UÇUŞ..
siper edip elimi
yükseklerdeki uçuşu izliyorum :
gökyüzünün onuru , kuş
kat ediyor
saydamlığı , günü kirletmeden..
yol alıyor batıya , yükselerek
yavaştan çıplak maviye doğru :
bütün gökyüzü kulesi onun
ve dünya onun devinimiyle temizleniyor..
yabanıl kuş
kan arıyorsa da boşluğun gülünde ,
bir oku andırıyor ,
bir çiçeği uçup giden ,
kanatları ışıkta
havayla kaynaşıyor , saflıkla..
ey tüyler , yönelmiş giden
ne ağaçlara , ne çimenliğe , ne dövüşe
ne gaddar toprağa
ne de terli işliklere ,
ama fethetmeye
saydam meyveyi..
selamlıyorum gök dansını
martıların , yağmurkuşlarının
kardan kostümlerini giymiş ,
sürekli davet almış gibi
katılıyorum
onların hızına , dinginliğine
karın durmasına ve telaşına..
uçan ne varsa içimde , apaçık görünüyor
şu kanatların gezgin eşitliğinde..
ey , eşlik eden rüzgar
siyah akbabanın sisteki demir uçuşuna..
ıslık çalan rüzgar , kahramanı
ve onun ölümcül palasını yerinden eden :
bir zırh gibi korurusun
haşin uçuşun dokunuşunu
yinelersin gökyüzünde gözdağını onun
her şey yeniden mavi oluncaya dek..
bir okun uçuşu
her kırlangıcın görevi ,
bülbülün sonatıyla uçuşu
papağanın ve gösterişli giysisinin..
aynada uçuşan sinekkuşları ,
karıştırıyor kırmızı zümrütleri
ve sarsıyor keklik
çiyler arasında uçarak
yeşil ruhunu nanenin..
ben ki öğrendim uçmayı her uçuşuyla
o saf öğretmenlerin
ormanda , denizde , sarp geçitlerde ,
kumdaki sırtımda ,
rüyalarda ,
kaldım burada , bağlanmış
köklere ,
manyetik anaya , toprağa ,
aldatıp kendimi ve uçarak
yalnızca içimden ,
tek başıma , karanlıkta..
ölür bitki , gömülür yeniden ,
toprağa döner insanın ayakları ,
yalnızca kanatlar kaçar ölümden..
kristal bir küredir dünya ,
uçmazsa insan yitirir yolunu :
saydamlığı kavrayamaz..
bu yüzden açıklıyorum kuşatılmamış berraklığı ,
ben ki kuşlardan öğrendim
tutkulu umudu
kesinliği ve gerçeğin uçuşunu..
PABLO NERUDA
Türkçesi : ALOVA
‘KUŞLAR SANATI’ , CAN Yayınları , Temmuz 2010..