‘hayatımda ilk ‘henry david thoreau’ adını lise yıllarımda ‘ingiliz , amerikan edebiyatı’ dersinin kütük gibi kitaplarından birinde görmüştüm.. niye bilmiyorum o derslerden o kadar nefret ederdim ki anlatamam.. ingilizce değil artık her şeyi bitirmiştik ingiliz , amerikan edebiyatı okuyorduk.. ama ne hikmetse ingiliz , amerikan edebiyatı dersleri kitaplarının en kalınlarından olan ilk kitap sanırım lise bir kitabıydı , yunan mitolojisinin kadın kahramanlarından olan ‘medea’ ile başlıyordu.. bu saçmalığın nedeni olarak eğitim sisteminin çarpıklığı diyeceğim ama kitap türkiyeli bir yayınevinin değil yabancı bir yayınevinindi.. ben hala bilmiyorum kim bilir ‘medea’ belki yunan değil ingiliz ya da amerikalıdır..
neyse işte bu edebiyat kitabında ‘henry david thoreau’ ismiyle tanıştım.. eserlerinden iki ya da üç sayfalık bir okuma parçası ve hayatıyla ilgili kısa bir bilgi.. o kısa okuma parçası ve hayatı çok ilgimi çekti.. bana o zamanlar bile cehennem gibi gelen bu koca şehrin çarpık yaşam tarzından uzak bir şeyler verebildiğindendi belki bu ilgim ‘henry’e.. yaşar kemal’in o eşsiz doğa tasvirlerinden sonra beni bu cehennemden kurtarabilecek belki ikinci adamdı.. bu yüzden okul çıkışı hemen kadıköy’ün o zaman ki henüz dejenere olmamış , yok edilmemiş güzel sahaflarına koşturdum.. ama tabi ki hüsran.. adamın adını bile telaffuz edemeyen kitapçı ağabeylerim , ablalarım sanki çok üzülmüşler gibi mimikler yaparak ‘yok baba , yok aga , yok kardeş’ falan filan dediler.. o zamanlar nerede böyle elinin altında internet filan , otur yaz iki , üç harf hemen bilgiye ulaş.. varsa evde bilgisayarımız ya ‘commodore’ ya da mali durumumuza göre ‘amigaydı..’ ve sadece oyun oynamaya yarardı bu bilgisayarlar..
ertesi gün okulun kapsamlı ve geniş sayılabilecek kütüphanesine gittim öğle arasında.. beni kütüphanede gören öğretmenlerden bazıları tabi ani bir kalp spazmı geçirdiler hemen oracıkta.. alışkın değiller elini kolunu sallayarak okula gelip giden beni görünce.. dağıtmayayım konuyu , orada da henry efendiyle ilgili bir şey bulamayınca kadıköy’deki kütüphaneye gittim.. orada da epeyi bir oyalandım , araştırdım ama o koca kütüphanede de varsa bile henry ağabeyin izine rastlayamadım ve ben elimde o ders kitabındaki alıntıyla kalakaldım..
amerikalı yazar , çevreci ve düşünür henry david thoreau ile uzun yıllar sonra bir internet sitesinde karşılaştım tekrar , yine araştırıp baktım ki türkçe’ye çevrilmiş bir iki makale dışında pek bir şey yok ortalıkta..
henry abimizle sonra ki karşılaşmamız ise daha sarsıcı bir ortamda oldu.. uzun süre izlemeye cesaret edemediğim filmlerden biri olan ‘into the wild’ filmini bir gece yarısı izlememle tekrar ‘henry david thoreau’ ismiyle karşılaşmış oldum.. 24 yaşındayken trajik bir ölümle sonlanan ‘christopher johnson mccandless’in kısa ama sarsıcı yaşam hikayesini anlatan , ‘jon krauker’in aynı adlı kitabından uyarlanan ve yüce insan ‘sean penn’in filmleştirdiği ‘into the wild’ filminde mccandless’in tolstoy ve diğer birkaç yazarla birlikte etkilendiği insanlardan birisinin ‘henry david thoreau’ olduğu anlatılıyordu..
mccandless’in hayatı kimilerine göre bir salaklık , aptallık olarak görülüp aşağılanırken , benim gibilere göre ise aklını yitirmiş insanlığın suratına atılmış bir şamardı.. film beni çok sarsmıştı.. filmde mccandless’ın aile kurumuna , günümüz vahşi tüketim toplumunun ‘modern insanının’ yaşam tarzına yaptığı göndermeler , eleştiriler çok doğru tespitlerdi..
her şeyi ama her şeyi arkasında bırakarak sade bir yaşamın kucağına : doğaya atmıştı korkmadan kendisini mccandless..
ve bu yolda adımlarını atarken öğreticisi ondan bir yüzyıl önce yaşamış ‘henry david thoreau’ydu (1817-1862)..
işte bu doğa dostu ve sadeliğin bilgesi ve savunucusu ‘henry david thoreau’nun bildiğim kadarıyla türkçe’deki ilk derli toplu kitabı aralık ayı içerisinde güzel bir baskıyla ‘notos kitap yayınları’ tarafından ‘yonca yalçın çakmaklı’nın çok emek verdiği anlaşılan özenli çevirisiyle nihayet yayınlandı : ‘nerede ve ne için yaşadım..’
hem notos kitap yayınlarının tüm çalışanlarına hem de çevirmen yonca yalçın çakmaklı’ya çok teşekkür ederiz bu özgün eseri okumamıza imkan sağladıkları için.. kitap raflarda yerini aldı ve ilk baskı tükenmeden almak istiyorsanız en yakın kitapçıya hemen koşun.. ben hem duydum hem gözlerimle gördüm kitap kapışılıyor..
ısrarla diyorum ki yayınevi kitabı çok güzel basmış , kapak ve iç kapaklar çok güzel tasarlanmış , kağıdın kalitesi ve kitabın okunma rahatlığı çok iyi.. tekrar gibi olacak fakat gerçekten ne kadar teşekkür etsek azdır..
daha yaşanabilir bir dünya için neler yapabiliriz diye ve ayrıca mccandless’ı biraz daha anlayabilelim ve onu unutmayalım diye ‘henry david thoreau’nun ‘nerede ve ne için yaşadım..’ kitabını mutlaka alalım.. aldık mı kitabı pardon , tamam o zaman atlayın bir trene ya da araca (mesela bisiklete) en yakın bir ormana gidin , sırtınızı bir ağaca yaslayın , rüzgarın sesini dinleyerek kitabı bir solukta okuyun..’
Crockett..
‘bizi en derin uykumuzda bile terk etmeyecek şafağa dair tükenmeyen bir umutla , mekanik aletler olmadan , kendi kendimizi yeniden uyandırmayı ve uyanık tutmayı öğrenmeliyiz.. insanın yaşamını bilinçli bir çabayla yüceltme konusundaki tartışmasız yeteneğinden daha umut verici bir durum yoktur.. güzel , resmi boyayabilmek ya da heykeller yontabilmek ve böylece birkaç nesneyi güzelleştirebilmek de bir şeydir.. ancak , tam da içinde yaşadığımız ortamı ve atmosferi boyayıp yontabilmek tinsel açıdan yapabileceğimiz çok daha güzel bir eylemdir.. günün kalitesini arttırabilmek ise , işte bu sanatların en yücesidir.. her insan , ayrıntıları önemseyerek , en üstün ve hassas saatinin beklentisini karşılayarak yaşamını değerli kılmakla görevlidir..
ormana gittim çünkü bilerek yaşamak istedim.. yaşamın yalnızca asıl gerçeklerine yönelmek ve öğretmiş olduğu şeyleri öğrenip öğrenemediğini görmek için ve bir de ölüm kapımı çaldığında , aslında hiç yaşamamış olduğumu düşünmemek için gittim ormana.. yaşamak öyle değerli ki , ne yaşamın kendisi olmayanı yaşamayı , ne de gerçekten gerekmediği sürece vazgeçmeyi istedim.. anlamlı ve yürekten yaşamak ve yaşamın tüm özünü içime çekmek , yaşama dair olmayan her şeyi hallaç pamuğu gibi atarak bir spartalı gibi , azimli ve güçlü yaşamak , bir tırpanla otları biçerek genişçe bir patika açmak , yaşamı bir köşeye sıkıştırarak en küçük terimlerine sadeleştirmekti isteğim.. eğer yaşam alçak olduğunu kanıtlarsa , onun gerçek rezilliğinin içinde debelenmenin bir anlamı olmadığı için , değersizliğini bütün dünyaya açıklamak ; yok eğer yüceliğini kanıtlarsa o zaman bunu deneyimlerle öğrenmek ve sonraki yolculuğumda dosdoğru bir şekilde hesabını verebilmekti amacım.. çünkü çoğu insanın yaşamın şeytani mi yoksa ilahi mi olduğu hakkında tuhaf bir kuşkunun içinde olduğunu ve biraz da aceleyle insanın bu dünyadaki asıl amacının ‘tanrıyı yüceltmek ve sonsuza dek sevmek’ olduğu sonucuna vardıklarını görmekteyim..
efsane uzun zaman önce insana dönüştüğümüzü anlatsa da bize , hala alçakça yaşıyoruz karıncalar gibi , turnalarla savaşıyoruz pigmeler gibi.. hata üstüne hata , yama üstüne yama yapıyoruz ve elde ettiğimiz en iyi şey gereksiz ve aslında kaçınılabilir bir yoksulluk oluyor.. yaşamlarımız ayrıntılarla boğuşmaktan çarçur oluyor.. dürüst bir adam hesap yapmak için iki elinin parmaklarından fazlasına gereksinim duymaz , ya da olağanüstü hallerde on ayak parmağını da ekleyebilir , geri kalan her şey fazlalık.. yalınlık , yalınlık , yalınlık.. diyorum ki , bırakın işleriniz yüz ya da bin değil , iki ya da üç olsun , bir milyonu saymak yerine yarım düzineyi sayın ve hesaplarınızı parmak uçlarınızda tutun.. insan , puslu havalar ve fırtınaları ve akarkumları ve bin bir çeşit başka tehlikeleri içeren uygar yaşamın bu çalkantılı denizinin ortasında hayatta kalmak zorundadır.. akarkuma saplanarak dibe batmamak ve rotasını hesaplayarak limana ulaşmak için gerçekten çok iyi bir hesap uzmanı olmalıdır.. yalınlaştır , yalınlaştır , yalınlaştır..’
HENRY DAVID THOREAU
‘Nerede Ve Ne İçin Yaşadım..’ , Çeviri : YONCA YALÇIN ÇAKMAKLI , NOTOS KİTAP Yayınevi , Aralık 2010..