Tüm varlığım karanlık bir ayettir benim…(Furuğ F.)
Uzun zaman olmuş… Uzun zaman olmuş, gözde ateş, dudakta duman üzerine basa basa Furuğ okumayalı. Bir de, kirpiklerimizin arasından akıp giden yaşların eşliğinde, o günlerin kirpiklerinin arasından geçip gittiği karanlık bir ayetin zikrinden sonra, “Çağdaş İstanbul’da Sufi Kadınlar”adlı sahaftan alınma ikinci el bir kitaba rastlamak… Bir de ne? Bir de, üzerine bu olunca, oldukça ilginç bir hale dönüştü gece. Demem o…
Ve işte, küçük bir kız çocuğu, büyük bir eyrama dönüşmenin zorunluluğu olan görkemli bir yüreğe sahip olduğunun ispatı, tuzdan ızdırabını damla damla boşalttı, mutfaktaki masanın muşamba örtüsü üzerine. Tüm bunlar, o Furuğ’u dinlerken oldu… BtŞ gözleriyle şahitlik etti bu duruma, sırrın sırrının emanetçisi, anladı. Kız çocuğu, yanan mumu aldı, gitti lavabonun kıyısında akıttı ellerinden ayaklarına. Yüreği acıdı, içindeki tohum onu “Hû” diyerek selamladı. O da kendini mumun kızgın suyuyla yıkayarak, karşıladı selamını yazgısının.
“…selam ey yalnızlığın garabeti
odayı sana bırakıyorum
çünkü kara bulutlar daima
arınmanın yeni ayetlerinin peygamberleridir.”
Bilhassa son iki dize, iki-üç kez tavaf ettik küçük kızla. Duymuş muydu, duymuş muydum daha önce, hayr ve şerrin kadim ilişkisinin bu kadar lezzetli, iştah açıcı bir şekilde ifade edildiğini? Yok… Ama o en çok, Furuğ’un yalnızlığına gözyaşı döktü, bazen elleriyle yüzünü kapadı, hıçkırıkları boğazında takılı kaldı… Evet ya, aslında bildiği, tanıdığı bir hale döküldü perçemleri, yırtarak çıktığı, o ağır o derin o Kuzey o garabet mağarasını, ilk evini anımsadı.
Buradan nereye? Buradan toplumsal cinsiyet denen o ucubeye… Rahat bırakın çocukları, toplumsal doğa diye, üzerlerine geçirdiğiniz, o ne idiğü belirsiz, “kadın-erkek” dökme kalıpları kırın atın ellerinizle… İbrahimi bir eylem bu işte, ruhu-kalbi örten, kirleten, dikenli tellerle çeviren her kabulü yerle bir edin/etmeli! O zaman işte çoğalacak “she-male”ler, yani erdişiler. Bırakın, yeter ki ellemeyin. O vakit, varlığını gözünü kırpmadan ateşin koynuna salacak pervaneler çoğalacak… Işığın ve ateşin halkı toprağın etrafında halka oluşturup, gaybın efendisini derin bir sessizlikle zikredecekler… O vakit, ibn-ül vakit…
Dîde-loji: Sosyalleşme, ruhun ırzına geçmektir. / İnsan yavrusu, evvel ailede sosyalleşir. / Son kertede, ilk ırza geçiliş tecrübesi, ensest bir eylemdir.
‘İbn-i Zerabi’