‘kanımca görünmez olmak hoşluğun önkoşulu.. hoşluk , bir başkası tarafından fark edildiği anda yok olur.. hoşluğun ta kendisi olan şiir bile aslında görülebilir değildir.. o zaman bana ‘eh zaten şiir ne işe yarar ki’ diye sorabilirsiniz.. hiçbir şeye.. onu kim görecek.. hiç kimse.. bu durum onun ahlaka aykırı bir suç olmasını önlemez ama onun kendini gösterme arzusu kölelerde bile etkisini gösterir.. şiir özel bir ahlak ifade etmekle yetinir.. sonra , bu özel ahlak , eser biçiminde ortaya çıkar.. kendi hayatını yaşamak ister.. şiir , şöhret adını alan binlerce yanlış anlamanın bahanesi haline gelir..
şöhret , gösteri yapan bir kalabalık tarafından ayartıldığı için saçmadır.. bir kalabalık bir kazanın çevresinde toplanır , onu anlatır , yaratır ve onu başka bir kaza haline getirinceye kadar bozar..
güzellik , her zaman bir kazadan , edinilen alışkanlıklar arasındaki ani bir düşüşten kaynaklanır.. güzellik yolu şaşırtır , iğrendirtir.. dehşete düşürdüğü de olur.. yeni alışkanlık yerleştiği zaman , o kaza , kaza olmaktan çıkar.. bir çeşit klasik haline gelerek şoke edici özelliğini yitirir.. o halde bir yapıt hiçbir zaman anlaşılamaz.. yalnızca kabul edilir.. bu yanılmıyorsam , eugene delacroix’in bir saptamasıydı : ‘hiçbir zaman anlaşılmayız , yalnızca kabul ediliriz..’
‘şiir umutsuz bir dindir.. şair , başyapıtının pek sağlam olmayan bir toprak üzerinde usta bir köpek numarasından başka bir şey olmadığını bilerek bu dinin içinde tükenir ; ancak tabii ki yapıtın daha sağlam bir gizemin parçası olduğu bahanesiyle avunur.. ama bu umut , onun her insanın gece olduğuna (içinde geceyi barındırdığına) olan inancından kaynaklanır.. sanatçının görevi , bu karanlık geceyi gün ışığına taşımaktır.. bu yaşlı gece , sınırları çok dar olan insana kendisini sınırsız hissettirecektir.. bu durumda insan , yürüdüğünü hayal eden uyuşuk bir kötürüme benzer..
şiir bir ahlaktır.. sistemleri bozan , emirleri reddeden bir insanın yeteneklerine göre kurulan ve yönlendirilen bir disiplini , gizli bir davranışı , ‘ahlak’ olarak adlandırıyorum.. bu özel ahlak , yalanın gerçek ve bizim gerçeğimizin yalan görüneceği şekilde kendilerine yalan söyleyen ve darmadağınık yaşayan kişilerin gözüne ahlaksızlık olarak görünebilir..’
‘yazarsam rahatsız ediyorum.. film çevirirsem rahatsız ediyorum.. resim yaparsam rahatsız ediyorum.. resmimi gösterirsem rahatsız ediyorum , göstermesem de rahatsız ediyorum.. rahatsız etme bende gelişmiş bir beceri.. buna saygı gösteriyorum , çünkü ikna etmeyi severim.. ölümümden sonra da rahatsız edeceğim.. yapıtımın bu rahatsızlık kurumunun yavaşça ölümünü beklemesi gerekecek.. belki de yapıtım bundan zaferle , benden kurtulmuş , gençlik dolu bir af çekerek kendini bulacaktır.. bu saygı duyduğum birçok girişimin yazgısı olmuştur.. bu yazgı hiçbir şeyin gözünden kaçmadığı , her şeyi bilen çok açık olduğuna inanmış zamanımıza olanaksız görünmektedir , çünkü görünmezlik sayısız hileler kullanır.. hokkabazdır ve hiçbir zaman aynı numarayı tekrarlamaz..’
‘eğer bu kitap genç bir insanın eline geçerse ona fren yapmasını , çok hızlı okunan bir cümleyi yeniden okumasını , acı çektiği ve kaçıp kurtulmak istediği ortamların karışıklığını hor gören dalgaları yakalamak için kendime uyguladığım işkence üzerinde düşünmesini öğütlüyorum..
ondan kendisini tiksindiren bu çoğuldan kaçıp , kendi gecesinin ona sunduğu tekile girmeye çalışmasını istiyorum.. ona , ‘gide’ gibi şunları söylemiyorum : ‘git , aileni ve evini terk et..’ diyorum ki ; ‘kal ve karanlıkların içinde kendini kurtar.. bu karanlıkları dikkatle incele.. onları gün ışığına püskürt..’
‘Bir Meçhulün Güncesi..’ , JEAN COCTEAU , Çeviri : Mukadder Yakupoğlu , SEL Yayıncılık , Ocak 1999..