Author Archive

‘sadık olmak uçurumdur , sadakatsiz olmak hiçliktir..’ – ALBERT CAMUS

‘aşkın öldürdüğü de olur , hem de kendinden başka hiçbir gerekçe olmaksızın.. birini sevmenin başkalarını öldürmek olduğu bir sınırı bile vardır.. bir bakıma aşk , kişisel ve mutlak suçluluk olmadan olmaz.. ama bu suçluluk yalnızdır.. aklın tanıklığından yoksun , ağır bir yüktür..

insan seviyorsa ,  yalnızca karar vermesi ve gerçek aşkın pek sonucuna yapayalnız karşılık vermesi gerekir.. bu serüven dolu yalnızlığı , insan isteksiz bir kalbe ve ahlaka yeğler.. insan kendinden korkar ve kendisi için korkar.. durumunu reddederek , kendini esirgemek ister.. başlıca kaygısı , suçluluğunun ağırlığını biraz dindirecek bir gerekçe aramaktır.. madem ki suçlu olmak gerekiyor , en azından , yalnız kalmasın..’

ALBERT CAMUS

 

‘onur pamuk ipliğine bağlıdır.. korunabilmesi genellikle şans eseridir..’

ALBERT CAMUS

 

‘mesleğim ve yeteneğim hakkında duyduğum korku.. sadık olmak uçurumdur , sadakatsiz olmak hiçliktir..’

ALBERT CAMUS

 

‘aşktaki ölçüsüzlük azizlere özgüdür , gerçekten istenen tek şeydir.. toplumlar , nefrette ürettikleri ölçüsüzlüğün dışında bir ölçüsüzlüğü asla üretemediler.. bu nedenle , onlara uzlaşmaz bir ölçü salık vermek gerek.. ölçüsüzlük , çılgınlık , uçurum , bunlar bazıları için , belli edilmemesi , ya da olsa olsa , yalnızca zihinde yaratılması gereken , gizler ve tehlikelerdir..

işte bu nedenle şiir sonsuz besindir.. gizlerin gözetimini ona emanet etmek gerekir.. herkese ait olan bir dilde yazan bize gelince , iki bilgelik olduğunu bilmek ve bazen , en yüksek düzeydeki bilgeliklerden birini bilmezden geliyormuş gibi yapmak zorundayız..’

ALBERT CAMUS

 

‘kendimi zorlasam bile beceremediğim ‘yalanı’ hep reddetmişsem , bu , yalnızlığı hiç kabul edemeyişimdendir.. ama şimdi , yalnızlığı da kabul etmek gerekiyor..’

ALBERT CAMUS

 

‘yıllar boyunca herkesin ahlakına göre yaşamayı istedim.. kendimi herkes gibi yaşamaya , herkese benzemeye zorladım.. kendimi ayrı düşmüş hissettiğim zaman bile , bütünleşmek için böyle davranmak gerektiğini söyledim.. ama bütün bunların sonunda felaket geldi.. şimdi kalıntılar arasında dolaşıyorum , kuralsızım , tereddütler içindeyim , yalnızım ve bunu kabullenerek , tek oluşuma ve kusurlarıma boyun eğdim.. tüm yaşamımı bir nevi yalan içinde yaşadıktan sonra – bir doğru yaratmak zorundayım..’

ALBERT CAMUS

DEFTERLER-3 , ALBERT CAMUS , Çeviri : ÜMİT MORAN ALTAN , İTHAKİ Yayıncılık , 2003..

GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR.. – ABDÜLKADİR BULUT

GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR

ellerimi dokunduğum her yerde

çığlık çığlığa kıvranıyor hayat

ve ölen arkadaşların giysilerini

bir kere daha dürüp koyuyor analar

çamaşır sandıklarına

gözyaşları da çiçek açar

 

bugün yurtyeri olsa da acılara

kayaların en sarp yerlerindeki

kırlangıç yuvalarını andıran alnın

bir gün terli bir gelecek uçuracak

sabahlardan akşamlara kadar

gözyaşları da çiçek açar

 

ansızın oyuna başlayan çocukların

sesleri kadar canlı ve huylu

sevinçleri kadar taze ve acemi

bir duruş kuşatır seni o zaman

gözyaşları da çiçek açar

 

başını dayadığın ağaç dalı

bak hafifçe eğildi toprağa doğru

uyuyan bir çocuğun soluk alışını

dinler gibi kendini vererek

yaklaş yüzünü örse de acılar

boynundan ter boşalan herkese

gözyaşları da çiçek açar

 

yaklaş, yüzünü örse de acılar

ve nasıl yakalarsa toprağı kök

suları renk, dalları kiraz

sen de öyle yakala hayatı

yürü kol kola canıma değsin

gözyaşları da çiçek açar

ABDÜLKADİR BULUT

BANA

 

bana bir gömlek dikebilir misin sen

üstünde zeytin ekmek yenmiş

bir topraktan

 

bana bir gömlek dikebilir misin sen

iki de cep yapabilir misin göğsüne

bir dağ rüzgârından

 

bana bir gömlek dikebilir misin sen

yıllardır benim sana duyduğum

hasretten 

ABDÜLKADİR BULUT

Bir Dağ Düğünü..- Semir Aslanyürek

Sihirbaz..

 

‘rahatlıyorsunuz. birazdan sizi rahatsız eden tüm düşüncelerden kurtulacaksınız.. şimdi sesimle buluşmaya gidiyorsunuz.. artık hiçbir şey görmüyor , sesimden başka hiçbir ses duymuyorsunuz.. sizi rahatsız eden bir şey kalmadı.. çok rahatsınız.. sesim sizi rahatsız etmiyor , sesim sizi dinlendiriyor..

şimdi , bütün benliğinizle sesimin etkisi altındasınız.. artık sizi rahatsız eden bir düşünce kalmadı.. düşünmüyorsunuz.. her şeyi unuttunuz.. belleğiniz bomboş.. hiçbir şey hatırlamıyorsunuz.. düşüncelerinizin ağırlığından kurtuldunuz.. artık bedeninizi dahi hissetmiyorsunuz.. hafiflediniz.. hiçbir ağırlığınız kalmadı.. artık uçabilirsiniz.. uçuyorsunuz.. dünyayı terk ediyorsunuz.. terk ediyorsunuz.. artık yoksunuz.. yoksunuz..’ 

Semir Aslanyürek

 

Bir Dağ Düğünü.. 

‘güneş akdeniz’in üzerine eğiliyor.. hafız oturduğu yerde bir iki kez sıkıntılı bir şekilde iç çekiyor.. sonra kemanını alarak belirli belirsiz bir melodi çalmaya başlıyor.. uzaktan gelen ayak sesleri ile kemandan çıkan melodi gittikçe şekilleniyor ve arkadaşları sofra başına vardıkları sırada hazin mi hazin bir arapça şarkıya dönüşüyor.. hafız’ı kimse kesmesin diye efe dede işaret parmağını dudaklarına götürüyor ve sus işareti yapıyor.. her biri azami sessiz olmaya çalışarak yerlerine oturuyor ve hafız’ı can kulağıyla dinliyorlar.. hafız keman girişinden sonra tenor sesiyle önce bir of çekiyor sonra da belki bilinen en karamsar şarkının sözlerini söylüyor.. efe dedenin gülümsemesi yüzünde donarak dinliyor :

‘yağdır ey dünya ne kadar belan varsa hepsini gönder !’

 

‘dağın gölgesinde olduğu için , dağ köyüne güneş biraz geç doğar.. ertesi gün güneş doğduğunda dağ köyünün kayalıklı küçük meydanında eski bir kilimle örtülü üç cesedin üstünde duran ud , keman ve cümbüşü aydınlatıyor ilk önce.. üç cesedin yanı başında , koltuğunun altında darbuka ile çömelen ali , ağlamaktan yorulup hıçkırık nöbetine tutulmuş gibi sarsıla sarsıla nefes alıyor..’ 

Semir Aslanyürek

 

‘vagon , şellale ve eve giden yol filmlerinin senarist ve yönetmeni semir aslanyürek’in hem senaryo hem hem öykü tadında bir çalışması ‘bir dağ düğünü’.. senaryolarının öyküleştirilmiş versiyonları bu kitapta yer alıyor.. 8 öykü var bu kitapta hepsi birbirinden güzel ve etkileyici.. özellikle ‘bir dağ düğünü’ adlı senaryosu türkiye sinemasında ve dünya sinemasında benzeri bulunmayan eşsiz bir senaryo.. yapımcı baskılarının ve terörünün olmadığı özgür bir çekim sürecinden sonra ortaya çıkacak filmi de sinema dünyasını sarsacaktır eminim.. kendisine daha önce bir vesileyle iletmiştim ‘bir dağ düğünü’ senaryosunun filmleşmesi için sahip olduğum her şey emrindedir ustanın..’ 

Crockett..

Bir Dağ Düğünü , Semir Aslanyürek , Chiviyazıları Yayınevi , 2007 

YAHUDİ-FİLİSTİNLİ , ARAP – İBRANİ DEVLETİ İÇİN MANİFESTO.. – UDİ ALONİ

YAHUDİ-FİLİSTİNLİ , ARAP – İBRANİ DEVLETİ İÇİN MANİFESTO.. – UDİ ALONİ

‘orta doğu’da bir hayalet dolaşıyor – filistinli – yahudi ikiulusluluğun göz korkutucu hayaleti.. tüm dünya güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdi.. bölgenin bütün bir modern tarihi bu hayaleti yok saymak ve defetmek için şiddete dayalı sonu olmayan bir çatışmanın tarihi gibi okunabilir..

yüz yıllık çatışmanın ardından görünürde çözüme ilişkin bir ışık yokken , ikiulusluluğu bütün görkemiyle sunmanın zamanı geldi çattı artık.. 21. yüzyıldan on yıl aldık neredeyse , hala ortadoğu’da görünen tek değişiklik yozlaşmadan ibaret.. bu ortak topraklarda yaşayan iki ulus – yahudi ve filistin ulusları – arasındaki sıradan ilişki , şiddet ve toprak kapmayı, aşağılamayı , ırkçılığı , sömürüyü ortaya koyarak açık ve günden güne kötüleşen işgalci ile işgal edilen , tahakküm ile zayıflığın ilişkisidir.. imgesel düzeyde ilişkilerin çok daha karmaşık olduğu doğrudur doğru olmasına ama sonuçta bağımsız teritoryal bir birlik için demokratik , ekonomik ve kültürel özgürrlüklerden faydalanıyor olan yahudi ulusudur..

filistin ulusu ise , bunun tersine coğrafi , ekonomik ve kültürel olarak beş ayrı bölgeye bölünmüş , birbirleriyle ilişkisiz bırakılmış , siyasal bir cemaat olarak varlığına izin verilmemiştir.. batılı dünyanın bu durum karşısında sessiz kalışı ve israile sağladıkları büyük destek , ayan beyan illegale olan bu durumu ebedileştirmiştir..’ 

UDİ ALONİ

‘daha fazlası için encore yayıncılıktan çıkmış olan Slavoj Zizek , Alain Badiou , Judit Butler ve Udi Aloni’nin yazılarının bulunduğu ‘bir yahudi ne ister’ adlı kitabı ve yanında udi aloni’nin filmi ‘forgiveness’ı almanız gerekiyor.. özellikle yukarıdaki biraz alıntıladığım udi aloni’nin manifestosu ve udi aloni’nin leonard cohen’e yazdığı mektup mutlaka okunmalı.. diğer yazılarda sonsuza kadar sürecek bir barış için düşünceler , fikir üretimleri içeriyor..’

Crockett..

‘BİR YAHUDİ NE İSTER ? – MUSA , FREUD VE SAID’İN ARDINDAN UDI ALONI SİNEMASI BAĞLAMINDA BİR TARTIŞMA..’ – SLAVOJ ZIZEK , ALAIN BADIOU , JUDIT BUTLER , UDI ALONI – Çeviri : BAHADIR TURAN , ÖZNUR TUNA , ENCORE Yayıncılık , Kasım 2009..

Güneşteki Adamlar.. – Hasan Kanafani

Güneşteki Adamlar.. – Hasan Kanafani

‘artık dayanamayacaktı. masasının  başında oturan şişman adam , terden şıpır şıpır , gözlerini açmış ona bakıyordu.. öyle bakmasaydı ya , çevirseydi gözlerini.. birden abu kays gözyaşlarını duyumsadı , gözlerini sıcacık doldurmuşlardı , aktı akacak.. bir şey söylemek istedi , söyleyemedi.. kafasının içi yüreğinden fışkırıp gelen gözyaşlarıyla dopdoluydu sanki.. o da döndü , sokağa çıktı.. buradaki insanlar bir gözyaşı sisinin ardında yüzmeye başladı , ırmağın ufkuyla gökyüzü birleşti , çepeçevre her şey sonsuz bir beyaz ışıltıdan ibaret kaldı.. döndü , yüz üstü attı kendini , göğsünün altındaki nemli toprak gene yürek gibi vurmaya başladı.. toprağın kokusu genzini dolduruyor , damarlarına sel gibi yayılıyordu..’

 

‘.. dört adamdan hiçbirinin içinden artık konuşmak gelmiyordu , yalnızca yorgun düşmüş oldukları için değil , her biri kendi düşüncelerine dalıp gitmiş olduğu için.. dev kamyon onları hayalleri ve yakınlarıyla , umutları , hırslarıyla birlikte , mutsuzluk ve umarsızlıkları , güçlü ve zayıf yönleri , geçmişleri ve gelecekleriyle birlikte yol boyunca götürüyor , sanki yeni , bilinmez bir yazgının yüce kapısını zorluyordu.. bütün gözler , görünmez ipliklerle bağlıymışçasına , kapıya dikilmişti..’

 

HASAN KANAFANİ , GÜNEŞTEKİ ADAMLAR , Çeviri : NİHAL YEĞİNBOĞALI , ALAN Yayıncılık , Temmuz 1986..

 

‘1972 yılında düzenlenen bir suikast sonucu ölen ‘hasan kanafani’ çağdaş arap-filistin edebiyatının en önde gelen  kalemlerinden birisidir.. ‘güneşteki adamlar’ adlı kısa romanı yayınlandığı zaman özellikle arap-filistin dünyasında büyük yankılar uyandırdığı gibi , eleştiriler de almıştı.. dünya çapında tanınan bir edebiyat adamı ve gazeteci olan hasan kanafani bu kısa romanında filistinli gurbetçilerin , sürgünlerin yaşamlarını yeniden kurma çabalarını , yoktan bir şeyler yaratma uğraşlarını ve bu yolda yaşadıkları çetin zorlukları anlatır.. hasan kanafani’nin bu romanı tiyatro sahnesine uyarlandı daha sonra filmi de çekildi.. 90’lı yıllarda ilk okuduğumda müthiş etkilenmiştim güneşteki adamlar romanından , kamyonun tanker bölümündeki adamlarla birlikte yaşamıştım o müthiş zorlu ve sonsuza giden yolculuğu.. sanırım piyasada baskısı yok , sahaflarda bulabilir misiniz bilmiyorum ama bulabildiğiniz yerde oturun bir kenara okuyun.. ‘güneşteki adamların’ ve siyonistlerce otomobiline konan bomba sonucu öldürülen ‘hasan kanafani’nin yüreklerinin sizle atmaya devam ettiğini hissedeceksiniz.. ‘forgiveness’in ‘david’i ve ‘güneşteki adamlar’.. savaşların son bulması , yahudilerin ve arapların barış içinde kardeşçe yaşayacağı günlerin yakın olması dileğiyle..’  

Crockett..

YILKI..- EDİP CANSEVER

YILKI

ben burda bir sıkıntıyım , atımdan iniyorum

benim atım her zaman

kim bilir kime sesleniyorum sessizlik

yosunlar, taşlar, o mezar yazıtlarından

yaz gelmiş, zakkumlar açmış , elimi bile sürmedim

sürsem bile ne çıkar, ama sürmedim

ölü bir şey kalıyor dünyadan, yapraklardan

 

ben burda bir sıkıntıyım, atımdan iniyorum

benim atım her zaman.

EDİP CANSEVER

madenci..

madenci..

 

‘önce bursa mustafakemalpaşa , sonra balıkesir dursunbey’de arka arkaya meydana gelen maden ocağındaki grizu patlamaları ve göçüklerde onlarca işçimizi kaybettik.. dün ise yeni bir üzücü haber geldi.. 30 işçi zonguldak’daki madende meydana gelen grizu patlaması ve sonrasında meydana gelen göçükte mahsur kaldılar..

tuzlada tersanelerdeki katliam gibi kazalar hafızalarda.. iş kazaları hala emekçinin temel gündemi.. ama ‘pek değerli rıza üretim aygıtları’ medyamızın ve ‘sevgili siyasetçilerimizin’ ülke gündemi saçma sapan konular.. başka amaçlarla yapıldığı gün gibi ortada olan , yalan dolan göz boyamadan başka bir şey olmayan anayasa revizyonları , siyasetçilerin yatak odaları , top peşindeki ülkemin futbolda ‘anadolu ihtilali’ masalları , magazin geyikleri.. koskoca ülkenin gündemi bunlar-mış.. madencilere ve diğer iş kazalarına değinenlerde sabun köpüğü misali.. iki artistin bir yerde yemekte görülmesi onlarca dakikalık flaş spotlarıyla verilip saatlerce , günlerce gündemde tutulurken iş kazaları yarım dakikalık haberler olarak ya yer buluyor ya da hiç bulmuyor.. hatta aralarında bazı medya borazanları var ki akıllara zarar.. dursunbey’deki grizu patlaması sonrası bir haber spikeri kalkıp olayı ergenekonculara da yüklemişti ya gülelim mi ağlayalım mı çatlayıp yarılalım mı.. pes.. olayı iş güvenliği , iş yeri güvenliğine , alınmış yada alınmamış tedbirlere , ihmallere bağlayacağına nerelere götürüp bağlıyor arkadaş helal olsun ne diyelim..

ama ezilen emekçiler , memurlar , köylülerin gündemi , hayatı belli ; kelle koltukta günlük nafakasının , ekmeğinin peşinde hepsi..

iş kazaları olmasın artık , gerekli tedbirler alınsın ve beylik laflarla geçiştirilmesin bu katliam gibi kazalar.. ve şu lafı duymak istemiyoruz artık ‘devletimiz büyüktür , gereğini yapacaktır..’ her kazadan , her olaydan sonra çıkarlar aynı lafı ederler : devletimiz büyüktür.. devletimiz değildir büyük olan insanımız büyüktür.. devlet insanımız için vardır.. insanımız olmadan devlet olmaz.. insansız devlet olmaz.. devletin görevi insanların güven ve refahıdır.. devletin görevi büyük olmak değil insanının güvenliğini sağlamak , hayatını korumaktır..

zonguldak’daki 30 işçiden aldığımız üzücü haberler umarım kara habere dönüşmez , 30 işçimiz sağ salim evlerine , ailelerine dönerler ve kömür karası elleriyle çocuklarının başlarını okşarlar..’

 

Crockett..

MADENCİNİN ŞARKISI

Gider, gelir, iner, çıkarım

Bunların hiçbiri

Kendim için değil

Madenciyim ben

Madene giderim

Ölüme giderim

Madenciyim ben.

 

Kazar, çıkarır, terler, kanarım

Her şey patrona gider

Bir damla acı olsun değil

Madenciyim ben

Madene giderim.

 

Görün, duyun, düşünün, ağlayın

Bunda ne kötülük var

Her şey yolunda gidiyor

Madenciyim ben

Madene giderim

Ölüme giderim

Madenciyim ben.

VICTOR JARA

Çeviri : ADNAN ÖZER

MADENCİDEN

indim maden ocağına kara elmas diyarına
yeryüzü sıcak olsun diye dost
yıllar boyu kazma salladım suskunca bu zindanda
çocuklarım gülsün diye dost
oysa bizim evde gülen yok

yürü derler yürü derler açlığa yürü derler
kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler
günü gelir utanmadan ağlaşana gülün derler
yalanlara artık sabrım yok

bugün maden ocağına kara elmas diyarına
inmedik selam olsun sana dost
ölesiye ışık hasretiyle solmuş bu yüzlere
grev grev güneş doğmuş dost
artık kaybedecek bir şey yok

 
yeraltında ezilenler yeryüzüne seslenirler
madenler bizim derler gerekirse ölüm derler
günü geldi grev derler dost
artık kaybedecek bir şey yok..

GRUP YORUM

‘bir+bir’in yeni sayısı çıktı..

‘bir+bir’in yeni sayısı çıktı..

‘bir+bir’in üçüncü sayısı çıktı..

kaçırmayın ‘bir+bir’i derim çünkü dergide yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor ve dergi rayına giriyor..

bu sayı da dolu dolu..

11 sayfalık uzun bir ‘engin günaydın’ röportajı var ki okurken nasıl keyif aldığımı anlatamam.. bu güzel  söyleşiyi yapan yücel göktürk’e çok teşekkür ediyoruz.. engin günaydın’a ise söylenebilecek tek şey var ‘hastasıyız’.. ‘zabıta irfan’ tiplemesiyle başlayıp ‘burhan altıntop’ tiplemesiyle oyunculukta yükselen engin günaydın ustanın esas ‘yazı tura’ , ‘takva’ ve ‘yazgı’ sinema filmlerindeki performansı görülmeye değerdi.. ama senaryosunu yazdığı ‘vavien’ filminin başarısı ve bu filmde canlandırdığı ‘celal’ tiplemesi engin günaydın’ın gelecekteki başarılarının ve yeni eserlerinin haberini veriyor bizlere.. neyse engin usta ile yapılan bu güzel röportaj için bile kaçırılmaz derginin bu sayısı..

dergi de ayrıca alex ferguson , arsene wenger ile ilgili bir yazı , arthur h ile ile ilgili bir yazı , aynur’la yeni albümü üzerine yapılan bir söyleşi , geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz moğolların usta davulcusu ‘gülen davulcu’ engin yörükoğlu ile ilgili bir yazı , ayrıca mgmt grubuyla , daniel cruz ve cemal kadarla yapılan söyleşiler de var dergide..

kaçırmayın ‘bir+bir’in üçüncü sayısını , tam anlamıyla arşivlik bir sayı.. her ne kadar gözlerimiz hala raflarda ‘roll’ dergisini arasa da ‘bir+bir’ de ‘kardişimiz’..

Crockett..

‘resimleri yaktım , birini saklasam dedim / en çok onu yaktım onu yaktım..’ – GÜLTEN AKIN

KIYAMET..

 

elyazını yaktım , dürüsttü ve aşınmamış

sevgi sözlerini yaktım , hoyrattır onlar

sıcaklığı saklı akarsuyu anlamazlar

sorular , kurutur incitir sorarlar

elyazını yaktım..

 

adresini yaktım

yakmak gibiydi biraz da dünyayı her şeyi

bastığımız düşümüzde gördüğümüz

özlediğimiz yaklaştığımız

hayatım özlemindi ansımaydı düştü

yaktım adresini şimdi özlem oldu hayatım..

 

resimleri yaktım , birini saklasam dedim

en çok onu yaktım onu yaktım

kış göğünü yaktım , bir kavak büyüttüm balkonumdan

akşam desem değil , yangın desem değil

dışarda apansız bir kıyameti yaktım..

 

sevgidir kendimi bildiğim , onunla başladım

elyazın mı , adresin mi , resimlerin mi

sen mi ömrüm mü

çıkardım onları şimdi sakladığım yerden

kıyameti göğü kışı akşam sözlerini

sevgiyi yaktım..

 

GÜLTEN AKIN..

Uzak Bir Kıyıda , GÜLTEN AKIN , YKY yayınları , Ekim 2004…

‘insan kendisiyle yalnızdır..’ – ERNST BLOCH

gereğinden az..

‘insan kendisiyle yalnızdır.. başkalarıyla birlikteyken çoğu kişi kendiyle de değildir.. her ikisinden de sıyrılıp , çıkmak gerekir..’

ERNST BLOCH..

sürüncemede kalış..

‘beklemek de insanı bir o kadar canını bezdirir.. ama sarhoş da edebilir : bir kadın veya adamı , içinden ha çıktı ha çıkacak diye beklediği kapıya uzun süre gözlerini diken biri coşup , mest olabilir ; uzadıkça uzayan tekdüze bir terennümle çakırkeyif olur gibi.. uzadıkça sürüklediği yer hep , muhtemelen pek de hayra alamet olmayan , karanlık bir noktadır.. ama beklenen adam veya kadın gelmediğinde yaşanan bariz hayal kırıklığı , bu sarhoşluğu gidermek bir yana , durumda da oluşan tabii neticesine , kendine has bir akşamdan kalma mahmurluğuna dönüşür.. beklemenin ilacı , sırf içmeye değil , yemek pişirmeye de teşvik eden umut beslemedir..’

ERNST BLOCH..

tam da şimdi..

‘ne zaman bizzat kendimizin daha yakınına çıkarız.. insan yataktayken mi kendine gelir , yoksa seyahatteyken mi , ya da bazı şeylerin ona yine daha iyi göründüğü kendi evinde mi.. herkes , bilinçli yaşamında beraberinde gelmeyen ve açıklığa kavuşmayan bir şeyleri unutmuş olma duygusunu tanır.. bu nedenle , insanın tam şimdi söylemek isteyip de aklından uçup giden şey çoğunlukla da önemli görünür.. ve insan , içinde uzun süredir oturduğu bir odayı terk edecek olduğunda , gitmeden önce tuhaf tuhaf sağa sola bakınır.. burada da henüz keşfedilmemiş olan bir şey kalmıştır geride.. insan onu da yanına alır ve ne olu olmadığına başka bir yerde bakar..’

ERNST BLOCH..

hayrette kalış..

‘sadece düşünün bir.. bazen mavi sineği görüyorum.. doğru , tüm bunlar kulağa kifayetsiz geliyor , bunu anlayabiliyor musunuz , bilmiyorum..’ – ‘evet , evet , bunu anlayabiliyorum..’ – tabii , tabii.. ve ara sıra çimene bakıyorum ve çimen belki bana bakıyordur yine ; ne biliyoruz ki.. tek bir çimen yaprağına bakıyorum , belki biraz titriyor ve bana bunda bir şey var gibi geliyor , ve kendi kendime şöyle düşünüyorum : işte şimdi burada bu ot durup titriyor ! ve müşahede ettiğim şey bir ladinse , o vakit onun beni biraz da düşündürten bir dalı vardır belki de.. fakat zaman zaman yükseklerde insanlarla da karşılaşıyorum , bu da oluyor..’ – ‘tabii , tabii’ , deyip doğrulmuştu.. ilk yağmur damlaları düşmeye başlamıştı.. ‘yağmur yağıyor’ , dediydim.. o da,  ‘evet , siz yağmur yağdığını düşünün sadece’ ,  demiş ve çoktan gitmişti..’

PAN , KUNT HAMSUN..

‘evet , siz yağmur yağdığını düşünün sadece.. bunu hisseden ve aniden hayret eden , çok geride , çok ilerideydi.. aslında dikkatini çeken şey azdı ama yine de birdenbire tüm soruların kökenine yaklaşmıştı.. gençlikte genellikle böyle açık ve saftır ahengimiz.. pencereden dışarı bakar , yürür , durur , uykuya dalar , uyanırız , her zaman aynı hikayedir ve sadece şu boğuk duyguda ışır : her şey ne kadar da tekinsiz , ‘var olmak’ ne kadar da karşı konulamayacak denli tuhaf.. bu formül bile fazladır , sanki tekin olmayan sadece ‘var olmadan’ ileri gelirmiş gibi görünür.. fakat insan hiçbir şeyin olmadığını düşünürse , bu da daha az esrarengiz değildir.. bunu anlatmak için tam yerinde kelimeler yoktur , ya da insan ilk hayrette kalışı eğip büker..’

ERNST BLOCH..

İzler , ERNST BLOCH , Çeviri : SUZAN GERİDÖNMEZ , İLETİŞİM Yayınevi , 2010..