yediğinden, içtiğinden çok arkadaş ortamına ilgi duyan bünyeme tam da cuk oturan bir filmden bahsetmek istiyorum sizlere…
orjinal adı ”Happy Thank You More Please” olan filmin senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu ”Jons Radnor”…
menfaatlerin çocukların bile dünyasına çabucak yerleşip katmanlaştığı, tüm ilişkilerin sürekli tökezlediği şu zamanımıza hafif dokundurmalar yapan içten bir film olmuş.
ana karakterimiz Sam; kısa hikayeler yazan bir yazar, ki işinde de çok başarılı değil.
alkollü sosyalleşmelerin ardından 2. levele geçip tek gecelik ilişkiler yaşayan, kendini serkeş bir hayatın piri sanan, kısaca yerli ıssız adam profili bir karakter.
çokta önemsediği bir iş görüşmesine giderken, metroda, ailesi tarafından unutulduğunu sandığı bir çocukla tanışır.
oysa Rasheen vesayet altında bir çocuktur ve verildiği aileye de hiç ısınamamıştır.
Sam, Rasheen sayesinde başarısızlıkla sonuçlanan iş görüşmesinin ardından, kabarelerde şarkı söyleyen Mississippi ile tanışır,
ve alkolün desteği ile tek gecelik değil de 3 gecelik bir ilişkinin içinde bulur kendini…
Sam’in en yakın arkadaşı ise sürekli vedalar yaşayan, ”kahretsin yine yanılmışım” sözünü tapınak sözü gibi kalbine kazıyan, saçlarını rahatsızlığı yüzünden kaybetmiş, yardımsever Annie…
birde mülkiyeti sevmeyen ve asla evliliği düşünmeyen Mary ve Charlie isminde bir çiftimiz var, işte film her biri içimizden biri olan bu insanların fark edemedikleri bir çok şeyin farkındalığını anlatmaya çalışmış…
filmde en çok hoşuma giden mesajlardan biri ise ”teşekkür et,ve daha fazla lütfen…”
yine hoşuma giden mesajlardan biri de, sevmek için dekoru düzgün bir bedenden ziyade sevme yeteneği olan bir ruha ihtiyaç olduğu gerçekliği anlattığı bölüm…
nede olsa beyaz atlı prensi herkes sever, herkes o prensin şatosunda yaşamak ister, öyle değil mi?
asıl mesele yeşil kurbağa ile bir aşkı bir hayatı paylaşmakta…
yazdıkça film azalsın istemiyorum, izleyin derim…
‘BULUT’