Archive for the ‘AYLAKADAMIZ’ Category

‘Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası…’

“eğer bir gün susarsam../..bu artık söylenecek hiçbir şey kalmadığı içindir;
her şey  söylenmemiş…/..hiçbir şey söylenmemiş../.. olsa bile….”…- Samuel Beckett

‘sevgili dost’uma.. ‘n’e.. merhaba olsun.. özlemişim.. yazamadım.. ama gün içi hep izlediğim, okuduğum, la bu aylaklar çok başka insanlar, tuhaf , tezat, şahane  insanlar.. aslında ne kadar da hayatı severek, dokunarak, duyumsayarak, sahici yaşıyorlar diyerek  gülümseyişim.. ee biz de behzat ç.’yi pek severiz.. hep orda olduğunu bilmek güzel.. 

yaprağın düşüşü, yıldızın kayması, yağmur,

denizzzz kadar, menekşe, gül, papatya, karanfil,  

kırçiçeği, katır tırnakları, gökyüzü, ırmaklar, kuşlar, çocuklar, ölüm, sevgi’ler, dostluk ve aşk  kadar  duyumlu değildim..

olsaydım herşey elimden kayıp gitmezdi.. gözyaşlarım bile benden akıp gidiyor..  eğer olsaydım..??’

 

‘TAFLAN’


Buz Gibi
 
Aşk iyidir bak
Duyumunu artırır insanın
Hele don gömlek sabahları
Tıraş olacağını duyarsın
Yeni gömleğini giyeceğin gelir
Bir yeni biçim eklersin insan olacağa
Masaya, merdivene, aynalı dolaba
Derken ardından şıpın işi bir kahvaltı
Amanın dersin bu ne delice gidiş?
Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı?
İspinoz düşünür müydü?
Deli olan kaşınır mıydı?
Kolların upuzun Walt Whitman’ı okumaktan
Ağzın desen bir karış açık
Sokaklar yok mu, o sokaklar
Önce bir yeşile işkilli
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak
Kızıp duracaksın üstüne başına konan toza
Televizyondaki işe
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden.
 
Hey gidi duyumuna yandığımın dünyası
Alıp vereceğin olacak ille

Aşk maşk buz gibi yaşayacaksın… 

Edip Cansever

800. yazı tüm aylaklara..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

üç yıl geçti ‘aylak adamız’ bebesini ‘reis’le (blackhawk) doğurduğumuzdan bu yana.. ben annesi olmayı kabul ettim, reis de babası.. sakın gülmeyin aynen doğrudur.. ben gülüyorum şimdi.. sonra amcaları, teyzeleri ortaya çıktı.. aile büyüdükçe büyüdü..

beş altı kişilerde gezinirken yazar kadromuz şimdilerde yirmi beşi buldu.. karşılıksız bir şey beklemeden yüreklerini ortaya koydular.. bunlar isimli yazanlar.. bir de isimsiz dışarıdan destek verip yazı, şiir, fikir veren aylaklar var..

bebe büyürken ailesi de büyüyor..

istanbul’da ki aylakların sayısı da oldukça çoğaldı.. hele bazı günlerde biraya gelmelerimiz ve beraber aylaklık yapıp, demlenmelerimiz, sohbetlerimiz kaçırılmayacak şenlikler..

en son geçen cumaydı sanırım.. üç beş aylak mekanda toplanmışken birden nüfus patlaması yaşandı ve sanırım 15’i bulduk.. istanbul rekoru kırdık demlenirken..

kimler yoktu ki.. ‘gürselim’le, ‘delirmek’ ve ben vardık ilk başta.. rutin bir cuma buluşması olacaktı..

ding dong kapı çaldı.. bir baktık ‘papyrus’ ve ‘duygu’ kardeşlerimiz gelmiş..

daha onlara merhaba diyemeden tekrar ding dong.. gelenler ‘alki’ ve ‘yüco’ydu.. sonra gelen ise ‘aytaç’ kardeşimizdi..

‘aytaç’tan sonra gecenin bombaları geldiler : ‘mari’ ve ‘nazmi..’ rutin giden bir cuma akşamının seyri o andan itibaren değişti birden.. ‘mari’nin anlattıkları geceye damgasını vurdu.. gülmekten yerlere serdi bizi.. onu ilk kez tanıyanlar şok olmuştu ‘mari’yi o gece dinleyince.. cem yılmaz ve diğerleri falan hikaye, eline su dökemezlerdi.. gerçekten yüreğine sağlık ‘mari’ kardeşimizin.. neşe saçtı bize.. ve bu yaptığı sürprizi devamlı yapmasını istiyoruz.. işyerini ve misafirlerini yalnız bırakıp kaçarak gelmişti.. sırf bizi görmek için.. çok duygulandırdı bu ziyaretiyle beni.. hele hele ‘mari’yle ‘nazmi’nin yaptıkları tangolar ve sonrasında ‘papyrus’ ve ‘duygu’nun onlara eşlik etmesi gerçekten de muhteşemdi.. sonradan ise ‘papyrus’ ‘yüco’ ve tabiî ki  ‘nazmi’ sahne aldılar.. urfa ve mardin yöresinden halaylarla coştular, coşturdular.. ‘nazmi’nin halay çekmesine bayılıyorum.. hem güldürüyor hem coşturuyor bizleri.. ilk defa ‘nazmi’yi izleyenler gülmekten yerlere yıkılabiliyor..

böyle bir geceyi ‘reis-blackhawk’ kaçırdı.. artık şansına küssün.. imkanı vardı, gelebilirdi gelmedi.. uzakta bir yerlerdeydi ama yine de gelebilirdi..

neyse işte o akşam beş şişe jacki ve 26 birayı devirmişiz.. tekelci ‘suat abimiz’ kafayı yedi.. ‘alkolle yıkanıyor musunuz, ne yapıyorsunuz’ demiş en son kendisine giden arkadaşlarımızdan birisine.. biz ‘yıkanmak istemeyen çocuklarız (ünsal oskay) suat abi, yıkanmadık ağzımızla içtik, hem de aksırıncaya tıksırıncaya kadar..’

gecede bulunup da hatırlamadıklarım kusura bakmasınlar.. o kadar gelen giden oldu ve o kadar güldük ki bazı şeyleri silmiş olabilir beyinsiz kafam..

bu tür bir buluşmayı tüm yazarlarımızla istanbul’da yapmayı ‘reis’, ‘papyrus’ ve ‘delirmek’le beraber planlıyoruz.. sanırım eylül ayı gibi yaz dönüşü organize edeceğiz bu tanışma ve buluşma faslını.. şimdiden tüm yazarımızın haberi olsun.. dileyen aylaklar da dört bir yandan gelebilir.. ayrıntılar daha sonradan duyurulacaktır merak etmeyin..

‘aylak adamız’ bebeğimizi doğurduktan sonra aramıza birçok arkadaş katıldı..

yaşam kaynağım ‘fran(sı)z büyük fedakarlıklar yapıp aramıza katıldı, katkı sağlamaya çalıştı.. kendisi benim en büyük öğretmenim ve ilham kaynağım olmuştur her zaman.. ben ona layık olamasam da o beni hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır.. yakında bomba gibi yazılarıyla dönüş yapacak, çünkü başındaki problemleri savuşturmaya başladı.. bize ‘güneşli’ günlerden bahsedecek, ‘güneşin’ sıcaklığıyla kalplerimizi harlayıp ısıtacak..

sonra aramıza ‘herdem’ katıldı.. yürekli bir şekilde ‘ben de yazacağım’ dedi.. çok mutlu olduk.. ‘herdem’ özelikle sinema ve müzik alanında epeyi katkı sağladı aylak adamıza..

‘herdem’le aynı süreçte ‘ibn-i zerabi’ kocaman yüreğiyle aramıza katıldı.. kısa sürede kendine has üslubu ve diliyle müthiş bir takipçi grubu yakaladı.. varlığıyla bizi onurlandırıyor kendisi ve yazılarını sabırsızlıkla bekliyoruz.. 

ve ‘bulut’ açık kapıdan içeriye girdi ve sanki hep aramızdaydı da biz fark etmemiştik.. kendine has tarzıyla iyi bir takipçi kitlesi yakaladı.. ‘bulut’un yazıları güneşin sabah doğması gibi mail kutularımızda sabahları yer aldığında günümüze neşe katıyor..

‘lucy in the sky’a hepimiz küstük.. ama onu ne kadar sevdiğimizi kendisi de biliyor.. fakat biz de ısrar yok, arama sorma yok bunu herkes bilir.. neden yazmadın, yazmıyorsun asla demeyiz.. ‘sarı’ hariç.. çünkü ‘sarı’ mecbur bu sorulara muhatap olmaya.. ona hep soracağız ve sinirlendireceğiz.. kendi bilir çünkü aramıza  ‘papyrus’ ve ‘delirmek’ katıldı.. onlara havale ederim kendisini alkolde boğarlar ‘sarı’yı.. ikisini de ‘sarı’ çok iyi tanır.. benden uyarması.. ‘papyrus’ ve ‘delirmek’ gerçekten de neşe, hareket ve bereket kattılar aylak adamıza.. ve de en önemlisi umut kattılar.. onlarla bir gece üçümüz içerken şiir ortamı oluştu.. arka arkaya hem doğaçlama hem de diğer şairlerden şiir okudular.. sonra onlara sarılıp öptüm.. ne güzel dedim öldüğümde mezarımın başında şiir okuyacak aylakdaşlarım var artık.. ‘delirmek’ ve ‘papyrus’u dikkatle izleyin ve sürprizlerine hazırlıklı olun derim..

‘kevok’ ise bir göründü bir kayboldu.. uçtu gitti sandık fakat artık mutluyuz çünkü istanbul’a geliyor.. sevgili ‘sarı’mızla güzel bir çift oldular.. güzel yazılarını sabırsızlıkla bekliyoruz..

ilham kaynaklarım sevgili ‘ciğerim’ ve ‘gürselim’ de her zaman yanımızda oldular.. fikir verdiler, uyardılar..

‘alki’ ise hep çok konuşan fakat icraata dökmeyen bir aylakdaşımız.. oysa ondan muhteşem yazılar gelecek inanıyorum buna ve sabırsızlıkla bekliyorum..    

sonra sevgili ‘bici’ aramıza katıldı.. ‘bici’ kendi yazılarını göndermese de kitap tanıtımı ve alıntıları yolladı.. sonra bir gün  sürpriz yapıp bizi mekanımızda ziyaret etti.. çok sevindik.. kendisi de meslektaşımız olduğundan daha çabuk kaynaştık.. yazıları gümbür gümbür gelecek onun da, bekleyin ve görün..

‘bici’den sonra sevgili ‘hasibe’ ve sevgili ‘öteki’ kardeşlerimiz aramıza katıldı.. hem kendi üretimlerini hem de paylaşmak istediği eselerden yazılar gönderdiler bizlere..

onlardan sonra ise sevgili ‘mavinin çığlığı’ ve de sevgili ‘taflan’ yüreklerini yüreklerimizin yanına koyup bizimle birlikte olup paylaşımlarımıza ortak olup, destek vermek istediklerini söylediler.. onlar da tüm enerjileriyle katkı sağlamaya başladılar, umut verdiler bize.. ikisi de muhteşem yazılar gönderdiler yüreklerinin sıcaklığını taşıyan..

sessizliğe bürünmüş yazarlarımızda var.. ‘ters’, lucy in the sky’, ‘sarı’, ‘kevok’ bir şey demiyoruz onlara, her zaman burada olduğumuzu onlar biliyor ve biz de onların her zaman yanımızda olduklarını biliyoruz.. diledikleri zaman yazarlar diledikleri zaman yazmazlar.. herkes biliyor ve yukarda da dedim ki biz de asla ısrar yok.. paylaşmak isteyenlere kapımız açık..

fazla uzatıyorum.. işte üç yıl bilmem kaç ay sonra gelen bu 800. yazıyı emek veren tüm aylaklara ithaf ediyorum ve yeni gelenlerin hepsine buradan teşekkür ediyorum bizimle birlikte paylaşmayı hatırlamak ve paylaşmak istedikleri için..

aylakların hepsinin kocaman kocaman, sımsıcak yürekleri var.. her gece birisinin yüreğinde gizlice saklanıp uyuyorum.. affetsinler beni gizlice kendilerine yük olduğum için..

ve siz sevgili ailemiz, her gün gelen maillerinizle bizlere verdiğiniz enerji, moral ve umut için ne desek azdır.. sizlere de teşekkür ediyoruz hep bizimle olduğunuz için.. bizler bir gün  topuklasak da buralardan hiç kimse merak etmesin ‘aylak adamız’ sonsuza kadar aylaklığa aynı şekilde devam edecek..

gülüşünüzle kalın..’

Crockett.. 

(lüzumsuz not : lütfen sayfa tarayıcılarınızın ayarıyla oynamayın.. bu yazı ayık kafayla yazılmış ama yıkılmak üzere olan nal gibi bir kafayla yayınlanmıştır.. kusurumuz olduysa yazıda affedin..)

 

YUSUF ATILGAN..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

‘bugün büyük ustamız ilham kaynağımız ‘yusuf atılgan’ın doğum günü..

27 haziran 1921’de manisa’da hayata merhaba diyen yusuf atılgan , liseyi bitirdikten sonra istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi türk dili ve edebiyatı bölümü’nü bitirir.. akşehir’de askeri lisede bir sene öğretmenlik yapar..

ancak ustamız üniversite öğrenciliği sırasında yasadışı türkiye komünist partisi’ne üye olmak ve bu parti için yasadışı faaliyetlerde bulunmak suçlamasıyla ve türk ceza kanununun meşhur 141. maddesi nedeniyle tutuklandı.. sansaryan han’da ve tophane cezaevinde yaklaşık bir sene tutuklu kaldı.. salıverildikten sonra öğretmenlik hakkı elinden alınan yusuf atılgan manisa’nın ‘hacırahmanlı’ köyüne geri dönerek yıllarca köyde çiftçilikle uğraştı..

yusuf atılgan 1976’da istanbul’a dönerek kadıköy’ün moda semtinde bir süre oturdu.. bu dönemde çevirmenlik , redaktörlük vs işler yaptı.. ‘canistan’ romanı üzerinde çalışırken geçirdiği kalp krizi nedeniyle 1989’da aramızdan ayrıldı..

romanları ‘aylak adam’ ve ‘anayurt oteli’nin yanı sıra hikaye ve masallarını topladığı kitabı ve bitmemiş ‘canistan’ romanı edebiyatımıza kazandırdığı dört eseridir..

az sayıda eseri olmasına rağmen özellikle ‘aylak adam’ ve ‘anayurt oteli’yle türkiye edebiyatına damgasını vurmuştur büyük usta.. çoğu kişi oğuz atay ustayla kıyaslar , karşılaştırır yusuf ustamızı.. ben kıyaslama yapmayı sevmem her ikisinin de kendine has üslupları ve yaratımlarıyla gönüllerimizde ayrı ayrı yerleri var.. ama ‘bir adaya düşersen’ diye saçma sapan geyik soruyu buraya uyarlasalar ya da cezaevine düşsek ve orada ‘bir kitap seçme hakkın var’ deseler tek kitap ismi söylerim : aylak adam..

başkasını bilmem ama benim hayatımın dönüm noktasıdır ‘aylak adam’ı okumak.. çok şeyi bende yerle bir etti ve birçok açıdan yeniledi beni.. hediye almayı ve seçmeyi bilmem , hep kitap alırım sevdiklerime , en çok hediye ettiğim kitaptır ‘aylak adam’.. küçücük çocuklara bile hediye ederim ‘sakla günü gelecek okuyacaksın ve beni hatırlayacaksın’ derim..

romanları dışında öykülerinden ‘eylemci’ adlı öyküsü ilk okuduğumda pek gülünecek şeyler olmamasına rağmen nedense beni çok eğlendirmiş ve gülmekten yerlere yıkmıştır.. canım sıkıldığında çevirir çevirir okurum bu öyküsünü..

masalları da ayrı bir güzelliktedir.. bence çocuğu olan herkesin hemen okutması gerekir bu masalları.. gerçi bazıları biraz sert öğeler içeriyor masallar ama okutun bir şey olmaz.. televizyonlarda izlediklerinden daha yumuşaktır.. okutun okutun la.. 

aylak adam’ın ana kahramanı ‘c’ ve anayurt oteli’nin ‘zebercet’i edebiyat tarihimizin en bilinen karakterleri arasına girmiştir.. aylak adam için çok şey yazmak gerekir buraya ama bugün yusuf atılgan’ın doğum günü.. edebi tahliller filan yapmak ve eserleri hakkındaki kıymetsiz saplantılarımı , düşüncelerimi yazmak istemiyorum buraya.. saçma sapan , abuk sabuk şeyler yazmak istiyorum..

hem bugün ustanın doğum gününü yine az kalsın ıskalıyordum ki aylak aylak dolaşırken , ‘delirmek’in attığı mesajla irkilip , hatırlayıp hemen koştum mekana bir iki satır bir şey  karalamak için.. ‘delirmek’ kardeşime buradan çok teşekkür ediyorum bu yüzden..

 doğum günün kutlu olsun sevgili ustamız yusuf atılgan !

keşke aramızda olsaydın da seninle modada denize karşı tüm aylaklarla birlikte rakı içerek kutlasaydık..

keşke ‘aylak adam’ı nasıl beyaz perdeye uyarlarız diye seninle sohbet edebilseydik..

beni yakından tanıyanlar bilir , benden önce belki yapılacak filmi ‘aylak adam’ın ama bir gün ben de çekeceğim ‘aylak adam’ı.. saçma sapan hayatımın en büyük , en önemli amacı bu.. zaten kaç amacım , kaç isteğim var ki artık..

haydi bugün kadehler yusuf atılgan , ‘c’ , bıyıksız – bıyıksız tüm zebercetler  ve tüm eserleri için kalksın havaya..’

 ‘Crockett’

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

‘..ben çoğu geceler içiyorum , dedi.. şakağımdaki ağrıyı duymamak için iştah açmak için falan diyorum ama değil , biliyorum.. bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için içiyorum.. belki kendi kendimden.. iki çeşit içen vardır.. biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer.. bir de şu çevrendekilere bak.. bunlar neden içiyorlar ? toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için.. çekinmeden bağırmak , yüksek sesle gülmek için.. dışarda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır.. sokakta hiç gülmemek için burada gülerler.. böylesi az içer.. ya ben ? içiyorum da kurtulabiliyor muyum ? belki yalnız baş ağrısından..

– ya içmediğin zamanlar ?

– o zaman ararım..

– hep arayacaksın sen. ya resim , ya kitap..

– tutamak sorunu.. insanın bir tutamağı olmalı..

– anlamadım..

– tutamak sorunu dedim.. dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde gider gibiyiz.. tutunacak bir şey olmadı mı insanlar yuvarlanır.. tramvaylardaki tutamaklar gibi.. uzanır tutunurlar.. kimi zenginliğine tutunur ; kimi müdürlüğüne ; kimi işine , sanatına.. çocuklarına tutunanlar vardır.. herkes kendi tutamağının en iyi , en yüksek olduğuna inanır.. gülünçlüğünü fark etmez.. kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım.. öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı.. herkesin, ‘veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur’ demesini isterdi.. daha gülünçleri de vardır.. ben toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü , sahteliğini , gülünçlüğünü göreli beri , gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum : gerçek sevgiyi! bir kadın.. birbirimize yeteceğimiz , benimle birlik düşünen, duyan , seven bir kadın!..’

‘AYLAK ADAM’ , YUSUF ATILGAN.. Ekim 2009 , Yapı Kredi Yayınları , sayfa : 152’den..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

dirilişin kasıklarında sonsuz bir ölümlülüktür yaşam.

‘kelebekler ölüm giyinir de, ölüm gibi özgür uçar kaptan !

dirilişin kasıklarında sonsuz bir ölümlülüktür yaşam.

ve kelebekler bir gece ansızın bir tren vagonunda konar kirpiklerine.

gözlerinden sevda sözcükleri dökülür sarı kelebeklerin ve sarı elbise giyinmiş tüm ayrık zamanların başkaldırı adı olur ayrılıklar..

biteviye vermiş hüzünleri yüreğimin ceplerine kaldırıp tren istasyonuna kaçıştım avuçlarımdaki kelebeklerle.

nereye gideceğini bilememenin rahatlığına  sarınıp kendini elindeki biletlere gömen insancıklarla gömü oldum tarih sonrasına.

ben bir arkeolog edasıyla tren raylarının altında ezilen sarı kelebeklerin peşine düştüm amansız kaptan..

ve salaş bir yalnızlıkla kanatlarından vurulmuş sarı kelebeklerle ağlaştım gün boyu..

ve sarı kelebekler bir gece ansızın bir tren vagonunda konar kirpiklerine ve ağlarsın.. ağlarsın..

ağlarsın kaptan !’

‘Mavinin Çığlığı’

söz sus olsun usta !

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

söz sus olsun mu usta , diyor kadın.

dedim sırları dökülmüş bir ayna..

aynada görünen öteki..

ötekiyse sen sus olacaksın.

dilinin ucundaki kelimeler tımarhanelerin kapısında şizofrenist bir tarumar olsa da sen sus olacaksın.

gözlerinden göğe ‘aylakların’ yüreğine bir yıldız gövereceksin gene sus olacaksın. ve bileceksin ki usta , sus zamanlardan darbe yemiş yürekler birbirini duyar.. birbirini görür ve anlar.

ben kendi dışında herkesin yanında olan varlık ; ne kendimi buldum ne özüme öz olanı.

ben ki sus zamanlarda buldum bir şair ve tutup kendimi şah damarına hapsettim.

ben diyorum ki usta kendimi özledim kendim olmayan yerlerde. ve diyorum ki dilimin ucundaki küfürlere tecavüz edenlere tecavüz edip susuyorum sözcüklere..

‘Mavinin Çığlığı’

(fotoğraf : blackhawk..)

‘kevok’ ve ‘sarı..’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

kevok , sarı.. (fotoğraf : blackhawk..)

 

dün her ne kadar kötünün kötüsü durumdaysam da ‘kevok’ ve ‘sarı’ kardeşlerimin daha doğrusu ‘aylakdaşlarımın’ en mutlu gününün ilk kısmına katılabildim ancak..

beni affetsinler.. gece düzenlenen ve aldığım istihbarata göre içkilerin su gibi aktığı kısma katılamadım.. kendilerinden sonsuz kere özür dilerim..

yaklaşık dört beş gün önce tahmin ettiğim kadarıyla ‘ikiz’ nahiyesinden gelen telefonla zayıf düşen vücuduma bir yerlerden saldıran bir virüs nedeniyle rahatsızlandım.. dün ve bugün özellikle nefes bile alamayacak durumdayım.. bu haziran sıcağında grip , yüksek ateş , öksürük ve artı burada yazmak istemeyeceğim değişik faktörler resmen kök söktürüyor bana.. hatta ‘delirmek’le yazışırken de geçti , ‘vakayı hayriye’ diye adlandırılabilecek ve komik olduğu kadar acı bir duruma düşecek kadar aciz bir durumdaydım..

bir yandan iş gücün peşinde koşmak bir yandan hayatın diğer hengamesi hastalıklar da pekişince tam ‘oldum’ dün itibariyle..

dün sabah altıda ‘ciğerim’le buluştuk.. yaklaşık üç yıldır canımızdan bezdiren bir iş için belki 150. kez büyükçekmece’ye yollandık sabahın köründe.. aracın camından yansıyan ışığın yanında vücudumu yakan kendi ateşimle birlikte yamuldukça yamuldum.. neyse ki işler yolunda gitti de dün itibariyle üç yıllık iş bitme aşamasına geldi.. biraz gülümsedik.. sonra bakırköy’e geçtik oradan göztepe ve acıbadem arası mekik dokuduktan sonra mekana geri döndük.. şehir içinde yaklaşık dokuz saat araba kullanmak bu şekilde hastayken pek mantıklı değildi ama ne yapalım ekmek parası.. fakat pilim tam anlamıyla bitmişti , biraz dinlenelim mekanda dedik ama baktık nikaha bir saat kalmıştı.. iki ilaç attım.. sonra nehirim , ciğerim , gülümser ve abidin dayı hep beraber nikah salonuna yollandık.. ‘halo’ tarafından satılmıştık , o da bizimle gelecekti ama bizi satarak tek başına intikal etmiş kadıköy evlendirme dairesine.. kimseye sarılmadım , öpmedim dün ama ‘halo’ya sarılıp öptüm ve hastalığımı sattım ona büyük bir zevkle.. son haftalarda bize yönelik satışlarda indirime gitmiş olacak ki habire bizi satıyor ‘halomuz..’ dün ben haddim olmayarak cezasını kestim ve hastalığımı ona sattım.. hem dün o mutlu günde o meşhur , namı dünyaya yayılmış kurbağalı kravatını da takmamıştı.. suçu çoğalmıştı yani anlayacağınız ‘halomuzun..’

bahçede hemen hemen istanbul aylaklarının tamamı toplanmıştı.. kimler yoktu ki.. 1 mayıstan daha çok adamı toplamıştık sanırım.. merhabalaşmalar , nasılsınlardan sonra salona girdik heyecanla..

sanırım ‘kevok’ ve ‘sarı’ da çok heyecanlıydılar.. yaşama karşı birlikte direnme kararı almışlardı.. ‘sarı’yı hepimiz tanırız , sanırım yirmi seneye yakın oldu.. ‘kevok’la yeni tanıştık çoğumuz fakat hemen kaynaştı tüm aylaklarla ve ‘sarı’dan daha çok el verdi siteye , katkı sundu..

işte bizler de dün istanbul aylakları olarak bu değerli iki kardeşimizin heyecanlı anlarına şahit olmaya ve mutluklarına ortak olmaya gelmiştik..

salonda müziğin çalmaya başlamasıyla nefesler tutuldu ve kapının açılmasıyla gelin ve damat göründü.. ikisi de çok güzel ve şekerdiler.. yüzlerinden , gözlerinden gülümseme eksik olmuyordu.. ‘sarı’ zaten herkes bilir uyurken de gülümser.. hele hele  ‘sarı’nın o pamuk gibi hali yok muydu bittik hep beraber.. fırlayıp yanaklarını sıkıp öpesim geldi ama gribimi ona satarak bu güzel günlerini zehir etmek istemezdim..

ve klasik nikah seremonisi başladı.. neyse ki abuk sabuk espriler yapan ya da tamamen asık suratlı birisi yoktu bu sefer nikah memuru olarak.. ama ‘sarının’ heyecanı nikahta ortaya çıktı.. kendileri evet diyip defteri imzaladıktan sonra tuttu defteri nikah memuruna vermeye çalıştı şahitlere imzalatmadan.. şahitlerden ‘şule ablamız’ uyardı hemen ‘sarı’yı ve hep beraber kahkahalarla güldük orada.. gülerken ‘kevok’ hemen ayağına basıverdi ‘sarının..’ ve değişik yerlerden son kalelerden birisi daha düştü denildi nedense bana bıyık altından gülümsenerek..

sonra tebrik merasimi başladı.. öpmeye kıymadım kendilerini.. risk alarak ellerini sıktım ve kutladım.. ‘sarım’ ve ‘kevok’ çok mutluydular.. o günü ölümsüzleştirmek için hemen bir fotoğraf çektirdik.. ve ben o fotoğrafta sanki kamyonunu ya da otobüsünü ana yolda yasak yere park etmiş ama her an çekilecekmiş korkusu yaşayan bir otobüs şoförü olarak çıkmışım.. hastalıkta yüzümden okunuyor.. fotoğrafa ‘şoför’ yorumunu ilk yapan sevgili ‘delirmek’ oldu.. ‘papyrus’ ise bana sarılıp ‘abi sarımız da gitti’ dedi.. ‘kalan sağlar bizimdir’ diyip güldük ağız dolusu..

neyse tebrik merasimini de hallettikten sonra tüm aylaklar toplandık mekana yürüdük.. gittim hemen stok yaptım aylakdaşlarıma.. akşama polonezköy’de düzenlenecek yemeğe kadar kafalarını yapmamız lazımdı bu mutlu günde.. biraz çerez taşıyabildiğim kadar bira taşıdım.. mekan tıklım tıklımdı.. gelenler gidenler.. oturacak yer kalmamıştı.. herkes su gibi bira içerken ben hayretle bakan gözler altında ‘su’ içiyordum.. evet su içiyordum.. ‘çivi çiviyi söker’ gibi tahrik edici , şevk veren cümlelere rağmen içmedim.. çivi çiviyi sökseydi bir gün önce iki şişe viskide iyileşmem lazımdı.. ama nerde..

 tüm aylakdaşlar saat yediye doğru yola çıktılar polonezköy’e ama bensiz.. çünkü ben eve doğru yola koyulmuştum..

gece için organize edilen yemek ve eğlenceye katılacak halim yoktu.. çok ısrar ettiler ama ne yazık ki katılmam imkansızdı.. ve doğrusunu yapmışım çünkü dün yemeğe ve eğlenceye katılamayışıma rağmen bugün daha kötüyüm.. şu satırları bile hangi kafa ve fiziksel halle yazdığımı tahmin edemezsiniz.. dün gece yazacaktım ama yazamadım hastalık ve yorgunluktan.. bugün yazmam gerekiyordu birkaç cümle ancak bunlar çıktı kusuruma bakmasın kimse..

 polonezköy yemeği ve eğlencesini de artık katılan diğer aylaklardan birisi yazar.. yazın la.. merak ediyoruz.. ben gidemedim la lütfen yazın.. hele aylaklar adına hediye edilen ‘merdane’nin sarı’ya veriliş anı ayrıntılarıyla anlatılsın lütfen..

kısacası mı özetle mi desem ne desem bilmiyorum ama dün ‘kevok’ ve ‘sarı’ aylakdaşlarımızın en mutlu gününde birlikte olduk.. gecenin tamamına katılamadığım için tekrar burada kendilerinden af diliyorum ve kendilerine ömür boyu mutluklar diliyorum aylak adamız ailesi adına..

gülüşünüz daim olsun..

Crockett..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Jack’le karşılaştığımız hiçbir maçı kazanamadık.

Sokak

Dün kızı otobüse bindirdikten sonra “delirmek” aradı – Nabıyon dedi , dedim ki –Sıcak hava , nem , makat 42 derece. Akşam Behzat var hazırlık yapmak için eve geçiyorum.

“Bizim T’nin nikahı” diyor , Napıcaz. Plan , proje vs. görüşürüz diyip kapatıyorum telefonu.

Ev

Ortalık dağınık. Sağ olsun bizim köpek , bizden daha fazla evi dağıtma yetisine sahip. Düşünmek için oturuyorum. Durup düşünmek gerek ya oturduğum yerden bu ev nasıl temizlenir diye düşünüyorum. Sıkıcı yani… Sonra cep telefonuma tak bir mesaj düşüyor “Crockett” litrelik jack ve otuzbeşlik grants sezonu açılmıştır. Diyorum ki para fezada. Gel diyor her şeyi ben tamam ettim.

Karargâh

Boğanın orda bir dondurma alıyorum Crockett’e… Karargâhın kapısı açılıyor. Sıcağın şefkatli pençelerinden kendimi karargâha atıyorum. Öpme diyor burnum akıyor. Tamam diyorum. Her şey hazır maça başlıyoruz. Hayattan siyasetten vs. konuşuyoruz. Arada bardakları tokuşturuyoruz. İktidar hafiften ürperiyor biliyoruz. Delirmek mesaj atıyor hala orda mısınız ? Kısaca yeap diyoruz. Herif o an çalışıyor ama aklındaki Jack mucizesi çepeçevre sarmış durumda. On beş dakka sonra yanınızdayım diyor. Biz yarım şişeliğiz daha. Yolumuza istikrarlı şekilde devam ediyoruz. Müziklerin bini bir para…

Delirmek geliyor. Yüzü gülüyor , dişi parlıyor. Çoluğu çocuğu işi gücü satıp adam mucizeye koşuyor. Dolduruyor içiyor dolduruyor içiyor adam bizi on dakika içinde yakalamış , öne geçmek için şişeye el atıyor.

Ben tişörtü çıkarmışım halay başı halayda bir tek benden oluşuyor tey tey teeeey…

– Sabah kalktığımda o tişörtü bulamadım haberiniz olsun eğer eve çıplak yürüdüysem kadıköyün cümlesine rezilliğim manşettir ilgili arkadaşlara duyurulur ! –   

Zaman ilerliyor zaman ilerlemiyor ışık hızıyla geçiyor benim ağzım burnumla yer değiştiriyor , dünya diyorum benden daha hızlı dönemezsin , diyorum ki en büyük ibne sensin ver elini öpeyim.

Ev

Hafızamı orospu çocuğu Jack’e çaldırdım söyleyin geri getirsin. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ve bir kez daha yenildiğimi severek ve isteyerek kabul ediyorum.

“Abi bana o halayı o zeybeği oynatmayın.”

‘Papyrus’

Aylak Adamız iş veren formu…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Promili yükseltecek iş arkadaşları aranıyor. 

1- Tercihen ağzıyla içen…
2- En az 10 yıl deneyimli… 
3- İçince dili dolanmayan , konuştuğu anlaşılan…
4- Vicdani redci…
 
‘Papyrus’

Crockett’a…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

‘ah be güzel abim’ diye başlar ya edip  cansever’in  ‘mendilimde kan sesleri’  aynen öyle güzel abim. dünya bizim anamızı borsalarda bellerken hayatın neresinden kâr ederiz diye düşünmüyoruz be abim… ‘nilgün marmara’ da diyor ya “hayatın neresinden dönersen , kârdır.’

boşuna değil be abim… 

o ilk beşin içindesin tabii abim güzel abim…’

‘Papyrus’

‘her daim bir gölge gibi yanınızda…’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

‘keyfim yok gene be üstad!
nuh’a haber salan kuşların yüreğinde hezeyan soluyorum..
tuhaf bir tufan gibiyim. ve
dünlerden kalma hüzünlerin içinde
gözyaşlarımla çoğaltıyorum ar yerinden çatlamış bu tufanı..’
 
‘böyle bir not düşmüşüm bir yerlere gene
belli ki canım acımış çokça.. acıtılmışım…
sizin direnişiniz burada çığlık oluyor.
satırlarınızı okurken gene o tufana tutuldum.
oysa günlerdir ağlıyordum ben.
ben çok mutlu oldum yazımı sayfanızda yayınlayıp
beni de kucakladığınız için.  ara ara gelir dokunurum
renklerinize ben de.

ama her daim bir gölge gibi yanınızda
olduğumu da unutmayın lütfen.

sonsuz teşekkür ederim
en mavi çığlık olan yanlarımla..

maviyle…’

‘Mavi Çığlık’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(fotoğraflar : crockett..