Archive for the ‘Sinema’ Category

Günün Şarkısı : KISS ME..- SIXPENCE NONE THE RICHER

Günün şarkısı SIXPENCE NONE THE RICHER grubunun KISS ME şarkısı.. Bu şarkıya ilk çektikleri klibi büyük usta FRANÇOIS TRUFFAUT’nun hatırasına ithaf eden grubun şarkısını yandan müzik kutumuzdan dinleyebilirsiniz..

KISS ME

 

kiss me out of the bearded barley.
nightly, beside the green, green grass.
swing, swing, swing the spinning step.
you wear those shoes* and i will wear that dress*.

oh, kiss me beneath the milky twilight.
lead me out on the moonlit* floor.
lift your open hand
strike up the band and make the fireflies dance,
silver moon’s sparkling. so kiss me.

kiss me down by the broken tree house.
swing me upon its hanging tire.
bring, bring, bring your flowered hat.
we’ll take the trail marked on your father’s map.

oh, kiss me beneath the milky twilight.
lead me out on the moonlit floor.
lift your open hand
strike up the band and make the fireflies dance,
silver moon’s sparkling. so kiss me..

SIXPENCE NONE THE RICHER

JIM MORRISON..

‘..Kollarında bir ada buldum,

Gözlerinde bir ülke..

Zincirleyen kollarında,

Yalancı gözlerinde..

Kır , yık , del , geç öte yakaya..’

JIM MORRISON (The Doors)

‘diyelim ki sadece gerçekliğin sınırlarını  deniyordum.. neler olacağını merak ettim.. hepsi bu : sadece merak..’ – JIM MORRISON

‘bütün eğlenceler ölüm düşüncesini içerir..’

‘uyku her gece içine dalınan okyanus derinlikleridir.. sabah uyanırsın üstünden sular damlayarak , nefes nefese ve gözlerin yanarak..’

‘modern yaşam trenle bir yolculuktur.. yolcular pis kokulu koltuklarında alabildiğine dönüşüme uğrar ya da vagondan vagona sallanarak dolanırlar; bitmek bilmeyen bir dönüşümün esiri..’

‘az veya çok hepimizi röntgencinin psikolojisiyle uyuşturulmuş durumdayız. Tıbbi ya da ahlaki anlamda değil , yaşam karşısındaki tüm fiziksel ve duygusal duruşumuzla.. ne zaman ki bu edilgenlik büyüsünü bozmaya çalışırız, davranışlarımız acımasızı , kontrol dışı ve çoğunlukla da tiksindirici , yürümeyi unutmuş bir yatalak gibidir..’

‘filmler yapay olarak döllenmiş ölü fotoğraflar bütünüdür.. film seyircileri sessiz vampirlerdir.. film bir çeşit sahte ölümsüzlük bahşeder.. sinemanın çekiciliği ölüm korkusunda yatar.. seyirci ölmek üzere olan bir hayvandır..’

‘sanatın , var olabilmek için seyirciye ihtiyacı olduğunu sanmak yanlıştır.. film gözler olmadan da oynar. seyirci ise onsuz var olamaz.. film onun varlığını garantiler..’

‘film , ete batırılan bir iğnenin yabancı bir başkentte patlamalar yaratabileceği varlık zincirini aydınlatamadığı sürece bir hiçtir..’ 

Tanrılar , Yeni Yaratıklar – JIM MORRISON (Çeviri : Ogan Güner , Korsan Yayınları , 1991)

JAMEL DEBBOUZE..

JAMEL DEBBOUZE

Fas asıllı Fransız aktör , komedyen Jamel Debbouze 1975 Paris doğumludur. Küçük yaşta arkadaşlarıyla tren yolunda oynarken geçirdiği kaza sonucu sağ kolunu kaybetmiştir. Yoksul bir çocukluk dönemi geçiren Jamel Debbouze ilk uzun metrajlı filmde 1996 yılında rol almıştır..

Yüzüne aşina olduğumuz Jamel Debbouze , komik ve sempatik olduğu kadar cesur bir antifaşisttir. Fransa’da son yıllarda yükselen İslam karşıtı ve Yahudi karşıtı ırkçı , faşist hareketlere karşı her zaman en önde yer almıştır. .

(Indigénes / 2006 adlı filmde..)

(Amélie / 2001 adlı filmde..)

(Angel-A / 2005 adlı filmde..)

Dünyanın dört bir yanındaki ezilenler ve yardıma muhtaçlar için yapılan her türlü etkinliğe katılan Jamel Debbouze 2007 yılında Zidane ve Ronaldo’nun organize ettiği ‘Yoksulluğa Kırmız Kart’ adı altında düzenlenen ve ünlüler karmasının oluşturduğu iki takımın maçında Zidane’nın takımında oynadı ve bir gol attı. 2004 yılında da Olimpiyat Oyunları ateşini Fransa adına taşıdı..

Faşist Le Pen’in partisinin seçimlerde aldığı oy oranının yükselmesinden sonra 2006 yılında   Indigénes filmiyle Cannes film festivalinde en iyi aktör ödülünü aldıktan sonra hem Le Pen’i hem de Sarkozy’i tiye alan ve yerine dibine sokacak şekilde dalga geçen bir konuşma yaparak töreni izleyenleri kahkahalara boğmuştur.. 

Amélie , Asteriks , Angel-a , Indigénes gibi filmlerde oynamış olan  Jamel Debbouze ünlü Fransız haber spikeri Melissa   Theuriau ile evlidir ve bir çocuk sahibidir. Güçlü oyunculuğu ve sempatik tavırlarıyla herkesin sevgisini kazanmış olan   Jamel Debbouze son olarak ‘Parlez-moi de la pluie (Karım-2008)’ adlı filmde oynamıştır. ‘Cemal’imizin yeni filmlerini sabırsızlıkla bekliyoruz..

(Jamel Debbouze ve eşi Melissa   Theuriau)

Filmografi :

Parlez-moi de la pluie – (2008) – Karim

Astérix aux jeux olympiques – (2008) – Numerobis

Indigènes – (2006) – Saïd Otmari

Angel-A – (2005) – André

She Hate Me – (2004) – Doak

Le Boulet – (2002) – The Malian guard

Asterix & Obelix: Mission Cléopatre – (2002) – Numerobis

Le fabuleux destin d’Amélie Poulain – (2001) – Lucien

Elie annonce Semoun – (2000)

Le Ciel, les oiseaux et… ta mère! – (1999) – Youssef

Zonzon – (1998) – Kader

Les Deux papas et la maman – (1996)

Wristcutters: A Love Story / Bilekkesenler : Bir Aşk Hikayesi.. – GORAN DUKIC

Wristcutters: A Love Story / Bilekkesenler : Bir Aşk Hikayesi 

wristcutters-1

Yönetmen : Goran Dukic
Senaryo : Etgar Keret, Goran Dukic
Oyuncular : Patrick Fugit (ZIA), Shannyn Sossamon (MIKAL), Shea Whigham(EUGENE), Tom Waits (KNELLER) , LESLIE BIBB (DESIRE)
(Fantastik , Romantik , Drama. – 2006 , ABD , 91 dakika)

wristcutters-2 

‘ZIA : Cenazemde ağlamış olmalı. Bunu övünmek için söylemiyorum ama ağladığından eminim.

Bazen kendini çok yakın hissettiği bir erkeğe benden bahsettiğini hayal ediyorum. Ona erimiş çikolatalı gofret gibi büzülmüş cesedimi nasıl mezara indirdiklerini anlatıyor.

Ona aslında nasıl da hiç şansımız olmadığını söylüyor ve sonra adam onunla yatıyor..

Bunu sadece kendini iyi hissetmesi için yapıyor..’

wristcutters-4 

Macar yönetmenlerden GORAN DUKIC’in ETGAR GERET’in kısa öyküsünden uyarladığı fantastik bir film. Ölümden sonra devam eden hayatın ve aranan gerçek aşkların gerçeküstü hikayesi.

wristcutters-5 

Filmde JOY DIVISION (IAN CURTIS) , GOGOL BORDELLO’nun şarkıları dışında filmdeki ana rollerden birini üstlenen TOM WAITS’in şarkıları sizi alıp götürüyor.

wristcutters-8 

Zaten film de TOM WAITS’in o müthiş şarkısı DEADLY AND LOVELY çalarken ZIA’nın (PATRICK FUGIT) bileklerini keserek intihar etmesiyle başlıyor. 

wristcutters-9

İntihar edenlerin dünyasına geçen ZIA bu dünyada bir süre pizzacıda çalışıp tükenmeyen vakti tüketmeye çalışırken kız arkadaşı DESIREE’nin de intihar ederek bu dünyaya geldiğini öğrenince intihar edenlerin dünyasında tanıştığı elektro gitarına su dökerek intihar eden arkadaşı EUGENE ve bir yanlışlık sonucu intihar edenlerin dünyasına geldiğini hep söyleyen MIKAL ile birlikte kız arkadaşı DESIREE’yi aramak için macera , aşk ve gülünçlüklerle dolu bir yolculuğa çıkarlar..

 wristcutters-11

MIKAL ise intihar edenlerin dünyasını yönetenleri bulup onlara yanlışlığı anlatıp , bu yanlışlığın düzeltilmesini ve yeniden gerçek dünyaya dönmeyi istemektedir. İntihar edenlerin dünyasını yönetenlerden birisi de KNELLER’dir (TOM WAITS).

 

wristcutters-3

İlginç senaryosu , güçlü kadrosu ve müthiş güzellikte müzikleriyle gerçek sevgiyi arayanların izlemesi gereken eğlenceli ama bir o kadar da hüzün dolu bir film..

SÜRÜ yetim kaldı.. ZEKİ ÖKTEN’i kaybettik..

zekiöktenn

Sürü , Faize Hücum , Pehlivan , Davacı , Ses , Kan ve daha onlarca güzel filmin yönetmeni üstad ZEKİ ÖKTEN’i kaybettik. Tüm sevenlerinin başı sağolsun..

zekiökten

(1941-2009)

zekiökten-1jpg

Sinemaya 1963 yılında ÖLÜM PAZARI’nı çekerek başladı..

KAPICILAR KRALI adlı filmiyle  1976 yılında Antalya’da en iyi yönetmen dalında Altın Portakal ödülünü aldı.. 

Senaryosu YILMAZ GÜNEY tarafından yazılan SÜRÜ adlı filmiyle ZEKİ ÖKTEN  1978 yılında LOCARNO FİLM FESTİVALİ’nde  ALTIN LEOPAR ödülünü kazandı..

Yine 1982 yılında Antalya Film Festivali’nde FAİZE HÜCUM filmiyle en iyi yönetmen dalında Altın Portakal ödülünü kazandı.. 

ZEKİ ÖKTEN 2000 yılında bu kez GÜLE GÜLE filmiyle Antalya Film Festivalinde en iyi film dalında Altın Portakal ödülünü kazandı..

Onlarca filmin yönetmeni olan ZEKİ ÖKTEN sinemamızın yeri doldurulmayacak isimlerinden birisiydi..

‘Karpuz kabuğundan gemi değil, Titanic bile yaparsın. Para değil, yürek meselesi..’- AHMET ULUÇAY

AHMET ULUÇAY’ı kaybettik..

 ahmetulucay-1

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmiyle ülkemizde ve dünyada büyük yankı uyandıran yüreği büyük yönetmen AHMET ULUÇAY’ı yılardır savaş verdiği hastalığı nedeniyle kaybettik.. Sevenlerinin başı sağolsun..

ahmetulucay-2

Ahmet Uluçay, 1954 yılında Kütahya’da doğdu ve sinemayla 1960 yılında, ilkokul sıralarındayken köye gelen bir seyyar sinemacı sayesinde tanıştı ve daha 12 yaşındayken arkadaşı İsmail Mutlu ile sinema makinesi yapmak için yola koyuldu.

Uluçay, tam 3 yıl uğraştı ve ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filminde de anlatıldığı gibi bir ahırda köylü halkına film göstermeye başladı.

Köyde tavukçulukla uğraşan arkadaşı İsmail Mutlu ve maden işçisi arkadaşı Şerif Akarsu ile “Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu”nu oluşturan Uluçay, ilk filmi “Optik Düşler”i (1992) arkadaşlarıyla Almanya‘da yaşayan bir gurbetçiden aldıkları VHS kamerayla çekti.

Uluçay, ilk kez 1994 yılında 6. Ankara Uluslararası Film Festivali’ne katılarak “Optik Düşler” ve “Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak” isimli filmleriyle tanındı.

Sinemaya yaşamını adayan Uluçay, yıllarca geçim derdiyle uğraştı, kamyon şoförlüğü, inşaat işçiliği ve tavukçuluk gibi pek çok işte çalıştı.

Çocukluğundan esinlendiği ilk uzun metrajlı filmi “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”ı çekerken geçimini sağlamak için yem fabrikasında hamallık da yapan Uluçay, bu filmiyle Türkiye’de ve yurtdışında 40’a yakın ödül aldı.

2 çocuk babası olan Uluçay, “Bozkırda Deniz Kabuğu” filminin çekimlerine 2007 yılında başlamış, ancak sağlık sorunları nedeniyle film yarım kalmıştı.

‘Belli bir yetenek gerektirmeyen fiziksel işlerde çalıştım hep.. O yüzden hastalandım.. hep aklımda filmler vardı.. kısa filmlerimle ödüller aldiktan sonra Ezel Akay ile tanıştım.. Beni tanıdığına pişman oldu galiba.. Uzun metrajlı film yapmak için onu ikna etmeye çalıştım.. Israrlarımdan etkilenmiş olacak ki bana senaryoyu yaz dedi.. İki yıl boyunca senaryoyu yazamadım.. Bir yerde takıldı kaldı.. Bir gün Ezel Akay beni aradı senaryo hazır mı dedi.. Hazır değildi ama hazır dedim.. İki gün içinde senaryoyu bitirdim.. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminden daha iyi film yapamamak düşüncesi beni endişelendiriyor..
Eskiden sanatçılar olmadan dünya dönmez sanırdım.. Şimdi düşünüyorum ki bir ressam resim yapmasa, ben film çekmesem dünyada birşeyler değişmez.. – AHMET ULUÇAY

ahmetulucay-6

Bu ödülü karıma armağan ediyorum , çünkü gerçek yönetmen o , ben sadece sinema yapmak için onu buradaki insanların asla bilemeyeceği yoksulluklara ittim ama o hep benimle oldu.. – AHMET ULUÇAY (İstanbul Film Festivalinde Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmiyle En İyi Türk Filmi ödülünü aldığında yaptığı konuşmadan..)

ahmetulucay-5

FİLMOGRAFİSİ

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak – 2001 Eylül

34. Uluslararası Rotterdam Film Festivali. 2005

37. Sinema Yazarları Derneği, Türk Sineması Ödülleri, En İyi Film. 2004

37. Sinema Yazarları Derneği, Türk Sineması Ödülleri, En İyi Yönetmen. 2004

37. Sinema Yazarları Derneği, Türk Sineması Ödülleri, En İyi Senaryo. 2004

45. Uluslararası Selanik Film Festivali, Özel Mansiyon Ödülü. 2004

23. Uluslararası İstanbul Film Festival, En İyi Film Ödülü.

26. Montpellier Akdeniz Filmleri Festivali, En İyi Film, Altın Antigone Ödülü.

52. Uluslararası San Sebastian Film Festivali, Jüri Özel Ödülü.

16. Ankara Uluslararası Film Festivali, Umut Veren Sanatçı (Boncuk Yılmaz)

16. Ankara Uluslararası Film Festivali, Umut Veren Yeni Erkek Oyuncu (İsmail Hakkı Taslak)

16. Ankara Uluslararası Film Festivali, Umut Veren Yeni Erkek Oyuncu (Kadir Kaymaz)

16. Ankara Uluslararası Film Festivali, En İyi Kurgu (Mustafa Presheva)

1. Karadeniz Film Festivali, En İyi Yönetmen Ödülü. 2005

1. Karadeniz Film Festivali, En İyi Debut Film. 2005

ahmetulucay-3

BELGESEL FİLMLERİ

Optik Düşler – 1993

6. Ankara Uluslararası Film Festivali, Üniversite Sinema Kulüpleri Birliği Özel Ödülü. 1994

2. Akbank Kısa Film Festivali, Özel Bölüm. 2005

22. İFSAK Kısa Film, Video ve Belgesel Yarışması, Ahmet ULUÇAY Özel Gösterimi. 2001

Bizim Köyün Orta Yeri Sinema – 1995

7. Ankara Uluslararası Film Festivali, Birincilik Ödülü. 1995

7. Ankara Uluslararası Film Festivali, .Kültür Bakanlığı Onur Ödülü. 1995

22. İFSAK Kısa Film, Video ve Belgesel Yarışması, Ahmet ULUÇAY Özel Gösterimi. 2001

Bizim Köyde Bayram Sabahı – 1998

KISA FİLMLERİ

Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak – 1994

6. Ankara Uluslararası Film Festivali, İkincilik Ödülü, 1994

iFSAK 16. Uluslararası Kısa Film Günleri Özel Ödülü, 1995

22. İFSAK Kısa Film, Video ve Belgesel Yarışması, Ahmet ULUÇAY Özel Gösterimi. 2001

2. Akbank Kısa Film Festivali, Özel Bölüm. 2005

Minyatür Kozmosta Rüya – 1995

7. Ankara Uluslararası Film Festivali, Jüri Özel Ödülü, 1995

2. Cine5 Kısa Film Yarışması, Jüri Özel Ödülü. 1999

17. İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması, Animasyon Başarı Ödülü, 1996

Karadeniz Film Festivali Tüm Filmler Özel Ödülü, 1996

22. İFSAK Kısa Film, Video ve Belgesel Yarışması, Ahmet ULUÇAY Özel Gösterimi. 2001

2. Akbank Kısa Film Festivali, Özel Bölüm. 2005

İnci Denizin Dibinde – 1996

2. Antalya Uluslararası Kısa Film Festivali Altın Portakal “Uluslararası Jüri Özel Ödülü”, 1996

İstanbul Uluslararası Kısa Film Günleri, Üçüncülük Ödülü. 2001

18. İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması, Üçüncülük Ödülü. 1996

22. İFSAK Kısa Film, Video ve Belgesel Yarışması, Ahmet ULUÇAY Özel Gösterimi. 2001

2. Akbank Kısa Film Festivali, Özel Bölüm. 2005

Epilectic Film – 1998

10. Ankara Uluslararası Film Festivali, Birincilik Ödülü. 1998

20. İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması. 1998

Uzun Metrajın Resmi – 1999

2. Cine5 Kısa Film Yarışması, Üçüncülük Ödülü. 1999

1. AFSGD Ankara Kültürlerarası Amatör Film Festivali. 2005

Exorcist – 2000

3. Cine5 Kısa Film Yarışması, En İyi Film Ödülü. 2000

AFM Uluslararası Festivali. 2002

9. London Turkish Film Festivalinde gösterildi. 20 Aralık 2001

13. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Seçiciler Kurulu Özel Ödülü. 2001

22. İFSAK Kısa Film, Video ve Belgesel Yarışması, Ahmet ULUÇAY Özel Gösterimi. 2001

2. Akbank Kısa Film Festivali, Özel Bölüm. 2005

Kaza – 2007

18. Ankara Uluslararası Film Festivali, Ulusal Kısa ve Canlandırma Film Yarışması, Kurmaca Dalı. 2007

 ahmetulucay-4

hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz..

“bir otelde özel bir oda, alabildiğine insancıl geliyor kulağa, değil mi? ama amaçları kesinlikle insancıl değil, tersine kurnaz bir yöntem uygulanmakta, bana inanabilirsiniz.. bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.. insan yüzü görmeden, insan sesi duymadan, göz kulak, bütün duygular sabahtan geceye, geceden sabaha en ufak besi alamıyordu, insan kendi kendisiyle, kendi bedeniyle, dört beş dilsiz nesneyle çaresizlik içinde tek başına kalıyordu, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu, o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan dalgıç gibi. yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her  yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan, zamandan yoksun boşlukta.. bekleyip durur insan. hiçbir şey olmaz. insan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayıncaya dek düşünür, düşünür, düşünür. hiçbir şey olmaz.. insan yalnız kalır.. yalnız.. yalnız..” – STEFAN ZWEIG – Satranç

garage-7

(Fotoğraf : ‘Garage Olimpo’ – Yönetmen : Marco Bechis)

‘Bir gün benimle dans etmeyi istemeyecek olmandan çok korkuyorum..’

The Hairdresser’s Husband – (Le Mari de la coiffeuse) – Berberin Kocası..

‘..Bana yaşattığın en güzel yıllardan birinin anısıyla gidiyorum..

Film Ekibi :

Yönetmen: Patrice Leconte

Senaryo :  Patrice Leconte , Claude Klotz

Yapım : 1990

Müzik  : Michael Nyman

Oyuncular : Jean Rochefort , Anna Galiena

Sinopsis : 

Sevdiği adama duyduğu yoğun, tutkulu aşkın bir gün biteceğinden korkusuyla yaşayan Mathilde adındaki bir berberi anlatan mizah yüklü ve şiirsel bir film. Antoine, daha küçük bir çocukken saçını kesen kadın berbere aşık olur ve kendisini sürekli onun traş etmesini ister. Bu ailesiyle arasında birtakım sorunlara da yol açar. Yıllar sonra artık orta yaşlı bir adam olduğunda da bu durum değişmez ve saçını kestirmek onun için hala vazgeçemediği bir takıntıdır. Bir gün yine bir berber dükkanına girer ve kendisini traş eden Mathilde adında genç ve güzel bir kadına gönlünü kaptırır. İlk bakışta birbirlerine aşık olurlar ve aralarında tuhaf bir ilişki başlar.. 

hairdressershusband-1

ANTOINE : Bizim çocuğumuz yok.. Sahip olduklarımız Edward , Paul , Andrew , Armand , Jeremy , Etienne , Simon.. Bazıları saçlarını şampuanlarken ürperiyor. Kısa saç tatil ve komünyon içindir , kışınsa ense fazla çıplak olmamalı. Mathilde göbeğinin düzgünlüğünü koruyor. Düzgün bir göbek asla gebelikle bozulmaz..

Hiç arkadaşımız yoktu.. Asla olmadı.. Hayatımıza ne katabilirlerdi ki ? Başka çiftlerle dolaşmayı , tatile gitmeyi doğru bulmuyordum. Başka arkadaşlar aramak , çiftlerin arasındaki sevgide bir eksiklik olduğunu gösterir. Biz iyiyiz , Mathilde ve ben.. Bütün bunlara rağmen birlikte mutluyuz..

hairdressershusband-5

ANTOINE : Bunu sevdin mi? Dün aldım..

MATHILDE : Çok hoş.

ANTOINE : Benimle dans et..

MATHILDE : Hayır hayır. Müzikle nasıl dans edileceğini bilmiyorum..

ANTOINE : Ben de bilmiyorum.. Sadece gözlerini kapa ve kimsenin seni izlemediğini düşün. Haydi……..

hairdressershusband-2

ANTOINE : Bir gün bir piyango bileti alacağım. Sadece bir tane.. Elbette büyük ikramiyeyi kazanacağım. Nil nehrinde tekne gezintisine çıkacak yandan çarklı geminin güvertesinde sabahtan akşama kadar dans edecek , güneşin piramitlerin ardından batışını izleyeceğiz.

MATHILDE : Sıkıca sarıl bana Antoine , bütün kuvvetinle. Nefes alamayacak kadar bastır. Bir gün benimle dans etmeyi istemeyecek olmandan çok çok korkuyorum.. 

hairdressershusband-6

MATHILDE : Sevgilim.. Sen gitmeden ben gidiyorum.. Arzuların ölmeden gidiyorum.. Sonradan aramızda sadece şefkat duygusu kalacaktı… Ve biliyorum ki bu yeterli olmayacaktı.. Mutsuzluğu yaşamamak için gidiyorum.. Seninle kucaklaşmalarımızın tadını , kokunu , bakışını , öpüşünü de götürüyorum.. Bana yaşattığın en güzel yıllardan birinin anısıyla gidiyorum.. (Mathilde’nin intihar mektubundan)

Ölmeden izlemeniz gereken filmler-1 : LES QUATRE CENTS COUPS (400 Fırça Darbesi) –

LES QUATRE CENTS COUPS-14

LES QUATRE CENTS COUPS (The 400 Blows – 400 Fırça Darbesi)

‘Gökten düşen bir kapak kızı resmine’ derste bıyık çizdikten sonra arkadaşına verirken öğretmenine yakalanan  Antoine Doinel  ceza olarak aldığı ödevi yap-a-maz ve ertesi gün okula gitmekten korkar. Arkadaşı René ile birlikte okulu kırıp gezerler  sinemaya giderler. Antoine arkadaşı René ile öğleden sonra sokakta annesini başka bir erkeğin kollarında görür ve ne yapacağını bilemez. Ertesi gün okula gittiğinde içine düştüğü içinde ruh haliyle öğretmenine okula gelmemesinin  mazereti olarak annesinin öldüğünü söyler. Ancak akabinde Antoine’ın anne ve üvey babası okula geldiklerinde yalanı ortaya çıkar. Cezalandırılmaktan korkan Antoine Doinel bu kez akşam eve gitmekten korkar. Geceyi sokakta geçiriren Antoine Doinel ertesi gün yakalanır. Yalanından ötürü Antoine’a her zaman kötü davranan öğretmeninin düşmanlığı daha da artar iki kafadar arkadaşa okuldan uzaklaştırma cezası verir.  Antonie ve René durumu ailelerine açıklayamayacakları için evden kaçmaya karar verirler. Ama paraları yoktur. Bunun üzerine Antoine Doinel babasının iş yerinden bir daktilo çalmak ister. Çaldıkları daktiloyu istedikleri gibi okutamayan iki kafadarın planları suya düşer yakalanan Antoine’i sıkıntılı ıslahevi günleri beklemektedir..

400 Fırça Darbesi.. Fransızca da ‘okul kırmak’ manasına gelen bir deyimdir.

LES QUATRE CENTS COUPS-5

Yeni Dalga akımının temsilcilerinden ve kurucularından olan François Truffaut’nun 26 yaşındayken çektiği ilk uzun metrajlı filmi olan LES QUATRE CENTS COUPS 1959 yılında Cannes’da En İyi Yönetmen ödülü ve New York Film Eleştirmenleri’nden de En İyi Yabancı Film ödüllerini alır. Film aynı zamanda yarı otobiyografik özellik taşımaktadır. Bu filmin kendi çocukluğundan izler taşıdığını verdiği röportajlarda Truffaut anlatmıştır. Truffaut’nun kendisi de evlilik dışı bir ilişki sonucu doğmuş ve küçüklüğü anneanne  , anne ve üvey baba arasında büyük sıkıntılarla geçmiştir.

 LES QUATRE CENTS COUPS-13

Yönetmen : François Truffaut

Senaryo     : François Truffaut , Marcel Moussy

Yapımcı     :François Truffaut

Oyuncular  : Jean-Pierre Léaud , Claire Maurier , Albert Rémy , Guy Decomble , Patrick Auffay

Müzik         : Jean Constantin

Yapım Yılı  :1959

Yapım         :Fransa

Süresi          : 99 dakika.

LES QUATRE CENTS COUPS-8

LES QUATRE CENTS COUPS-9

 

LES QUATRE CENTS COUPS-7

PANDORA’NIN KUTUSU..-Yeşim Ustaoğlu.. / anlatılan bizim hikayemizdir..

PANDORA’NIN KUTUSU

 pandoranınkutusu-1

Sinopsis

İstanbul’un farklı semtlerinde yaşayan, her biri diğerinden farklı sorunun ve hayat standardının içinde sıkışıp kalmış, birbirinden habersiz, orta yaş ve sınıfa mensup üç kardeşi (Nesrin – Derya Alabora, Güzin – Övül Avkıran, Mehmet – Osman Sonant), bir gün doğup büyüdükleri Batı Karadeniz dağlarındaki köylerinden gelen bir telefon bir araya getirir: Yaşlı anneleri Nusret Hanım (Tsilla Chelton) kaybolmuştur. Annelerini aramak için buluşan üç kardeşin köylerine yaptıkları mecburi yolculuk, saklı kalan pek çok sorunun, hayatlarındaki ve ilişkilerindeki bir çok çarpıklığa dair pek çok şeyin Pandora’nın Kutusu misali ortaya saçılmasına neden olur.

Annelerini bulup İstanbul’a getirdikten bir süre sonra onun Alzheimer olduğunu öğrenen üç kardeş, hasta annelerinin aralarına katılımasıyla, kendi hayatlarının süregiden çarpıklığına dair pek çok gerçekle yüzleşecek, Nusret Hanım’ı anlayacak tek kişi ise büyük abla Nesrin’in (Derya Alabora) kaçak oğlu Murat (Onur Ünsal) olacaktır. Hayatının son günlerini dağıyla başbaşa geçirmek isteyen Nusret Hanım ile torunu Murat’ın kesişen yolları bir yolculuğun baslangıcıdır. Nihayetinde Nusret Hanım’ı dağına kavuşturan bu yolculuk, Murat’ın içine düştüğü boşluğa bir anlam katabilecek midir ?

pandoranınkutusu-4 

Pandora’nın Kutusu

35 mm / 1:1,85 / Renkli / Dolby Digital / 112 dk.  

Yönetmen : Yeşim Ustaoğlu
Senaryo
: Yeşim Ustaoğlu – Sema Kaygusuz
Yapımcılar :
Yeşim Ustaoğlu – Muhammet Çakıral
Serkan Çakarer – Behrooz Hashemian
Natacha Devillers – Catherine Burniaux
Michael Weber
Ana Roller :
: Tsilla Chelton
Nesrin : Derya Alabora
Güzin : Övül Avkıran
Murat : Onur Ünsal
Mehmet : Osman Sonant
Faruk : Tayfun Bademsoy
Hırsız : Nazmi Kırık

Görüntü Yönetmeni :
Jacques Besse
Kurgu
: Franck Nakache
Özgün Müzik :
Jean-Pierre Mas
Sanat Yönetmeni :
Elif Taşçıoğlu , Serdar Yılmaz

Türkiye-Fransa-Belçika- Almanya ortak yapımı

Nusret

 pandoranınkutusu-5

Yönetmenin Görüşü :

Pandora’nın Kutusu bir yabancılaşma, yalnızlaşma hikâyesi… Herkesin kendini bir şekilde içinde bulabileceği, gelişmiş ya da gelişmekte olan, kapitalizm ve modernlikten nasibini almış bütün toplumlardaki bireylerin sıkışılmışlığı anlatılıyor. İnsanlık hallerinin kimi ironik kimi hüzünlü bir dille anlatıldığı, orta sınıf ahlakı üstüne kurulu dokunaklı bir hikâye…

Yitirilen idealler ve sinsice yerini alan konformizm; gerçeklikten kopmalar, ön yargılar, böylece her an çatırdamaya hazır iki yüzlü aile anlayışı, ve bunun yarattığı bunalımlar, kaçışlar, nihilizm, sınıfsal farklılıklar, iğreti ilişkiler, iletişimsizlik, suçluluk, korkular, yapayalnızlık, kısaca insana dair her şey Pandora’nın Kutusu’nda saklı.

İstanbul’un, modern ve geleneksel yapısının çarpık çurpuk gecekondulaşmayı da içinde barındırdığı merkezinde, sıradan, gündelik hayatın akışı ile başlayan hikâyemiz, Batı Karadeniz’in dağlarına doğru yapılan bir kış yolculuğu ile devam ediyor. Bu yolculuk, üç kahramanın iç hesaplaşmasına; tamamen koptukları gerçeklik ile yüzleşmelerine, aslında bir iç yolculuğa dönüşüyor. İç dünyaların derinlemesine ifade edilmeye çalışıldığı dramatik yapıyı, yolculuk boyunca kahramanların ruhsal yapılarına paralel akan görüntüler, metropol görüntülerinden sonra giderek yalnızlaşan kırsal alanlar ve bu kırsallığın bütün bu çarpıklıklardan uzak, masum, sıradan ama sıkışmış, küçücük dünyaları ve ayrıntıları besliyor. Belki de bu ayrıntılar kahramanlarımızın, sürekli üstünü kapatarak kaçmaya çalıştıkları sorunlarının açılmasına neden oluyor. Dağlardan geriye İstanbul’a dönerek devam eden hikayemiz ise şehir hayatının karmaşası içinde, sahip çıkamadığımız değerlere, insan ilişkilerine, içimizdeki kaosa odaklanıyor, şehir hayatının içindeki kaosu metafor olarak kullanarak. Üç kahramanımız bir iç hesaplaşma ile geri döndükleri şehre, beraberlerinde getirdikleri yeni bir kahraman ekleniyor; Yıllardır dağından ayrılmamış, kendi dünyasına kapanmış anneleri Nusret Hanım. Vahim bir hastalığa- Alzheimer’e yakalanmış olan anne birdenbire kahramanlarımızın hayatına giriveriyor. Kendi sorunlarının kapanına sıkışmış olan kahramanlarımız, annenin de hayatlarına eklenmesi ile ne yapacaklarını bilemedikleri bir karmaşa içinde buluveriyorlar kendilerini. Nesrin, şehrin sokaklarında kaybolmayı yeğleyen, isyankar oğlunu bulmayla meşgulken, ona başka türlü başkaldıran, dağına geri dönebilmeyi deneyen, sürekli ortadan kaybolan, bir türlü zapturapt altına alınamayan alzheimerli annesi ile nasıl baş edebileceğini bilemiyor. Hayata dair kurduğu bütün normlar, düzen bir anda yıkılıveriyor. İdealize ettiği hayatı, ailesi çatırdayıveriyor. Güzin ise iğreti kurduğu ilişkileri, yalnızlığı, sevgisizliği, hatta konformizmi ile yüzleşiveriyor annesinin hayatına dahil olmasıyla. Kızların bir türlü bakımını üstlenemediği anneleri ise, metropolün, gelişmiş ultra modern residentlerinden, bohem döküntü köhne mahallelerine, çocukları tarafından bir sepet gibi gönderilirken, aslında bilmeden onların gözünü açıyor. Yaşadıkları sıkışmışlığı fark etmelerine neden oluyor. İki kayıp, isyankar karakterin hayatı ise bu ironik kaosun içinde kesişiveriyor sonunda. Anneanne ve torun, birbirlerini anlayabilen iki ayrıksı motif olarak birbirlerini buluyorlar. Bir iç yolculukla şehre dönen hikayemiz şehrin farklı mekanlarına döndürüyor aslında kamerasını içinde devinen karakterleriyle; Modern bölgelerinden, eski mahallelerine, gecekondularından, göçmen yerleşimlerine, labirent gibi insanı yutan sokaklarına bakıyor. Ama aynı zamanda en az karakterleri kadar bir muamma olan İstanbul’da bütün detayları, dinamizmiyle bizim hikayemizin önemli karakterlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Kısacası Pandora’nın Kutusu tam bugünün İstanbul’unun, bizlerin hikayesi.

YEŞİM USTAOĞLU

pandoranınkutusu-6 

Festivaller 

ÖDÜLLER

San Sebastian Uluslararası Film Festivali, 2008

En İyi Film “Altın İstiridye”
En İyi Kadın Oyuncu “Gümüş İstiridye” – Tsilla Chelton

Fajr Uluslararası Film Festivali, 2009

Christal Simorgh- Jüri Özel Ödülü, En İyi Kadin Oyuncu; Tsilla Chelton, Derya Alabora, Ovul Avkiran

Amiens Uluslararası Film Festivali, 2008

En İyi Kadin Oyuncu; Tsilla Chelton

Valecieses Uluslararası Film Festivali, 2009

En İyi Kadın Oyuncu – Tsilla Chelton

İstanbul Film Festivali, 2009

En İyi Kadın Oyuncu – Derya Alabora

Antalya Altın Portakal Film Festivali, 2008

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Övül AvkIran

Thessaloniki Uluslararası Film Festivali, 2006

Crossroad En Iyi Avrupa Filmi Projesi

(Yazılar : www.ustaoglufilm.com)

pandoranınkutusu-9

pandoranınkutusu-8

pandoranınkutusu-7