‘yürüyüşçü bir terslik insanıdır..’ – David Le Breton

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

‘adımlar sessiz ve rahattır, törensizdir.. yürüyüşçü her zaman beklenmedik bir anda gelir, varlığını hiçbir ses haber vermez. beklenmedik ya da sıradan sahnelerle karşılaşır.. uyuyan ya da son derece hareketli köylerden bir hırsız gibi geçer.. çocuklar oynar, köpekler ona bakar, meraklı bakışları belli eden perdeler titrer pencerelerde, erkekler ve kadınlar bahçeleriyle uğraşırlar ya da tarlalarda çalışırlar, ağaçları devirirler.. o geçerken sesler kesilir bir an ve dikkatlerin kendisinde toplandığını sezer.. şaşıran yerleşiklerin merakı yürüyüşçünün suskunluğunu ve ağır başlılığını bozar.. dumanı kokusunu uzaklara yayan bir çiftlikte tavuklar yemlenir, ahırlar sessiz bir hareketlilik izlenimi uyandırır, elinde süt tenceresiyle bir çiftçi görülür, ipe asılı çamaşır rüzgarda şaklar..

camilo jose cela, taracena’ya varır ve kimseyi bulamaz orada.. ‘sıcakta öğleden sonra saat dörtte, sadece düş kırıklıkları içinde, birkaç kayısı çekirdeğiyle oynayan bir çocuk var.. yerde sürünen oku, katırları koyuverilmiş bir araba daracık bir yerde, güneşte kavruluyor.. birkaç tavuk bir gübre yığınında yemleniyor.. bir evin ön tarafına asılmış, yıkanmış, kartonu andıran ve kar gibi parlayan sağlam ve sert gömlekler kuruyor..’ (cela, 191)

laurie lee hasat toplayan köylülere rastlıyor.. ‘yanlarına vardığımda, dikiliyorlardı ve bakıyorlardı ve ben bir şey söylemeden geçip gidiyordum yanlarından.. kimi zaman da kollarını kaldırıp selamlıyorlardı beni ve güneşin yaktığı ellerinde, kıvrık ve ışıl ışıl parlayan, altıncı bir tırnak gibi oraklarını gördüğümü sanıyordum..’ (lee, 1996) yürüyüş paylaşılmış ya da gizli bir sürprizler dünyasıdır, insanda bir yaşama şaşkınlığı doğurur ve zamanın kırılganlığından bir kırıntı yakalama olanağı verir..

yürüyüşçü bir terslik insanıdır, gündüzleri yol alsa da sembolik olarak görünmez, sessiz bir gece yaratığıdır, tüm aydınlık silinir onda.. kendi adımlarının yolunu yaratmak için bilinen yerlerin yanından dolaşmak, kalabalık yollardan kaçmak toplumsal bir gereklilik getirir.. yürüyüşçü küçük aralıklar, iki-aradalar insanıdır, ters yollara girmesi onu bir karşıtlar birliği içine sokar : hem dışarıda hem içeride, hem burada hem oradadır.. bazen rastgele, kamusal alanların dışında bulunanların kişisel hikayelerine dalar çünkü onlar çok yalnız, çok çekingendirler.. ve böylece yol iyi ve kötü sürprizlerini dağıtır.. sürekli yabancı olan yürüyüşçü iki akşam üst üste aynı yerde değildir.. bir akşam kurmuş olduğu ilişkiler ertesi gün sıradan anılara dönüşür.. yürüyüşçü bedeninin ve soluğunun ölçüsünde yol yaratır; uyumak için de, beslenmek için de, yürümek için de kimseye hiçbir şey borçlu değildir, yol arkadaşlarını seçer ve keyfine göre bir yalnızlık içine dalar..

‘beni yürümeye iten çok önemli nedenlerden biri bazı meçhul rastlantılarla karşılaşmak, her gün beklenmedik, farklı ilişkiler kurmak, sonuç olarak tutkulu ve de cesaret kırıcı bir deneyim içinde yaşamaktır : sürekli yabancı olmak, görünüşe göre değerlendirilmek, kabul edilmek ya da reddedilmek, bir yolda, bir kafede ya da bir çiftlikte bir anlık bir konuşma sırasında kim olduğunu, ne olduğunu açıklamaya çalışmak..’ (lacarriére, 1977)

boş ve dar alanlarda, ara yollarda dolaşmak aynı zamanda gerçek ve simgesel anlamda yolların yan yanalığını, sadece bazı izleri kalmış sessiz dramları da açığa çıkarır..

werner herzog, bir gün, bir ırmağa atılmış, neredeyse yepyeni bir bisiklet bulmuştur.. bir cinayet ya da bir kavga, bir tartışma, kimsenin sözünü etmediği o yöreye mahsus bir trajediden kuşkulanarak, uzun uzun düşünür..

sapma, yadırgatıcı durum, bir terslik çoğu zaman çekingenlik, hatta düşmanlık doğurur ve sözgelimi arabasız bir gezgin gören jandarmalar endişelenerek, gayrete gelirler.. birkaç yıl önce vézelay’den hareket ederek compostela’ya doğru yürüyen pierre baret ve jean-noéel furgand kötü bir deneyim yaşamışlardır bu bağlamda.. dokuz kez aranıp, sorguya çekilmişler ve yolda yürüyen sırt çantalı ve arabasız bu iki kişiden kuşkulanan ve kimliklerini gizleyen birtakım insanlar tarafından sık sık ihbar edilmişlerdir.. (baret, furgand, 1999)

paradoksal bir biçimde, başka bir yerden gelmek ve bir yerden sadece geçmek dilleri çözer ve anında ilişki kurmayı kolaylaştırır.. tanınmamak ve en fazla birkaç sat içinde herkesin uzaklarda olacağını bilmek, görüşme isteği konusunda cesaretlendirir insanı : sadece konuşma ve küçük yardımlaşmalar, birlikte bir yudum su ya da şarap içme, bir dillim ekmek ya da yöredeki küçük bir lokantada yemek yemek değil, yolun kısa bir bölümünü bir yük arabasında ya da bir traktörle, mümkün olursa bir arabayla -yürüyüş etiğine küçük bir saygısızlık- kat etmek.. aynı çeşmeden ya da dereden su içmek, sabah çiyine doymuş çimende, yıldızların altında geceyi birlikte geçirmek, bir derede birlikte yıkanmak.. bunlar hiçbir sakıncası olmayan ama silinmeyen anılar bırakan yürüyüşçülerin geçici kardeşlikleridir..’

DAVID LE BRETON..

‘YÜRÜMEYE ÖVGÜ’ , Çeviri : İSMAİL YERGUZ, SEL Yayıncılık, Temmuz 2003,143 Sayfa..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.