‘Bir mektup yazmak istiyordum, ama adres bilmiyordum. Yani hiçbir adres bilmiyordum. Bana inanmazlardı, bunun için utanıyordum. Bana herhangi bir adres söyler misiniz? diyemezdim.
Oysa herhangi bir adres yeterliydi benim için…’
Oğuz ATAY – Korkuyu beklerken – Demiryolu Hikayecileri
Ve yine yollardayım yalnız başıma.. yalnız gezmeleri seviyorum.. ama gideceğim yerde nedense hep birilerine söz veririm geleceğim görüşürüz diye.. sonra sıkışır kalırım o başkalarının planları içine.. yine öyle oldu ya neyse..
İnsanın bulunduğu yer, zaman ve an’dan başka bir yer zaman ve an’a dahil olması sanki kederleri azaltıyor gibi.. nedense bu sene öyle hissettim.. uzaklaştı, silikleşti canımı yakan her ne varsa.. gelir gelmez ise içimi sıkan aynı el harekete geçti yeniden.. yeniden.. oysa ne kadar uzaktı benden her şey.. ve ölüm.. bir an başka bir gökyüzü altındaydım .. ve gökyüzü o kadar berraktı ki .. küçük sahil kasabalarında benim hiç içemediğim o biranın tadı bile ne güzeldi.. kabuklu fıstıkla bira içmek.. bir de ucuz şarap.. ama tadı pek bir hoş.. zira şaraptan da anlamam hiç.. ben her konuda biraz acemi ve ilgisizim.. zaten çok unutkanım.. o yüzden hep bir daha keşfederek yol alırım.. son zamanlarda isimleri unutur oldum.. geçen gün yeni tanıştığım birine adını tekrar sorabilirim şaşırma dedim .. güldü sadece.. artık isimlerin mıh gibi beynime kazınmasını istemiyorum.. bu özensizlik değil de biraz vazgeçiş gibi.. sanırım bir çok duygudan, kuraldan, zorunluluklardan vazgeçtim artık.. önce isimleri unutarak başladım.. hani seslendiğinizde en güzel sesleri çıkaran isimler vardı ya hayatımızda… en çok ta canımızı onlar yaktı..
zaman zaman kendimi ülkesiz, yersiz yurtsuz hissediyorum bu uzak diyarlara gittiğimde.. İnsanın kendini hiçbir yere, adrese ait hissetmemesi, aidiyet duygusunun olmaması..
hiçbir yaş’ a ait hissetmemesi ayrı bir huzur.. Bana göre ölüm herkese eşit mesafede olduğu için, herkes aynı yaştadır.. galiba bir tek ölüm bu kadar adil.. herkese aynı derecede acımasız ve koşulsuz..
Saçlarımı da kısacık kestim tatile çıkmadan önce.. şimdi bakıyorum da hayli uzadı.. çok severim kısa saçı.. jean seberg’in serseri aşıklar filmindeki fotolarını kuaförlere gösterip az kestirmedim.. Pratik şeyleri sevdiğim, beni yoran uğraştıran şeyleri sevmediğim için.. Formalitesiz, sevgisiz, ilgisiz, bakımsız da dayanabildiği, hep bir iki el darbesiyle iyi durabildiği için.. uzun yollar için de iyidir.. böylece beni özgürleştirdiği içindi belki de.. turgut uyar’ın jean seberg’e yazdığı dizelerdeki gibi..
‘Saçlarımı hep kestim
Tutacak kadar kalmasın dedim
Çünkü bir başkaldırma ancak
Saçlarından tutulur……’
Ama uzadı yine kara saçlarım.. sanırım biraz uzun kalacaklar renklenecekler bu defa .. bazen bir kadının saçlarını değiştirmesi yeni bir sayfa açmak gibidir.. züğürt tesellisi işte..
aşk ise bir var bir yokmuş mesafesinde.. bir var bir yok gibi… bazen hiç sevmiyorum.. bazen çok seviyorum.. çoğu zaman sevmiyorum… galiba artık sevmiyorum…
sanırım aşkı geçtim gözlerimi açabilirim… sevgimle…
‘TAFLAN’
‘o bir çay istemişti, trenin içinde
biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
ben yalnız kalmıştım, senin içinde
oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin..’
Haydar ERGÜLEN
(Üzgün kediler gazeli – iç nefes)