Aylak Adamız’ın daimi takipçisi olarak, onlarla tanışma fırsatım da oldu. Doğdukları mekana doğru yol alırken yazılarında bahsettikleri gibi niçin birasever olduklarını anladım. Onlar mı birayı seviyordu, yoksa bira mı onları iki ucu açık soru. Sokakta köşeyi dönünce Orhan Veli’nin şiiri çağrışım yaptı ; ‘Gemlik’e doğru denizi göreceksin sakın şaşırma’. Köşeyi dönünce, bira varilleriyle karşılaşınca gülümsedim, biraseverlik boşuna değilmiş!
Onlar sayesinde okumak için fırsat yaratmayacağım, adını bile duymadığım yazarları, kitapları ve şairleri tanıma fırsatı buldum, buluyorum. Hediye ettikleri Ingeborg Bachmann ile trafikte yol alamazken zamanı ertelemeyip şiirde alıyorum yolumu. Umarım daim olurlar. Crockett’in naif sınavını geçtikten sonra, önce gaipten haber mi alıyorum derken, aldığım göksel duyumla yazarak katkıda bulunmaya çalıştım. Skycell lakabı buradan doğdu. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanındaki gibi herkesin bir tutamak sorunu vardı, ben de Aylak Adamız’a tutundum, hayatın rengini ve ahengini yakalamak için. Bugünlerde bir boya reklamında ‘hayattan rengi çıkarın geri neyi kalır ki’ gibi bozuk anlatımlı bir cümleyle anlatmak istedikleri onlar için somut bir neden. Ancak işin biraz daha detayına bakmak istersek, hayatın rengi var mıdır? Kime göre hangi renk güzeldir? Renksizlik neyi ifade eder? Siyah-beyaz çok mu uç renklerdir? Sonu olmayan belirsiz sorular ve herkese göre değişken cevaplar. Bence en şiirsel cevap, Bülent Ortaçgil’in şarkısında dediği gibi ‘renkler müşkül durumda ressamlar şaşkın’.
Renginiz ve ahenginiz daim olsun, gülüşünüzle kalın.
SKYCELL