‘Babanız neden birayı bu kadar çok seviyor diye merak ettiniz mi hiç? Geceleri uykuya dalmadan önce, babanızın neden bira içtikten sonra bazen öyle ’tuhaf’ davrandığını düşündüğünüz oldu mu? Hatta ineklerden gelmediğini gayet iyi bildiğiniz biranın nerden geldiğini merak etmiş de olabilirsiniz. İşte Gracie de bunları merak ediyordu.
Bir öğleden sonra, “Anneciğim” diye sordu Gracie, “Babamın içtiği şeyin adı ne?”
“Kahveyi mi kastediyorsun, tatlım?”
“Kahve değil. Cık! Hani o sarı ve çişe benzeyen öteki şey…”
“Gracie!”
“Sen de çiş diyorsun ama.”
“Tuvalet ihtiyacından söz ederken belki. Ama insanların içtiği içecekler hakkında böyle şeyler söylemiyorum.”
Gracie kıkırdadı. O sırada giysileri çamaşır makinesine koymakla meşgul olan annesi ona bakmadan bir tahminde bulundu : “Galiba biradan söz ediyorsun bir tanem.”
“”Hah!” diye bağırdı Gracie. “Doğru ya. Bira. Hani televizyonda sürekli gösterip durdukları şey.” Sesini kalınlaştırdı. “Lezzeti daha çok!” “Şişkinlik hissi yok!” “Lezzeti daha çok!” “Şişkinlik hissi yok!” yine kıkırdadı. “Yaşlı aptal adamlar için pepsi gibi bir şey mi?”
Moe amca bira kutusunu Gracie’ye uzattı ve işte tam da bu şekilde, babasının arkası dönükken, küçük Gracie hayatında ilk kez biradan bir yudum aldı.
“Öggh!” diye buruşturdu suratını. “Acı bu!”
“Susuzluğunu daha iyi giderir böylesi tatlım.”
“Peki, onu acı yapan şey ne Moe amca?”
“Ne mi? Biraya acılık veren şey, şerbetçiotudur.”
Gracie yine suratını buruşturdu. “Yani şerbetçiye gidip otlu bira mı alınıyor?”
“Yok, bir tanem, bira şerbetçiden alınmaz. Otlu bira diye bir şey de yoktur. Şerbetçiotu en katı vejetaryenlerin bile yemediği tuhaf bir bitkidir. Çiftçiler bu bitkinini çiçeklerini kurutup toz haline getirirler ve adına “şerbetçiotu” derler. Ha bir de şu var: yalnızca dişi çiçekler bira yapımında kullanılır. Erkeklerin onu bu kadar çekici bulmasının nedeni belki de budur. Çiftleşme dürtüsü yani.”
“Moe!”
Amca, Gracie’nin babasını hiç takmadan devam etti: “En sonunda” dedi, “Bira yapımcıları şerbetçiotunu alıp maya, arpa ve suyla karıştırdığında ve bu karışımı mayalanmaya, yani fermantasyon yoluyla çürümeye bıraktıklarında işçilerin coşkusuyla öyle gazlı, altın parıltısıyla öyle görkemli, şeytan tüyü varmışçasına öyle baştan çıkarıcı ve öyle mükemmel bir ferahlatıcı iksir çıkar ki ortaya, ruhunu ele geçirip insanı tüy gibi hafifi bir ortamın içine itiverir. Orada, Baudelaire’nin deyişiyle, tüm insan dürtüleri havada uçup birbirine karışır.”
“Çocuğa saçma sapan şeyler anlatmayı bırak. O daha beş yaşında.”
“Altı sayılır” diye şakıdı Gracie.
“İtalya’da ve Fransa’da, Gracie’nin yaşındaki çocuklar bir yere girip bira ısmarlayabiliyor ve alabiliyorlar.”
“Öyle mi! O halde o insanlar kafadan hasta!”
“Belki de; ama onların ülkesinde alkolle ilgili sorunlar, güvenli ve aklı başında Amerika’dakinden çok daha az…”
TOM ROBBINS
“B, BİRA” TOM ROBBINS, Çeviri: AYSUN BABACAN, AYRINTI Yayınları, 2011, 102 sayfa…