“Yenilenmeğe yönelmiş her yaşam biçimi,
ağır bir küf kokusunu da yanında, birlikte
getirir: Ama unutmamalı ki, küf, aslında,
yepyeni yaşam birimlerinden oluşur
-çürüyenin üstünde serpilen
taptaze canlılardan…
Yaşam bir yoldur temelde, doğru; ama, hep,
belirli yolların yürünmesi sonucu ulaşılan
yerlerde, durağanlaşmağa çalışan,
yerleşmeğe çalışan bir yol…
Yola çıkan kişi,
daha önce konakladığı yerlerin izini taşır
-yeni konaklayacağı yerlere dek,
ve, tabiî, yolda attığı adımlar boyunca…
Yolunu kendin yürüyebilmek için,
yönünü kendin koymak zorundasın.
Yönsüz yol yoktur – yol, ancak,
bir yön ve bir yürümeden oluşur:
Yeni bir yol, yeni bir yön demektir.
Yürünmemiş yol, yol değildir.
Açılmış yollarda yürümek neye yarar ki?
Yönü zaten belli olan yol, yol bile değildir:
Yol, yönsüzlüktür. (Bir arabaya takılmış
bir pusula, hiç durmaz, dönüp durur…)
Yolun yönü, yol açılırken belirlenir
-açıldıktan sonra da, artık,
zaten bellidir: belirli bir yola girmek,
belirlenmiş (bir) yön(ler)de yürümektir.
Sahici yürüme,
yol açmadır.
Yolu yol yapan, yola çıkma edimidir.
(Gerçek yollar da öyle açılmaz mı zaten:
Dinamit ekipleri, ekskavatörler, greyderler
-bir gürültü, bir patırtı: sonra,
dümdüz asfalt üzerinde kayıp giden lastikler…)
Açılmış, hazır yollarda
yumuşak yumuşak dönüp duran tekerlekler
ne anlarlar ki, yol asıl nedir – ya da, salt,
yol nedir…?
Yolu gerçekten bilen,
yolun gerçekten ne olduğunu bilen,
yolda dönüp duran tekerlek değildir:
kazmadır, kürektir, dinamittir
-tekerlekler terlemezler…
Yolu,
yürüyen bilmez;
açan bilir.
İnsanın özgürsüzlüğünün temeli,
kendisinden önce zaten açılmış, belirlenmiş
yollarda yürümek ‘zorunda’ kalarak,
yönlendirilmektir
-özgürlük de, yol açabilmektir.
Bağımlılık ‘zorlanma’ysa, bu,
bir yolu yürümeğe zorlanmaktır
-belli, belirli, açılmış, açık bir yolu…
Özgürlük yürümekse,
açılmamış, belirsiz yollarda
yürümektir.”
ORUÇ ARUOBA
YÜRÜME, ORUÇ ARUOBA, METİS Yayınevi, Eylül 1996, 224 Sayfa.
(Fotoğraflar : ‘On The Road / Yolda’ filminden. Yönetmen : Walter Salles, Eser : Jack Kerouac)