“şiirimin temel yapısı, yani başlangıç noktası: tanrısal sezgi yoluyla hayata bakmadım.. şiirim hem discursif, hem de sezgisel oluşturucu olarak belirginlik kazandı.. şiirim, parçalanan arap kuşağını, dağılan halkını sergiler.. araplar için ölüm, basit ve doğal bir olaydır, iyi tanıdıkları toprağa dönüştür.. şiirlerimde adı sıkça geçen ‘şamlı mihyar’, ‘adonis’in yansımasıdır.. doğada çocukluktur, saflıktır, iyiliktir.. onun için şiirimin arka planında bir mistisizm yatar.. ‘şamlı mihyar’ sürekli devinim halindedir, dinin kalıplaştırdığı toplumu sarsmaya gelen ve sürekli haksızlığa karşı çıkan bir devrimcidir.. şiirimdeki temel gelenek budur : şiirim geleneğe dayalıdır.. ama bununla birlikte şiirim, arap şiir geleneğine yeni bir yol, yeni bir soluk getirmiştir ve arap şiir geleneğine şiirimle yeni bir giysi biçip dikerek giydirdim.. şiirim ‘hallaç’ ve ‘niffari’nin temeli üzerinde yükselmiştir..”
ADONIS..
‘AYNA VE DÜŞ..’, ADONIS, Çeviri : METİN FINDIKÇI, AVESTA Yayınları, 2002, 142 Sayfa..
“..
..
..
Kadın :
senin için ölüyorum. sana olan sevgimden
bir yanım eksik uyandığımı görmüyor musun?
senin için ölüyorum,
kararsızlığın içine düşüyorum.
benliğimi duyumsamadan, bedenimi duyumsamadan,
nerede yaşadığımı bilmeden bu güzel
bedenimin ardında.
her şeyi.. neden, oysa, neden açığa vurmuyorum :
oysa hayatın eşsiz olmasını istiyorum
neden, oysa, neden insan gibi doğal yaşayamıyorum, ölümüm
söylediğim her yerde : sen vatanım olmasan
zamanın düşmanı olan şey dostum olur mu?
(sessizlik..)
böylece ey aşkın bedeni sesimi sana bırakıyorum
bana, yolumdaki zerreciklerin yarasını ellerinle sunman için
kuldum- belki de tanrı diye kocamın aşkını bildim.
kocam- şimdi tapınağım diye bildiğimdi.
isteklerimizden başka hiçbir şey gidip gelmez aramızda.
(sessizlik..)
ey gurbet seni yeryüzünün her köşesinde seviyorum,
çocuğuma ne söyleyebilirim
kendi beşiğinde gurbetteyken?
babasının yatağını unuttum, bana şehvet olan şeyi de,
yıllardır kullanıldığımı bilerek arıyorum şimdi,
söylesem mi? günahkarlığı onaylar gibi. iştahla,
güzelliğiyle yağarken gökyüzü ve yeryüzü bardağımıza.
gökyüzü inlediğinde peygamberler bilir ne olduğunu
görüyor musun, filinta
damatların mutluluğunu? ancak
aydınlatana bedenini ver bana, ey sen, koynuna al beni, esiri
olayım beni büyüleyen organlarının.
(sessizlik..)
bağrından ve boğazından gelen bir kokun var senin, son
buluşmamızdan damla damla damlayan, içine
boşaldığın ve boşaldığım. açılırken
içime akan bir şelale olan. gecemin ışığında şeffaf.
yarılan – yerde
depremi kendine kardeş yapan
göbeğimde gizli,
saldırganlığını ve savunmasını yalnızlaştıran.
iyileşeceksin, içindekini yeter ki uyandır. benliğimle ve
ölümümle yüzleşmeme
sen neden olacaksın, özgürlüğüm gibi.
günahlarımla selamlaşacağız
bu sürecin sonunda.
ölümüm. ecelimle
kısmetim benliğinle. resim ve şiiri gibi bir iklimdir sende
ve içimde yitenle,
içindeki zerreciklerle daha da çoğalırım, orman gibi.
içinde görmediğim mevsimlerim bile olacak, içinde – ne ateşim
ne toz. ot
su birikintileri gibi fışkırır topraktan,
içinde yitişini görüyorum, yitişimi, al beni.
bedenim aşkın çamurudur, işte benliğimi sana
teslim ediyorum.
(sessizlik..)
..
..
..”
ADONIS..
‘TARİH KADININ BEDENİNDE PARÇALANIR..’ ADONIS, Çeviri: METİN FINDIKÇI, ARTSHOP Yayınları, 134 Sayfa, ne yazık ki basım tarihi kitaba koyulmamış..