Archive for the ‘Siyaset’ Category

‘BENİM ADIM RACHEL CORRIE..’

‘Biz başka çocuklar için endişe duyan çocuklarız..’ – RACHEL CORRIE

‘BENİM ADIM RACHEL CORRIE..’

23 yaşındayken 16 mart 2003 tarihinde israil buldozerleri tarafından filistinli  bir ailenin evinin yıkılmaması için buldozerin önüne kocaman yüreğini koyan ama insanlıktan nasibini almamış canavarlar tarafından buldozerle ezilerek katledilen barış elçisi , insan hakları eylemcisi , amerikan vatandaşı  RACHEL CORRIE’nin kendi kaleminden yazdıklarından oyunlaştırılan ve hayatından kesitler sunan oyun artık türkiye tiyatro sahnelerinde.. oyunun galası geçen günlerde yapıldı.. bizce mutlaka izlenmesi gereken kaçrılmayacak bir oyun..

RACHEL CORRIE aylakadamız’ın her zaman en büyük ilham kaynaklarından , yol göstericilerinden birisi oldu yola çıktığımızdan beri  ve olmaya da devam edecek.. ona karşı boynumuz bükük ve ona çok şeyler borçluyuz.. en azından insan olduğumuzu ve insan haklarının insanların gözleri önünde normal bir olaymış gibi yok sayılmasına , yok edilmesine sessiz kaldığımız için utanmamız gerektiğini bizlere hatırlattı..

hiçbir şey yapamıyorsak , sesimizi de çıkarmaktan korkuyorsak hala en azından bu oyunu izleyelim.. bu oyunu izleyerek ondan af dileyelim..

a-z kültür sanat ajansının yapımını üstlendiği ve hem türkçe’ye çevirip hem de oynayan setenay yener ile diğer tüm emek verenlere çok teşekkür ediyoruz..

‘BENİM ADIM RACHEL CORRIE’ oyunu tek perdelik bir oyun.. RACHEL CORRIE’nin kendi yazdıklarından oyunlaştırılmış bir oyun.. uyarlamayı yapanlar alan rickman ve katharine viner..

oyun programını , oyunla ilgili istanbul dışı turne programını , RACHEL CORRIE’nin yazdıklarını , katledilmesiyle ilgili açılan davayla ilgili gelişmeleri ve ailesinin onunla ilgili yazdıklarını da   www.benimadimrachelcorrie.com adresinden takip edip bilgi alabilirsiniz.. oyunu kaçırmayın , mutlaka izleyip destek olalım..

 Crockett..

 

BENİM ADIM RACHEL CORRIE..

 

Yazan : Rachel Corrie

Uyarlayan : Alan Rickman & Katharine Viner

Oynayan ve Çeviren : Setenay Yener

Yöneten : Turgay Kantürk

Dekor-Kostüm-Işık Tasarım : Cem Yılmazer

Müzik : Tolga Çebi

Yardımcı Yönetmen : Emrah Eren

Reji Asistanı : Gökhan Bozkurt

Yapım : AZ KÜLTÜR SANAT AJANSI

Yapımcılar : Adnan Kılıç , Fatih Bolcan , Mehmet Yalçın.

Görsel Tasarım : Serkan Arslan

Prodüksiyon Asistanı : Merve Adıyaman

Basın Danışmanı : Kübra Doğru

Dekor Realizasyon : Zeki İlyas Kızılışık

Aksesuar Realizasyon : Aslı Ersüzer

Oyun Fotoğrafları : Muhsin Akgün

Şarkı Sözü : Turgay Kantürk

Afiş ve Broşür Tasarım : Savaş Çekiç

Efekt Kumanda :  Hakan Çetiner

Işık Kumanda : Kerem Duralar

Sesleriyle katkıda bulunanlar :
Zeyno Eracar
Beyti Engin
Gürsu Gür
Turgay Kantürk
Emrah Eren
Gökhan Bozkurt

 

Oyunla ilgili daha ayrıntılı bilgi için :

www.benimadimrachelcorrie.com
Turunçlu Sokak Mesa Plaza No: 25/4 Merter İstanbul
Tel: +90 212 677 20 80 pbx
Faks: +90 212 677 20 88
info@adanzyereklam.com
info@benimadimrachelcorrie.com

 

‘çoğumuz hatta aslında hiçbirimiz, bu kadar duyarlılığa ve cesarete sahip olmadık. içimizde hissettiğimiz acının peşinden gitmedik. durduk. sonuçlarına katlanamazdık çünkü. televizyondan seyretmesi daha kolaydı. gazetelerden okumak da öyle. oturduğumuz yerden bir şeyler karaladık en fazla. öfkelendik, kaleme/klavyeye davrandık… ha, şu anda ben de farklı bir şey mi yapıyorum? hayır… bu durumda seyircilerden biri miyim? evet… insan olmak, en çok böyle durumlarda acı geliyor işte. onurdan çok zulme yakın olup bu olanlara alıştığımız zaman… umursamamaya, gazetede görünce sayfa çevirip televizyonda denk gelince kanal değiştirmeye başladığımız an… orda ölenler biz olmadığımız için mi bu kadar rahatız? yoksa kanıksadığımız için mi? ölen her herde ölüyor, giden hiçbir yerde geri gelmiyor oysa…’ – RACHEL CORRIE

‘müzik özgürlüktür..’

‘son zamanlarda devamlı iran’la ilgili sanatsal üretimlerden bahsetmemden dolayı bazı arkadaşlar iran’la kafayı bozduğumu düşünmeye başladılar.. ama gerçek şu ki ortadoğu coğrafyasında insanların bu kadar baskı altında olmalarına rağmen bu kadar kaliteli ve güzel sanatsal üretimler yaptıkları devamlı bahsedilecek başka bir ülke yok..

‘furuğ ferruhzad’ , ‘sadık hidayet’le başlayan ve ‘kiarostami’ , ‘majidi’yle devam eden iran’ı keşif maceram son iki yıldır yoğunlaştı.. burada dikkatimi çeken bir olay olarak şunu söylemek istiyorum tanıdığım veya eserlerini incelediğim insanların yarısından fazlası iran’la ilgili sanatsal üretimlere girişi furuğ ferruhzad’la yapıyorlar ve kiarostami’yle daha derinlere dalıyorlar.. iran’da yapılan geçmişteki üretimlerle , yeni üretilenlere yetişip okumak, izlemek ,  dinlemek ve bu deryayı bitirmek mümkün değil.. bugün sadece bir isim ve iki filmiyle beraber kendi yaşadığı trajediden bahsedeceğim kısaca size..

ustamız ‘sarhoş atlar zamanı’ ve ‘kaplumbağalar da uçar’ adlı filmlerinden tanıdığımız iranlı kürt yönetmen : ‘bahman ghobadi’..

mutlaka izlemenizi istediğim iki filmi ise : ‘half moon (2006)’ ve ‘no one knows about persian cats.. (2009)’

iki aydır bahman ghobadi’yle yatıp kalkıyorum.. ondan kurtulabildiğim zaman onu ve tüm filmlerini uzun uzun yazacağım.. benden başka yazmak isteyen olursa ya da yazan olursa daha da mutlu olurum.. çünkü çok sevdiğim sanat eserlerinden başkalarının da benzer hazları almasından ve onlarla ilgili yazılanları okumaktan çok mutlu oluyorum..

her neyse tırıvırıya dalmayalım.. ikisi de müzikle nefes alan insanların hikayelerini anlatan ‘half moon’ ve ‘no one knows about persian cats..’ filmlerini mutlaka bulup izleyin..  her filmi izledikten sonra eminim ‘yaşasın müzik , yaşasın özgürlük’ diye haykırmak için kendinizi tutamayacaksınız..

‘half moon’ adlı filmde ‘kak mamo’ , iran ve ırak kürtlerinin yanı sıra dünyaca da tanınan meşhur bir besteci ve müzik adamıdır.. iran ile ırak arasındaki yıllardır süren sorunlar sebebiyle bir türlü gidemediği ırak’a , saddam hüseyin’in devrilmesiyle sonunda konser vermeye gidebilecektir. uzun bir bekleyişten sonra ırak’a gitmesi için izin de çıkar.. konsere oğullarım adını taktığı diğer müzisyenlerle beraber gidecektir.. kak mamo’nun vize almasından sonra bir nevi menejeri gibi olan ve horoz dövüşüyle geçimini sağlayan ‘kako’ya haber verir ve kako bir servis otobüsü ayarlar bu zorlu yolculuk için.. otobüsün karşılığında her şeyi olan tüm dövüş horozlarını feda eden kako yola koyulur..

kako yolda önce kak mamo’nun oğullarını toplamaya başlar değişik şehirlerde.. kak mamo’yu da aldıktan sonra zorlu konser macerası tam anlamıyla başlar.. kimi zaman acıklı kimi zaman komik sahnelerin birbirini takip ettiği filmde arka fonda çalan müziklerle gözlerinizden yaşlar akarken takip eden sahneyle bazen kahkahaya boğulacaksınız..

yukarıdaki fotoğraflarda bazı oyuncuları ve sahneleri görülen ‘no one knows about persian cats’ filminde ise genel olarak iran’da müzikle uğraşan insanların karşılaştığı zorluklar ‘negar ve ashkan’ın çevresinde gelişen olaylarla anlatılıyor.. müziklerini daha özgür ortamda yapabilmek için yurt dışına çıkmaya karar veren negar ve ashkan bir müzik stüdyosunda nader’le tanışırlar.. nader bu ikilinin müziklerini dinlediğinde kulaklarına inanamaz.. nader , ashkan ve negar’a ‘tamam sizlere yurtdışına çıkabilmeniz için gereken her yardımı yapacağım ama lütfen iran’da da hem kendiniz hem hem aileniz için bir konser verip öyle yurtdışına gidin’ der.. nader kahramanlarımıza konser için her türlü izni alacağını , konser yeri de bulacağını ve istedikleri orkestra için çeşitli müzisyenlerle tanıştıracağını söyler.. ve müzik için her şeylerini vermeye hazır bu üçlünün macerası başlar.. tamamen gerçek olaylardan senaryosu kurulan bu film bahman ghobadi’nin bence doruğa ulaştığı filmidir.. slogan atmadan , abartmadan , irrite etmeden ve mesaj verme kaygısı olmadan en sert şekilde nasıl politik film yapılacağını çok güzel gösteriyor ghobadi bu filmiyle.. çekim tarzıyla da doğallığı yakalayan filmin müziklerini adım gibi eminim hemen arayıp bulmak isteyeceksiniz.. indie-rock’tan , heavy metal’e ve rap müziğine  kadar uzanan bir müzik dünyasında dolaşırken iran’da yapılan müziğe ve müzik için her şeyi yapan , her türlü baskı ve cezayı göze alan sanatçılara hayran kalacaksınız..

half moon’da ‘kak mamo’nun zorluklarla geçen masalsı serüveni ile ‘no one knows about persian cats’de ‘negar , ashkan ve nader’in trajik hikayeleri neden ısrarla iran dediğimi biraz olsun açıklayacaktır..

son olarak half moon’da ‘kak mamo’ ile ‘şoför kako’ ve persian cats’de ‘nader’ karakterlerini oynayan oyuncuların performanslarına lütfen dikkat edin izlerken diyorum..

üreten , kendileri ve toplumları için bir şeyler yapamaya çalışan tüm insanların başına geri kalmış , baskıcı sistemlerde neler geliyorsa yani tıpkı cafer panahi’nin başına ne gelmişse benzer şeyler bahman ghobadi’nin başına da geçen sene geldi.. yönetmenlik hayatı boyunca devlet yardımlarından yaralanamayan bahman ghobadi film çekmek için evindeki eşyaları satan bir sinema sevdalısı.. her türlü zorluk ve baskıya katlanan bahman ghobadi’nin başına en kötü şey geçen sene geliyor ve bahman ghobadi’nin can yoldaşı , sevgilisi japon asıllı amerikalı gazeteci ‘roxana saberi’ 2010’nun ocak ayında iran aleyhine casusluk suçlamasıyla tutuklanıp sekiz yıl hapis cezasına çarptırılıyor.. uzun süre olayın şokunu üzerinden atamayan bahman ghobadi tüm dünya kamuoyuna seslendiği acıyla gözyaşıyla dolu bir mektupla bu sessizliğini  bozdu.. akabinde 2010’nun mayıs ayında temyiz duruşmasıyla roxana saberi serbest bırakılmıştı.. roxana saberi için internette milyon tane abuk subuk yorumda bulabilirsiniz.. ama bahman ghobadi’nin yüreğinin kapılarını açmış olduğu bir insandan zarar gelmeyeceğine adım gibi eminim..    

her şey için yüreğine sağlık bahman ghobadi.. iyi ki varsın..

gülüşünüzle kalın aylaklar..’

Crockett..

‘no one knows about persian cats filmini internette paylaşım ortamlarında  paylaşıyorum çünkü iran’da sinemada gösterilmesi yasak.. istediğiniz kadar paylaşın.. yalnız iki şey istiyorum , birincisi büyükçe bir ekranda iyi bir ses sistemiyle izleyin , ikincisi paylaşıyorum çünkü filmde anlattığım gibi çocuklar var ya onlar gibilerini gördüğünüzde lütfen ellerinden tutun.. çünkü iran’ın kurtuluşu onların elinde, sanatçıların elinde.’ – BAHMAN GHOBADI

BAHMAN GHOBADI’nin ROXANA SABERI için yazmış olduğu mektup..

‘amerikan pasaportlu iranlı sevgilim roxana saberi için,
şimdiye kadar sessiz kaldıysam, bu o’nun iyiliği içindi. eğer bugün konuşuyorsam, bu yine o’nun iyiliği için.
o benim dostum, nişanlım, yoldaşım… her zaman hayran olduğum, zeki ve yetenekli genç bir kadın.
31 ocak günüydü. doğum günüm olan gün. o sabah, beraber dışarıya çıkmayı planladığımızdan beni alacağını söylemek için aradı. hiç gelmedi. cep telefonunu aradım, ancak kapalıydı ve 2-3 gün boyunca ona ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. evine gittim ve anahtarlarımız birbirimizde olduğu için evine girdim, fakat orada da yoktu. iki gün sonra telefon etti ve “beni affet canım; zahedan’a gitmek zorunda kaldım,” dedi.
sinirlendim, neden bana hiçbir şey söylememişti ki? ona inanmadığımı söyledim, ancak o yineledi: “beni affet canım, gitmek zorundaydım”. sonra, hat kesildi. tekrar araması için bekledim. aramadı.
zahedan’a gitmek için yola çıktım. her otelde o’nu aradım, ancak ismini duyan olmamıştı. 10 gün boyunca, babasından tutuklandığını öğreninceye kadar, binlerce kara düşünce gelip geçti aklımdan. bunun bir şaka olduğunu varsaydım.
bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu ve birkaç gün içinde salıverileceğini düşündüm. ancak günler geçti ve ondan tek bir haber bile almadım. endişelenmeye başladım ve ne olduğunu idrak edinceye kadar yardım için mümkün olan her kapıyı çalmaya başladım. ve şimdi kalbim acıyla dolu. çünkü onu iran’da kalmaya teşvik eden bendim. ve şimdi onun için hiçbir şey yapamıyorum. roxana, iran’ı terk etmek istiyordu. bunu ben engelledim.
ilişkimizin başında, birleşik amerika’ya dönmek istiyordu. oraya beraber gidelim istiyordu. ancak ben yeni filmim bitinceye kadar kalması konusunda ısrar ettim.
burada kalabileceği ve buna bütünüyle dayanabileceği ölçüde, filmim bitinceye ve beraberce buradan gidinceye kadar; yazdığı kitap onu içine çekmişti.
roxana’nın kitabı iran’a bir övgüydü. kitabının müsveddeleri duruyor ve elbette bir gün yayınlanacak ve bizler de bunu göreceğiz. fakat neden kimse bir şey söylemedi? onunla konuşan, çalışan, oturup sohbet eden ve ne kadar suçsuz olduğunu bilen onca kişi…
bu mektubu o’nun için endişelendiğimden yazıyorum. sağlığından endişeliyim. sürekli ağladığını ve bunalmış olduğunu duydum.
roxana çok hassas biridir. yemeğine dokunmayı reddedecek kadar…
mektubum devlet adamlarına, politikacılara ve yardım etmek için herhangi bir şey yapabilecek herkese seslenen çaresiz bir haykırış…
okyanusun ta diğer ucundan, amerikalılar onun hapsedilmesini protesto ettiler, çünkü o bir amerikan vatandaşı. fakat ben “hayır” diyorum, o bir iranlı, ve o, iran’ı seviyor. size yalvarıyorum, gitmesine izin verin! onu politik oyunlarınızın ortasına atmamanızı rica ediyorum!
roxana siyasi oyunlarınızda yer almak için çok zayıf ve saf. davasında benim de bulunmama, babası ve nazik annesiyle beraber yanı başında oturmama, suçsuz ve ayıpsız olduğuna tanıklık etmeme izin verin.
yine de, serbest bırakılacağı konusunda iyimserim ve yargının, davanın bir sonraki aşamasında iptal edileceğini kesinkes umut ediyorum.
benim japon gözlü, amerikan vatandaşı, iranlı sevgilim hapiste. utanç duyuyorum! utanç duymalıyız!’
BAHMAN GHOBADI

METİN GÖKTEPE.. (10 Nisan 1967 – 8 Ocak 1996)

metin’e metin bir metin..

metin’in kafasında bir darp var
polis karakolundan morga kadar
mosmor
bir darbe var
yüreğimizde beynimizde
soruyor bir işaret fişeği
biz ölerek mi yaşamayı
öğreneceğiz hala..

CAN YÜCEL

‘ÜLKEMİZİN DEMOKRASİ HAVARİLERİNE DUYURULUR : ARJANTİN DİKTATÖRÜ ‘JORGE VIDELA’ FAŞİSTİNE ÖMÜR BOYU HAPİS CEZASI VERİLDİ.. ‘NETEKİM’ DARISI BİZİMKİLERE..’

‘ÜLKEMİZİN DEMOKRASİ HAVARİLERİNE DUYURULUR : ARJANTİN DİKTATÖRÜ ‘JORGE VIDELA’ FAŞİSTİNE ÖMÜR BOYU HAPİS CEZASI VERİLDİ.. ‘NETEKİM’ DARISI BİZİMKİLERE..’

‘soruyorum size.. nasıl oluyor da bir babanın , bir ananın en büyük sevinci onların hala işkence ettiklerini öğrenmek oluyor çocuklarına..’ JOHN BERGER

‘nasıl john berger ustanın yukarıdaki cümlesi kalbinizi acıtıyor mu.. insan olduğunuzdan dolayı üzüntü duymanıza yol açıyor mu.. ben ağlamaktan ve ağladığımı söylemekten çekinmem ve utanmam.. bu cümleyi her okuyuşumda ya da hatırlayışımda tüylerim diken diken oluyor ve arkasından ağlıyorum ve ağlamamla beraber içimde müthiş bir kusma isteği duyuyorum.. çünkü kendimden iğreniyorum.. çünkü tüm yaşanmışlıklarda bir birey olarak benim payım da var.. çünkü tüm insanlık tarihi bizlere devredilen insanlık mirasları..

işte bu acı cümlenin söylenmesine sebep olayların faili , arjantin’de 1976-1983 arasında süren darbe döneminde cezaevlerinde onlarca mahkumu öldürten ve resmi kayıtlara göre 13.000 kişi , tahminlere göre 30.000 kişiyi kaybedip , katlettiren , askeri uçaklardan okyanusa canlı canlı atan arjantin’in faşist diktatörü 85 yaşındaki jorge videla’ya birkaç gün önce arjantin’in cordoba federal mahkemesince ömür boyu hapis cezası verildi.. 1985’teki yargılamasında da ömür boyu hapis cezası alan pis faşiste arjantin’in eski demokrasi havarilerinden el turco lakaplı carlos menem af çıkarmış , ancak bu af olayına arjantin yüksek yargısı el koyarak bu affı iptal etmişti..

darbe döneminde sol muhalefete karşı giriştiği kirli savaş ve kaybettiği insanlarla tam bir insanlık düşmanı olduğunu ispat eden jorge videla savunmasında ‘arjantindeki olası bir marksist devrimi önlemek amacıyla görev yaptığını , ne yaptıysa ülkesinin geleceği için yaptığını’ belirtti.. ancak arjantin’in onurlu cesur hakimleri bu komik savunmayı kabul etmeyip , ömür boyu hapis cezası vererek bu pisliğe gereken cezayı verdi..

arjantin dünyaya yol gösteriyor.. ama bizde ses yok , herkes sus pus.. oysa gözlerimiz , kulaklarımız aylar boyunca ülkeye tam demokrasi geliyor , demokrasiye karşı çıkmayın diye iğfal edilmişti.. ne oldu da ülkemizde bu sene boyunca timsah gözyaşlarıyla demokrasi havariliği yapanlardan artık ses çıkmıyor anlamıyorum.. behzatım gibi soralım : ‘ne oldu la.. tırstınız mı la.. demokrasicilik oynamak kolay fakat demokrasi zor iş değil mi aga..’ 

bizim faşist eli kanlı diktatörlerimiz ve yardakçıları ellerini kollarını sallaya sallaya keyiflerinin ve akarlarının tıkırındalar.. ne oldu hani yargılanacaktı askeri darbeciler ve yardakçıları.. ‘netekim’ unutuldu sanırım ağlamalar , zırlamalar , sızlanmalar , demagojiler , yalan vaatler.. sizler yalansınız , hayatınız yalanlardan örülmüş..  hepiniz boş karakterlersiniz..asıl sizlere inananlara yazıklar olsun.. sizin peşinizde koşan sarı solculara , liberallere yazıklar olsun.. her konuda yasal düzenlemeler hızla yapıldı ama bu konuda tık yok.. bekliyoruz hala.. darbecilerin başı daha düne kadar televizyonlara , gazetelere demeçler vererek yine olsa yine yapardım diyerek pişman olmadığını söyleyerek tehditlerine devam ediyordu.. hatta sevgili yurdumun üniversiteli gençleri bu eli kanlı faşistin katıldığı ve bir üniversitede yapılan canlı televizyon programında ‘yine olsa yine yapardım ve hepsini yine asardım’ sözlerini dakikalarca ayakta alkışlamıştı.. alan paton’nun güney afrika’da apartheid dönemlerinde geçen romanının ismi hep aklıma gelir bu durumlarda : ağla sevgili yurdum.. onlarca kişiyi asmış , 17 yaşındaki bir çocuğu darağacında büyütmüş bir faşisti bu ülkenin sözde okumuş aydın gençleri dakikalarca ayakta alkışlıyor ve sonra bu ülke cunta anayasasında komik değişiklikler yaparak demokratik oluyor öyle mi..

hani yargılayacaklardı , hani içeri tıkacaklardı hepsini.. yalan..

hepsi artık birer tescilli yalancı..

tekrar gelelim arjantinli faşiste.. jorge videla aynı zamanda yine başka bir latin amerika diktatörü (büyük ozan victor jara ve şili’nin seçilmiş sosyalist meşru başbakanı allende gibi binlerce solcunun katili) faşist pinochet’in de yakın dostu ve destekçisiydi..

işte arjantin’in sadece maradona’sı , kempes’i , eva peron’u , messi’si yok.. tüm geri kalmış ülkelerde olduğu gibi topun yüceltildiği ülkelerden biri olan arjantin’in on binlerce aydın beyni okyanus sularına atılırken arjantin ve dünya çılgınca maradona’yı ve şampiyon arjantin’i konuşuyordu.. son ses açılmış radyolardan spikerlerin gol çığlıkları şehirlerin göbeğindeki ‘garage olimpo’ gibi işkencehanelerinde yankılanırken elleri gözleri bağlı solcu aydınların sessiz çığlıkları insanlığın sağır kalbine maalesef ulaşamıyordu.. (cronica una de fuga ve garage olimpo adlı başyapıtlar o günleri anlatan ve ilginç anekdotlarla dolu izlenmesi gereken filmler.. ayrıca politik sinemanın usta yönetmeni costa gavras’ın çektiği ‘missing’ de şili’de askeri darbe dönemine ait müthiş bir ağıt.. gavras’ın ‘z’ adlı filmini halen izlemeyenler ise zaten kendileri için üzülsün.. büyük kayıp.. bunları bulun ve izleyin derim..)

kayıp anneleri olan ‘cumartesi anneleri’ ilk olarak arjantin’de yapılanmıştı : plaza del mayo anneleri.. darbe döneminde kaybolan evlatlarını her türlü baskı ve şiddete rağmen buenos aires başta olmak üzere tüm şehirlerde arıyor ve unutturmamaya çalışıyorlardı..

ve gün geldi anneler kazandı işte.. arjantin’in faşist katil diktatörü jorge videla bir kez daha ömür boyu hapis cezası aldı..

darısı başımıza ‘netekim’ diyeceğim fakat boşuna lakırdı olacak bu çünkü demokrasi bir yalanlar ve vaatler toplamıdır..

bitirirken arjantin’in tüm gözü yaşlı cumartesi annelerinin acılarını bir nebze olsun dindiren bu yargı zaferi kutlu olsun ve bizlere örnek olsun bu onurlu direnç abideleri diyorum..’

Crockett..

UNTHINKABLE..

UNTHINKABLE..

 

kısa sürede bir klasik haline gelen behzat ç. dışında  son zamanlarda o kadar yoğun bir film trafiğine de maruz kaldım ki.. hangi birisini yazayım şaşırıyorum.. birbirinden ilginç ve güzel filmlerin yanı sıra birbirinden kötü filmlerde izledim.. tekrar izleme gereği ya da isteği duyduğum filmler de oldu.. umarım hepinizle kısa aralıklarla paylaşabilirim bu filmlerin bir kısmını..

bugün paylaşmak istediğim bir holywood yapımı ‘unthinkable’ adlı film.. filmin yönetmeni gregor jordan.. başrollerde ise tiyatro kökenli usta oyuncu samuel l. jackson var.. cari-anne moss ve michael sheen’in performansları da üst düzeyde..

filmin konusu ise 11 eylül saldırılarından sonra holywood’un da kurtarıcısı olan ve ırkçılık ve faşizm kokan ‘müslüman terörist’ hikayelerinden birisi.. ha bu cümlem üzerine ‘yine mi diyerek’ filmi izlemekten vazgeçebilirsiniz.. fakat bence midenize güveniyorsanız izlemeniz gereken bir film diyorum sizlere.. çünkü burada ‘müslüman teöristler’ martavalı bir üst seviyeye çıkarılarak ‘müslüman bir teröristin’ saldırısına karşı ‘ülken için en fazla , en ileri derecede neler yapabilirsine’ kadar vardırıyor film.. neler mi mesela : ‘çocuk katili olabilir misin , masum sivillerin katili olabilir misin , işkence yapabilir misin ülken için..’

filmde iyi karakterler işin ilginç yanı fbı ve cıa ajanları.. askerler bile masum.. sadece ülkesini çok seven bir işkence uygulayıcısı sorgucu : samuel l. jackson var filmde.. o da filmde o kadar şeker ve cici ki filmi izleyen mesela dünyadan bihaber amerikalı insanların büyük kısmı sempatiyle ve destekleyerek filmi izlemişlerdir..

üç amerikan şehrine sonradan müslüman olmuş amerikan vatandaşı bir eski asker tarafından üç nükleer bomba konuyor.. koca koca bombaları bu adam nasıl yapmış ya da nereden bulmuş senaryodan tam anlayamıyoruz.. kendisi eski bir bomba uzmanı emekli bir asker , bir yerlerden kelepir nükleer hammadde eline geçiyor ve bu bombaları yoktan var ediyor neredeyse..

ha bu arada sonradan müslüman olan terörist karakter amerikan vatandaşı bir zenci değil.. filmin yıktığı tek klişe bu.. kötüler hep zenci olur ya bu sefer hadi hadi demişler beyaz olsun.. neyse bu ‘sonradan müslüman teröriste’ yardım edenler de yok film boyunca.. sorguya getirilen sadece kendi ailesi.. tabi buralar önemli değil filmi yapanlar için , buraları kendiniz doldurabilirsiniz..

filmdeki bu terörist karakter bombaları koyduktan sonra videolar yapıp sağa sola yolluyor arkasından da kendisini yakalatıyor..

filmimiz de buradan sonra başlıyor aslında.. yakalanan bu teröristi micheal sheen canlandırıyor.. gerçekten üstün bir performansla bu karakteri canlandırıyor.. önce midenizi kaldıracak ön giriş işkence sahneleri var filmde , sonrasında sahte pazarlıklar başlıyor teröristle bombaların yerini söylemesi için.. teröristin koşulları oldukça anlamlı ‘abd , müslüman ülkelerdeki hegemonyasını sonlandıracak ,  bu ülkelerdeki ekonomik gücünü ve askeri gücünü geri çekecek..’ bu kadar net bir talep.. ancak pazarlık dahi söz konusu olmuyor.. işkencelerin ardı arkası kesilmiyor.. samuel l. jackson’ın işkencecilikte ki performansı çok şaşırtıcı , canlandırdığı karakterin ülkesi için yapamayacağı şey yok.. izlerken kanınız donacak..

filmin sorgulattığı , insanları yönlendirdiği nokta da burada başlıyor işte , üç bomba patlayacak , üç şehir yok olacak , milyonlarca insan ölecek , bunları önlemek için sen neler yapabilirsin.. film dönüp dolaştırıyor gerilimi yükselttiriyor ve düğümü bu noktada kilitliyor.. gel de çık işin içinden.. normal bir amerikan vatandaşı yaklaşık on yıldır yaşatıldıkları paranoya ortamında sizce nasıl hareket eder..  bir teröristten bombaları nereye sakladığına dair bilgi almak için işkence tipi sorgulama yöntemleri kabul edilebilir mi.. milyonların hayatı söz konusu olduğunda insanlık dışı yöntemlere başvurmak ne kadar doğru..  savaşta ne kadar ileri gidilebilinir.. işte bu yönüyle ilginç bir film.. bu filmi sanırım beş altı kere izledim.. her izleyişimde yanımda başka birisi vardı.. yanımda filmi izleyenlerin tepkilerine baktım ve sinemanın nasıl bir yönlendirme , ikna etme aygıtı olabileceğini bir kez daha gözlerimle gördüm , korktum..

ha bu filmi izleyip tam tersi şeyler söyleyen , yazan arkadaşlar da gördüm internette ve sinema dergilerinde..

tavsiyem sinirlerinize ve midenize hakim olarak bu filmi izlemeniz ve dünyanın öbür ucundaki amerika’daki insanların başka dilden , dinden , ırktan insanlara karşı nasıl bir paranoyayla , korkuyla yönlendirilip kandırıldıklarını görmeniz..

tüm ırkçı , şoven , emperyalist  propagandalara rağmen kardeşlik şiarını yılmadan seslendiren tüm dostların gülüşü daim olsun.. 

Crockett..

livorno ve empoli’ye bin selam olsun.

livorno ve empoli’ye bin selam olsun..

italyan futbol kulübü livorno yine insanlığın yanında , direnişin yanında yer aldığını eylemli bir şekilde gösterdi.. empoli kulübü taraftarları da benzer bir eylemle gönüllerde yer aldı..

afganistan’da öldürülen italyan askerleri için futbol federasyonunun tüm spor müsabakalarında 1 dakikalık saygı duruşunda bulunulması kararına karşı livorno ve empoli taraftarları saygı duruşunda bulunmayarak tezahürata devam ettiler..

futbol federasyonu da bu insani eyleme anında karşlık vererek iki takıma 20bin euro para cezası verdi.. ama bilmiyorlar ki o cezaları vız gelir tırıs gider..

livorno futbol kulübü taraftar grubu işçi sınıfının çoğunluğu oluşturduğu bir taraftar grubu olması ve antifaşistliğiyle biliniyor.. endüstriyel futbol sanayisine karşı yıllardır mücadele eden livorno kulübünün taraftar grubu geçtiğimiz yıllarda da sayısız anti-faşist ve anti-emperyalist gösterilerde bulunmuştu.. italyan askerlerinin işgal gücü olarak bulunduğu ırak’ın nasıriye kentinde verdiği en büyük kayıplardan sonra bile ‘on , yüz , bin daha fazla nasıriye’ tezahüratları statları inletmişti..

geçtiğimiz yıl adana demirspor’la sezon açılışında maç yapmak üzere adana’ya gelen livorno takımı geçen sezon serie a ‘dan ikinci lig olan serie b’ye düşmesine rağmen endüstriyel futbola karşı bayrağı yukarılara doğru taşımaya devam ediyor..

Crockett..

‘YIKICI POLİTİKA , 21. Yüzyıl İçin Bir Manifesto..’- ANTONIO NEGRI

‘kapitalizmin olanaksız olduğu , bir şimşek çakmasıyla , kendi sınırlarında , başka bir deyişle yirminci yüzyılda büründüğü reformist kılıkla beraber ortaya çıkar.. nihayet bir tanıma ulaşıyoruz : ‘yirminci yüzyıl olanaksız kapitalizmdir..’ ‘reformizm neydi?’ , yanıt şudur : ‘avrupa , amerika , japonya , biz ve avustralya da dahil gezegenimizin şurasına burasına yayılmış olan birkaç on yıl..’ yirminci yüzyıl olanaksız reformizmdir , yan olanaklı tek kapitalist biçimin olanaksızlığıdır.. reformizm , ekim devrimi’ne ve bu ideolojinin sonuçlarından sorumlu olan ondokuzuncu yüzyıla karşı olanaklı tek yanıttı.. ancak reformizm olanaksız olduğu için , gerçekte ekim devrimi’ne karşı herhangi bir karşılık oluşturamadı.. yirminci yüzyıl sadece olanaksız bir düş ortaya koyduğu müddetçe var oldu.. dolayısıyla bu olanaksızlık yüzünden kapana kıstığı ve nefessiz kaldığı için , bu yüzyılın kendisi olanaksızdır.. yirminci yüzyıl reformizm var olduğu müddetçe var olur , o sadece bir yıldırım , (çok parlak olmasına rağmen) kısa bir şimşek çakması ya da gecenin karanlığındaki kısa süreli bir ışıktır..’

 

ANTONIO NEGRI

‘YIKICI POLİTİKA , 21. Yüzyıl İçin Bir Manifesto’

Çeviri : AKIN SARI

OTONOM Yayınları , Şubat 2006..

‘öte yakaya geçen köprü , sözdür.. sükut ise , iktidarın bizi küçültmek için verdiği acıdır..’ – SUBCOMANDANTE MARCOS

‘atalarımızın atalarının sözü ve sükutu kendini bilmeyi ve bir diğerinin kalbine dokunmayı sağlayan doğuştan bir yetenek olarak görmeleridir asıl mesele.. gerçek erkekler ve kadınlar , yürümeyi konuşarak ve dinleyerek öğrenirler.. söz , içimize kadar giren o yürüyüşe biçim verir.. öte yakaya geçen köprü , sözdür.. sükut ise , iktidarın bizi küçültmek için verdiği acıdır.. sustuğumuz zaman çok yalnızızdır.. konuşarak acıyı hafifletiriz.. konuşarak birbirimize arkadaşlık ederiz.. iktidar , sözü kendi sükut imparatorluğunu empoze etmek için kullanır.. biz ise , sözü kendimizi yenilemek için kullanırız.. iktidar sükutu suçlarını gizlemek için kullanır.. biz ise sükutu birbirimizi dinlemek , birbirimize dokunmak , birbirimizi tanımak için kullanırız..

işte silah budur , erkek kardeşler ve kız kardeşler.. biz deriz ki , söz kalır.. sözü söyleriz.. sözü haykırırız.. sözü yükseltiriz ve onunla halkımızın sükutunu bozarız.. sükutu öldürürüz sözü yaşayarak.. iktidarı yalanın söylediği ve fısıldadığı şeyle baş başa bırakalım.. özgürleştiren sözle sükutu bir araya getirelim.. (2001)’

SUBCOMANDANTE MARCOS..

  

‘küreselleşmenin asla hata yapmayacağı savı , inatçı gerçeklerle yüz yüze geliyor.. neoliberalizm kendi savaşını yürütürken , gezegenin her yanında protestocu gruplar , isyancı çekirdekler ortaya çıkıyor.. şişkin cüzdanlı finansçılar imparatorluğu , direniş hücrelerinin isyanıyla karşı karşıya.. evet , hücreler.. büyüklü , küçüklü , farklı renklerde , farklı biçimlerde.. tek ortak noktaları : ‘yeni dünya düzeni’ne ve insanlığa karşı dördüncü dünya savaşı’nın temsil ettiği suçlara karşı direnme arzusu..  (2002)’

 SUBCOMANDANTE MARCOS..

‘hayır’ demek , onaylamanın en tam ve etkin yolu olabilir.. paylaşılan bir muhalefeti ifade eden birleştirici bir ‘hayır’ , genellikle çoklu ‘evet’lerin iletimidir : bir itirazı paylaşan herkesin neyi istediğinin ifadesidir.. insanların neyi istemediği etrafında örgütlenmesi , onların farklı kabullerinin yoğunlaşmasına meydan vermeyerek bu türden çokluğu kabullenir.. buna karşılık , her zaman taraftara ihtiyaç duyan siyasetçiler ve partiler ‘hayır’ üzerinde odaklanmayı imkansız ya da etkisiz görürler.. sürekli olarak homojen ve soyut idealleri ve istekleri tanımlayan onaylayıcı öneriler beklentisindedirler..’

GUSTAVA ESTEVA , ‘Zapatistaların Ya Basta – Yeter ve iktiadarın ele geçirilmesine ‘Hayır’ politikalarına ilişkin yazısından..’ 

‘ZAPATİSTALAR , Yerelden Küresele Ulaşan İsyan’ , ALEX KHASNABISH..

Çeviri : NİLGÜN GÜNGÖR

ABİS Yayınları , Ağustos – 2010..

‘itaat sona ererse , efendilik de sonra erer..’ – MAX STIRNER

 

‘çok şeyden özgürleşebiliriz , ama her şeyden özgürleşemeyiz.. kölelik durumuna rağmen içerden özgür olabiliriz , ama yine bazı şeylerden , her şeyden değil ; bir köle efendinin kamçısından , otoriter mizacından ve benzerinden özgür olmaz.. ‘özgürlük yalnızca hayal dünyasında yaşar..’ oysa kendim olan ben bütün varlığım ve varoluşumdur , o bendir.. kurtulmuş olduğum şeyden özgürüm , iktidarım içinde olan şeyin ya da denetlediğim şeyin sahibiyim.. kendime nasıl sahip olacağımı bilirsem ve kendimi başkalarına emanet etmezsem ben her zaman ve her koşulda kendimim.. özgür olmak gerçekten amaçlayamayacağım bir şeydir , çünkü onu yapamam , onu yaratamam ; onu ancak isteyebilirim ve ona göz dikebilirim , çünkü o bir ideal , bir hayalet olarak kalır.. gerçekliğin zincirleri etimde durmaksızın derin yaralar açar.. ama kendim olan ben kalır..’ 

‘biz ikimiz , devlet ve ben , düşmanız.. ben egoist , bu insan toplumunun iyiliğini düşünmüyorum.. hiçbir şeyi ona feda etmiyorum.. ben yalnızca onu kullanıyorum : onu tam anlamıyla kullanabilmek için onu benim mülkiyetim benim yaratımım haline dönüştürmek zorundayım ; yani onu imha etmeli ve onun yerine egoistlerin birliği’ni kurmalıyım..’

‘devlet için hiç kimsenin kendi iradesine sahip olmaması şarttır ; biri kendi iradesine sahip olursa devlet onu dışlar , hapseder ya da sürer ; herkes kendi iradesine sahip olursa , devletten kurutulur.. devlet efendilik ve kölelik olmadan düşünülemez ; çünkü devlet içerdiklerinin hepsinin efendisi olmayı amaçlamalıdır ve bu iradeye ‘devletin iradesi’ denir.. benim içimdeki kendi iradem devletin katilidir ; bu nedenle devlet tarafından ‘özirade’ (inatçı) olarak damgalanır.. kendi iradem ile devlet ölümcül bir düşmanlığın taraflarıdır ; aralarında ‘ebedi barış’ olması mümkün değildir..’ 

‘ben hiçbir hak talep etmiyorum ; dolayısıyla hiçbir hakkı tanımam gerekmez.. kuvvetle alabileceğimi kuvvetle alırım ve kuvvetle alamadığım şeye hakkım yoktur ; her zaman baki kalan hakkımdan söz ederek hava atamam veya avunmam.. hak verilmiş ya da verilmemiş –bu beni ilgilendirmez ; ben güçlüysem kendimden alırım ve başka bir yetkilendirmeye ya da izne ihtiyacım yoktur..’

‘kendisine sahip olmak için başkalarındaki irade eksikliğine bel bağlayan , başkalarının yarattığı bir şeydir.. efendi kölenin yarattığı bir şeydir.. itaat sona ererse , efendilik de sonra erer..’ 

MAX STIRNER (1806 – 1856) , ‘Ego ve Biricik..’

(Max Stirner – Çizim : F. Engels..)

‘Anarşizm , Bir Düşünce Ve Hareketin Tarihi’ , GEORGE WOODCOCK , Çeviri : ALEV TÜRKER , KAOS Yayınları , Kasım 1996..

‘üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim..’ – Ulrike Meinhof

‘dünyayı , bu acımasız ayrımı izleyerek algılayan biri için , artık normal , masum , doğal olan hiçbir şey yoktur.. her küçük ayrıntı ‘yanlış hayat’a dayandırıldığından , kuşkuludur.. kişi , hoşuna giden , beğendiği şeyler konusunda , iki kat dikkatli olmak ve daha fazla kuşkulanmak zorundadır.. adorno , sakatlanmış yaşamdan yansımalar’ında şunları yazar : ‘artık zararsız olan hiçbir şey yoktur.. çiçeklerin üzerine düşen şiddet gölgesi görülmediği anda , bahar dalı bile yalana dönüşür ; ‘ne kadar hoş’ gibi masum bir ünlem bile mide bulandıracak kadar nahoş bir varoluşun mazereti olur.. artık güzellik ve avuntu yoktur – korkunç olanı gören , ona dayanabilen ve olumsuzluğun avuntusuz bilinci içinde yine de daha iyi bir dünya olasılığına bağlı kalan bakıştan başka..’

 

‘ulrike meinhof’un da bu melankoliyi iyi tanıdığına ilişkin işaretler var.. ulrike’nin , sık sık bir saniyeden diğerine şiddetli bir depresyonun içine düştüğünü anımsayan ruth waltz , bir defasında ulrike’nin eve geldiğini , mevsimlerden ilkbahar olduğu için güneşin odayı iyice aydınlattığını , masanın üzerinde içinde laleler olan bir vazo durduğunu , bu görüntü karşısında ‘çok melankolikleşen’ ulrike’nin şöyle dediğini anlatmıştır : ‘ne kadar güzel.. ne kadar aydınlık.. insan neden hep böyle yaşayamıyor..’ 

Alois Prinz..

 

‘beyninizin infilak edeceğini , (kafanızın parçalanacağını , patlayacağını) , omuriliğinizin beyninize sokulduğunu hissedersiniz..

ruhunuzu da dışarı itiyormuşsunuz hissine bir türlü engel olmazsınız..

hücreniz hareket ediyormuş gibi gelir size.. uyanırsınız , gözünüzü açtığınız gibi hareket etmeye başlayan hücre , öğleden sonra güneş girdiğinde aniden durur.. hareket hissinden bir türlü kurtulamazsınız..

herhangi bir sübapı olmayan çılgın bir saldırganlık.. en kötüsü bu.. sağ kalma şansınızın olmadığını bilmeniz..’ 

Ulrike Meinhof  (Mektupları , Tecrit Hücresinde Yaşadıklarından..)

 

‘ya sorunun bir parçasısın ya da çözümün.. ikisinin arası yok..’ 

Ulrike Meinhof

 

‘üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim..’ 

Ulrike Meinhof

 

‘Ulrike Meinhof – Üzgün Olmaktansa Öfkeli Olmayı Yeğlerim’ – ALOIS PRINZ , VERSUS Yayınları , Çeviri : SÜHEYLA KAYA , Kasım 2008..