Sıradan olanı sıradan yapan nedir? Aslında sıradan ifadesini kullanmak da istemiyorum, bu bir şekilde ona “küçültücü” bir anlam yüklediğim çağrışımını yaratabiliyor. Oysa zaman zaman, sıradan bir yaşamı oldukça cazip buluyorum. Buradan sakın, sıradan bir yaşamım olmadığı anlaşılmasın, bu ciddi bir yanılsama olur. Sıradan için bir tanımlamam yok, evet belki gündelik diyebilirim, ancak bu da sıradanın içinde mayalandığı bağlama denk düşebilir.
Ha, belki sıkıntı ve bıkkınlık diyebilirim. Boğazındaki el ya da sırtından boşalan soğuk ter de olur. Aslında demek istediğim, “normal” evet evet normal. Normal nasıl bir kavramdır yahu?! Normal insanlar, normal aileler, normal ilişkiler… Çan eğrisinde seyreden, ortaya kümelenmiş eylem, hareket, tutum ve tavırlar. Kimdir sayın bayım, bu normal? Nerede yaşar, nasıl doğar, nasıl beslenir, nasıl sevişir? Harbi ya, sevişir mi bu normaller? Yoksa mekanik bir iş bölümü müdür orada, o esnada olup biten? İnsan kültüre, geleneğe, topluma vs. karşısına çıkarılan, kafasına kafasına vurulan teamüllere veya yapılara, kafa vurmadan nasıl adam olur? Yoksa, ancak bu şekilde, sonsuz bir bi’atle mi normal olunur? Peki, bu normallikten, normal olarak isimlendirilen garabetten en çok kimler payelenir? Egemenler mi, muktedir olamayan gayri-muktedirler mi? Söylesene sayın bayım, bu hayır mıdır şer midir? Allah bundan razı mıdır? Baksana, hepsi birden onun adına konuşup, onun adına yargılıyorlar? Ya çok eminler ondan ya da çok korkuyorlar. Her iki durumda da O’ndan emin olmaya, O’nun biz kulları için olan bedbahtlık veya mutluluk hükmünden emin olmaya işaret etmiyor mu? Ammawelakin, bendenizin yürüdüğü kadarıyla böyle bir emin olma hali yok, hiçbir yerde. Takıl diyor sadece, kafana göre, yürü. Ve ben tüm bunları yazarken, bana Amerikan Merkez Bankası ve Kabe arasında bir yerden bakıyor ve “salak” diyor. Hadi bakalımmm… Hepsi zannım, hepsi benim minyatür yanılsamalarım. Tıpkı, kendim gibi… Sarp yokuş, bir ileri, on geri.
‘İbn-i Zerabi’