Archive for the ‘Güncel’ Category

İşimiz Çetin.. – ÖZGÜR MUMCU

İŞİMİZ ÇETİN..

Altı- Yedi Eylül 1955 olayları bir kontrgerilla operasyonuydu. Faturasını dönemin solcularına çıkartmaya çalıştılar. Bu çaba, Aziz Nesin tarafından mizah tarihimizde güzide bir çalışma olarak not edildi.
Kanlı Pazar bir kontrgerilla operasyonuydu. Polis ve askerle kolkola Amerikan 6. Filo protestocularına saldırıp, iki kişinin ölmesine yol açanları kıvama getiren Mehmet Şevket Eygidir. Dönemin valisi, İçişleri bakanı Kanlı Pazar’dan, orada saldırıya uğrayanları sorumlu tuttu. Sıkıntıyla hatırlıyoruz.
1 Mayıs 1977 katliamı bir kontrgerilla operasyonuydu. Dönemin Tercüman gazetesi faturasını solculara çıkartmaya çalışıp, kontrgerillanın izlerini silmeye uğraştı. Gazete arşivleri tanığımızdır.
Temmuz 1978’deki Fatsa nokta operasyonu kontrgerilla tarafından düzenlendi. Yüzü maskeli kişiler, sokak sokak askerlere rehberlik etti. Yine dönemin Tercüman gazetesi operasyona kamuoyu sağladı. Fatsa belediye başkanı Fikri Sönmez’in mahkemedeki savunması ve yine gazete arşivleri kanıtımızdır.
1979 Çorum ve Maraş katliamları bir kontrgerilla operasyonudur. Katliamların kıvılcımını yakan düzmece bombayı koyanlar meclise MHP-Refah Partisi seçim ittifakıyla, soyadlarını değiştirerek girdi. Milletvekili mazbatası ortadadır.
Bahçelievler’deki katliam bir kontrgerilla operasyonudur. Yedi TİP’li öğrenciyi boğarak ve kurşunlayarak öldürenleri hapisten “kazara” tahliye edenler, onlara sahte pasaport verenler bellidir. Bu katilleri “kurşun atan da yiyen de şereflidir” diye öven Tansu Çiller. Onun danışmanı Mümtaz’er Türköne’dir.
12 Eylül, kontrgerilla operasyonlarının sonucudur. Darbecilere selam çakıp, cunta hükümetinde bakanlık kapan Turgut Özal. Darbecilerden Yamak Paşa’yı Cumhurbaşkanı yaveri yapan yine Turgut Özal’dır.
Güneydoğu birçok kontrgerilla operasyonuna sahne oldu. Bu operasyonlarda faal olanların hamileri, 12 Eylül öncesi faşistlerin hamileriyle aynıdır. Bu hamiler devletin her kademesine gelmiş, sağ iktidarlarca koruyup kollanmıştır. Bin gizli operasyon malumumuzdur.
Susurluk bir kontrgerilla çetesidir. Ona karşı çıkanlarla “glu glu dansı yapıyorlar” diye dalga geçen Necmettin Erbakan, ışıklarını söndürüp çeteyi protesto edenlere “mum söndü oynuyorlar” diyerek iğrençleşen Şevket Kazan’dır. Hafızamız sanıldığı kadar sığ değildir.
Haydi tarihimizle gerçekten yüzleşelim. Aramızdaki kontrgerillacıları ve darbecileri hakikaten açığa çıkaralım. Sadece 9 Mart ve 28 Şubat’a çatarak düzelmiyor her şey.
Milliyetçisi ve muhafazakârıyla kontrgerillaya eleman ve ideolojik destek veren bir siyasi akımdan bahsediyoruz. Bu yukarıda sayılan kontrgerila operasyonlarına destek olanlar ve onların siyasi mirasçıları başka bir kontrgerilla çetesi olduğu söylenen Ergenekon çetesini sizce nasıl çözer? Hakikaten kontrgerillanın göz bebeği Türk sağından nasıl medet umulur?
Bu siyasi akımın kontrgerillayla nasıl mücadele edeceği ortada. Eskisi gibi elbette. Bulandırarak, asli unsurları gözlerden kaçırarak, ilgisiz unsurları içine katarak. Kafaları karıştırarak. Bugüne dek hep böyle çalıştılar. Ergenekon iddianamesi bunun en önemli işareti.
O sebeple sapla samanı ayırmak yine sola düşer. Ergenekon’da gerçekten kontrgerilla unsurlarla, ilgisiz kısımları ayırt etmek vazifesi eski kontrgerillacı, yeni demokratlara bırakılmayacak kadar ciddidir.
Bırakın diğerleri hâlâ Deniz Gezmiş’i ulusalcılıkla suçlayarak demokratlık oynasınlar. Bir darbede asılan genç bir çocuktan beklesinler tarihle yüzleşmesini. Onlar eğlenedursun. Bizim işimiz var. İşimiz çetin. Hem gidinin kontrgerillacılarının propagandasını deşifre etmek hem de solun şovenleşmesini önlemek.
Hepimize kolay gelsin.
(Bu yazıyı iki sene önce yazdım, işimiz hâlâ çetin)

Özgür Mumcu

(Halkın Gazetesi BİRGÜN – 29.01.2010)

Atatürk’ün tırnağı olmak…

BİLİYORUM; size gurur verecek, 50-60 yılda yaptığınız bir şey arıyorsunuz, ama
bulamıyorsunuzdur…
Bir ender metro mesela…
Hani dünya ülkelerinde bilinen bir Türk markası otomobil…
Mesela bir görkemli ekonomi…
Bir tarım, bir ulaşım, bir eğitim, bir sağlık
Bilim adamları…
Buluş…
İcat…

Diyelim ki dünyaya gururla gösterebileceğiniz; bir sanat, bir moda, bir akım, bir ünlü yapıt, bir marka…
Yok…
Dün Çanakkale‘deki törenleri izlerken bunları düşündüm…
Tek gururumuzdur; dünyanın her yerinde bilinen, Mustafa Kemal’in o eşsiz ve şanlı özgürlük savaşı… Ve arkasından bir harabenin üzerine kurduğu, çağdaşlığa yüzü dönük laik cumhuriyet…
Göğsümüzü gere gere, dünyayla gösterebileceğimiz ve dün de Çanakkale’de bağıra çağıra göstermeye çalıştığınız tek gururumuz…

Ama ne yapacaksınız?..
Ne zamandır yerlere çalınan, horlanan, azarlanan, itilen, kakılan, tekmelenin bu ülkenin işte o tek gururu…
Altında savaştığı bayrağının üzerindeki kalpaklı fotoğrafının dahi göze battığı… Maddi mirası çiftliğinden, manevi mirası çağdaş kavramlara kadar, bıraktığı her
şeyin paramparça edilip yağmalandığı….
Her gece televizyonlarda aşağılanan-horlanan…
Gazete köşelerinde küfredilen…
Eserlerinin üzerine oturanların hışmına uğrayan…
İşte; o tek gururu bu ulusun…

Dün Çanakkale‘deki törenlere baktım uzun uzun…
Söylenecek çok söz yok…
Sadece…
Tırnağına kurban olun Atatürk’ün…

Bekir Coşkun (19.03.10 HaberTurk)

‘HASTASIYIZ..’

‘HASTASIYIZ..’

iki gündür içmiyordum.. sensizlikten ve canımın sıkıntısından artık her içtiğim az ve etkisiz , her yer dar , her saniye de geçmek bilmeyen bir işkence gibi geliyor..

son bir hafta çocuklarla hayli yüklendik yine.. ‘reis’ , ‘sarı’ , ‘gürsel’ ve ‘dayıyla’ çok güzel demlendik.. ama ne yazık ki vücut bu yoğunluğu bir yere kadar kaldırıyor ve alarm sinyalleri veriyor..

sabahları kalktığımda üzerimden tren geçmiş gibi çok yorgun hissediyorum kendimi.. içerken sınır olmazsa , dur durak olmazsa vücut bir yerde duruyor.. şarkı da diyor ya ‘gülmek için’ falan filan ‘sevmek için yaratılmış’ , öyle değil içmek için yaratılmışız.. gülüyorum.. ‘sarı’ kızacak.. ferdi özbeğen şarkısı mıydı bu tam emin değilim ama şarkının sözleri tırt zaten..

neyse öğlene doğru üsküdar’dan kadıköy’e çöplüğüme geçtim.. geldim ki ‘dayı’ büroda odalar arası fink atıyor elinde rakısıyla.. klasik karşılamasını yaptı ‘nerdesin be müdürüm’ dedi..   rakının kokusunu alınca gözlerim döndü.. iki gün önce alkol almayı bıraktığımı yeminler içerek söylediysem de ; alkolü bir daha alanı şöyle böyle öpsünler dediğim halde ve de rakı içmeyi sevmediğim halde hemen mutfağa koştum domuz sıkısı bir duble koydum.. iki elmayı ‘dayının’ istediği şekilde doğradım.. sonra ‘dayının’ yanına balkona intikal ettim.. ama o da ne balkonda sürpriz vardı.. ‘yakubum’ da balkondaydı.. selamlaşma faslı sırasında içimden bu gece de zorlu geçecek , yandık diye düşündüm fakat ‘yakubum’un işi varmış kalktı özürlerle gitti.. ve bir oh çektim çünkü keyfim kadar içecektim , gecenin sonuna kadar değil.. biz dayıyla baş başa kaldık.. rakı bardakları gidip gelmeye , havada el kol hareketleriyle dans etmeye başladı.. moral bozukluğundan , her şeyin  kötüye gidişinden başladık , adalet sistemimizin nasıl iyileştirebileceği gibi güncel olaylara girdik çıktık , sonra pir sultan’ın ‘bozuk düzende sağlam çark olmaz’ sözüyle bu bahsi kapattık çünkü ‘dayının’ , ‘konukları’ gelmeye başladı , ben odama doğru uzadım..

gazeteleri biraz gözden geçireyim dedim.. midem bulandı , öfkelendim yine ve kapattım.. daldım gittim.. bir sürü yalan yanlış ve uyduruk haberin içinde öyle kötü haberler de vardı ki sinirden çatladım.. sabahın köründe zaten sinirlerim sabah haberlerini izlerken doruğa çıkmıştı.. tansiyonu yirmi yapmıştım sabah sabah : ‘roman açılımı’ adı altında yapılan etkinlikte sadece ‘parasız eğitim hakkı istiyoruz’ diyen üç öğrencinin önce derdest edilirken tartaklanmasını sonra huşuyla gaza gelen roman kardeşlerimizin bilip bilmeden bu üç öğrenciye sille tokat dalmasını görünce.. ağlayasım geldi.. ağlayamadım.. boğazıma oturdu koca bir yumruk.. sonra haberin devamında öğrendim ki bu üç öğrenciden ikisi ‘yasadışı örgüt üyeliğinden’ tutuklanmış , birisi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış.. hemen de tespit edilmiş örgüt üyesi oldukları sevgili medyamızca.. üç beş ay önce adamlar dağdan gerilla kıyafetiyle geldi ‘size selam getirmişem dağdan , biz bilmem neye üyeyiz , pişman değiliz’ falan filan dedi adamları yargılanmak ne kelime direk serbest bıraktılar davul zurnayla.. iyi güzel de kardeşim bu ne ya şimdi adam dağdan geliyor ben bilmem ne örgütü üyesiyim pişman değilim diyor takibata uğramadan serbest kalıyor ama öğrenciler parasız eğitim hakkı istiyoruz diyor tutuklanıyorlar.. bu nedir ? kardeşim bu mudur ‘demokratik açılım , mili birlik bütünlük açılımı’.. hak aramak bu açılımların hiçbirisinin içinde yok öyle mi..

sevgili ayhan sicimoğlu’nun sevindiği , hoş bir şey gördüğü zaman dediği gibi : ‘HASTASIYIZ !’ ve de ‘MAŞALLAH MAŞALLAH !’ ama ben tersine kullanacağım bu nidaları..

işte biz hastasıyız bu açılımların ve de maşallah maşallah bu açılımlara , nazar boncuğu takın bu açılımlara..

dün aylakadamızda yazmıştık tekel işçilerine destek veren 24 öğrenciye tasdikname verildiğini.. açılım bu..

işte biz hastasıyız bu açılımların ve de maşallah maşallah bu açılımlara , nazar boncuğu takın bu açılımlara..

devamı yok mu bu açılımların var var olmaz mı..

dün odtü ve hacettepe üniversitesi öğrenciler tekrar zamlanan ulaşım ücretlerini demokratik haklarını kullanıp protesto ederken açılımların bir güzelliği olarak tartaklanarak 147’si kelepçelenerek gözaltına alınmışlar.. şu ses kulaklarımda çınladı televizyondan ‘kelepçe yap kelepçe yap..’

işte biz hastasıyız bu açılımların ve de maşallah maşallah bu açılımlara , nazar boncuğu takın bu açılımlara..

tramvay çarptı üç öğrenciye istanbul aksarayda bir lisenin önünde duymuşsunuzdur ya da okumuşsunuzdur.. üç pırıl pırıl genci kaybettik maalesef bu kazada.. değerli medyamız acılı ailelerin feryatlarını defalarca verip bu acıları sömürürken ve de bu kötü kazanın nasıl önlenebileceği konusunda hiçbir şey söylemezken bir habere daha rastladım.. arkadaşlarını kaybeden lisedeki öğrenciler tramvay yolunu kapatıp bir protesto gösterisi düzenleyecekmiş.. bunu istihbarat alan okul yönetimi , okul önünde öğrencileri toplamış ve şu veciz sözlerle öğrencileri tehdit ediyordu : ‘okul içinde ya da dışında kazayı protesto edecekler en ağır şekilde cezalandırılacaktır..’ hak aramanın öğretilmediği bir okulda verilecek eğitim nasıl nitelikli , gerçek bir eğitim olabilir ki..  

işte biz hastasıyız bu açılımların ve de maşallah maşallah bu açılımlara , nazar boncuğu takın bu açılımlara..

şimdi sıkı durun şu habere kulak verin.. biliyorsunuz bir iki ay önce adana’da çukurova üniversitesi öğrencilerinin barındığı devlete ait yurtların yemekhanesinde yıllarca öğrencilere at ve eşek eti yedirildiği ortaya çıkmıştı.. günlerce bu olay gündemde kaldı.. sıkı durun , tutunun ve de sakin olun : yurtlarda kalan öğrencilerin bu durumu protesto etmek için yaptıkları eylemlere katılan yurtta kalan öğrencilerin 18’ine  ‘Yurt-Kuru ıslık ve alkışlarla protesto eden ve ‘Adana uyuma öğrencine sahip çık’, ‘Adana kebabı, eşek kebabı’, ‘Yönetim bize hesap verecek’, ‘İnsanca bir yurt istiyoruz’ yazılı pankartlar açan öğrencilere, eylem yaptıkları ve yurt müdürünü küçük düşürücü sloganlar attıkları gerekçesiyle’ ‘uyarma cezası’ verilmiş.. hafif gibi görünen fakat öğrencilerin sicillerine işleyecek bu ceza yıllar boyunca önlerine çıkabilecek.. ama bilmiyor ki bu öğrenciler polyanacılık oynamayı.. ne güzel yemişsiniz etleri işte.. protesto etseniz ne olacak geri mi dönecek zaman , olmamış mı olacak , kazancınız ne olacak a ‘provokasyoncu’ öğrenciler.. of of.. içim daralıyor.. kaçıp gitmek mi gerekir bunları duymamak, görmemek için ıssız bir çöle ya da bir dağ evine.. çıldırmamak elde değil.. adama sen daya at , eşek etini , bilmem ne etlerini yedir yılarca sonra bir de kızınca öğrenciler bu nedenle tut onlara ceza ver.. sen önce kendini uyar be kendini uyar , o uyarı cezasını önce kendine  ver , ülkemizin geleceği öğrencilere ne yedirmişiz diye kendini uyar önce.. ama hak aranmaz bu ülke de , hiçbir şey protesto edilemez , her şey güllük gülistanlık çünkü açılımlarımız var..

işte biz hastasıyız bu açılımların ve de maşallah maşallah bu açılımlara , nazar boncuğu takın bu açılımlara..

daha bitti mi bitmedi bitmez.. geçenlerde hatırlıyorsunuz aileden ve bilmem neden sorumlu sevgili sayın bakanımız ‘eşcinsellik hastalıktır , tedavi edilmelidir’ dedi.. ya yorum yapmak isteyeceğim ama ayarı tutturamayacağım bu yüzden sadece şunu söyleyeyim : ‘lütfen aileden sorumlu sayın bakanım benim ailemden ve yakınlarımın , sevdiklerimin ailelerinden en az beş kilometre uzakta durun lütfen lütfen.. sayın bakanım bizim ailelerimizden , bizden sorumlu olmayın allah aşkına..’ sadece bunları söyleyeceğim bu eşcinsel açılımı konusunda yoksa bizi de bir pundunu bulur ‘tedavi’ ettirirler..

işte biz hastasıyız bu açılımların ve de maşallah maşallah bu açılımlara , nazar boncuğu takın bu açılımlara..

yazacak çok şey var ama ben de o güç yok bugünlük.. ama son bir şeye değineceğim öğlene doğru ‘şok şok şok’ haberlerle ekranlara yansımıştı : hükümetin anayasa reformu paketi içinde anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılacağı da varmış , yaşasınmış ve de pek sevinelimmiş , mış , muş.. böylece 12 eylül darbecilerine de yargılanma yolu açılacakmış ve bu nedenle pek güzel , ne güzel , ne şeker şeymiş bu değişiklikler de yahu abe güzel kardeşlerim ‘zamanaşımı’ denen olayı da kaldıracak mı bu anayasa değişiklikleri.. zamanaşımı diye bir hukuksal durum var.. kimi yargılayacaksınız kimi kandırıyorsunuz.. tiyatroya , oynamaya devam.. şovda ara yok tekmili birden devam açılımlara..

işte biz hastasıyız bu açılımların ve de maşallah maşallah bu açılımlara , nazar boncuğu takın bu açılımlara..

bitirirken :

hangi yerli filmde ya da dizide vardı bilmiyorum gözüme çarpmıştı ve çok hoşlanmıştım : bir kötü karakter vardı , bu kötü kişi sevmediği kişilere hep ‘canımsın’ diye hitap ediyordu en nazik şekilde..

ben de şu yukarıda saydıklarımın hepsinden sorumlu olanlara tek bir şey söylüyorum : ‘CANIMSINIZ..’

neyse hepinize selam olsun , hepinizin sağlığına ve hepiniz için birer duble daha içeceğim , tansiyonu sıfırlayana kadar.. sıfır olsun ki rahata erelim bu çıldırtıcı dünyada bizi de ‘açılımlamadan’ bunlar.. ama hayır hayır hayır sonuna kadar inadına yaşayacağız..

‘dayı’ nerdesin ya ‘dayı’ var mı bizde topuklamak , yok.. sonuna kadar ve tüm ‘canımsın’ların inadına buradayız ve gitmiyoruz hiçbir yere.. hem içilecek daha çok bira, rakı , viski , votka vs. alkol var..

Crockett.. 

İŞTE AÇILIM : TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK VEREN 24 LİSELİ ÖĞRENCİYE TAKDİRNAME DEĞİL DE TASDİKNAME !

İŞTE AÇILIM : TEKEL İŞÇİLERİNE DESTEK VEREN 24 LİSELİ ÖĞRENCİYE TAKDİRNAME DEĞİL DE TASDİKNAME !

Hakkını arayanların yanında olmak da suç bu ülkede..

‘Açılım , demokrasi , hak , hukuk ve adalet’ kelimelerinin havada uçuştuğu günlerde hakkını arayan işçilere destek veren öğrenciler öğrenim yılının ortasında okulsuz kaldılar..

Seçme yaşının 18 yaşına , seçilme yaşının da 25’e indirildiği bir dönemde hangi parti olursa olsun yalnızca kendi partilerine yakın olduğu zaman gençliğin siyaset yapmasına ve hak aramayı öğrenmesine izin veriliyor.. Gençliği sadece oy deposu olarak görüyorlar..

İstanbul’un Çekmeköy ilçesinde Mehmetçik Lisesi’nde 25 Şubat 2010’da Tekel İşçilerine destek için sadece oturma eylemi yapan , slogan atmayan 200 lise öğrencisinden 24’üne tasdikname verilerek okudukları okullarıyla ilişkileri 16 Mart 2010’da kesildi..

‘Ders boykotu’ , ‘slogan atmak’ ve ‘öğretmenlere karşı gelmek’ iddialarıyla Ortaöğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliği’nin 13/C maddesine göre okuldan atılan öğrencilerin karara, 1 hafta içinde yazılı olarak itiraz hakları var ama ceza çoktan kesilmiş durumda..

Sıra TEKEL işçilerinde..

Şimdi TEKEL işçileri ve tüm kamuoyu Mehmetçik Lisesi öğrencilerinin yanında onlara destek olmalı..

Okullarından atılan liselilerin eğitim hayatları , gelecekleri karartılmasın , yanlarında olalım..

Crockett..

NE OLURSAN OL SENDİKALI OL !

‘SENDİKALI OL !’

Petrol-İş sendikasının düzenlediği ‘SENDİKALI OL !’ kampanyasına destek olalım.. Hangi iş alanında çalışıyor olursak olalım sendikalı olalım ! Sendikanın önemini yakın zamanda Tekel işçilerinin direnişinde açıkça gördük.. Kapının önüne konmamak için , haklarımızı birlikte güçlü şekilde arayabilmek için sendikalı olalım..

Ayrıntılı bilgi için ‘www.sendikaliol.org’ ve ‘www.petrol-is.org.tr’ adreslerine göz atabilirsiniz..

Crockett..

 

‘SENDiKA ÜYE iŞÇiLERE NELER SAĞLAR?

Bir işçi yaşamının büyük bölümünü işyerinde geçiriyor.

Yani işyeri, evi kadar önemli, yaşadığı mahalle kadar ayrılmaz bir parçası. O halde ne bekler bir işçi işyerinden?.. Çalışırken, kendisinin fiziksel ve psikolojik durumunu bozan rahatsızlıklar, kendi başına çözemediği sorunlar varsa, bunların düzeltilmesini bekler… Yani çalışma şartlarının iyileştirilmesi onun öncelikli beklentisidir. Sendikalar bunu sağlamak, üyelerinin çalışma koşullarını iyileştirmek yaşam seviyelerini yükseltmek için çalışır.

Ayrıca sendikalar işyerinde işçilerin de söz hakkının olması, işyerinde keyfiliğe, eşitsizliğe, kayırmacılığa, güvencesizliğe son verilmesi için çaba harcar.

Sendika, üyeleri adına resmi makamları şikayette bulunur, mahkemeye başvurur, dava açar, hukuki destek verir, avukat sağlar.

İşçilerin çalışma ve yaşam koşullarıyla ilgili araştırmalar yapar, raporlar hazırlar, bunları öncelikle kamuoyunun bilgisine ve hükümet yetkililerine iletir, peşini bırakmaz, takip eder.

Sendika, işçilerin sorunları konusunda kamuoyu desteği yaratmak için yayın yapar, gazete, dergi çıkarır, broşürler ve kitaplar yayınlar.

Sendika, medya ile düzenli ilişki kurar, işçi sorunlarını dile getirir, destek sağlamaya çalışır.

Sendika, siyasi parti, kurum ve kuruluşlarla ilişki içinde olur.  Yasalarda işçilerin hak ve çıkarlarına yönelik değişiklikler yapılması için veya çalışanlar yararına yeni yasalar çıkartılması için çaba harcar.

Sendika, işçi sorunlarını uluslararası alanda da dile getirir. Diğer ülkelerin işçileri ve işçi kuruluşlarıyla deneyim alışverişi yapar. Ortak sorunlar için ortak çözümler geliştirilmesine çalışır. Uluslararası dayanışma sağlar.

Sendika, işçilerin, haklarını daha bilinçli savunmaları için eğitim faaliyetleri yürütür.

Tek tek işçiler, sendika sayesinde bir araya gelir, birlik olur.

SENDiKA ÜLKEYE NELER SAĞLAR?

Sendika, aynı ışıklı, güzel yolda bir arada yürüyen insanların birliği ve dayanışmasıdır.  

Sendikanın faaliyetleri, sadece kendi üyelerinin hayatını değiştirmekle kalmaz… Bu faaliyetler aynı zamanda, tüm ülkede işsizliğin önlenmesi; açlığın, yokluğun, yoksulluğun ortadan kaldırılması; işçilerin ve tüm emeğiyle geçinenlerin toplum içinde onurlu yaşayabilmesi; herkesin geleceğe güvenle bakabilmesi için; adalet ve eşitlik için, insanın insan olması için kalıcı adımlar atılmasının önünü açar.’

‘Martın onaltısında yedi can..’ – 16 MART 1978’i unutmadık unutturmayacağız..

16 MART 1978..

16 mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesinden çıkan yurtsever solcu öğrencilerin üzerine derin devletin piyonları faşist canavarlarca atılan bombalar sonucu hukuk ve iktisat fakültesi öğrencileri  Abdullah Şimşek , Baki Ekiz , Cemil Sönmez  , Hamit Akıl , Hatice Özen , Murat Kurt , Turan Ören isimli 7 öğrenci katledilmiş , 41 öğrenci yaralanmıştı..

Katliamdan 9 gün önce emniyete bu yönde ihbar gelmiş ama ihbar görmezden gelinmişti.. 1 Mayıs 1997 katliamından 11 ay sonra , 7 TİP’li öğrencinin evlerinde boğularak Ankara’da katledilmesinden 7 ay önceydi bu katliam.. Derin devletin ve bazı yerlerin ‘bizim çocuklar başardı’ dedikleri uşaklarının hazırladığı 12 Eylül 1980 darbesinin ayak sesleriydi bunlar..

Ve ‘duruma , işe göre’ hızı değişen adalet sistemimiz geçen hafta 33 yıl sonra 2010 yılında davanın zamanaşımından düşmesine karar verdi.. Can Dündar’ın yazdığı gibi : ‘derin devletin zafer haftasıydı geçen hafta.. ‘16 Mart Adaletten Kurtuluş Bayramları’ kutlu olsun..’

16 mart 1978 katliamını unutmadık , unutturmayacağız..

Crockett

  

‘..mart’ın onaltısında yedi can

düştük gün ortasında yedi can

bin dallı yasemen olup yeşerdik

faşizmin karşısında yedi can..’

Grup YORUM

‘Biz başka çocuklar için endişe duyan çocuklarız..’ – RACHEL CORRIE

 

RACHEL CORRIE 1979 yılında ABD’de Washington’a bağlı Olympia kentinden doğdu.. Eğitimini bir devlet okulunda sürdüren CORRIE mezuniyetinden sonra yazar ve oyuncu olmak istiyordu..

RACHEL CORRIE eğitimine devam ettiği sıralarda dünyada , çevresinde olanlara duyarsız kalmıyor , aktif biçimde küresel , sosyal problemlerle ilgileniyor , etkinliklere katılıyordu.. Olympia Adalet ve Barış Hareketi’nin de bir üyesiydi..

Başını çevirip bana ne diyebileceği sorunları , çatışmaları , sefaleti , savaşları görmezden gelmedi , devamlı surette ezilenlerin yanında oldu..

Dünyanın diğer ucundan kalkıp Filistin’e geldi.. Filistin’de evleri İsrail buldozerleri tarafından yıkılan insanların , keksin nişancılarca vurulan çocukların yanında yer aldı.. İsrail buldozerlerine karşı kendisini siper eden RACHEL CORRIE dünyanın görmezden geldiği Filistin’de yaşanan drama sessiz kalmadı.. Açlığın , sefaletin kol gezdiği , barınma hakkının bile buldozerlerce yok edildiği ve yaşama hakkının yok sayıldığı her gün çocukların keskin nişancılarca vurulduğu Filistin’de RACHEL CORRIE tüm yaşanan bu acımasızlıklara karşı durdu ve elinden geldiğince dünyaya bu küçük ülkede yaşananları duyurmaya çalıştı..

Ancak 16 Mart 2003 günü Gazze’deki Refah Mülteci Kampı’ndaki bir doktorun evini yıkmak için gelen buldozerin karşısında durduğunda , buldozeri kullanan canavarın bu kadar soysuzlaşacağını düşünmemişti..

İsrailli buldozer sürücüsü psikopat 10 tonluk buldozeriyle , elinde sadece bir pankart olan RACHEL CORRIE’nin üzerine sürüp RACHEL’in o yiğit güzel insanın üzerinden iki kere geçerek RACHEL’i katlederek yok edeceğini sandı.. RACHEL’i arkadaşları hemen hastaneye götürdü ama tüm müdahalelere rağmen RACHEL kurtarılamadı..

RACHEL CORRIE de , CARLO GIULIANI gibi 23 yaşındaydı..

İnsanlık onurunun , vicdanının sesi olan RACHEL CORRIE korunaklı , sıcacık , konforlu evinden , binlerce kilometre uzaktaki ABD’den kalkıp açlığın , soğuğun , katliamların sürdüğü bu ülkeye koşarak gelmiş ve hiç korkmadan dimdik canavar buldozerlerin önünde vücudunu çekinmeden siper etti..

Yazılacak , söylenecek çok şey var ama sadece ve sadece yazıp konuşacağız ve tüm dünya bir araya gelsek RACHEL CORRIE kadar güzel , cesur bir yüreğe sahip olamayacağız..

RACHEL CORRIE’nin yazdıklarını , onun için yazılmış bence en güzel şiir olan KAMİL EŞFAK BERKİ’nin ‘RACHEL CORRIE’ şiirini ve onun için bestelenen ALMORA grubundan ‘RÜZGARIN KIZI’ şarkısını  müzik kutumuzdan dinleyerek yüzümüzü yere çevirerek utancımızı , hiçliğimizi gizleyelim.. Bu kadar yüreksiz olduğumuz için utanalım ve RACHEL CORRIE’den özür dileyelim ama ne fayda..

Crockett..

‘..Dün iki küçük çocuğunun ellerinden tutmuş olarak tankların ve bir nişancı kulesinin, buldozerlerin ve jiplerin önünde evini terk eden bir babayı seyrettim. Hepsinin birden vurulacaklarından endişe ettiğim için tankla onların arasında durdum. Bu her gün oluyor ancak bu babanın iki çocuğuyla öyle aşırı üzgün bir halde yürüyüp çıkışları beni çok etkiledi..’ – RACHEL CORRIE , 27.02.2003 tarihli mektubundan..

‘Biz başka çocuklar için endişe duyan çocuklarız..’

RACHEL CORRIE

RACHEL CORRIE

Yeni çocuklar gelecek

Dönüp geriye bakacaklar

Rachel Corrie’yi görecekler

Anne, bana Rachel’i anlat diyecekler

Anne ‘şey’ diyecek : ‘şey tatlım , biz babanla…’ diyecek

Çocuk , annesini süzecek…

Ve çocuk , diyecek :

-anne Rachel yaşıyor!..

Ben , Rachel’i bildim anne

Ben , Rachel’i sevdim anne

Rachel’in güzelliğini bir bilsen !..

Rachel’in bir yolun tam ortasında durduğunu bir bilsen !..

Ben çağrılıyorum anne

Bana içimde bir ses oluyor anne

BABA !.. İNSAN İNSANIN KURDUDUR DERDİN

İNSAN İNSANIN YURDUDUR DİYEBİLİRDİN BABA !..

Baba! İçimden bana bir çağrı oluyor

Kulak veriyorum insanın izzeti adına

Aşk işte böyle bir şey , sade ve yüce

Benzer Rachel’in yaptığı sürprize

RACHEL GEÇMİŞTE DEĞİL GELECEKTE KALDI

AŞKIN VE BARIŞIN DEĞERİNİ BİLECEKLERE

Aşkta hile olmaz dedi Rachel

Kanı toprağa aktı , çıktı Tanrı katına

O sütsüz ninnisiz nereye? demedi

Bir ruh annesi oldu Gazzeli çocuklara

Baba !.. Tanrı Ağacı bir yemiş daha verdi !..

Rachel elma dişlemeyi severdi

Büyüdü büyüdü büyüdü !…

Bir insan suyu kaldı buldozerle toprak arasında…

Varsın her şey geçsin anne !..

Toprakta bir kahraman kaldı…

Rachel şöyle yazmış ailesine , arkadaşlarına :

-gidip okyanusu görmeye hakkım var

Soluk soluğa çöllere koştu Rachel

Herkes için bir ölüm öldü Rachel

O’NDA

FAZLALIKLARINDAN KURTULMUŞLARIN BAKIŞI VAR

Dikildi işte yolun ortasında

Rüzgarları solduranların karşısına !..

Dikildi işte

Anne ! çekilmedi Rachel

ANNE ! BİR ZULME KARŞI DURMUŞ OLAN

BÜTÜN ZALİMLERE KARŞI DURMUŞ OLUR…

-şey tatlım biz babanla bu akşam restorana !..

Gidin anne ! toprakta bir porsiyon kahraman kaldı

RACHEL CORRIE GELECEKTE KALDI…

Kamil Eşfak Berki

“bu sabahtan sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum. oturup uzun uzun, ne kadar büyük kötülüklere muktedir olduğumuzu ilk elden keşfedişimin verdiği düş kırıklığı üstüne yazdım. oysa en ağır koşullarda bile insan kalabilme gücü ve yeteneğini keşfetmekte olduğumu da yazmalıydım, ki bunu daha önce bilmezdim. GALİBA ASLOLAN, ONUR…” – RACHEL CORRIE

‘çoğumuz hatta aslında hiçbirimiz, bu kadar duyarlılığa ve cesarete sahip olmadık. içimizde hissettiğimiz acının peşinden gitmedik. durduk. sonuçlarına katlanamazdık çünkü. televizyondan seyretmesi daha kolaydı. gazetelerden okumak da öyle. oturduğumuz yerden bir şeyler karaladık en fazla. öfkelendik, kaleme/klavyeye davrandık… ha, şu anda ben de farklı bir şey mi yapıyorum? hayır… bu durumda seyircilerden biri miyim? evet… insan olmak, en çok böyle durumlarda acı geliyor işte. onurdan çok zulme yakın olup bu olanlara alıştığımız zaman… umursamamaya, gazetede görünce sayfa çevirip televizyonda denk gelince kanal değiştirmeye başladığımız an… orda ölenler biz olmadığımız için mi bu kadar rahatız? yoksa kanıksadığımız için mi? ölen her herde ölüyor, giden hiçbir yerde geri gelmiyor oysa…’ – RACHEL CORRIE

İYİ Kİ DOĞDUN CARLO GIULIANI !..

CARLO GIULIANI’nin bugün doğum günü..

14 Mart 1978’de Roma’da doğan CARLO hep aramızda , yanı başımızda ve CARLO sonsuza kadar hep 23 yaşında..

‘Pek demokrat , böyyük demokrat ülkelerden’ İtalya’nın Cenova kentinde 20.07.2001 tarihinde yapılan G8 Zirvesi’nin ilk gününde zirveyi protesto eden onbinler arasında bulunan CARLO GIULIANI şiddet karşıtı beyaz blok korteji içinde bulunmasına rağmen Alimonda Meydanında tüm dünyanın gözleri önünde İtalyan polisi tarafından hedef gözetilerek başından vurulmuş , bununla yetinmeyen ‘faşist pislik mussolini artığı canavarlar’ bir de kendisini vuran polisin bulunduğu ciple CARLO’yu ezerek kaçmışlardır..

‘Pek demokrat’ İtalyan devletinin ‘pek adil’ adalet sistemi tarafından yapılan yargılama sonucunda ‘uyarı amacıyla havaya ateş açan polisin kurşununun havada protesto göstericilerinin attıkları taşlardan birine çarpıp sekmesi sonucu direkt olmayan bir atışla CARLO’nun kafasına isabet ettiğine karar vermiş ve katil polis bir iki aylık bir cezayla kurtulmuştur’.. Şaka değil , hikaye değil , işte buna ‘adalet’ deniyor.. Bunların demokrasilerinden ve adalet sistemlerinden kan damlıyor.. 

Ama katiller ve katillerin hamileri CARLO’yu hiçbir zaman gerçekten yok edemediler , edemeyecekler de.. Bugün ve gelecekte G8 zirvesine katılan liderlerden , CARLO’yu öldürenlerden ve işbirlikçilerinden kimse övgüyle bahsetmeyecek ve şu anda olduğu gibi o zirveye katılanların hiçbirisi hatırlanmıyorlar , hatırlanmayacaklar , tarihin lağımlarına akıp kaybolup gidecekler..

Fakat CARLO’nun kalbi tüm dünya ezilenlerinin kalplerinde sonsuza kadar beraber atacak..

İYİ Kİ DOĞDUN , İYİ Kİ VARSIN CARLO , ÇOK YAŞA CARLO !

Crockett..

‘HİÇBİR ŞEYİN ŞARKISI’ndan..

Bir sokağın ortasında yatıyor
Yoldaşları kenti altüst ediyor
Carlo kalkıyor hesap soruyor
Güneş, güneş yine doğuyor…

Sabah oluyor , sabah oluyor.

Güneş, güneş yine doğuyor.

BANDİSTA

Büyük usta TURHAN SELÇUK’u kaybettik..

Büyük usta TURHAN SELÇUK’u kaybettik.. Ailesinin , İlhan Selçuk’un , Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının ve tüm sevenlerinin başı sağolsun.. Yaprak dökümü sürüyor , bir dönem kapanıyor , edebiyat ve sanat dünyamızın ustalarını teker teker sonsuzluğa uğurluyoruz ve yerlerini dolduracak değil ortalıkta , ufukta bile kimseler görünmüyor.. Ne acı.. 

aylakadamız.. 

‘Turhan Selçuk’u kaybettik’

‘Cumhuriyet Gazetesi çizerlerinden Turhan Selçuk, dün gece karındaki aort damarının genişlemesi (abdominal aort anevrizması) teşhisi ile tedavi gördüğü Maslak Acıbadem Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.

Cumhuriyet’te “Söz Çizginin” köşesinde okurlarıyla buluşan ‘Abdülcanbaz’ karakterini yaratıcısı, çizerlerin duayeni Turhan Selçuk, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk’un ağabeyiydi.

Turhan Selçuk kimdir?

Türk mizahının önde gelen isimlerinden, duayen karikatürist Turhan Selçuk 1922’de Milas’ta doğdu. İlk karikatürleri Adana’daki ortaöğrenimi sırasında aynı yerde çıkan Türk Sözü gazetesi ile İstanbul’da Kırmızı Beyaz ve Şut spor dergilerinde yayımlandı (1941). 1943’te Akbaba’nın kadrosuna girdi, 1948’de Tasvir’de karikatürcü ve ressam olarak çalıştı; Refik Halit Karay’ın çıkardığı Aydede’nin baş çizeri oldu. Kardeşi İlhan Selçuk’la birlikte 41 Buçuk (1952), Dolmuş (1956) mizah dergilerini çıkardı. 1949’da, dünyada Steinberg’in öncülüğüyle başlayan modern karikatür anlayışına yöneldi. Yeni İstanbul gazetesindeki yazılarında “grafik mizah”ın karikatürün evrensel anlatımı olduğunu savundu; çalışmalarını bu yönde sürdürmeye başladı.

Yeni İstanbul, Yeni Gazete, Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde ve Akis, Yön, Devrim, Toplum, vb. dergilerde çizdi. 1957’de Milliyet’te çizmeye başladığı Abdülcanbaz dizisi büyük ilgi gördü. Tiyatroya ve sinemaya uyarlanan bu çizgi romanın bir deseni 1991’de PTT tarafından pul olarak basıldı. 1969’da iki arkadaşıyla Karikatürcüler Derneği’ni kuran Turhan Selçuk 1973’te Sanatçılar Birliği tarafından “Halkın Sanatçısı”, 1983’te Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Yılın Karikatürcüsü” seçildi. 1997 yılında da ”Cumhurbaşkanlığı Büyük Sanat Ödülü”nü alan Selçuk’un, 1992 yılında Dışişleri Bakanlığı’nın önerisi üzerine hazırladığı ”İnsan Hakları” konulu sergisi Avrupa Konseyinin önerisiyle ilk kez Strasbourg’da açıldı ve 1997’ye kadar Avrupa’nın çeşitli kentlerinde ve Güney Afrika’da izlenime sunuldu.

1997’ye kadar Avrupa’nın çeşitli kentlerinde ve Güney Afrika’da dolaştı. “Barış ve Kitap” konulu karikatürü 1992’de Avrupa Konseyi’nin başlattığı kitap okuma kampanyası boyunca bütün afiş ve dokümanlarda logo olarak kullanıldı. Sanatçı, çalışmalarını Turhan Selçuk Karikatür Albümü (1954), 140 Karikatür (1959), Turhan 62 (1962), Hiyeroglif (1964), Hal ve Gidiş Sıfır (1969), Söz Çizginin (1979) adlı albümlerinde topladı. Türkiye ve Avrupa’da bir çok müzede karikatürleri sergilendi.

Milliyet gazetesinin ardından Cumhuriyet gazetesinde çizen Turhan Selçuk 88 yaşındaydı.’

(Alıntı : Cumhuriyet Gazetesi Portalı , www.cumhuriyet.com.tr , 11.03.2010)

YORUMSUZ..

Cuntacı , cunta sever , darbeci , darbe sever mi arıyordunuz aaaaaa durun yahu , fazla uzağa gitmeyin yahu her gün ekranlarda , gazetelerde boy gösteren şimdinin ‘böyyük demokratlarından , demokrasi havarilerinden’ 12 Eylül Darbesine ve cuntacılarına methiyelerinden , incilerinden seçmeleri bir okuyun aşağıda ve ‘kendilerine demokratları’ , ‘şimdinin açılım severlerini’ ve ‘demokrasi oyununu ve  yalanını’ bir daha görün ‘NETEKİM’..

YORUMSUZ..

NAZLI ILICAK’tan inciler :

‘Kızıl ahtapotun kolları ülkemizi yavaş yavaş sarıyor.. ve hala at gözlüğü takanlar , faşizmin tırmanışından söz ediyor.. Türün’ü faşistlikle mi suçluyorsun , Mit’e kontrgerilla damgasını mı vuruyorsun , devlet teröründen mi bahsediyorsun , işkence iddiaları ile yeri göğü inletiyor musun , faşizm geliyor diye yaygarayı mı basıyorsun.. geç kardeşim uzatma o eli bana , çünkü o el kızıl ahtapotu boğmak yerine onu besliyor.. ben o kirli eli sıkmam..’ (27 Temmuz 1980)

‘Türkiye’de demokrasi , demagojiye ve anarşiye dönüşmüştür. Otorite ve hürriyet arasındaki denge , birincisi aleyhine bozulmuş , bir otorite boşluğu doğmuştu.. Türk Silahlı Kuvvetleri bu boşluğu doldurdular.. (14 Eylül 1980)

’12 Eylül bir darbe değildir diyen Orgeneral Kenan Evren’e tamamıyla katılıyoruz.. 12 Eylül ne darbedir ne de bir ihtilal.. zira ‘darbede beğenilmeyen yönetim devrildikten sonra , şahsen iktidara geçip hükümet etme hırsı galiptir ve kalıcı olma vasfı ağır basmaktadır.. halbuki 12 Eylül’de geriye dönük bir genel tasvib mevcuttur..’ (18 Eylül 1980)

‘Birkaç gündür 12 eylül harekatı ile 27 mayıs mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor.. biz bu konuda tarafsız olamayız.. çünkü 27 mayıs mensup olduğumuz demokrat parti camiasına karşıydı.. halbuki 12 eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında geniş bir mutabakat mevcuttur.. ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekatının başarısı ile neticelenmesidir..’ (16 Eylül 1980)

’12 eylül’ün gerekçesi haklıdır.. 12 eylül terörden bezen halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür..’ (17 Ekim 1980)

TERCÜMAN gazetesinden inciler :

‘13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor : merhaba asker !’ (27 aralık 1978)

‘Huzur , 1 yaşında ..’ (12 eylül 1981)

‘Allah Yardımcıları Olsun !’ (Tercüman gazetesinde başyazı olarak yayınlanmış.. 13 Eylül 1980’de darbenin hemen ertesi günü..)

‘ Böyle bir durumda bizim cuntayı , evet 12 eylülü desteklemekten başka bir şeyimiz söz konusu olamaz , destekledik.. bütün basın da destekledi.. bu bir vakıadır , istisnalar çok azdır mutlaka.. ancak aşırı soldan gelen birkaç itiraz söz konusu olmuştur..’ (Ahmet Kabaklı – Tercüman)

MEHMET BARLAS’tan inciler :

‘Cumhurbaşkanı Evren 10 Kasım’da Anıtkabir Defterine duygularını yazarken : ‘demokratik parlamenter sisteme geçiş sınavını başardık’ müjdesini vermektedir Atamıza.. Bir insan yürekten bunun sevincini duymasa , böyle bir ifadeyi seslendirir mi ?’ (14 Kasım 1983)

‘Yediden yetmişe , Edirne’den Ardahan’a bütünüyle Türk Milleti , bu kutsal görevinde Türk Ordusunun yanındadır.. 12 eylül harekatının bir amacı da yozlaşan , çöken , kan denizinde batmakta olan demokrasiye yeniden sağlam bir yapı kazandırmaktadır..’ (12 Eylül 1981)

GÜLMEYİN YETERRRRRRRRRRRR NETEKİM !

ACI AMA GERÇEK.. İŞTE GAZETE ARŞİVLERİ , KÜTÜPHANELER ‘DEMOKRASİ’ YALANI İCAT EDİLDİĞİNDEN BERİ OYNANAN OYUNLARIN METHİYELERİYLE , ENTRİKALARIYLA DOLU..

RAHAT !  HAZIR OL ! TAMAM GÜLÜN NETEKİM !

GÜLMEYELİM DE NE YAPALIM ŞU YAZILANLARA.. BÜYÜK USTALAR AZİZ NESİN , MUZAFFER İZGÜ YAZAMAZ BÖYLE EĞLENCELİ YAZILARI.. GÜLÜNNNNNNNNNNN..

İŞİNİZE GELİNCE , ORTAM RAHATKEN , BİRİLERİNE , BİR YERLERE GÜVENEREK DEĞİL DE YÜREĞİNİZ YETİYORSA HER ZAMAN POSTAL KARŞITI OLUN DA , NETEKİM BİZ DE SİZE İNANALIM O ZAMAN ‘BÖYYÜK DEMOKRATLAR’..