Günün Şarkısı : ‘Because The Night’ – PATTI SMITH..
‘canım hep sıkkın.. nasıl yenilmez , bitmez , tükenmez bir sıkıntı bu anlamıyorum.. canımın sıkıntısı artık nereden , kimden kaynaklanıyor düşünemiyorum bile..
eski adıyla ‘ikizim’ yeni adıyla ‘yalanım’ belki en büyük can sıkıntısı sebebim.. belki de tek sıkıntım.. yüklenmek de istemiyorum ona fazla.. o benden kırılgan.. gülüyorum işte şimdi hin hin.. hem onun için canımın sıkılmasının belki tek sebebi diyorum , hem yalanım diyorum , bir de ona hala üzülüyorum , çok kırılgan diyorum..
kırılgan insan yalan söyler mi.. boş ver bunu başka zaman tartışırız..
‘ikizim’ yada yeni adıyla ‘yalanım’la müzik dinlemeyi çok severdik.. herhangi bir gölün kenarına (en çok da o kara şehrin yanındaki göl) ya da boğazın en yüksek noktasında bir uçurum kenarına arabayı çekip konuşmadan saatlerce müzik dinlerdik..
bazen bazı şarkıları onlarca defa dinlerdik.. o dalıp giderdi başka yerlere.. maviliğe bakarak ben de ona dalar giderdim.. bazen de onun kafasının içinde gezinmeye çalışırdım bir salak gibi..
omzuma yaslanır ya da dizlerime uzanır uyurdu , yanımdaydı ama sonra anladım ki hiç yanımda değilmiş , çok uzağımdaymış..
yakalayamamışım hiçbir zaman onu ve düşüncelerini..
en çok şiir okurken severdim onu.. ya da araya bir iki dize sokuşturduğu zaman edip’ten ya da turgut’tan..
‘saatlerce konuşsa keşke derdim , hiç susmasa..’ bu cümle aynı zamanda onun benim için en çok söylediği ve yazdığı cümleydi.. ne tesadüf , ne komik ve ne acı..
hele sayfalar uzunluğundaki şiirleri elinde kitap varmış gibi ezbere okuması ve sonra gülümsemesi..
sadece o gülümsemesi ve susuşu üzerine yazmak isterim binlerce sayfa.. ve bitmesin o yazdıklarım , sona gelmeyeyim hiçbir zaman.. son nefesime kadar sadece onun o gülümseyişini yazayım..
ona bir kere çok ağır yazmıştım.. bana bir kalp borçlusun diye.. gerçekten o zamanlar buna inanıyordum.. kalbimi delik deşik eden , ona en çok zarar veren ve her geçen saniye kalbimi kemirmeye devam eden oydu.. öyle düşünüyordum..
sonra lütfetti onu gördüm bir ara.. gözlerine baktım.. bana ‘sana gerçekten bir kalp borçlu muyum’ diye sordu.. kıyamadım kendisine , evet diyemedim.. hayır dedim.. borçlu değilsin.. kim bilir belki bir karaciğer ya da pankreas ya da mide borçludur.. yazarken bunları yine gülüyorum , gülerken bir yandan da gözlerimden yaşlar akıyor.. bizim ‘güneşe’ benziyorum böyleyken.. hem ağlarım hem gülerim hesabı..
‘yalanıma’ kıyamadım işte o anda , kendimi inkar ettim , kendime ‘yalan’ söyledim.. oysa suratına haykırmak istiyordum..
şimdi yine diyorum bana bir kalp borçlusun ‘yalanım’.. çünkü öyle bir hale getirdin ki bu kalbi.. kalp denmez.. bir enkaz bile değil..
pazar günü kitaplarımın arasında dolanırken elime bana verdiğin kitaplardan biri geçti.. bulunduğum her yerde karşıma çıkıyorsun ya evde de çıktın işte..
edip’in kitabı.. hatırlarsın.. kitabın sayfalarını ayakta karıştırırken birden sanki bir el kalbimi avuçladı ve güçlü bir şekilde sıkıp bıraktı.. belki de senin elindi.. dedim tamam.. buraya kadarmış.. son.. the end.. khalas..
elim ayağım boşaldı.. tutunacak bir yer aradım.. uzandım hemen.. dakikalar değil saniyeler geçmiyordu.. o el bir daha sıkacak mıydı.. bekliyordum.. hayatımda böylesini yaşamamıştım sanırım..
uzandığım yerde bu bir uyarı mıydı acaba dedim.. hoyratça kullandığım vücudumun bir uyarısı.. demir olsa dayanamazdı bu uykusuzluğa , içkiye.. hemen karar verdim içkiye uzun bir ara yine.. çok kararlıydım.. çok kararlar veririm böyle içkiyle ilgili.. bazen beş dakika sonra o kararı ezer geçerim.. işte o gün böyle düşüncelerle boğuştum durdum , hiç evden çıkmadım..
ertesi gün sabah korkarak çıktım çöplüğüme , kadıköy’e geldim.. hep tetikteydim , sanki bir şeyler yapabilirmişim gibi bekledim o elin kalbimi tekrar sıkmasını..
ama bir şey olmadı..
kadıköy’de gün boyu abidin dayı ile dolaştık , modaya çıktık.. çay bahçesinde ayazda dışarıda denize karşı oturup eskilerden konuştuk denize bakarak.. modadan dönüşte ümo kesti yolumuzu.. yürürken kendi kendime devamlı ‘ yanımda abidin dayı ve ümo varken kalbimi kimse sıkamaz’ diyordum.. rahata aldım yani bir anda..
halbuki gece bir düğün vardı.. esas o canımı sıkıyordu.. düğünleri hiç sevmem.. katılmak istemem.. yanlış anlaşılmasın evlenenlerden dolayı değil düğün ortamları sıkıyor beni.. bir de çok şey yapmacık geliyor.. tüm düğünler özünde aynı.. hep aynı nakarat..
bu aralar sanki benim inadıma düğünler arka arkaya.. ama hepsi sevdiğim kardeşlerimin mutlu günleri , katılmamak olmaz.. memo’nun nişanında olanları ‘halo’ burada anlatmış ayrıntılarıyla.. bana laf etmek düşmez o yazı üzerine.. sadece memo’ya ve neslihan kardeşime ömür boyu mutluluklar diliyorum buradan tekrar.. ve son söz olarak ‘halo’muzun eşine ‘halo’ya aldığı o sağlam çoraplar için tebriklerimi iletiyorum buradan.. gerçekten yarım saat boyunca bir çorabın lastikleri nasıl bir yetmişlik rakı şişesini tutar hala hayretler içindeyim-z..
neyse bu hafta başında olacak düğün içkili ve yemekliydi.. ama ben karar vermiştim içmemeye ya.. pehh.. akşam kalktık gittik düğüne.. oho kimler yoktu ki.. yirmi yıl öncesinden arkadaşlar.. masamıza kurulduk.. mükellef bir meze tabağı zaten hazır bekliyordu.. ne ararsan var tabakta.. yarısı memleketten mezeler..
ben yan gözlerle girişeyim mi hemen tabağa diye bakarken işte o an geldi.. garson bey yaklaştı.. ‘içecek ne alırdınız..’ rakı , şarap vs.. ne istersen var sınırsız..
bir an zaman durdu.. yanımda bizim oralı canım arkadaşlarımdan ‘tt’ vardı , benden önce yerime cevap verdi : ‘rakı içer o rakı’ dedi.. göz kırparak ‘la bugün kandil’ dedim.. hemen başladı harabi’den ‘kandil geceleri kandil oluruz’ diye türküye.. sonra arkadaş ‘hem bugün sevgililer günüymüş my honey’ diyince ben kahkahayı patlatmadan önce garsona kafamla getir dedim..
masamız oldukça kalabalıktı.. bazı arkadaşlar eşleriyle gelmiş doğal olarak.. biz de üç erkek arkadaş yanlarına oturmuşuz.. artık bizi idare edeceklerdi..
neyse az sonra garson elinde ‘şerbet’ şişesiyle geldi.. yanımdaki hemşerimle ben aynı ekoldeniz.. garsonun elinden şişeyi kaptık.. canım suyu da getir dedik.. hiçbir zaman garsonlara ya da başka birisine rakı doldurtmaz gerçek demci.. (‘demci’ lafını da güzel insan aydın boysan üstattan öğrendim.. aydın boysan bir derya.. gerçi bizim ‘halo’ onu beğenmiyor.. içmeyi bilmiyor diyor onun için ve biz gülüyoruz bunu dediği zaman..) çünkü bilen var bilmeyen var.. bir de her demcinin kendine göre bir içişi ve ayarı var..
önce arkadaş doldurdu kendi kadehini sonra ben aldım , önce kendiminkini sonra yanımda oturan diğer arkadaşın rakısını doldurdum.. ben doldurdum diğer arkadaşınkini çünkü o içmeyi zaten bilmiyor.. sonra verdik garsona şişeyi..
yanımdaki hemşerimle en son üç ay önce yine bir düğünde boğaza karşı içmiştik.. düğün içkisizdi.. biz düğünden kaytarıp yandaki işletmeye gidip orada bir büyüğü yirmi dakikada devirip sonra düğün mekanına dönüp düğüne neşe saçmıştık..
ve işte yine biz başlıyorduk içmeye.. ama benim hep aklım göğsümde.. el sıkar mı diye bekliyorum tetikte.. sonra ‘tt’ hadi sağlığına kardeşim dedi ve kadehler kaktı , ilk kadehlerimiz hep fondiptir ‘tt’yle.. masadakilerin şaşkın bakışları ararsında rakı kadehleri boş olarak masaya iniş yaptı.. ‘tt’ arkada duran garsona sadece ‘canım’ dedi ve şişe tekrar geldi.. ikinci kadeh , üçüncü kadeh ve tam gaz devam.. ‘tt’yle durmaksızın içeriz istesek , bayılana kadar ya da ölene kadar belki.. şimdiye kadar bayılmadık ya da ölmedik hiç onunla.. ama hiç bozmadık kendimizi.. belki de hemingway’in ‘alkolik , kendisinden fazla içemeyen adamdır’ sözündeki gibiydik.. kim bilir..
içtikçe unuttum gelip kalbimi sıkacak eli.. bir ara sanırım masaya damatla gelin gelmiş , tebrik etmişiz , gülücüklerle dolu fotoğraflar çektirmişiz.. hatırlamıyorum.. sadece ‘tt’nin o kara gözlerini gülümseyerek kısması ve sağlığına diyişi aklımda kalmış.. zaman nasıl akıp gitmiş anlamadım bir baktık masada ikimiz kalmışız , bir de göğsümde sımsıcak ‘yalanım’..
(göl fotoğrafları : crockett..)
canım arkadaşım ‘tt’ gece yarısından sonra uçacaktı memlekete.. ‘hadi biz de ikileyelim’ diyip , bir başka düğüne kalmasın görüşmelerimiz temennileriyle kalktık masadan.. düğün sahipleriyle vedalaşıp attık kendimizi sokağa.. sonra sarıldık birbirimize gecenin ayazında..
sabah olduğunda rakının lezzeti hala damağımda geziniyordu.. ama arkası kesilmeyen öksürüklerden sonra karar verdim tekrar bir süre içmemeye.. tabi canım içmeyiz..
kahvaltı etmeden çöplüğüme geldim.. kimse yoktu.. çayı demledim ve pastanelerimden pastane seçip gidip ne kadar zararlı şey varsa aldım geldim , tıkınmaya başladım..
sonra günlük rutinler başladı.. her şey aynı.. gün boyu içmemek için kendimi motive ediyordum.. ama akşamüstü olduğunda hüzün çöktü yine..
canım nasıl bir kadeh rakı ya da buz gibi bir bardak bira çekti kimse anlayamaz.. bir alkoliğin çırpınmaları ya da istekleri değil bunlar.. ‘yalanım’la tartışmalarımız hep bana ‘alkoliksin’ demesi üzerine başlardı.. ben alkolik değilim derdim o da ısrar ederdi.. ben de ona ‘sen sigara bağımlısısın , ben alkol almadan durabilirim ama sen sigara içmeden duramıyorsun’ derdim.. ‘halo’ ekolünden gelenler alkolik değildir , kabul edemem bunu.. ayrıca herkes bilir içkiye verdiğim radikal ara verişleri.. bu bambaşka.. ama yendim kendimi , hemen gittim bir tur attım moda’da..
sonra döndüm çöplüğüme müzik dinleyeyim dedim.. hep yanımda duran ‘yalanım’ gülümseyerek fısıldadı birden.. ‘deep purple dinlemek istiyorum’ dedi.. gülümseyen yüzüne dokunmak istedim hep öpmek istediği parmaklarımla.. ama elim boşlukta kayboldu.. ve deep purple çalmaya başladım.. sonra jefforson airplane’e geçtim ve sonra patti smith’de takıldım , kaldım..
patti smith’in yorumuyla white rabbit’i dinledim defalarca.. çaldı çaldı.. patti smith çalıyor ve ben daha beter hüzünleniyorum..
hüzün , isyan , öfke dolduruyor içimi.. içmek istiyorum..
kahretsin diyorum ve içmek istiyorum..
patti smith..
çok şeyi alevlendiriyor içimde yine..
adela’dan sonra beni en çok heyecanlandıran , içimde bir şeyler uyandıran kadın herhalde patti smith’dir..
white rabbit’le artık uçuşa geçiyorum.. uçmaya başlıyorum gökyüzünde yalanıma doğru.. arkamdan adela kollarını açıp kendisine çağırıyor.. adela’ya ‘üzgünüm’ diyorum ve denizin üstünden ‘yalanım’a doğru yol alıyorum..
o an aklıma yine saçma sapan düşüncelerimden birisi geliyor.. dünyanın en güzel şarkı söyleyen kadını kim janis joplin mi , patti smith mi karar veremiyorum.. karar vermek de istemiyorum zaten.. neye karar verdiysem altında kalmadım mı o kararların..
içmedim..
zaten patti smith sarhoş etmişti beni yeterince..
dedim yarın bir günün şarkısı yazısı yazayım.. epeydir yazmıyorum günün şarkısı ve içmediğim bugünün anısına günün şarkısı olarak patti smith’den seçeyim..
ama hangisini seçeyim ki.. işte yine bir karar verme işkencesi..
‘dead man walking’ filminin şarkılarından olan ‘walkin blind’mı olsun , jefforson airplane coverı ‘white rabbit’mi.. karar veremedim uzun süre..
ama sonunda tabi ki ‘because the night’ta karar kıldım..
bugünün şarkısı dünyanın en güzel şarkı söyleyen iki kadınından birisi olan patti smith’den ‘because the night’.. müzik kutumuzdan hem ‘because the night’ şarkısını hem de ‘white rabbit’i dinleyebilirsiniz..
bir bruce springsteen şarkısı ve patti smith yorumu..
sonsuzluğun şarkısı ise yine onun yorumuyla ‘white rabbit’ olsun..
ve son sözler..
‘yalanım’ bana bir kalp borçlusun..
sizler ise aylaklar hiçbir şey borçlu değilsiniz , biz size çok şey borçluyuz..
‘adela’m seni unutmadım.. kırılma.. ben sana hayatımı borçluyum adela.. başka bir yazımda bitirdiğim gibi bitireyim yine.. senin dizelerinle.. ‘ayaklarının dibindeyim hep ben.. uzun bir süredir nefes alamıyordum zaten..’
müzikle ve gülüşünüzle kalın..’
Crockett..
(Patti Smith , ‘Horses’ albümünü ‘marjinallere , ucubelere ve toplumdan dışlanmışlara yapılmıştır bu albüm’ diyerek bizlere armağan etmiştir..)
BECAUSE THE NIGHT..
take me now baby here as i am
hold me close, try and understand
desire is hunger is the fire i breathe
love is a banquet on which we feed..
come on now try and understand
the way i feel when i’m in your hands
take my hand come undercover
they can’t hurt you now,
can’t hurt you now, can’t hurt you now..
because the night belongs to lovers
because the night belongs to lust lovers
because the night belongs to lovers
because the night belongs to us..
have i doubt when i’m alone
love is a ring, the telephone
love is an angel disguised as lust
here in our bed until the morning comes..
come on now try and understand
the way i feel under your command
take my hand as the sun descends
they can’t touch you now,
can’t touch you now, can’t touch you now..
with love we sleep
with doubt the vicious circle
turns and burns
without you i cannot live
forgive, the yearning burning
i believe it’s time, too real to feel
so touch me now, touch me now, touch me now..
because tonight there are two lovers
if we believe in the night we trust
because tonight there are two lovers
because the night belongs to lust
because the night belongs to lovers
because the night belongs to us..