Hayatı ‘Piç’ Olmak…
Hakan Günday’ın 2003 yılında Doğan Kitaptan çıkardığı ve üzerinden yıllar geçmesine rağmen defalarca okuduğum nadir kitaplardandır. Ve her okuduğumda da kendimi biraz daha fazla ‘piç’leşmiş hissetmişimdir…
İlk basımı ben üniversitedeyken çıkmıştı ve elime alıp sokaklarda okumuştum deli gibi herkes hem kapağındaki resme hem bana hem de kitabın adına bakıp ‘cık cık’lıyordu… gerçi muhtemelen o zamanlar bu kitabı benim annem de elimde görse aynı tepkiyi verirdi… Kitap Türk yeraltı edebiyatının birkaç örneğinden biridir bence.
Kitaptan altını çizdiğim yerler ;
‘Kendimi beyaz kadranlı, romen rakamlı bir duvar saatindeki saniye çubuğu gibi hissediyorum. Sadece dönüyorum. Zamanın kendisiyim. Geçiyorum…’
‘Dünya üzerindeki yaşıtlarının yarısı gibi “tanrı var mı yok mu?” sorusunu hiçbir zaman sormamış olan piçler tanrının var olduğunu bilir ancak ona inanmaz. Tanrıtanımazların aksine tanrıyı bilir ama tanımazlar. Tanrının yarattıklarını hatalı bulurlar. Tanrının çalışma tarzını beğenmezler. Dolayısıyla O’nunla hiçbir ilişkilerinin olmasını istemezler. Tanrının varlığını bilen ancak ona isyan etmiş şeytanla da hiçbir benzerlik ve ilgileri yoktur. Çünkü piçler güvenmedikleri tanrıya karşı savaşmazlar. Piçler ve tanrı birçok konuda farklı düşünür. Ancak piçler bu görüş ayrılığını kine dönüştürecek kadar konuyu önemsemezler. Oysa tanrının bu olgunlukta olduğunu düşünmezler ve kendilerinden nefret ettiğini bilirler. Ancak tanrının adlarına biçtiği hiçbir cezanın vereceği acının kendilerine ısmarladıklarından daha katı olamayacağını da bilirler. Ayrıca, sadece islam dininde bile doksandokuz adı olan bir varlığın çok kalabalık olduğunu düşünür ve layık oldukları mutlak yalnızlığın tanrının evrenini reddetmekten geçtiğine inanırlar.’
‘Piçlerin hayatla savaşmaktan, kendileriyle savaşmaya güçleri kalmamıştır. Kendileriyle savaşacak iradeye sahip olmadıkları için de bütün güdülerine boyun eğmişlerdir. Bunun nedeni boyunlarının ince olması değil, kafalarının ağır olmasıdır.’
‘Piçlik insanın son halidir. Daha ilerisi yoktur. Daha ilerisi ölümdür. Bu yüzden kendilerinden önceki kuşakların “kendimden nefret ediyorum ve ölmek istiyorum” diye haykırdığı aynalara, “ölümden nefret ediyorum ve kendimi istiyorum” derler.
“Hayat, tren raylarına benzeyen iki paralel çizginin arasında ilerler. Bu çizgilerden biri en alt, diğeri en üst hayat kalitesini belirler. Çoğu insan bu çizgilere yaklaşmadan olur. Yaklaşanlar ise çizgiden ayrılamaz, çünkü mıknatıs gibidirler. Elektronik televizyon oyunlarının en ilkeli olan pong’ da siyah ekranın solunda ve sağında iki beyaz çubuk ve onların arasında gidip gelen beyaz bir nokta vardır. Piçler, iki hayat kalitesi çizgisi arasında, o nokta gibi hiç zorlanmadan gidip gelebilen tek varlıklardır.”
Ben kendimi hep ‘araf’ ta hissetmeme rağmen hiçbir zaman hayatta orta yolda olmadım ya en üst çizgideydim ya en alt. Ya çok mutluydum ya nefret dolu. Buna psikolojide bipolar bozukluk da diyorlar işte hayatlarında bu durumu çokça yaşayanlar bu kitabı severler diye düşünüyorum. Ayıca bu kitap bir başkaldırı hareketidir Türkiye’ hep en çok satanlarda aşk romanları olurken ‘Kinyas ve Kayra’ başta olmak üzere yazarın tüm kitapları birkaç hafta da olsa çok satanlara girmiştir. Kafalardaki laylaylom roman yaftasını yırtıp atmıştır yazar kitaplarıyla, bundan dolayı da bence en büyük övgüleri hak eder. Çünkü her tabu bir gün yıkılır ancak çok zor yıkılır…
Eyvallah…
‘TERS’