küçük iskender’in son şiir kitabı temmuzun başında sel yayıncılıktan çıktı.. kitabın adı ‘sarı şey’.. birbirinden etkileyici , sarsıcı şiir yer alıyor kitapta.. okuma tarihimde küçük iskender’in geç oluşan ama geniş bir yeri var.. kim söylemişti hatırlamıyorum fakat gerçekten de ‘dünyanın dönmesi için küçük iskender’in şiir yazmaya devam etmesi lazım..’ dünyanın en mantıklı ‘kanunu’ bu olsa gerek.. ‘sarı şey’ sıkı bir önsöz niteliğindeki ‘ucube’yle başlıyor ve nefes almayı bile unutturacak şiirlerle devam ediyor.. bence yapacağınız ilk kitapçı gezinizde kitap alma kontenjanınızda ilk sırayı ‘sarı şey’e verin.. yüreğine sağlık usta..
Crockett..
‘UCUBE’
ey devlet , beni de ötekileştir !
çünkü ötelenen , merkeze göre menzile daha yakındır.
ey devlet , beni de başkalaştır!
çünkü başkalaşan , sana benzemeyi bırakmıştır.
ey devlet , beni de yabancılaştır!
çünkü yabancılaşan , neden sevilmediğini anlayacak kadar
düşünmeye başlamıştır.
ey devlet , beni de farklılaştır!
çünkü farklılaşan , rasyonel evrimin yolcusudur.
ey devlet , beni de dışla!
çünkü dışlanan , içeriden çıkmış ve yeni şeylerle karşılaşmanın
heyecanına kapılmıştır.
seri katil ‘carl panzram’ der ki , ‘kendimi düzeltmek istemiyorum.
tek arzum beni düzeltmek isteyen insanları düzeltmek ; onları
düzeltmenin tek yolun un da onları öldürmek olduğuna inanıyorum.
benim düsturum şu : hepsini soy , hepsine tecavüz et ve hepsini öldür.’
bir cani ile bir devlet arasındaki benzerlik , herkesin benliğinde bir
totaliter rejim hevesini baskı altında tutması. insanlar ve kurumlar
kendilerini ifade için daima bir enstrümana ihtiyaç duyar ; bir
besteciye müzik aleti , bir doktora tıbbi malzeme , bir katile bedeni
ve karşısındakine zarar vereceği nesne , bir devlete ordu ,
derinleştirilmiş kadrolar , din ve faşizm lazımdır.
bilim aslında atomu parçalamakla değil , parçalanmış atomu tekrar
birleştirmekle kendine yakışır olacaktır.
yönetme arzusu , belki kabullenilemez ama güdüsel bahanelerle
makulleştirilebilir ; ancak yönetilme arzusu diye bir olgu yoktur.
asimilasyona boyun eğip benzeyerek gücün kanatları altına giren
ve can güvenliğini sağlayanların , prototipleşmeye karşı çıkıp
benzemeyi reddederek ortak kimlik şemsiyesi altından kopanlara
düşmanlığı , sürüden ayrılanı kurdun kapması sözüyle
korkutulmaya çalışılınması çok bildik bir politikadır. bu politikaya
uymayan devlet yeryüzünde henüz görülmemiştir.
öte , öteki , başka , fark , yabancı ve dışarısı : huzuru olağanda arayanlar
için sürekli bir korku öğesi. hollywood yıllarca bu öğelerle
süslü korku filmleriyle terbiye etti kapitalist amerikan toplumunu.
o filmlerle biz de yerimizden sıçradık ortadoğuda. çok öteye
gitmememizi söyledi ebeveynler biz çocukken ; başkalarıyla / yabancılarla
konuşmamamız öğütlendi ; eve erken gelmemizin ,
dışarıda fazla durmamamızın kafamıza çakılması da cabası. sanki
biz çok temizdik ve diğerleri dehşetin tek sorumlusuydu. ama diğerlerinin gözünde biz de diğerleri olmuyor muyduk ? nerden bakılsa bir ‘öteki’ hala hayattaydı.
sınıflandırma , listeleme , ayrıştırma , ötekinin var olabilmesiyle
mümkündü. bütündeyse öteki kavramı anlamsızdır. anlamlıyla
anlamsızın adlandırılması ise işe yarayanla , uyum sağlayanla
buna öfkelenenin elektrolizine bağlı.
ey devlet beni de ‘ucube’ say !
çünkü ucubeleştirilen , hep hareket halindedir.
KÜÇÜK İSKENDER
BİR TELEFON GÖRÜŞMESİ
-aklım kadar ötedeyim , sense benden beethoveen kadar uzakta
tebliğ ediliyoruz sanki susuzluğa ve uykusuzluğa , sahi saat kaç
-sahi sular vardı
sular bizi korkusuzca sularlardı karanlıkta ilahi taşları sever gibi
neden aradın beni , kaybolmadım ki
arama bir daha , ararsan kaybolursun korkularında
-ben kaybolursam sen sensizliğinden suçlu olursun , suçla avunursun
herkes çekildi
şimdi herkes yeniden çekilecek ve mavi bir şey kalacak ağzımda
– bana ağzını ver
ağzımla örteceğim içimdeki uçurumları , kimse düşmesin
kimse üşümesin diye örteceğim ağzını dudaklarımla
ceylanlar öldü mü martılar gömer çünkü onları uykulara
– bunlar nasıl kolay kelimeler , kolay sesler , kolay yalanlar ,
kolay trajediler
kolajı yarım bırakılmış , tasviri ertelenmiş ürpertiler
beni arama bir daha
– bir daha sen arama beni , beni arayacaksa polis arar sokaklarda
it arar , düş arar
keskin ve allahı olmayan bir cehennem arar kendimde bulacak olursa
bir kırık ilhan irem plağı ver bana
– hayır , asıl sen arama
aranan ve bulununca ortadan kaldırılacak bir acıyım ben
acıyan bir şeyim ağrının ortasında varlığından devasa
elimdeki plakların bir yüzü silinmiş , sadece çığlıklar var orada
– o zaman kimse aramasın bizi , seni de aramsınlar , beni de
ulaşamasınlar tedirgin saldırganlığımıza
içimdeki rüzgar kanıyor , kan rüzgardan değil efkardan akıyor ince ince
– telefonu kapatmak zorundayım , biri kapıyı çalıyor gecenin bu yarısında
belki birileri de binayı kuşattı , numarası silinmiş tüfekler var omuzlarında
– omuz dedin , omuzlarımı da aramsın kimse , oradan uyumuştun birkaç kere
delil bulurlar , deli bulurlar , bizi bulurlar belki omuzlarımda
-telefonu kapatmak zorundayım , biri kapıyı kırdı bana usul usul yaklaşmakta
belki birileri de yüzümü kuşattı , evin her yeri baştan aşağı sancımakta
– ciddi söylüyorum beni bir daha arama , ruhumu arama
yasak belge arıyorsan kalbim , uyuşturucu arıyorsan adın var sadece ardımda
– telefonu kapatmak zorundayım , biri aşkıyla ban kurşun sıkmakta
belki birileri de beni sevebileceğini fark etti , bedenim slogan oldu meydanlarda
-telefonu asıl ben kapatmak asıl ben zorundayım asıl
yuttuğum haplar şiddetle patlamakta
sen buna lüzumsuz intihar diyeceksin sanırım
ama lüzumlu bir narkozdu ömür boyu sürecek aslında..
bir daha beni arama..
– sen de arama aslında..
– arama lütfen..
– ne olur sen de arama..
– bir daha ki peygambere kadar
söz
asla !
sen de..
– arama !
..ama aslında.
KÜÇÜK İSKENDER