‘baba olmak , insanın hayat hakkındaki fikirlerinin değişmesidir.. kızlar , henüz üç yaşındayken ellerine bir oyuncak bebek alarak anneliğe hazırlanıyorlar.. erkekler öyle değil.. bir adam , çocuğu doğduktan sonra sersemleşir , aptala döner.. bu kaçınılmazdır.. çocuk , babanın dünyasını yönetmeye başlar ve onun hareket kabiliyetini kısıtlar.. hayatın , bebeğin minik ellerindedir.. ben birini öldürürken , araba kullanırken ya da nadide’yi özlerken ‘gerçek’ araya giriyor.. onu nasıl yetiştireceğimi bilemiyorum.. bizim kuşağın ebeveynleri , çocuklarının okuyup büyük adam olmasını isterlerdi.. biz ise çocuklarımızın süper kahramanlar olmasını istiyoruz.. öte yandan , onların üzerine titriyoruz.. sokağa çıkmalarına izin vermiyoruz.. prizlere otomatik kapak , dolaplara , otomobil kapılarına kilit uyduruyoruz.. emniyet kemerleri evreninde yetişen çocuk , sahiden güçlü olabilir mi..
sanırım , annelik de babalık da asla hakkıyla yerine getirilemeyecek görevler : ‘mission impossible..’ hakikatleri , budalalığımızın verdiği enerjiyle abartıyoruz.. çocuklarla ilişkimizde içtenliğin kar etmeyeceğini sanıyoruz.. çünkü nasıl ki kendimizi tanımıyorsak , haddimizi bilmiyorsak , bilincimizin çarkları oksitlenmişse ; dilimiz dua ederken bile yalandan başka şeye dönmüyorsa.. çocuklarımızı da sevmekten aciziz.. körkütük köleliğimizi ve / ya da uçsuz bucaksız vurdumduymazlığımızı onlara dikte ediyoruz.. dolayısıyla her çocuk , bir anne-babaya ait olmanın bedelini ödüyor.. ya da yetişkinler tarafından kuşatılmaktan kaynaklanan travmayı yaşıyor..
bu söylediklerim de abartılı , değil mi.. bir dengesizlikten kurtulmak için bir başkasına yönelmek zorundayız.. en yararsız ve en zararsız insanlar bile cezasız bırakılmaması gereken cürümler işleyerek yaşıyorlar.. hırsızlık , cinayet ve tecavüz gibi suçlara ilişkin yargı ve müeyyideler ; gündelik hayatımızın kahrolası bir zulümler toplamı olduğunu gözlerden gizliyor.. bu şartlarda nefret dahi etkisi altında yaşadığımız toplumsal anesteziyi hafifletemiyor.. varlığımıza hükmeden sorunları görme , bize canlılık katacak dertleri hissetme , her şeyin kötüye gitmesine yol açan tuhaflıkları sezme yeteneğimiz büsbütün körelmiş durumda.. terör ve kör şiddet sayesinde anlamsızlığın eşiğinden döndüğümüz oluyor.. belki bu çağda hayat ile mana arasındaki mesafeyi kapatmada şu mottonun faydası dokunur : bütün günahlar para kaybettirir..’
‘KORKMA BEN VARIM’ , MURAT MENTEŞ..
İletişim Yayınları , 2009..