Buna ihtiyacım var. Uzun zamandır kısa belleğim, uzun bellekte tutulan ne kadar anı varsa, hepsi rüyalara emanet. Gülünecek durumdayım aslında; ancak lütfen siz gayri-muktedir iktidar sahipleri, sizi kastetmiyorum. Delileri, ucubeleri, cadıları, kurtadamları, vampirleri vs. nefesini, kudretini harekete geçirmek için, oluş için kullananları kastediyorum. Sizin o yapış yapış müstehzi gülüşlerinizi istemiyorum. Çünkü sizin acımanız; ancak istihzadır. Çünkü siz mutsuzluğumla beslenirsiniz, ben üzüldükçe büyürsünüz. Üzgünüm, o kadar zorba, köle, rahip ve güçsüz olmadığım/olamadığım için. Evet doğru bildiniz, sizin sattığınız şeytanla da kadim bir bağım var; o yüzden bu “kibrim.”
Bu aralar sıkça düşünüyorum, aslında ben dediğim bu ben (Hangi ben?) sadece birinin, evet işte orada o!, gördüğü bir rüyadan ibaretim. O kadar yani… O uyanacak birgün ve “ben” diye endişesine tutulduğum bu mesele de ortadan kalkacak. Ammawelakin, helal olsun, ne diyeyim daha, öyle gerçekçi bir rüya ki gördüğü, acı çekiyorum, aksırıyorum, kalbim sıkışıyor… Ve beynim, evet ya beynim, kafam değil başım değil, beynim acı içinde, sızlıyor, yanıyor ve evet beynim tıpkı bedenim gibi, sabahları ağırlıkça hafiflerken, geceye doğru acıyla ödem yapıyor, şişiyor. Sabahları hafiflemesi sadece tekrar ağırlaşacağını bilmesinden. Rüyaları kullanarak, uzun bellekten derlediği saçmasapan kombinasyonlarla, gerçeklikle kurduğum ilişkinin tarihsel kaydını tutan arşivimi tasfiye etmesinden.
O sebepten, ağlayamıyorum bile, sadece kahkahada istiğrak arzusu diyebilirim bu duruma. De hocam, kafana göre! Aslında, bir hurafeyi yazacaktım. Yin-yang stickerıyla yıllar önce elime tutuşturulan bir arayışa, şimdi bir hurafeye dönüşmüş bir amaca dair yazacaktım. Felsefi bir kuramsal çerçeve çizecektim. Hollandalı ve İspanyoldan devşirdiğim kavramsal araçlarla analiz edecektim. Böylelikle çözüm-odaklı eyleme sürecimi tamamlamış ve mefhumun bilgisine erişmiş olarak, kendimi artık sezgisel olanın kollarına bırakabilecektim. Ama olmadı işte, sadece beynim değil. Bu gerilim kalbim ve beynim arasında. İşte diyalektik sayın bayım, aşırı uçlar arasındaki gerilim. Sınır durumlarla potansiyeli sınananın seyr-i süluku. Bir bozguncu bitkinin, kavramlarıyla, kendi hiperaktif yazgısıyla sınanması.
Ama biliyorum, bu İspanyol ve oğlu Hollandalı’nın oyunu bana. Düpedüz meydan okuyorlar, beni arenaya çağırıyorlar. Şüphesiz Rab bilir, Rab üçümüz arasında adaletle hükmeder… Ve ben korkmuyorum, sonuçta son kertede, O’nun gördüğü bir rüyayım aslında.
‘İbn-i Zerabi’
(resim : mihriban mirap…)