Archive for the ‘Konser’ Category

Les Passants… Yoldan Geçenler…

Geçecek, geçecek… geçecekler.
En son gelen, kalacak geriye…
 
sahaflar, kırtasiyeler ve eskiciler dolaşmaktan, gezmekten en büyük keyif aldığım mekanlardır. hele ki kırtasiyeler; kalemlerin, defterlerin, kutuların, silgilerin içinde hayat bana öyle güzel ki…
onun renk cümbüşünün içinde ne kadar grim ve siyahım varsa kaybolur…
babamın çok güzel kalemleri olurdu, şimdi düşündüğümde babamın kalemi olması dışında hiçbir özelliği olmayan kalemler aslında.
babam onları gömlek cebinde özenle sakladığından mı, yoksa boyu 6 santimetreyi geçmeyen ve sürekli ucu kırılan kurşun kalemlerimiz olmasından mı nedir, sadece ben değil tüm kardeşlerim çok heves ederdi babamın kalemlerine.
hatta okula götürüp arkadaşlara hava atma planları kurar ve hep başarısız olurduk.
o kalemlere sadece, babama lazım olduğu zamanlarda, gömlek cebinden babama kadar olan mesafede eşlik edebilirdik.
o gün bu gündür hiçbir kırtasiyeye kayıtsız kalamıyorum…
yine bir gün kayıtsız kalamadığım bir kırtasiyede, geçen yıl ağustos aylarında, harika bir sese rastladım…
”Isabelle Geffroy…” sahne adı ise ”Zaz…”
ona göre Zaz’ın anlamı a dan z ye müziğin tüm sesleri demekmiş, ya da tam tersi z den a ya…
5 yaşından beri müzikle ilgilenen fransız şarkıcı Zaz, konservatuar eğitimi almış. kemandan piyanoya birçok enstrüman çalabiliyor.
birçok grupta solistlik yapmış, üstelik tamda adına yakışır bir şekilde, caz, endülüs, latin, küba ve afrika ritimlerini harmanlayan gruplarda.
özgürlüğü çok hissetmek istediği zamanlarda ise paris’in montmartre sokaklarında ve kabarelerde söylemiş. bu kadar bilinmesi ve konuşulması da en çok sokak performansları sayesinde olmuş.
ve sonunda 2010 yılında je veux isimli bir albüm çıkarmış.
albümde birbirinden güzel şarkılar var, benimse en beğendiğim Les Passants…
o gün o kırtasiyede duyar duymaz içimde sarı sıcak, çocukluk günlerinden hatırladığım bir kıpırtı oldu, kendimi çokta iyi hissetmediğim o gri istanbul gününe sesi ve şarkıları pasiflora gibi geldi.
kalbinde müziğe ne kadar duyarlılık varsa hepsini sesine taşıyan, üstelik giyiniş tarzı ve doğallığı ile de gözdem olan Zaz
22 ekim 2011 uluslararası caz festivalinde istanbul da sahne alacak.
bu şansı yakalayabilen  aylaklarımızdan ricam Les Passants en çok benim için dinlesinler…
çok sevin, çok gülümseyin…

‘BULUT’

GRUP YORUM 25. YIL KONSERİ..

‘yazıma başlamadan önce aramıza yeni katılan ‘kevok’a hoş geldin diyorum.. umarım sana aylak adamız’ı tanıtan ‘sarı’ gibi yazıların yıllık olmaz.. güzel yazınla güç kattın bize.. ‘sarı’ya da umarım örnek olur.. yeni yazılarını sabırsızlıkla bekliyoruz ‘kevok’..

12 haziran 2010 da elli beş bin kişilik koroyla inönü stadyumunda 25. yılını kutlayan grup yorum’un bu tarihi konserinin dvdsi kalan müzik’in özenli ve titiz çalışmasıyla raflarda yerini aldı nihayet..

grup yorumla birlikte her türlü baskı ve zulme birlikte direnen ve yıllar önce imç’de ‘umudo’yla birlikte tanıştığımız ve bu tanışıklığımızın henüz ilk yarım saati bitmeden peşimizden hem gülerek hem küfür ederek imçdeki o zaman ki dükkanından bağırıp kovalayan hasan saltık ustaya bu konser kaydının bize ulaşmasını sağladığı için binlerce kez teşekkür ederiz.. o kovalamayı hasan usta hatırlamaz ama ben ve umudo çok iyi hatırlarız.. umudo ve ben kötü niyetli değildik.. elimizde çok iyi bir grup vardı ve hasan saltık abimize bu grubun kayıtlarını dinletmeye gitmiştik.. o dinlemem diye ısrar edince umudo daha da ısrar etmeye başlamıştı.. iş sertleşmeye başlayınca ben devreye girip ‘peki usta sen bu kayıttan o zaman bize bin tane basıver parası neyse verelim’ dediğim an oturduğu masadan gülerek fırlayıp bizi kovaladı.. ee biz daha liseyi yeni bitirmişiz her şeyi halletmişiz menajerliğe başlayıp bir de ‘umudo’yla onun teyze oğlunun kurduğu grubun kaset işine girmişiz.. kafaya bak işte.. yaşlar küçük ama hayaller o zamandan büyük.. hasan saltık ustaya naçizane beş dakikalık bir menajer eskisi olarak son bir önerimiz bu konser kaydı müzik cdsi olarak da yapılırsa bence çok iyi bir çalışma olur ve raflardan kapışılır diyorum..

her neyse tekrar gelelim grup yorum’a..

tam 25 yıl olmuş grup yorum yola çıkalı..

tam çeyrek asır dile kolay..

dün dvdyi görüp alınca reis’e mesaj attım hemen , dedim ki ‘tam 25 yıl olmuş reis ben daha ortaokula yeni başlamış çocuktum ilk dinlediğimde..’

neler yaşamışım bu 25 yıllık sürede düşünüyorum da ve hep grup yorum olmuş yanımızda.. uğradığı onca zulme , baskıya , işkenceye , hapislere , sürgünlere rağmen grup yorum hep var olmuş..

grev çadırlarında , öğrenci eylemlerinde , bir mayıs alanlarında direnişin olduğu her yerde yanlamadan , vınlamadan , dimdik durarak ‘türküler susmaz halaylar sürer’ demiş grup yorum..

grup yorum’u ilk olarak diyarbakır’da yaşadığımız sırada hemşerimiz olan ve ingilizce öğretmenliğinde okuyan ‘meryem hocam’ vermişti.. odamda zülfü livaneli dinlediğimi duyunca odaya gelmiş bizimkilere çaktırmadan çantasından çıkararak haziranda ölmek zor-berivan albümünü bana uzatmıştı.. dinle belki beğenirsin demişti.. beğenmek ne demek grup yorumla soluk alıp vermeye başlamıştım sanki.. zülfü livaneli’den ve diğer ustalardan çok farklı gelmişti..

aylar boyunca o albümle yatıp kalkmıştım.. sonra bir gün babama yakalanmıştım , babam o ana kadar dinleyip ses çıkarmadığı grup yorum’a eve gelen o zamanın hızlı solcularından şimdinin amerika’sında kapitalizmin ve emperyalizmin çarklarında ona destek veren  mithat abinin boşboğazlığı sonucu ‘oooo.. abi sizin evde yorum çalıyor hayırdır’ diyince grup yorum’un ne olduğunu babam aşağı yukarı anlamış ‘gel lan buraya’ diyerek küçük bir sorgu sualden geçirmişti beni misafirlerin önünde.. mithat abi gülmekten yerlere yıkılmıştı zevkle ‘abi yapma müzik dinliyor çocuk , sen de dinle beğenirsin’ demişti.. babam ona da manalı bir bakış fırlatmıştı.. babam epeyi bir sorguladı ama kaseti kimden aldığımı söylemedim , çözülmedim.. ilk direnişim bu olmuştu belki de hayatımda.. ha babam kasede bir şey yaptı mı diye soracaksınız hayır hiçbir şey yapmadı.. aynı dünya görüşlerini pek paylaşamasak da sağolsun babama çok şey borçluyum hayatımda.. özelikle kitap okuma sevgisini kazandıran , aziz nesin , rıfat ılgaz ve muzaffer izgü ustalarla beni tanıştıran ve o kızıl zehrin kanıma karışmasına sebep olan babama ne kadar teşekkür etsem azdır.. hiçbir zaman ne okuduğuma ne dinlediğime karışmadı , engellemedi.. bazı konularda fikren çok çatışsak da bir kere bile engel koymadı..

işte grup yorum’la bu tanışmamızın ardından daha önceden kanıma bulaşmış zehrin daha da hızla vücuduma yayılmasına yol açtı grup yorum..

kim ne derse desin , kim hangi yakıştırmayı yaparsa yapsın ve kim hangi çamuru atarsa atsın güneş balçıkla sıvanamadı ve grup yorum tam 25 yıldır hep ezilenin yanında olmaya devam etti..

insanlar piyasa koşullarında savrulurken grup yorum hep aynı çizgide yoluna devam etti.. faşizmin en şiddetli dönemlerinde yüzlerce kez konserleri iptal edilmesine rağmen , üyeleri topluca ya da bireysel olarak gözaltılarla , işkencelerle ve uzun süren hapisliklerle yıldırılmaya çalışıldıysa da yok edemediler grup yorum’u…

aile büyüdü , genişledi gittikçe.. yeni sesler , yeni müzik emekçileri ağabeylerinden ablalarından aldıkları bayrağı daha da ileriye taşıdılar.. kolektif üretimle unutulmaz eserler kazandırdılar bizlere..

‘sıyrılıp gelen’ albümünde gülbahar uluer , ayşegül yordam , efkan şeşen , tuncay akdoğan , taci uslu  , kemal sahir gürel ve diğer yol arkadaşlarıyla  yola çıkan daha sonra serdar keskin ,  ejder akdeniz , ilkay akkaya , hilmi yarayıcı gibi onlarca ismin grup yorum kervanına katıldığı ve 21 albümün ve onlarca yeni şarkı , türkünün üretildiği bir süreç yaşandı..

grup yorum’a engeller koyan , baskılar yapan , zulmedenler tarihin çöplüğünde üzerlerine atılan yeni çöplerin altında unutulup yok olup gittiler ama grup yorum büyüyen ailesiyle dimdik ayakta ve türküler susmaz halaylar sürer şiarıyla yoluna daha güçlü devam ediyor..

dün dvdyi alıp izlemeye başladığımda tüylerim diken diken oldu her şarkıda.. şarkılarla birlikte kendi tarihimde gözlerimin önünde canlandı ve fark ettim ki grup yorum hep benim de yanımda yer almış , bana en zorlu zamanlarımda yaşama gücü vermiş , kaybolan umutlarımı yeniden canlandırmış..

grup yorum’un 25. yılını 55 bin kişilik korosuyla kutladığı bu muhteşem konserin titiz bir çalışmayla sunulduğu bu arşivlik dvd çalışmasını bir an önce alıp izleyin..’

Crockett..

kadıköy’de natacha atlas’ı dinlemek..

kadıköy’de natacha atlas’ı dinlemek..

11 aralık günü karlı , buz gibi bir istanbul gününün son saatlerinde natacha’yı dinlemeye kalabalık bir grup halinde koştuk gittik..

baştan başlayalım.. öğlen vakitlerinde eskiden maçlara gidilmeden önce yapıldığı gibi erkenden dergahımızda toplanmaya başladık.. hafiften viskiyle ince kalın oynamaya başladık.. sonra ben ve bazı müritlerimiz biraya kaydı.. behzat ç. pirimiz  gibi bomontinin hastasıyız.. arkadaşlar koca jack şişesinin dibine doğru kayarken ben bomonti ve arkasından reis’in deyimiyle ‘oğlan birasıyla’ devam ettim.. reis de dört haftalık içki orucunu öyle bir bozdu ki hem koptum hem korktum.. reis viskiyle girdi , votkayla devam etti , birayla gecenin sonuna selam çaktı.. ama ilginçtir ki en ayığımız oydu gecenin sonunda.. kafamız nal gibi olmaya yakınken konsere gelemeyeceğim diyen ümo aradı , ‘ben de geliyorum bilet bulun la bana’ dedi.. olur dedik ama sonra tabi ki unuttuk.. bir süre sonra aklımıza geldiğinde internetten satışın bittiğini varsa girişten alınabileceğini öğrendik.. neyse saat on olduğunda ayaklandık bahariye’ye çıkmamızla sulu kar ve bayıltıcı bir soğukla sarsıldık.. opera salonunun önünde ümo’yu beklemeye başladık.. kendisi akademik bir toplantıdan gediğini söylüyordu ama bizi ingilizce , türkçe , fransızca selamlamasından anladık ki pek akademikmiş toplantı.. onun kafa da hafif naylondu.. sonra maça gider gibi kahkahalarla natacha’ya tezahüratlar yapa yapa altıyola gelip taksilere binip yola koyulduk..

konser gece yarısı gibi 23 30’da başlıyordu.. biz izdihama uğrayabiliriz diye kafamız bir ton dolu saat 22 30’da kapının önündeydik ama konser değil de taziye evi gibiydi salonun önü.. girdik 15-20 kişi salonun önünde bekliyordu… kafamız zaten güzel ‘hayırdır’ dedik..

neredeyse içerdeki kalabalık kadar bir grupla biz girdik içeri.. kimler yoktu ki reis , sarı (böyyük konser sponsorumuz) , gürselim ve eşi emel ,  alki ve eşi rahşan , ümo , yücelim ve bendeniz..

salon bizim gelişimizle ölü toprağını üstünden attı.. kafamız bir dünyaydı çünkü.. kahkahalarımız , bağıra çağıra konuşmalarımızla kıyameti kopardık.. daha önce onurlandırmadığımız salonun içini kontrol ettik hemen akabinde içki fiyatlarını kontrol ettik.. salon ferahtı ama o ferahlığı içki fiyatları yerle yeksan ediyordu.. el insaf dedik ama yine de kaydık içkilere devamla.. içki sponsorlarım reis , ümo , gürselim ve emeldi.. onlara sonsuz teşekkürlerimi buradan sunuyorum.. ama o biralar hiç lezzetli değildi bari düzgün bir bira koysalardı , mesela bomonti ya da ‘oğlan birası’.. reis bu ‘oğlan birası’ deyimi çok cinsiyetçi be yahu , behzat abimizle bu tabiri bir tartışalım hatırlat..

her neyse gecenin ilk sürprizini konser başlamadan sarı yaptı yine.. ortadan kayboldu bir anda.. sonra baktık ki sahnenin en önünde ağamız bize stant tutmak için garsonlarla pazarlığa başlamıştı.. yapma etme derken sekiz tane kaliteli votka şişesi fiyatına bir standı tuttu ve stant sponsorlarımız da (yani kurbanlarımız) alkiyle , yücelim oldu.. stant dünya paraydı , bir şişe votka , çerez ve enerji bilmem ne içeceği veriyorlardı.. hikaye.. yazık , günahtı o paraya ama sarı bu durmadı işte.. sonra sarı’nın neden o standı tuttuğunu anladık.. stratejik olarak en önemli noktadaymış kendisi için.. yabancı bir bayan grubunun tam dibiydi ve sigara içmeden durmayan sarımız konser boyunca hiç kımıldamadan stanttan ayrılmadı elinde bardağıyla gülücükler saçarak konserden çok o grupla ilgilendi.. saygı duyduk o müthiş markajlarına.. iki bin kişilik salonda bilmiyorum neden konser başlamadan önce ancak iki yüz elli kişi vardı bilet fiyatlarının çok ucuz olmasına rağmen.. belki havadan , yol koşullarındandı kim bilir ama bu fırsat kaçmazdı bence..

salonun tek stant sahibi ve tek hakimi bizim gruptu.. aman ne önemli şey , gülmekten yıkılıyorum burada.. resmen terör estiriyorduk salonda.. reis , sarı , ümo ve ben dördümüz bir arada , sonrada bize yücelim de ayak uydurdu ve salon konserden çok bizi izledi ve ses çıkaramadan boyun eğdiler.. sarı , garsonları öyle bir seviyordu ki bize yaklaştıklarında sanırsın salonun sahibiydi sarım..

sadede gelelim o büyük an geldi ve önce natacha atlas’ın konser ekibi sahneye çıktı ve hemen akabinde natacha atlas ablam sahneye çok güzel ortadoğu esintileri taşıyan bir kıyafetle çıktı ve çoktan onların katına eriştiği büyük arap sanatçıları gibi oturarak şarkı söylemek için yerini aldı.. şarkılara başlayana kadar alkış tufanı bizim grupta kesilmedi çılgınca tezahüratlarla birlikte.. natacha ablam döktürmeye başlayınca fark ettik ki seyirci sayısı gibi ses düzeni de çok kötüydü.. konser sırasında iki kez şarkıya ara verdi ve kendisi özür diledi ses düzeni için.. şarkılar kalbimizde beynimizde arka arkaya patlıyordu.. hele natacha atlas bir şarkı esnasında göbek dansına başlayınca kalbimiz duracak gibi oldu , yer ayaklarımızın altından kaydı.. bu arada ben , sarı ve reis’in dikkati bir yandan da bayan piyanist ‘kardeşimiz’ üzerindeydi.. tam bir karizmaydı.. adını sonra uzun araştırmalarımız sonucu öğrendik tabi.. hastası olduk onun da..

kafalar on numara olduğunda sarı belirlediği hedeflerine kilitlenmişti ; ben , reis ve ümo ise her türlü narayı atarak sevgimizi , saygımızı sunuyorduk natacha ablamıza şarkıların sonunda..

şarkılar , danslar birbirini izledi.. ve o soğuk istanbul gecesini sımsıcak bir yaz gününe çeviren natacha atlas rüyası sona erdi ama o kadar kötü bir ses düzeninde ağırlanmasına rağmen yoğun alkış üzerine tekrar sahne alarak bir şarkı daha armağan etti bize sağolsun , varolsun..

ve sonra rüya bitti ve biz buz gibi havaya attık kendimizi..

fakat sarı yine ortada yoktu.. gürselimle beraber gecenin son sürprizini yapmaya gitmişti.. beş dakika sonra gülme krizine girmiş bir şekilde sarı’yı çekiştire çekiştire getiriyordu gürselim.. fotoğraf çektirmeye kulise natacha atlas’ın yanına gitmişler sarı’yla.. ama sarı fotoğraflar çekildikten sonra tutmuş çocuk sever gibi sarılmış natacha’ya ve natacha atlas’ın kafasına vurup durmuş ve ‘yine gel la’ demiş.. natacha neye uğradığını şaşırmış tabi.. sarı biraz kendine gelince sarıyı çeke çeke taksi durağına gidip sırayla evlerimize doğru tevzi olduk.. ertesi gün sarı ayıldığında ilk yazdığı ‘la bu karı bir daha istanbul’a gelmezse bunun en büyük sebebi benim yaptığımdır’ oldu..

natacha atlas büyük sanatçı kim ne derse desin , sahnesi de çok iyi.. kendisine sonsuz teşekkürlerimizi , sevgi ve saygılarımızı buradan bir kez daha sunarken , aynı zamanda kendisinden bu kötü ağırlanma nedeniyle bizler özür diliyoruz aylakadamız ailesi olarak.. lütfen yine gel diyoruz ve şunu bil ki : söz veriyoruz bu sefer sarıyı konser boyunca ve ertesinde sen istanbul’dan ayrılana kadar elleri bağlı tutacağız..

du bakalım.. sarı jijimle , reisim neler yazacak konser hakkında merakla bekliyoruz..

yüreğine sağlık natacha atlas..

(not : piyanist midir nedir gelirken o kardeşimizi de getir unutma lütfen..) 

Crockett..

NATACHA ATLAS Kadıköy’de..

NATACHA ATLAS Kadıköy’de..

belçika doğumlu mısırlı yahudi asıllı bir baba , ingiliz bir anneden olma sevgili natacha atlas bugün istanbul’da..

o güzel varlığında ve muhteşem sesinde buluşturup sentezlediği tüm bu kimlik , coğrafyaların bize kazandırdığı nadide seslerden birisi natacha atlas.. daha bu ülkede esamesi bile okunmazken müzik kültürümün ve ufkumun gelişmesinde katkısı olan dört kişiden biri olan biricik kardeşim hiç bıkmadan usanmadan natacha atlas dinlerdi.. ilk dinlettiğinde bana hoşlanmamıştım pek , ben arap müziğinde geçmişe sıkı sıkıya bağlı bir muhafazakardım.. ama ‘komşi’nin büyük ısrarları benim duvarlarımı yıktı geçti.. beni de sağlam bir natacha atlas bağımlısı yaptı.. ümmü gülsüm (um kalthoum) , fairuz , farid el atrach , wadi safi , warda , samira tawfik , tony hanna , ziad rahbani gibi geleneksel arap müziğinden gelen seslerimin yanına ve kadın sesler arasında en sevdiklerimin arasına girdi natacha atlas.. zaten sonraki çalışmalarında natacha atlas , fairuz gibi arap müziğinin en büyük isimlerinin de eserlerini yorumladı albümlerinde ve kalbimin en derinlerine çıkmamak üzere yerleşti..

arapçanın yanı sıra fransızca , ispanyolca ve ingilizce’yi de çok iyi konuşan natacha atlas muhteşem sesiyle bu dillerin hepsinde eserler verdi..

peter gabriel , burhan öcal gibi büyük müzik adamlarıyla da çalışmaları bulunan natacha atlas değişik filmlerin soundtrack’lerinde de yer alarak o filmlerin ölümsüzleşmesine yol açtı.. mesela ilk akla gelenler kim ki-duk ustanın ‘bin-jip’ (boş ev) filmindeki şarkılarıdır.. çoğu insan natacha atlas’la bu film sayesinde tanıştı.. koreli bir yönetmenin filminde arapça ezgiler yer alıyordu.. ilk başta çok ters gelebilir bu ama filmde hiçbir terslik , karışıklık yaratmıyordu.. kim ki-duk usta fransa yıllarında tanışmış natacha atlas’ın sesiyle ve unutamamış.. müziklerine katkı verdiği bir film olarak filistinli büyük usta elia suleiman’ın ‘kutsal direniş’ filminde ki şarkılarıdır..

‘diaspora , halim , gedida , ayeshteni , ana hina’ gibi albümlerinin yanına natacha atlas , 2010 yılında ‘mounqaliba’ adlı son albümünü ekledi..

işte bu muhteşem ses (biraz geç bir duyuru olacak ama) bu gece fenerbahçe’de anadolu yakasının ilk music lounge’ı ‘matine216’da sevenleriyle buluşacak.. biletler tükenmiş midir bilmem ama bir araştırmaya değer.. içkiler hariç bilet ücreti de bence gayet uygun bu sesi dinlemek için.. 2000 kişilik kapasitesi , 7 metre yüksekliğinde tavanıyla ferah bir salon olan matine216’daki bu fırsatı kaçırmayın derim.. ‘hastasıyız’ natacha atlasın.. bizi alıp yatırsın ‘bahlam’daki ya da ‘taalet’ adlı şarkındaki sesinin ve melodilerin üzerine ve götürsün bu cehennemlerimizden uzaklara..

son olarak uyarayım kaçıracağınız ses öyle böyle bir ses değil : natacha atlas.. bana hep söylenen nadide ve ilginç bir cümle kalıbıyla bitireyim ‘iki bira az iç bu konsere mutlaka git..’

Crockett..

Yasmin Levy

Kalbi, ses tellerinde atan kadın, ayrıca benzerine rastlanması zor bir müzik tarzının icracısıdır. Bazı parçalarında üstü kapalı da olsa flamenko ezgileri yakalanabilir .

Babasını henüz iki yaşında kaybetmiş ve annesi tarafından büyütülmüştür. Üvey babası, Latin ve Sefarad kültürü ve müziği konusunda bir araştırmacı olan Yasmin, Latin ve Sefarad müziğinden Endülüs flamenkosuna; Türk ezgilerinden Arap etkilerine pek çok unsuru müziğinde kullanmaktadır. Viyolonsel ve piyano gibi batı müziği enstrümanları yanında ud gibi doğu müziği enstrümanlarını da şarkılarında kullanmıştır.

ALBÜMLERİ

2004 – Romance & Yasmin
2005 – La Judería
2006 – Live at the Tower of David, Jerusalem
2007 – Mano Suave
2009 – Sentir

30 Ekim 2010 ‘ da Türker İnanoğlu Maslak Show Center ‘ da konser verecek , güzel sesli , dinlenesi kadın . Şarkılarında söylediklerinin bir kelimesini bile anlamasam da sesiyle yarattığı duyguyu dibine kadar yaşadığım, başarılı sanatçı için biletix etkinlik bilgisi için şöyle yazmış ;

“nací en alamo”, “la alegria” gibi kalbe işleyen şarkılarla dünyanın ilgisini toplayan kudüs doğumlu yasmin levy, genç yaşına rağmen judeo-espanyol (ladino) şarkılarının önde gelen sanatçıları arasında yer alıyor. sefarad müziğini, endülüs flamenkosu, ortadoğu ve anadolu müzik geleneğiyle harmanlayan levy, izmir’de doğan ve sefarad kültürü araştırmalarının yanı sıra şarkı derleyiciliği yapan babası sayesinde bu müzik kültürüyle küçük yaşında tanıştı. geçtiğimiz her üç yılda da bbc dünya müziği ödülleri’ne aday gösterilen levy, 2000’de çıkan ilk albümü “romance & yasmin” ve ikinci albümü “la juderia” için paraguay’dan iran’a kadar yayılan coğrafyadan müzisyenlerle çalıştı.

BLACKHAWK

‘TINDERSTICKS’.. 20-21 Eylül 2010 , Babylon / İstanbul..

TINDERSTICKS..

‘BABYLON’un 2010-2011 sezonu programının ilk bombası ingiliz rock grubu TINDERSTICKS..

20 ve 21 Eylül’de saat 22.30 da Babylon’da iki gece üst üste sahne alacak TINDERSTICKS’in biletleri hızla tükenmekte..

bir an önce biletlerinizi alırsanız ‘jism , dying slowly , falling down a mountain , are you trying to fall in love again , vertrauen’i canlı canlı bir sonbahar akşamında stuart staples’in o güzel sesinden dinleyebilirsiniz..

Bilet fiyatları : 11 ağustos – 5 eylül arası alırsanız : 60-TL , 6 eylül sonrası 75-TL.. yazarken gülüyorum çünkü 6 eylül’ü geçtiğimizi görüyorum ama yine de yazıyorum işte beyin hava alıyor yine ne yapacaksınız..

TINDERSTICKS’i sanırım ilk kez 1995 ya da 1996 da ‘mirza şeyhim’ dinletmişti.. her zaman yazıyorum müzik konusunda ufkumu açan birkaç kişiden birisi ‘mirza şeyhim’ ; sahtekarlığı , unutkanlığı , kendi söylediklerinin tam tersini en hızlı yapan birisi olması ayrıntı tabi.. burdan bir kez daha ‘sevgilerimi’ sunuyorum hazretlerine..

‘Stuart Staples’ kendine has tarzı olan bir arkadaşımız , hiç dinlemediyseniz bu sizin için büyük fırsat olacak.. aylakadamız’ın müdavimleri zaten JISM şarkısından ve bazı diğer şarkılarından tanıyorlardır kendisini..

JISM şarkısı da çok ilginç bir şarkı.. ilk kez bu şarkıyı dinleyen bir kişi daha beşinci altıncı saniyede şarkıya da , stuart’a da aşık olup , tapmaya başlıyor.. kendim kaç defa gözlerimle şahit oldum bu duruma.. bir grup bir şarkıyla bu kadar insanı esir edebilir mi şaştım ilk başlarda fakat demlenirken bana en çok eşlik eden grup olduğunu düşününce normal geliyor bu durum artık.. JISM’le içtiklerim sanırım bir tankeri bulur..

TINDERSTICKS’in bu konserlerini kaçırmayın derim.. bir kaç gün daha beklerseniz bilet kalmayacak havanızı alacaksınız zaten.. müzikle kalın..’

Crockett..

‘İngiltere’nin Notthingam şehrinde kurulan Tindersticks, rock altyapılarını soul ve caz öğelerle birleştirdikleri farklı tarzlarıyla tanınıyor. Bariton bir sese sahip olan grubun ünlü solisti Stuart A. Staples’ın önderliğinde çalışmalarına devam eden grup, canlı performanslarında ve aranjmanlarında piyano, glockenspiel, vibrafon, keman, trompet, klarnet, org ve fagot gibi alışılmışın dışında enstrümanlar kullanıyor. 1991 yılında Nottingham’da kurulan Tindersticks, ismini Yunanistan’da tesadüfen bir plajda buldukları kibrit kutusundan alıyor.. – BABYLON’

Ayrıntılı bilgi için : www.babylon.com.tr

BU SES HİÇ SUSMAYACAK ! – GRUP YORUM

BU SES HİÇ SUSMAYACAK !

‘büyük bir onur yaşıyoruz. halkın sanatını yapmak üzere yola çıkışımızdan bu yana tam 25 yıl geçmiş. neler neler yaşanmış bu süre boyunca… ve işte şimdi, her şeye rağmen durmadan, hiç durmadan yürüyebilmeyi başarmanın onuruyla buradayız… 25 yılımıza dair söyleyeceklerimizi ruhi su ustamızın mezarı başında söylemek istedik. çünkü o’ndan ve o’nun gibi ustalarımızdan öğrendik halkın sanatını yapmayı. ve onlardan öğrendiklerimizle yürüyebildik 25 yıl boyunca…

yaşama sevincini, umudu, insanca bir yaşamı anlatmak istedik. bir şeylerin değişmek zorunda olduğunu ve bunu değiştirmenin insanların iradesi ile mümkün olduğunu söylemek istedik. piyasa denilen cangılın ortasında kirletilmemiş, yeni bir ses, yeni bir yol ararken; yüzümüzü anadolu halklarının binlerce yıldan bu yana süzülüp gelen seslerine çevirdik. ve orada ezgileriyle, sesleriyle ve hayatlarıyla sanatın ve müziğin bilinen yasalarını yeniden yeniden öğrenmemizi ve sorgulamamızı sağlayan anadolu’nun büyük ozanlarına rastladık…

müziğin, şiirin, genel olarak sanatın gönülleri geçici olarak hoş etme aracından ibaret olmadığını, halkın her derdini dile getiren kolektif sesi-soluğu olduğunu öğrendiğimiz yunuslara, karacalara, dadallara, pir sultanlara… ve o tarihin ve toprağın seslerini bize taşıyan ruhi sulara, mahzunilere, hayatın ve halkın içinde hak ve özgürlük kavgasının sesi olan devrimci ozanlara… and dağları’nın en temiz soluğunu, kentlerin sokaklarına taşıyan yeni şarkı’cılara, mercedes sosalara, victor jaralara, carlos pueblolara, violetta parralara, inti illimani’nin tutkulu üyelerine… ve amerika’da, avrupa’da, afrika’da, asya’da halklarının onurlu sesi-soluğu olmuş, direnerek yaşamış ve yaşadığı gibi üretmiş, özgürlüğe tutkulu bütün kültür emekçilerine ne kadar teşekkür etsek azdır…

bilincimizin ve duygularımızın mimarları olmayı sürdüren nazım hikmetlere, hasan hüseyinlere, ahmed ariflere, enver gökçelere… onların izinden yürüyüp gelen dil ustalarına, saz ustalarına, ses ustalarına binlerce kez teşekkürler.

öğrendikçe, daha öğrenmemiz gereken ne kadar çok şeyin olduğunu, ne kadar çok eksiğimizin olduğunu gördük… sanatın ille de bireyden çıkıp bireyde bitecek bir serüvenden ibaret olduğuna itiraz ettik. kolektif üretmenin müthiş yaratıcı gücünü ve hazzını en önemli hazinemiz saydık. çünkü bu mecrada mülkiyet ve çıkar hesabının yeri olamazdı, olmadı.

ortaköy kültür merkezi’nden başlayıp idil kültür merkezi’ne taşınan 25 yıllık birikimde her biri kolektifimizin ayrılmaz parçası olmuş olan grup ekin, özgürlük türküsü, günışığı, berfin… ankara, izmir, adana, diyarbakır ve daha birçok yerde, devrimci sanatın örgütlenmesi için harcanan bütün emeklere teşekkürler…

yurdun dört bir yanındaki direnişlerinde, eylemlerinde uykusuzluğa-yorgunluğa inat coşkuyla, karamsarlığa inat güleç yüzleriyle bizi aralarına kabul eden işçiler, memurlar, emekçiler, halkımız… aranızdaydık hep. yanınızda değil içinizde, içinizden olduğumuzu en ufak bir tereddüt göstermeden kabullenip, bir ana gibi bizi sarıp sarmaladınız. ürettiğimiz her şeyi sorgulayacağımız en doğru ölçüleri sundunuz. tarihsel ve güncel mücadelede bir evlat gibi sahiplenerek bizi 25 yaşımıza getirdiğiniz için teşekkürler…

hayatı bahara çevirme uğraşında sanat alanında bir kar makinesi diyerek bize büyük onur ve sorumluluk bahşedenlere layık olabilme kaygısı ve minnet borcumuz hiç bitmeyecek.

pir sultanlardan yunuslara, ruhi sulardan mahzuni şeriflere, victor jaralardan mercedes sosalara yüzyıllardır yankılanan bu ses hiç susmayacak..’

Türküler Susmaz Halaylar Sürer !
Grup Yorum