Archive for the ‘Edebiyat’ Category

VİRGÜL dergisi kapanıyor..

 

virgul-1

12 yıldır yayın hayatını sürdüren ilkeli ve seviyeli edebiyat eleştiri dergisi VİRGÜL maalesef yayın hayatına noktayı koyuyor.. Ekonomik zorluklar ve dağıtım tekellerinin yol açtığı sorunlar nedeniyle uzun süredir zorluklar çeken VİRGÜL dergisi kapanma kararı aldı. Kasım-Aralık sayısı olan  131. sayısıyla yayın hayatına son veren VİRGÜL dergisi yazarlarına , emek verenlerine yıllardır bize kattıkları için teşekkür ediyoruz. Bir gün yine raflarda VİRGÜL’ü görmek dileğiyle VİRGÜL dergisinin 131. sayısındaki editörün kapanış yazısını sizlerle paylaşıyoruz..

virgul-3

Noktalı Virgül

Virgül, editörün köşesinin baştacı edilmediği, hatta editöryal notların birkaç yılda bir, çok önemli durumlarda belirip sonra yine kayıplara karıştığı bir dergi oldu hep. İşte böyle çok önemli durumlardan biri: Okumakta olduğunuz, Virgül’ün son sayısı. Ekim 1997’den beri, 12 yılı aşkın bir süredir aralıksız yayımlanmakta olan dergimiz tahmin edilebilecek ekonomik zorluklar ve dağıtım sorunları yüzünden yayın hayatını sona erdiriyor. – Aslında Virgül için çok uzun zamandır ciddileşmiş sorunlar bunlar; bir yıl önce derginin periyodunu iki aya çıkararak geçici bir çözüm denemiştik… Editörden köşesi de en son bir yıl önce, periyot değişikliğinin duyurusu için kullanılmıştı. Bir de derginin kapandığı söylentilerinin asılsız olduğunu belirtmek için. Bu kez kulağımıza bir şey gelmedi, ama söylentiler doğru: Kapanıyoruz.
12 yıl boyunca 131 sayı yayımlanmış; çok güzel sayılar yaptık, daha az güzelleri de oldu, hatta çok içimize sinmeyen sayılar da… Ama belli bir ortalamanın üzerinde kalmayı, en başta tasarladığımız formatın, en baştan beri oturtmaya çalıştığımız duruşun dışına çıkmamayı başarmış sayabiliriz kendimizi.
Virgül’ün ardında bir iz bırakmış olacağını umarız.
Virgül arşivinin, son yılların yayın dünyasına gürültüden uzak, serinkanlı bir ayna tutmaya devam edeceğini söyleyebiliriz belki. Başka ne denebilir? Tabii ki üzgünüz. Dergi öncelikle bir alışkanlıktır, okuyanlar için olduğu kadar onu hazırlayanlar, ona emek verenler için de. Biz mutfaktakiler, doğrusu Virgül’e çok alışmıştık.
Virgül’e bunca yıl boyunca emek vermiş herkese, yazarlarımıza, okurlarımıza, katkıda bulunanlara, abonelerimize, dergiyi destekleyen yayınevlerine çok teşekkür ederiz.

VİRGÜL ,

(Kasım – Aralık 2009 , Sayı : 131)

 

 

hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz..

“bir otelde özel bir oda, alabildiğine insancıl geliyor kulağa, değil mi? ama amaçları kesinlikle insancıl değil, tersine kurnaz bir yöntem uygulanmakta, bana inanabilirsiniz.. bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.. insan yüzü görmeden, insan sesi duymadan, göz kulak, bütün duygular sabahtan geceye, geceden sabaha en ufak besi alamıyordu, insan kendi kendisiyle, kendi bedeniyle, dört beş dilsiz nesneyle çaresizlik içinde tek başına kalıyordu, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu, o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan dalgıç gibi. yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her  yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan, zamandan yoksun boşlukta.. bekleyip durur insan. hiçbir şey olmaz. insan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayıncaya dek düşünür, düşünür, düşünür. hiçbir şey olmaz.. insan yalnız kalır.. yalnız.. yalnız..” – STEFAN ZWEIG – Satranç

garage-7

(Fotoğraf : ‘Garage Olimpo’ – Yönetmen : Marco Bechis)

AYLAK ADAM..

aylakadam-1

Yeniden AYLAK ADAM.. Yusuf Atılgan’ın ölümünün yirminci, Aylak Adam’ın yayımlanışının ellinci yılında AYLAK ADAM Yapı Kredi Yayınları tarafından özel bir baskıyla tekrar yayınlandı. 

Geçen yıl Üvercinka’nın (Cemal Süreya), geçen ay da İshak’ın (Onat Kutlar) 50. yıl özel baskısını okuruyla buluşturan YKY,  Yusuf Atılgan’ın ölümünün yirminci, Aylak Adam’ın yayımlanışının 50. yılını da özel bir baskıyla anıyor: Yusuf Atılgan’ın unutulmaz romanı Aylak Adam, hepsi numaralı, 3 bin nüshalık tek bir basımla yeniden yeniden raflara taşınıyor. (ALINTILAR : YKY – Yapı Kredi Yayınları) 

aylakadam-2

aylakadam-3

aylakadam-4

AYLAK ADAM’dan :

‘..Orada duran paltosunu kucağına aldı. Kadın oturdu. Çantasının üstünde uzun tırnaklı uzun parmakları vardı. Az sonra ışıklar sönünce kadın koltuğun ötesine doğru toplandı. Bu çabuk kaçış onu yanındakinin bir yerine gerçekten değmiş gibi üzdü. İçinde kıpkızıl bir öfke kabardı. “Hay lânet olası. İnsem mi beynine?” Kendini güç tuttu. Bu öfke bir kırgınlık, bir başkalarına küsme duygusuyla karışıktı. Seveceğini sandığı insanlar bunlar mıydı? Perdede dünya haberleri gösteriliyor. Bu “karı”nın yanında kalırsa bir şey göremeyecek. Kalktı. Sıradan çıkarken birinin ayağına bastı. Adam hiç seslenmedi. “— Çüş!” falan deseydi bir yanını kırardı. Gitti ilerde boş bir yere oturdu. Arkasında, alaca karanlıkta belli belirsiz kıpırdayan insan suratlarına meydan okurcasına baktı. Ama onu kimse görmedi.
İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.” Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. “Eve gidip okusam.” Durağa yürüdü. “Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar…” Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. “Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?” Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki ‘sinemadan çıkmış kişi ’yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın. Hep ölçülü biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş? Başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhanede içecek. Yolun çivisiz yerinden karşıya geçti. Kayıp giden otomobiller duraksadılar. Bir şoför sövdü..’

aylakadam-5

aylakadam-6

‘kelimeler nimettir, nimetle oyun olmaz..’-Murat Menteş

Korkma Ben Varım

İletişim Yayınları

1. Baskı : 2009

Sayfa : 424

muratmentes-4

 

Korkma Ben Varım

“Öldürdüğüm insanlarla iyi arkadaş olacağımızı düşünmüşümdür hep.”

Dublörün Dilemması’nın yazarından komik, hızlı, şoke edici bir roman daha.

Gönül İşleri Bakanlığı’nda basın müşaviri dövüş ustası Fu.

Başkalarının intikamını alarak hayatını kazanan Gıcırbey.

Tarih öğretmeni dilber Şebnem Şibumi.

Padişah yorganları satıcısı Enver Paşa.

Dul gangster Hayati Tehlike.

Mr. Spock, Abdülcabbar, Ruhiye Hanım, papağan Huduni, cin Jajha, Atom Bombacıyan, Uçan Kız, Abidin Dandini, Leyla Kalahari ve diğerleri…

Korkma Ben Varım’ın her sayfası sürprizlerle dolu.

Aşk, dostluk, intikam, yalnızlık ve şiddetin ustaca harmanlandığı roman, olağanüstü bir enerji saçıyor.

“Bu kitap karnaval sırasında baş gösteren bir bombardımana benziyor.” – MURAT UYURKULAK

 

muratmentes-1

(Kitap kapağındaki fotoğraf : Ah Muhsin Ünlü (Onur Ünlü) , Gökdemir İhsan Gürsoy , Alper Canıgüz.)

Dublörün Dilemması

İletişim Yayınları

1. Baskı : 2005

Sayfa : 263

Dublörün Dilemması Arka Kapak :

Murat Menteş, okumacı, tartışmacı, kavgacı, yani kışkırtıcı bir yazar arkadaşım. Onunla çekişirken çiçek açarsınız. Yazarlık macerasını ben de merakla izliyorum. Peşinen söyleyeyim, fiktif, tümden hayal ürünü metinler sevmem, fakat Murat Menteş’in birbiri peşi sıra kurduğu cümlelerin gücü, benim kendimce şikayetimi kuruntuya dönüştürdü. Ben, Murat’ın yaşındayken kelimelerle kasap gibi boğuşuyordum; Murat aksine, kelimeleri kırbaçlayıp cümleler içinde düzene sokuyor ve bunu pek mahirce başarıyor. Bu yüzden Dublörün Dilemması çok canlı, renkli, inceden felsefi çığlıklarla bezeli bir kitap ve hızla yaklaşan bir yazarı işaretliyor… Böyledir, edebiyat kavgayla başlar huzurla sona erer derler; gerçi ben görmedim, hayırlısı Murat için olsun!..
Nihat Genç

Çok acayip. Çok tuhaf. Müthiş!.. Böyle bir kitabın yazıldığına inanamıyorum. Okuyun, siz de inanamayacaksınız!
Hakan Albayrak

Dublörün Dilemması ilginç, heyecanlı, eğlenceli, derinlikli…
bir roman. Ama galiba en önemli özelliği, bize sözcüklerin gücünü hatırlatması. Hiperaktif bir zekanın ürünü, bu baş döndürücü macerayı okumak büyük keyif! Ben sevdim eller alsın.
Alper Canıgüz

‘..Lope De Vega’ya , Shakespeare’e , Marlowe’a , Ibsen’e , Moliere’e saygım sonsuzdu ; gelgelelim artık tiyatro çağı kapanmıştı. Hayatın kendisi öylesine hileli hale gelmişti ki , tiyatroda ancak can çekişme sahnelenebilirdi..’-M. MENTEŞ / Dublörün Dilemması

muratmentes-2

MURAT MENTEŞ :

İstanbul’da doğdu. Bisiklet tamiriyle uğraştı, ufak tefek sihirbazlık numaraları öğrendi ve amatör olarak boksla ilgilendi. Yediği yumruklar dayanılmaz bir raddeye gelince, ringlere veda edip şiir yazmaya koyuldu. Dergilerde, yayınevlerinde, gazetelerde çalıştı. Kaosa Mütevazı Bir Katkı’da (2001, Şûle Yayınları) medyanın bozucu ve yıkıcı tesirlerini konu etti; Aynalı Barikatlar’da (2003, Şûle Yayınları) ise terörün gündelik hayatlarımıza sindiğini öne sürdü. 2005 yılında İletişim Yayınlarından ‘Dublörün Dilemması’ ,  2009 Kasımında ise yine İletişim Yayınlarından ‘Korkma Ben Varım’ çıktı.

murat

‘GAZETECİ :  kitabında kelimelerle oyun oynayarak, fırlama ifadelere başvurarak can sıkıntını mı gidermeye çalışıyorsun murat?

MURAT MENTEŞ : ben aslında ‘kelime oyunu’ tabirinden hoşlanmıyorum. kelimeler nimettir, nimetle oyun olmaz.’

‘Senin’ okumanı istediklerimden : LOUIS FERDINAND CELINE , Gecenin Sonuna Yolculuk..

celine-2

‘..Sonuçta savaş dediğimiz şey , anlamadığımız ne varsa odur. Bu böyle gitmezdi..’ 

L.F. CELINE / GECENİN SONUNA YOLCULUK

celine-6

‘..Bu karanlık , omzunuzdan öteye uzattığınızda sizi kolunuzu bile göremeyeceğinizi düşündürecek kadar koyuydu ve benim onun hakkında bildiğim tek şey – ama işte bunu da en ufak bir tereddüde yer bırakmayacak kadar kesin olarak biliyordum – bu karanlığın feci ve sayısız cinayet istekleriyle dolu olduğuydu..’

L.F. CELINE / GECENİN SONUNA YOLCULUK

 

‘..Kafalarımızın üzerinde , şakakların iki hatta belki de bir milimetre yakınında , yazın bu sıcağında , sizi öldürmek isteyen kurşunların havada arka arkaya çizdikleri o alımlı uzun çelik ipler çınlıyordu. 

Şimdiye kadar kendimi hiç bütün bu kurşunlarla şu güneşin ışığı arasında hissettiğim kadar gereksiz hissetmemiştim. Bu devasa , evrensel boyutta bir soytarılıktı..’

L.F. CELINE / GECENİN SONUNA YOLCULUK 

celine-5

‘..Şöyle bir düşününce , insanların birbirlerine karşı aynen evler gibi , bu kadar sıkı korunuyor olmaları ne de umut kırıcı..’

L.F. CELINE / GECENİN SONUNA YOLCULUK

celine-1 

GECENİN SONUNA YOLCULUK

Yazar : Louis Ferdinand Celine

Çevirmen : Yiğit Bener

Yayınevi : YKY – Yapı Kredi Yayınları / Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar

Sayfa : 573

Yabanda Gezinti – Nelson Algren

yabandagezinti-1

‘Fitz dünyadan nefret etmesine yol açanı adlandıramıyordu. Gene de her sabahın onu kumpasa getirip uyandırdığını ve her akşamın ketenpereye düşürüp uyuttuğunu hissediyordu. Aldatılmışlık, aldatılmışlık duygusu buydu işte.. Kimdi aldatan , neden aldatmıştı , onu bilen yoktu..’ – Yabanda Gezinti / NELSON ALGREN

yabandagezinti-3 

Kitap Arkası :

 Amerikan edebiyatının hatırı sayılır büyüklerinden, “Garibanların, işsizlerin, evsizlerin, kadın satıcılarının, fahişelerin, dolandırıcıların, madde bağımlılarının, ayyaşların, zırcahillerin, suçluların, kaybedenlerin, hem de suç işlerken bile kaybedenlerin dünyasını” anlatan usta yazar Nelson Algren’in, Birleşik Devletleri kökünden sarsan 1930’lardaki Büyük Buhran’da, “Beyazlar arasında beyaz olamayan” bir delikanlının evini terk ettikten sonra “Yaban”da, yani vahşi hayvanlara dönmüş insanların yaşadığı, cehalet, sefalet, ırkçılık, fakirlik, sömürü ve ahlâksızlıkla kaynayan Amerika’da kısacık gezintisini anlattığı, yayınlandığında büyük çıngar çıkaran, düzen yanlısı bütün yayın organlarınca aşağılanan, rock şarkıcısı Lou Reed’in romanla aynı ismi taşıyan “A Walk On the Wild Side” isimli şarkısına esin kaynağı olmuş ve büyük ustayı en büyükler seviyesine taşımış, acıklı ve gülünçlü, kendi deyişiyle “en iyi” romanı.

Romanın Orijinal Adı : A walk on the wild side

Yazar  : Nelson Algren

Çevirmen :  Algan Sezgintüredi

Sayfa : 345

Yayınevi : Versus

‘Kasabanın en şahane moruğu..’-CHARLES BUKOWSKI

bukowski-6

‘..Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi , makbul biri değilim. Kötü adam sevdim hep. Kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim. Dişleri kırık, yolları kırık adamlar ilgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar..’

CHARLES BUKOWSKI

bukowski-14

‘..Adi kadınlardan da hoşlanırım, çorapları sarkmış , makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır. Çünkü ben de serseriyim. Ahlak sevmem, din sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam…………………..’

CHARLES BUKOWSKI

bukowski-18

bukowski-19

BİR KÖŞEYE ATILMIŞIM.. – FERNANDO PESSOA (Huzursuzluğun Kitabı)

fernandopessoa-yeni1

fernandopessoa-yeni3

‘…… ASLA BİR GELECEĞE SAHİP OLMAMIŞ OLDUĞUM GÜNLERDEN BİRİNDEYİM…… KARŞIMDA YALNIZCA BİR SIKINTI DUVARIYLA KUŞATILMIŞ , TAŞ KESİLMİŞ BİR ŞİMDİ VAR. Irmağın karşı kıyısı , karşıda bulunduğuna göre , asla bu taraftaki kıyı değil; çektiğim acıların tek nedeni de bu. Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette , ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak , her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok. ÜSTÜNDEN ÇOK ZAMAN GEÇTİ BUNLARIN, AMA BENİM HÜZNÜM HEPSİNDEN ESKİ.
Ruhum bu haldeyken , hayatın hırpaladığı dertli bir çocuk olduğumu bedenimin tüm bilinciyle hissediyorum.. BİR KÖŞEYE ATILMIŞIM, oyunlar oynayan başka çocukların seslerini duyuyorum. Dalga geçer gibi verdikleri kırık, teneke oyuncağı sımsıkı kavrıyorum. Bugün, 14 Mayıs , saat akşam dokuzu on geçe , hayatımın bütün tadı, bütün değeri işte bundan ibaret.
Tutsaklığımın sesiz pencerelerinden gördüğüm bahçede bütün salıncaklar dalların üzerinden aşırtılmış, şimdi öylece sarkıyor; en tepeye dolanmışlar; YANİ, FİRAR ETTİĞİMİ DÜŞLEYECEK OLSAM, ZAMANI AŞMAK İÇİN GÜVENEBİLECEĞİM SALINCAKLARIM BİLE YOK.
HAYAT FISIR FISIR , YUDUM YUDUM , DURA DURA CANIMI YAKIYOR ……’ – FERNANDO PESSOA

fernandopessoa-yeni5

 

fernandopessoa-yeni8

Tutamak Sorunu..- Yusuf Atılgan / AYLAK ADAM

YUSUFATİLGAN-2

‘..

– Ya içmediğin zamanlar ?

– O zaman ararım.

– Hep arayacaksın sen. Ya resim , ya kitap…

– Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.

– Anlamadım.

– Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde gider gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insanlar yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur ; kimi müdürlüğüne ; kimi işine , sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi , en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, ‘Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur’ demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü , sahteliğini , gülünçlüğünü göreli beri , gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum : Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz , benimle birlik düşünen, duyan , seven bir kadın!..’

 

AYLAK ADAM – YUSUF ATILGAN (Yapı Kredi Yayınları)

yusufatigan-1

Uzaklıklar, eski denizler..-FERNANDO PESSOA

‘..Sular çağırıyor beni.

Denizler çağırıyor,

BENİ ÇAĞIRIYOR ETE KEMİĞE BÜRÜNEN TÜM UZAKLIKLAR

Ve denizlerin geçmişte yaşanmış bütün çağları beni çağırıyorlar..’

FERNANDO PESSOA

fernandopessoa-1

 

TANIMAYA BAŞLIYORUM KENDİMİ. BEN YOKUM..

 

Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum.

Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben..

Arasındaki boşluğum ben.

Ya da o boşluğun yarısı , çünkü orada da hayat var..

Sonunda ben oyum işte.

Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda

Terliklerini sürüklemeye.

Rahat bırakın beni odamda tek başıma..

Aşağılık bir yer bu dünya.

 

(1933)

 

fernandopessoa-2 

TANRILARDAN TEK DİLEĞİM

 

Tanrılardan tek dileğim

Onlardan bir şey istememeyi bağışlamalarıdır bana.

Mutluluk bir yüktür. Talih bir boyunduruk.

İkisi de fazla rahat bir durumun göstergesi.

Ne telaşlı, ne telaşsız, yaşarım ben

Aldırmadan sevinçlere , acılara. 

(1931)

 

BİZ YABANCIYIZ

 

Lidia , hiçbir şey bilmiyoruz biz. Yabancıyız

Nerede yaşarsak yaşayalım. Her şey yabancı,

Ne de konuşan var dilimizi.

Gel biz kendimiz bir sığınak yaratalım,

Ve el çekelim dünyanın incitmesinden, gürültüsünden.

Aşk daha ne isteyebilir başkalarına kapıyı açmamaktan öte?

Bilinmezlikte açıklanan bir giz gibi,

Kutsal bir sığınak olsun bu bize. 

(1932)

 

BENİ UNUTMALARI

 

Tek dileğim tanrılardan beni unutmaları.

Ne üzgün ne de hoşnut, özgür olmak,

Bir hiç olan havaya can veren

RÜZGAR GİBİ ÖZGÜR.

Sevgi de , nefret de arar bulur bizi.

İkisi de baskıyla, her biri ayrı ayrı.

Tanrıların hiçbir şey

Bağışlamadıkları kişi özgür olabilir ancak.. 

(1932)

fernandopessoa-4

 

YİTİRMEK ÜLKELERİ

 

Yola çıkmak ! Yitirmek ülkeleri !

Bir başkası olmak süresiz,

Yalnız görmek için yaşamaktır

Köksüz bir ruhu olmak !

 

KİMSEYE AİT OLMAMAK, KENDİME BİLE !

DURMADAN GİTMEK, SONU OLMAYAN

BİR YOKLUĞUN PEŞİNDE

VE ONA ULAŞMA İSTEĞİ İÇİNDE !

BÖYLE YOLA ÇIKMAKTIR YOLCULUK.

AMA BEN AÇIK BİR YOL DÜŞÜNDEN ÖTE,

BİR ŞEYE GEREK DUYMUYORUM YOLCULUĞUMDA.

GERİSİ SADECE GÖK VE TOPRAK. 

(1933)

 

 fernandopessoa-3

 

UZAKLIKLAR , ESKİ DENİZLER – FERNANDO PESSOA (Türkçesi : CEVAT ÇAPAN)

CAN YAYINLARI – 2009

(CAN YAYINLARINDA diğer FERNANDO PESSOA kitapları : Huzursuzluğun Kitabı , Anarşist Banker)