PEYGAMBER DEVESİ
TEKEL işçilerinin direnişiyle emeğin örgütlü olmasının iktidarları nasıl rahatsız ettiğini gördük. Sekiz bin işçinin ısrarlı tavrı bile başbakanı çileden çıkartmaya yetti. Tüm bu peygamber kavgasının ardında Meclis kürsüsünde TEKEL işçilerinden bahsedilmesinin ve Çalışma Bakanı hakkında gensoru verilmesinin olduğu unutulmamalı. Başbakanın peygamber olmadığını teolojik gerekçelerle açıklamasının, GATA’daki başörtüsü yasağından dem vurmasının ya da önceki gün olduğu gibi İmam Hatip Liselerinden bahsetmesinin sebebi köşeye sıkışmış olması. Sözlüde zorlandığı zaman konuyu iyi bildiği yerlere çekmeye çalışan öğrenciler gibi Erdoğan. Soru işçi hakları cevap başörtüsü ve İmam Hatip Liseleri. Kırk türküsü var hepsi de aynı konu üzerine.
Başbakan’ın kalfası Bülent Arınç’ın kostaklanarak hukuka aykırı ve gayrı meşru bir şekilde Meclis’te oda basıp bağırıp çağırmasının ardında da iktidarlarının gerçek bir güç tarafından sarsılma ihtimalinden korkmaları yatıyor. Neticede işçi sınıfıyla Dolmabahçe Sarayı’nda gizli mutabakat yapmanız zor.
ORAN
Buna rağmen erken bir heyecanla TEKEL direnişinden bir Paris komünü çıkartmaya da gerek yok. Çünkü iktidarın güvendiği bir şey varsa o da sendikalı işçi oranının inanılmaz düşüklüğü.
Türk-İş’e bağlı Liman-İş’in yaptığı bir çalışmaya göre Türkiye’de “ücretlilerin sendikalaşma oranının yüzde 6,1, özel sektörde sendikalaşma oranının yüzde 3,4’te kaldığı” belirtiliyor. Başbakan sırtını bu düşük sendikalaşma oranlarına dayadığı için neredeyse iki aydır sokakta yaşayan işçilere “‘Kusura bakmasınlar, bu ülke yolgeçen hanı değil, bu ülkenin sahipleri var” diyerek kabarabiliyor.
Aslında bu kadar rahatça işçileri “siz kölesiniz ve sahiplerinizi biliniz” anlamında cümlelerle azarlayabilen bir siyasetçinin yine de emek hareketinden korkması ve mazlumluk ve ilahiyat silahını çekmesi umut verici.
Anlaşılan o ki ne kadar çok işçi sendika üyesi olursa Erdoğan o kadar paniğe kapılacak. Sendikalaşmanın önünde bir çok engel var ve bu engellerin kalkması için gerekli kanun değişiklikleri yapılmalı. Fakat bundan daha kolay ve uygulanabilir bir ilk adım var.
TÜKETİCİ DESTEĞİ
Bu adımı arkadaşım Hale (Akay) öneriyor. Hale sendikalı işçi çalıştıran şirketlerin ürünlerinin üzerine “bu ürün sendikalı işçiler tarafından üretilmiştir” ibaresinin konulabileceğini söylüyor. Böylelikle sosyal duyarlılığı olan tüketicinin en azından süpermarkette sendikasız işçi çalıştıran şirketleri tespit etmesi ve onların ürünlerini almaması sağlanabilir.
Unicef ‘in girişimleriyle bugün Uzakdoğu’da üretilen bir çok ürün “Çocuk emeği kullanılmamıştır” ibaresiyle piyasaya sürülüyor. Bu uygulamanın bir çok büyük şirketin üçüncü dünya ülkelerinde çocuk emeğini sömürmesini engellediği biliniyor. Tüketici baskısıyla çocuk yaşta kölelikten kurtulan çocuklar var dünyada.
Sendikalaşma oranının bu denli düşük olduğu Türkiye’de tüketicinin, sendikalı işçilerin ürettiği ürünlere yönelmesi sendikalı olunmasına izin verilmeyen ya da kayıt dışı çalışan işçilerin sosyal güvenliğe ve sendikal haklara sahip olmasını sağlayacaktır. Kaldı ki tüketicinin de aldığı ürünü kimin ürettiğini bilme hakkı olmalı.
Sosyalistler ya da sosyal demokratla dışında AB taraftarı liberallerin de sendikal mücadeleye duyarsız kalmaması beklenir. Avrupa Birliği 2009 İlerleme Raporu Türkiye’de sendikal hakların yeterince tesis edilmediğine ve sosyal diyalogun yetersiz olduğuna açıkça işaret ediyor.
DEVE CÜCE
TEKEL işçilerine sadece halay çekerek destek vermek istemiyorsak, bu memlekette sendikalılığı arttıracak her yolu düşünmeli ve önerileri somutlaştırmalıyız. Ancak bu şekilde Tuzla tersane işçilerini TEKEL işçilerine, TEKEL işçilerini kot taşlama işçilerine bağlayacak bir bağ kurulabilir. O bağ bir kere kurulursa iktidarın densiz had bildirmeleri saygıyla masaya oturmaya dönüşür.
Biz de belki peygamberlik zincirinin kırılmasından değil, işçilerin zincirlerinin kırılmasından bahsederiz.
Bir de unutulmamalı ki “Peygamber develeri avlarını başları dik, ön bacakları kalkık bir biçimde hareketsiz durarak ya da öne arkaya yavaş yavaş sallanarak bekler. Bu davranışları ona dua ediyormuş görünümü verir.”
ÖZGÜR MUMCU
(Halkın Gazetesi BİRGÜN , 05 ŞUBAT 2010)