“Ömrüm diyorum şimdi ömrüm
Üzgün bir çocuksun sen ve yalnız
Öyle kal çünkü bu dünyada
Sana en çok mutsuzluk yakışıyor”
Ahmet Telli
Yılların koşar adım geçtiği, hüznün her an hayatımıza hem sevinç, hem zehir akıttığı bir hazin geçit ömrümüz.. neyse ki vazgeçtim çoktan yılların adımlarını saymaktan.. otuzlu yaşlarda çok yıkıcı ve yorgun geçen bir beş yıldan sonra bir anda kaç yaşında olduğumu fark ettim.. unutmuştum saymayı.. bir yaş hesabı iddiasıyla başlayan öylesine bir sohbet benim kaç yaşında olduğumu fark etmemi sağladı.. her aklıma geldiğinde ağız dolusu güldüğüm bir anıdır.. kendimden bu kadar çok uzaklaştığım için kendime üzüldüğüm bir yoğunluk yaşadım o anda. Oysa ne olursa olsun şimdi koca bir kadın olan, güzel gözleriyle etrafına umutla bakan, çok çalışkan, çok heyecanlı, dünyadan kendi payını isteyen o kız çocuğunu korumaya söz vermiştim yıllar önce.. ne yazık ki hiç koruyamadım hayatın acılarına, darbelerine karşı.. çünkü hala küçük bir kız çocuğuydu o.. dünyayı hala anlayamıyordu..
“Ölüm hiç de ürkünç gelmiyor
Yaşanmışsa tüm yaşanacaklar
Acı yitiriyor anlamını ve renkler
Kül oluyor körleşirken gökboşluğu”..
Ya yaşanması gerekenler hep yarım kalmış ise.. yine de ölüm ürkünç değil midir.. ?
işte bu gel gitlerle uğraşırken, bir arkadaşımın mesajıyla ‘itü’de seyyar sahne tarafından ‘oğuz atay’ın ‘tehlikeli oyunları’nın sahnelendiği bilgisini aldım..
Erdem Şenocak bana göre çok başarılıydı.. tek kişilik bu performans ve bir de salıncak.. oğuz atay niyetine gidip sımsıkı sarılasım geldi kaç defa.. sahnede görmek masalsı bir duygu.. çok başarılı .. ve bu yürek işi bir çalışma.. ticari kaygıdan uzak.. seyyar sahne “tezer özlü -çocukluğun soğuk geceleri”ni de sahneliyor..
‘Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar’; “ağzının, güzel dudaklarının kenarında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. kendinden veriyorsun, durmadan eksiliyorsun. oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak elde ederler istediklerini. ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum”
Evet, bazı insanlar hiç çaba harcamadan, oldukları yerden kıpırdamadan elde ederler dünyayı.. yoksa çok şey mi bildik, istedik ve hayal ettik .. ahh oğuz atay..
Bir de geçen gün Cemal Süreya öldü dediler.. öldüğü gün dediler..
O en güzel, en mutlu, en mutsuz, en hüzünlü anlarımın şairlerinden.. o bir dersim sürgünü..
“Bizi kamyona doldurdular.
Tüfekli iki erin nezaretinde..
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular..
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar..
Tarih öncesi köpekler havlıyordu.”
Her şeye rağmen, kendini doğuran insanlık.. cemal süreya’yı doğuran hayat.. aşkın şairi.. her daim hüzün verirken, derde derman olan kelimelerin büyücüsü..
‘aşk’ şiirinde beni benden alan.. işte o çok sevdiğim dizeler.. imgeler..
…..
“Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik..”
“Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük..”
hayat başka nedir ki..? sadece ‘an’lar.. ‘Keşke yalnız bunun için sevseydim seni’
‘Taflan’