1. NOT; Pencere kenarında balkona bakıp bakıp bomboş gözlerle dolaptaki rakıdan bir kadeh alsam mı- henüz kahvaltı bile etmemişken ve saat akşam beş olmuşken- diye düşünürken, haydi zamanla ilgili bir şey yazalım dedim hayaletime, ilk sayfa çöp, ikinci sayfa çöp-olmuyor şiir dene dedim-, üçüncü sayfa çöp.. bir sinirle kalkıp ayağa- hayalet ürküp kitaplığın arkasına saklandı- hazır bahanede bulmuşken bir kadeh rakı parlat dedim bu gereksiz bedene, operasyonun ilk aşaması tamamdı- içmek için bir bahane bulunmuştu, yazamadın ya salak-, ikinci aşamasına geçilecekti, fonda incesaz vardı, elde de rakı, saat-zaman- aşk karışımı bir gavurdağı salatası çıkar diye umut ettim, dene, çöp, dene, çöp.. netice de olmadı.. bir yandan güneşe binbirtürlü küfür -neden bu kadar sıcaksın ulan? , bir yandan canını yediğimi aklına bindir türlü küfür.. masaya göz attım, kitaplar; nieztche (güç istenci) , çernişevski (nasıl yapmalı), ihsan oktay anar (puslu kıtalar atlası), büyük saat (turgut uyar).. hah dedim işte budur.. al eline, aldım.. geyikli gece, yok.. tel cambazının tel üstündeki şiiri, yok.. büyük saat.. evet bu oldu.. kendimle kurduğum münakaşa da son cümle şöyle idi; -haddini bil, otur oturduğun yere, ne senden şair olur (olmaya da hiç çalışmadım), ne de yazdığın beşbenzemez yazılamalardan şiir çıkar, salak herif, ayyaş alkolik aylak.. (aylak kısmını sevdim..) Ve işte böyle çıktı bu da.. madem ben beceremiyorum, o halde sözü turgut abiye bırakıyorum.. Ey tarih saat kaç oralarda? ;
‘BÜYÜK SAAT
Tarihi bir olmaz akış gibi,
Oh sanki evrenin en son gecesini yaşadım
Sanki dinozorlar ve ben ve en hızlısı öbürlerinin
Bir ilkel eşitlikte buluştuk (Evrenin kendi kurduğu gecesini).
Ben! Çocukları sevdim yaşadım, Dünyaya alışmadım
Kuru güller gibi yersiz ve inceydim biraz. Hep
bunu duydum. Bunu yaşadım. Pastanelerde şurda burda.
Oturdum emekli konsoloslarla iskambil oynadım.
Emekli konsoloslar, kutu yapımcıları büyük pastanelere,
hamurkarlar, pabuççular, polis hafiyeleri, kese kağıtçılar
Saraçlar, kurşun dökücüler, muhasebeciler, su yolcuları
Şarkı düzenleyenler, saat tamircileri!..
Şimdi tarihte saat kaç?
Tarihi bir olmaz akış gibi,
Tarihin yanlışı olmazdı biliyorum. Olsaydı!
Yanlışı olmaz gecikir. Ancak. Bir yapma incelik gecesinde
Danteller ve tüllerle ve krizantemle ve
belki de bir mektupla Lady Montague’den ve
bayram şenlikleriyle. Oysa ben, kış geldi
Dağlara falan gittim. Gözlükleri sevdim,
Coin de feu’lü bankerler kullansın diye. İncil’i ve
Aquinolu Thomas’ı okurken. Ve titrek yaşlı kadınlar,
La dame aux Camelias’yı dinlenme yurtlarında
Sırf bir haziran doğru çıksın diye,
Oturdum, bütün bir gün dikiş diktim.
Gözlükleri ve saatleri sevdim, okşar gibi sildim camlarını
Okşar gibi siliyorum, gözlükçüleri ve saatçileri
Saatime bakıyorum, hiç kızmıyorum, hiç kızmıyorum
Biraz geri kalmış, düzeltiyorum.
Tarihi yersiz bir alkış gibi
Geçmişte ve Akdeniz’de çalkalanan. Onaltı toplu kalyonlarda
Hatalı sekstant gibi. Kahramandık. Başa çıkılamazdık.
Acırdık.
Cerbe dolaylarında ve Celali dağlarında ve oralarda.
ve Amasya’da.başının sözü edilirken Şehzade Mustafa’nın
ve Hacı Bektaş kulları bunalırken ve
Mustafa Kemal bunalırken Amasya’da.
Halk içinde bir büyük imkanı kaçırdık. Ama
bütün cinselliğimle Akdeniz’i avuçluyorum. Bütün. Şimdi
Akdeniz
Ortak. Öyle büyük ki zaten bütün uluslara yeter,
Tuzu ve karidesi ile- karides malum deniz tekesi-
Ve bütün cinsel isteğimle Akdeniz’i avuçluyorum.
Hazırlanıyorum -hala- yanılmışların ve hazırların gecesine
Ölmüş bütün babaları suçluyorum. Babalarla
ne zorum var aslında. Ben ki ölmüş bütün biçimleri
kullanıyorum.
Güneş vuruyor başıma artık. Ortalıktayım
Güneş vuruyor
Güneş vuruyor
Seni ve
Göğüslerini ve
Akdeniz’i ve
başıma vuran güneşi birlikte avuçluyorum
Saat, saat kaç hala
Bilmem? Ben güneş saati kullanıyorum.
Tarihi bir hazin balkıma gibi
Biliyorum kafiyeyi bozduğumu.
Başka şeyleri de bozduğumu. Ve biliyorum ki
hüzün varsa içinde, bozukluk bile hoşuna gider saatçi Naci’nin
Biliyorum ki bozukluk bağışlanır, sevilir bile
İçinde bulunan herkesin ölmüş olduğu eski fotoğraflarda
Ve Akdeniz’e yelken basan kotralarda
Kuytu mağaralarında Karadeniz’in
Sessizlik ve görülmezlik bir büyük bahanedir.
Adam, şarkısını söyle ve çeker gider
Bir büyük meydana çıkınca gözbebeği
Ve sıkıntısı bir oda sabahına. Tatsız ve
Yanlış geçirilmiş bir geceden.. Ve
Kim bilebilir bir ufak pirinç tablete
Bozulmaz adımı yazdığımı.
Yani remilden birinin mührüne
Yemenden yahut Yunandan kalmış
Yani sonsuz girdi çıktısından mütarekenin
Kim bilebilir bir aldanışın sonunda adımı
Bir köprünün
Enikonu bir köprünün korkuluğuna kazdığımı
Ve bütün tüller, iskarpinler ve seçme şaraplar
Ve danteller ve röprodüksüyonlar ve
kocaman çiçekli balkonlar ve bir tüylü şapka için
Soğuk denizlerde balina avlarını ve büyük kırımları
Şimdi saat kaç?
Yıldızlar evet diyor uzaklarda..
TURGUT UYAR’
2. NOT; en güzel yıldızları en son nerde gördünüz, ben en son güzel yıldız ormanını arap topraklarında görmüştüm, hala özlerim.. rakı hala soğuk, birazdan da bir rakı davetine icabet edilecek tarafımdan, hala incesaz çalmakta, tütün var, çikolatalarım satılıyormuş.. e bundan alası samandağında kuzu çevirme ve incir rakısı (birine gönderme).. tüm aylakların berduşluklarını kutlarım.. şerefe..
3. NOT; ulan ‘papyrus’ musun nesin, hani şiir öğretecektin, birlikte mektebe gidip sonra kırklar meclisinin müsaadesiyle bir medrese kuracaktık, sen nakkaşhaneyi bende bahçedeki çardaklarda oturan güzelleri alacaktım.. hani şarabı da orda toprak testiden içecektik.. nerde ulan nerde?
bil cümle kulunuz ‘DELİRMEK’ ve mahdumları (olric,rakı,incesaz ve takdir-e şayan halı)…