dönemin Tercüman gazetesi operasyona kamuoyu sağladı. Fatsa belediye başkanı Fikri Sönmez’in mahkemedeki savunması ve yine gazete arşivleri kanıtımızdır.
1979 Çorum ve Maraş katliamları bir kontrgerilla operasyonudur. Katliamların kıvılcımını yakan düzmece bombayı koyanlar meclise MHP-Refah Partisi seçim ittifakıyla, soyadlarını değiştirerek girdi. Milletvekili mazbatası ortadadır.
Bahçelievler’deki katliam bir kontrgerilla operasyonudur. Yedi TİP’li öğrenciyi boğarak ve kurşunlayarak öldürenleri hapisten “kazara” tahliye edenler, onlara sahte pasaport verenler bellidir. Bu katilleri “kurşun atan da yiyen de şereflidir” diye öven Tansu Çiller. Onun danışmanı Mümtaz’er Türköne’dir.
12 Eylül, kontrgerilla operasyonlarının sonucudur. Darbecilere selam çakıp, cunta hükümetinde bakanlık kapan Turgut Özal. Darbecilerden Yamak Paşa’yı Cumhurbaşkanı yaveri yapan yine Turgut Özal’dır.
Güneydoğu birçok kontrgerilla operasyonuna sahne oldu. Bu operasyonlarda faal olanların hamileri, 12 Eylül öncesi faşistlerin hamileriyle aynıdır. Bu hamiler devletin her kademesine gelmiş, sağ iktidarlarca koruyup kollanmıştır. Bin gizli operasyon malumumuzdur.
Susurluk bir kontrgerilla çetesidir. Ona karşı çıkanlarla “glu glu dansı yapıyorlar” diye dalga geçen Necmettin Erbakan, ışıklarını söndürüp çeteyi protesto edenlere “mum söndü oynuyorlar” diyerek iğrençleşen Şevket Kazan’dır. Hafızamız sanıldığı kadar sığ değildir.
Haydi tarihimizle gerçekten yüzleşelim. Aramızdaki kontrgerillacıları ve darbecileri hakikaten açığa çıkaralım. Sadece 9 Mart ve 28 Şubat’a çatarak düzelmiyor her şey.
Milliyetçisi ve muhafazakârıyla kontrgerillaya eleman ve ideolojik destek veren bir siyasi akımdan bahsediyoruz. Bu yukarıda sayılan kontrgerila operasyonlarına destek olanlar ve onların siyasi mirasçıları başka bir kontrgerilla çetesi olduğu söylenen Ergenekon çetesini sizce nasıl çözer? Hakikaten kontrgerillanın göz bebeği Türk sağından nasıl medet umulur?
Bu siyasi akımın kontrgerillayla nasıl mücadele edeceği ortada. Eskisi gibi elbette. Bulandırarak, asli unsurları gözlerden kaçırarak, ilgisiz unsurları içine katarak. Kafaları karıştırarak. Bugüne dek hep böyle çalıştılar. Ergenekon iddianamesi bunun en önemli işareti.
O sebeple sapla samanı ayırmak yine sola düşer. Ergenekon’da gerçekten kontrgerilla unsurlarla, ilgisiz kısımları ayırt etmek vazifesi eski kontrgerillacı, yeni demokratlara bırakılmayacak kadar ciddidir.
Bırakın diğerleri hâlâ Deniz Gezmiş’i ulusalcılıkla suçlayarak demokratlık oynasınlar. Bir darbede asılan genç bir çocuktan beklesinler tarihle yüzleşmesini. Onlar eğlenedursun. Bizim işimiz var. İşimiz çetin. Hem gidinin kontrgerillacılarının propagandasını deşifre etmek hem de solun şovenleşmesini önlemek.
Hepimize kolay gelsin.
(Bu yazıyı iki sene önce yazdım, işimiz hâlâ çetin)

Özgür Mumcu

(Halkın Gazetesi BİRGÜN – 29.01.2010)

İŞTE AÇILIM : TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK VEREN 24 LİSELİ ÖĞRENCİYE TAKDİRNAME DEĞİL DE TASDİKNAME !

İŞTE AÇILIM : TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK VEREN 24 LİSELİ ÖĞRENCİYE TAKDİRNAME DEĞİL DE TASDİKNAME !

Hakkını arayanların yanında olmak da suç bu ülkede..

‘Açılım , demokrasi , hak , hukuk ve adalet’ kelimelerinin havada uçuştuğu günlerde hakkını arayan işçilere destek veren öğrenciler öğrenim yılının ortasında okulsuz kaldılar..

Seçme yaşının 18 yaşına , seçilme yaşının da 25’e indirildiği bir dönemde hangi parti olursa olsun yalnızca kendi partilerine yakın olduğu zaman gençliğin siyaset yapmasına ve hak aramayı öğrenmesine izin veriliyor.. Gençliği sadece oy deposu olarak görüyorlar..

İstanbul’un Çekmeköy ilçesinde Mehmetçik Lisesi’nde 25 Şubat 2010’da Tekel İşçilerine destek için sadece oturma eylemi yapan , slogan atmayan 200 lise öğrencisinden 24’üne tasdikname verilerek okudukları okullarıyla ilişkileri 16 Mart 2010’da kesildi..

‘Ders boykotu’ , ‘slogan atmak’ ve ‘öğretmenlere karşı gelmek’ iddialarıyla Ortaöğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliği’nin 13/C maddesine göre okuldan atılan öğrencilerin karara, 1 hafta içinde yazılı olarak itiraz hakları var ama ceza çoktan kesilmiş durumda..

Sıra TEKEL işçilerinde..

Şimdi TEKEL işçileri ve tüm kamuoyu Mehmetçik Lisesi öğrencilerinin yanında onlara destek olmalı..

Okullarından atılan liselilerin eğitim hayatları , gelecekleri karartılmasın , yanlarında olalım..

Crockett..

‘Martın onaltısında yedi can..’ – 16 MART 1978’i unutmadık unutturmayacağız..

16 MART 1978..

16 mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesinden çıkan yurtsever solcu öğrencilerin üzerine derin devletin piyonları faşist canavarlarca atılan bombalar sonucu hukuk ve iktisat fakültesi öğrencileri  Abdullah Şimşek , Baki Ekiz , Cemil Sönmez  , Hamit Akıl , Hatice Özen , Murat Kurt , Turan Ören isimli 7 öğrenci katledilmiş , 41 öğrenci yaralanmıştı..

Katliamdan 9 gün önce emniyete bu yönde ihbar gelmiş ama ihbar görmezden gelinmişti.. 1 Mayıs 1997 katliamından 11 ay sonra , 7 TİP’li öğrencinin evlerinde boğularak Ankara’da katledilmesinden 7 ay önceydi bu katliam.. Derin devletin ve bazı yerlerin ‘bizim çocuklar başardı’ dedikleri uşaklarının hazırladığı 12 Eylül 1980 darbesinin ayak sesleriydi bunlar..

Ve ‘duruma , işe göre’ hızı değişen adalet sistemimiz geçen hafta 33 yıl sonra 2010 yılında davanın zamanaşımından düşmesine karar verdi.. Can Dündar’ın yazdığı gibi : ‘derin devletin zafer haftasıydı geçen hafta.. ‘16 Mart Adaletten Kurtuluş Bayramları’ kutlu olsun..’

16 mart 1978 katliamını unutmadık , unutturmayacağız..

Crockett

  

‘..mart’ın onaltısında yedi can

düştük gün ortasında yedi can

bin dallı yasemen olup yeşerdik

faşizmin karşısında yedi can..’

Grup YORUM

İYİ Kİ DOĞDUN CARLO GIULIANI !..

CARLO GIULIANI’nin bugün doğum günü..

14 Mart 1978’de Roma’da doğan CARLO hep aramızda , yanı başımızda ve CARLO sonsuza kadar hep 23 yaşında..

‘Pek demokrat , böyyük demokrat ülkelerden’ İtalya’nın Cenova kentinde 20.07.2001 tarihinde yapılan G8 Zirvesi’nin ilk gününde zirveyi protesto eden onbinler arasında bulunan CARLO GIULIANI şiddet karşıtı beyaz blok korteji içinde bulunmasına rağmen Alimonda Meydanında tüm dünyanın gözleri önünde İtalyan polisi tarafından hedef gözetilerek başından vurulmuş , bununla yetinmeyen ‘faşist pislik mussolini artığı canavarlar’ bir de kendisini vuran polisin bulunduğu ciple CARLO’yu ezerek kaçmışlardır..

‘Pek demokrat’ İtalyan devletinin ‘pek adil’ adalet sistemi tarafından yapılan yargılama sonucunda ‘uyarı amacıyla havaya ateş açan polisin kurşununun havada protesto göstericilerinin attıkları taşlardan birine çarpıp sekmesi sonucu direkt olmayan bir atışla CARLO’nun kafasına isabet ettiğine karar vermiş ve katil polis bir iki aylık bir cezayla kurtulmuştur’.. Şaka değil , hikaye değil , işte buna ‘adalet’ deniyor.. Bunların demokrasilerinden ve adalet sistemlerinden kan damlıyor.. 

Ama katiller ve katillerin hamileri CARLO’yu hiçbir zaman gerçekten yok edemediler , edemeyecekler de.. Bugün ve gelecekte G8 zirvesine katılan liderlerden , CARLO’yu öldürenlerden ve işbirlikçilerinden kimse övgüyle bahsetmeyecek ve şu anda olduğu gibi o zirveye katılanların hiçbirisi hatırlanmıyorlar , hatırlanmayacaklar , tarihin lağımlarına akıp kaybolup gidecekler..

Fakat CARLO’nun kalbi tüm dünya ezilenlerinin kalplerinde sonsuza kadar beraber atacak..

İYİ Kİ DOĞDUN , İYİ Kİ VARSIN CARLO , ÇOK YAŞA CARLO !

Crockett..

‘HİÇBİR ŞEYİN ŞARKISI’ndan..

Bir sokağın ortasında yatıyor
Yoldaşları kenti altüst ediyor
Carlo kalkıyor hesap soruyor
Güneş, güneş yine doğuyor…

Sabah oluyor , sabah oluyor.

Güneş, güneş yine doğuyor.

BANDİSTA

YORUMSUZ..

Cuntacı , cunta sever , darbeci , darbe sever mi arıyordunuz aaaaaa durun yahu , fazla uzağa gitmeyin yahu her gün ekranlarda , gazetelerde boy gösteren şimdinin ‘böyyük demokratlarından , demokrasi havarilerinden’ 12 Eylül Darbesine ve cuntacılarına methiyelerinden , incilerinden seçmeleri bir okuyun aşağıda ve ‘kendilerine demokratları’ , ‘şimdinin açılım severlerini’ ve ‘demokrasi oyununu ve  yalanını’ bir daha görün ‘NETEKİM’..

YORUMSUZ..

NAZLI ILICAK’tan inciler :

‘Kızıl ahtapotun kolları ülkemizi yavaş yavaş sarıyor.. ve hala at gözlüğü takanlar , faşizmin tırmanışından söz ediyor.. Türün’ü faşistlikle mi suçluyorsun , Mit’e kontrgerilla damgasını mı vuruyorsun , devlet teröründen mi bahsediyorsun , işkence iddiaları ile yeri göğü inletiyor musun , faşizm geliyor diye yaygarayı mı basıyorsun.. geç kardeşim uzatma o eli bana , çünkü o el kızıl ahtapotu boğmak yerine onu besliyor.. ben o kirli eli sıkmam..’ (27 Temmuz 1980)

‘Türkiye’de demokrasi , demagojiye ve anarşiye dönüşmüştür. Otorite ve hürriyet arasındaki denge , birincisi aleyhine bozulmuş , bir otorite boşluğu doğmuştu.. Türk Silahlı Kuvvetleri bu boşluğu doldurdular.. (14 Eylül 1980)

’12 Eylül bir darbe değildir diyen Orgeneral Kenan Evren’e tamamıyla katılıyoruz.. 12 Eylül ne darbedir ne de bir ihtilal.. zira ‘darbede beğenilmeyen yönetim devrildikten sonra , şahsen iktidara geçip hükümet etme hırsı galiptir ve kalıcı olma vasfı ağır basmaktadır.. halbuki 12 Eylül’de geriye dönük bir genel tasvib mevcuttur..’ (18 Eylül 1980)

‘Birkaç gündür 12 eylül harekatı ile 27 mayıs mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor.. biz bu konuda tarafsız olamayız.. çünkü 27 mayıs mensup olduğumuz demokrat parti camiasına karşıydı.. halbuki 12 eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında geniş bir mutabakat mevcuttur.. ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekatının başarısı ile neticelenmesidir..’ (16 Eylül 1980)

’12 eylül’ün gerekçesi haklıdır.. 12 eylül terörden bezen halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür..’ (17 Ekim 1980)

TERCÜMAN gazetesinden inciler :

‘13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor : merhaba asker !’ (27 aralık 1978)

‘Huzur , 1 yaşında ..’ (12 eylül 1981)

‘Allah Yardımcıları Olsun !’ (Tercüman gazetesinde başyazı olarak yayınlanmış.. 13 Eylül 1980’de darbenin hemen ertesi günü..)

‘ Böyle bir durumda bizim cuntayı , evet 12 eylülü desteklemekten başka bir şeyimiz söz konusu olamaz , destekledik.. bütün basın da destekledi.. bu bir vakıadır , istisnalar çok azdır mutlaka.. ancak aşırı soldan gelen birkaç itiraz söz konusu olmuştur..’ (Ahmet Kabaklı – Tercüman)

MEHMET BARLAS’tan inciler :

‘Cumhurbaşkanı Evren 10 Kasım’da Anıtkabir Defterine duygularını yazarken : ‘demokratik parlamenter sisteme geçiş sınavını başardık’ müjdesini vermektedir Atamıza.. Bir insan yürekten bunun sevincini duymasa , böyle bir ifadeyi seslendirir mi ?’ (14 Kasım 1983)

‘Yediden yetmişe , Edirne’den Ardahan’a bütünüyle Türk Milleti , bu kutsal görevinde Türk Ordusunun yanındadır.. 12 eylül harekatının bir amacı da yozlaşan , çöken , kan denizinde batmakta olan demokrasiye yeniden sağlam bir yapı kazandırmaktadır..’ (12 Eylül 1981)

GÜLMEYİN YETERRRRRRRRRRRR NETEKİM !

ACI AMA GERÇEK.. İŞTE GAZETE ARŞİVLERİ , KÜTÜPHANELER ‘DEMOKRASİ’ YALANI İCAT EDİLDİĞİNDEN BERİ OYNANAN OYUNLARIN METHİYELERİYLE , ENTRİKALARIYLA DOLU..

RAHAT !  HAZIR OL ! TAMAM GÜLÜN NETEKİM !

GÜLMEYELİM DE NE YAPALIM ŞU YAZILANLARA.. BÜYÜK USTALAR AZİZ NESİN , MUZAFFER İZGÜ YAZAMAZ BÖYLE EĞLENCELİ YAZILARI.. GÜLÜNNNNNNNNNNN..

İŞİNİZE GELİNCE , ORTAM RAHATKEN , BİRİLERİNE , BİR YERLERE GÜVENEREK DEĞİL DE YÜREĞİNİZ YETİYORSA HER ZAMAN POSTAL KARŞITI OLUN DA , NETEKİM BİZ DE SİZE İNANALIM O ZAMAN ‘BÖYYÜK DEMOKRATLAR’..

Geçmişten günümüze : İNSANLARA İNANMAK.. – SABAHATTİN ALİ

İNSANLARA İNANMAK..

Yalancının en büyük azabı ; sözlerine kimsenin inanmaması değil , kendisinin kimseye inanmaması imiş..

Ne kadar doğru. Kendi menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen , dünyada , bütün varlıklarını , kendi hasis emellerini doyurabilmeye harcayan zavallılar , bu dünyada , – sadece rahat gönülle yaşayabilmek için de olsa,- bazı insanların rahatlarından  , saadetlerinden , hatta selametlerinden fedakarlık etmeyenlerin başka insanların hayrına çalışabileceğine akıl erdiremiyorlar..

Ruhlarını ve yediklerini , hoş bir hayat , birkaç lokma nefis yemek , üç beş bardak keskin içki ve bir miktar cep harçlığı mukabilinde , insanlığın ve bu meyanda kendilerinin içerde ve dışarıdaki düşmanlarına satmış veya kiralamış bulunan biçareler , bütün bu nimet saydıkları şeylerin , bir fikir uğruna insanlığın hayrına serpilebileceğine , insanın kendini hakikatlere gönül vermesini yalanlara satmasından daha mesut edici olabileceğine inanamıyorlar..

Ama biz , akrep gibi kendi kendilerini zehirleyen bu adamlara kızmıyor , aksine , onları bu hale getiren sakatlıkları ortadan kaldırmak için savaşıyoruz..

Çünkü hayattaki bütün doğru ve güzel varlıklara inanmayan gözlerle bakan bu insanların ruhlarındaki hazin boşluk, bugünkü insanlığın ibret verici bir aynasıdır. İnsanların insanları seveceği ve insanlara inanacağı günü yaklaştırmak için çalışmakta devam edeceğiz..

 

SABAHATTİN ALİ

(ALİ BABA , 2. sayı , 2 Aralık 1947)

(Yapı Kredi Yayınları , Markopaşa Yazıları ve Ötekiler , 1998)