‘ümo’.. hayatıma girdiğin güne lanet olsun.. kahkahalarla bunu yazıyorum ve sana küfür ediyorum bir güzel , bilirsin gıyabında ettiğim küfürleri huzurunda da ederim ve büyük sevecenliğinle ‘yarabbi şükür diyerek’ aynı içten küfürleri sen de bana edersin.. ne diyeyim seni bana tanıştırana da sana da…………
seni tanıştıran zırto zaten hayatımdan çıktı gitti , kurtulduk ama sen kaldın benim-bizim başımıza.. gerçi senden kurtulmak isteyen kim.. sensiz geçen günler boşa geçen anlamsız zaman dilimleriydi be ‘ümo’.. kasıklarım ağrıyor gülmekten bunları yazarken.. senin söyleyişinle ‘seni seviyorum canım benim’ , iyi ki varsın aman unutma bizi.. göbeğim de ağrıyor artık gülmekten..
bu ‘ümo’ hayatıma 1996’da girdi.. hayatıma girdikten bir ay sonra kendi kendini ince bir şekilde davet ettirip kendisiyle birlikte antakya’ya tatile gittik.. tatillerin hastası , kendini davet ettirmenin ustasıdır ‘ümo’..
neyse benden kaynaklanan mallıklardan dolayı bu ‘ümo’yla beş altı ay filan birbirimizi aforoz ettik.. şükür kafamı dinledim biraz.. çünkü günün hangi saati olursa olsun her yerde karşınıza aniden çıkabilir ‘ümo’.. o gün mucize oldu kendisiyle karşılaşamadınız ya da görmediniz mi , kurtuldunuz sanmayın utanmadan , sıkılmadan uyuduğunuzda rüyanıza misafir olur sizi yine yakalar.. o derece bizi sever sağolsun..
bu uzun kafa dinleme ayrılığından sonra dayanamadım koştum kendimi ‘ümo’nun kollarına attım.. affet beni janim dedim.. affetti büyük insan ‘ümo’.. affetti.. gülüyorum yine..
işte ‘ümo’ ile hasret giderir gidermez başladı bombardımana : ‘fransaya , almanyaya gittim , şuraya gittim buraya gittim..’ derken sohbette sıra geldi nazmi kırık’a , ondan bahsetmeye başladı.. ikimizin de çok sevdiği bir oyuncuydu.. ‘ümo’ bensiz geçen günlerinde vaktini nazmi’yle paris’te mi hamburgta mı ne birlikte sohbet ederek , gezerek geçirmiş.. ne yapsın ‘ümo’ dayanamamış bensizliğe atmış kendini gurbet ellere..
sonra nazmi’den bol bol bahsettik.. tabi en çok ‘ümo’ bahsetti.. fırsat vermez ki sizin konuşmanıza..
(nazmi kırık..)
nazmi kırık’ın oyunculuğunu ilk yeşim ustaoğlu’nun ‘güneşe yolculuk’ filminde görmüştüm.. hayran kalmıştım doğallığına.. sonra değişik filmlerde oynadı.. ben de nazmi’nin en çok yer ettiği , unutamadığım filmleri ‘güneşe yolculuk’ ile kazım öz’ün ‘fotoğraf’ ve yüksel yavuz’un ‘küçük özgürlük’ filmleriydi.. hele ‘fotoğraf’.. neyse başka bir gün ‘fotoğraf’ı ve kazım öz üstadı anlatırım..
kusursuz bir oyunculuk yeteneği var nazmi kırık’ın.. ama sonra mecburi yurtdışı yaşamı olmuş sanırım ve bu yüzden biraz uzak kaldık ustadan..
‘ümo’ sohbetimiz sırasında ‘dur sana nazmi’nin oynadığı kısa filmlerden birisini izleteyim’ diyerek geleceğin kesinlikle büyük yönetmenlerinden birisi olacağını düşündüğüm kürt yönetmen ‘binevşa berivan’ın senaryosunu yazıp , yönettiği 2009 yapımı ‘phone story’ – ‘bir telefon hikayesi’ filmini açtı.. yaklaşık 16 dakikalık bir kısa film olan ‘phone story’de nazmi kırık’ın yanı sıra hevi dilara ve nicole valberg’de oynuyor..
bu 16 dakikalık film de nazmi’nin oyunculuğuna bir kez daha hayran kalırken esas ‘binevşa berivan’ın eşsiz filmine tutuldum kaldım.. arka arkaya kaç defa izledim bilmiyorum.. sıkıntı bastığı anda hemen açıp filmi ve nazmi’yi izliyorum ilaç niyetine.. hiç sıkılmıyorsunuz defalarca izleseniz de.. kısacık filmde dünyaları anlatmış sanki ‘binevşa berivan..’
(binevşa berivan..)
filmin konusu ise kısaca şudur : brüksel’de yaşayan kürt göçmen ‘memo’ (nazmi kırık) bir telefoncu dükkanı işletmektedir.. meraklı yapısı ve yalnızlığı onu müşterilerinin yaptığı telefon görüşmelerini dinlemeye yönlendirir.. özellikle de güzeller güzeli ‘leyla’nın (hevi dilara) telefonlarını..
(leyla : hevi dilara..)
o kadar yoğun bir film ki film bittikten sonra 16 dakika değilde 160 dakikalık uzun bir film izlemiş gibi dolu dolu oluyorsunuz.. tabi ciwan haco’nun eşsiz ‘yade’ şarkısının da etkisi var sanırım filmin etkileyiciliğinde.. filmin bu derece yoğun ve dolu dolu olmasına rağmen akıcılığı da üst düzeyde..
filmi izlerken ya da aklıma geldiğinde ‘binevşa berivan’ keşke bu filmin uzun versiyonunu nazmi kırık ve diğer oyuncularla birlikte bir daha çekse diyorum kendi kendime..
(nazmi kırık..)
film de beni en çok duygulandıran ve güldüren sahne şuydu : ‘memo’ , ‘leyla’ ile annesinin telefon görüşmesini gizlice dinlerken ‘leyla’nın oturum izni alabilmek için evlenmeyi düşündüğü adamlardan birisi için ‘zaten saddam hüseyin gibi iğrenç bir bıyığı’ vardı dediğini duyunca kendi palabıyıklarını acımadan keser.. ‘memo’nun byıklarını kestikten sonra ki hali , etrafın tepkisi , ‘leyla’nın bıyıksız halini fark etmesini isteyişi vs. vs. vs..
ben bulun bir yerden izleyin diyorum.. dolu dolu bir kısa film.. işte oyunculuk budur , işte senaryo budur , işte kurgu budur , işte yönetmenlik budur , işte sinema budur.. elinize , aklınıza , yüreğinize sağlık üstadlar..
gördüğünüz gibi hayatınızda ‘ümo’ varsa susmak bilmeyen çenesinin yanında güzel kalbi ve böyle güzel sürprizleri de var.. ‘ümo’ seni seviyorum canım benim.. beni kızdırma bir daha ‘küs-türt-tüüüüüüür-me’ beni.. şaka şaka cano..
Crockett..