SEUL CONTRE TOUS / I STAND ALONE..
HERKESE KARŞI TEK BAŞINA.. – GASPAR NOE
Yönetmen : Gaspar Noe
Senaryo : Gaspar Noe
Oyuncular : Philippe Nahon , Blandine Lenoir , Frankie Pain , Martine Audrain
(Drama , – 1999 , Fransa , 93 dakika)
Arjantin Buenos Aires doğumlu Fransız yönetmen GASPAR NOE’nin uzun metrajlı ilk filmi. Ağır bir kara film , hayatı toz pembe gösteren ‘fakiriz, yoksuluz, eşekler gibi çalışıp eziliyoruz ancak karnımızı doyuruyoruz ama çok mutluyuz çok’ türü filmlere karşı dimdik duran bir film. Ağır şiddet dolu ve aile içi ensest ilişkilerin anlatıldığı sahneler içeriyor fakat gerçek hayatta her an herkesin başına gelebilecek olayları tüm çıplaklığıyla anlatıyor.
Gaspar Noe’nin büyük yankı yaratan Irrevisible (Dönüş Yok) filmiyle de bağlantılar oluşturan ve Irrevisible adlı filme yer açan bir kült filmdir.
I STAND ALONE , bir kasabın (PHILIPPE NAHON) başından geçen olayları konu alır. Başroldeki kasabımızın iç sesleriyle film anlatılır. Çalışıp kasap olan kahramanımızın bir otel odasında yaşadığı kaçamak bir ilişkiden bir kızı olur. Kızını kendi başına yetiştirmeye çalışan kasap bir gün yeni yetme kızını kanlar içinde görür. Kızı aslında ilk kez adet olmaktadır ve o yüzden kanlar içindedir ancak kasap kızının tecavüze uğradığını sanıp kızının yanındaki adamı bıçaklayıp öldürür. Olay üzerine cezaevine giren kasabımızın kızı da olaydan sonra akıl hastanesine kapatılır , kasabımızın dükkanı kapanır ve sahibi olduğu tüm mal varlığını kaybeder.
Hapisten çıkınca hayata yeniden bir yerlerden başlamak isteyen kasabımız tanıştığı gittiği barın sahibi bir kadınla sevmediği halde evlenir ve ona taşınır. Karısının hamile kalması üzerine karısıyla Paris’in banliyölerinden birine taşınan kasabımız , karısının ve kayınvalidesinin devamlı kendisini aşağılamalarına ve dırdırlarına dayanamayıp tüm hıncıyla karısını döver ve üstelik döverken özellikle karısının karnına vurur devamlı.. Karısını dövüp Paris’e dönmek üzere yola düştüğünde karısı için ‘şimdi o kaltak tuvalette çocuğunu sıçmakla meşguldür..’ repliğiyle kanınızı dondurur.
Sahneler arası geçişlerde bomba patlaması gibi sesler ve yazılar geçer ekrandan. Örneğin final sahnesinden önce ekran kararır ve ‘kalbinden rahatsız olanlar ve şiddet sahnesi izleyemeyenler lütfen şu anda salonu terketsin’ uyarısı görünür ve bir süre sonra film yeniden akmaya başlar. Kasabın kızıyla yaşadığı ensest ilişkiler , kasabın hamile karısının karnına vurduğu yumruk sahneleri gibi sahneler gerçekten sizi sarsıp yere yapıştırabilir , gözlerinize ve kulaklarınıza inanamayabilirsiniz ama filmde bunlar oluyordur ve her gün yanı başlarımızda bu tip olaylar yaşanmaktadır.
Gazetelerimiz ve televizyonlarımız bundan daha iğrenç ve daha fazla şiddet dolu haberleri her gün gözümüzün içine sokup bu tip olayları insanlara kanıksatmaktadır zaten. ‘O bununla yattı , şu karısını kesti , bu adam öz kızına tecavüz edip sattı , kız arkadaşını boğdu vs bu tür şiddet ve cinsel içerikli olayların haberleri sanki bir filmmiş gibi bizlere tekrar tekrar kusturana kadar izletilmektedir ‘rıza üretim araçları’ olan ‘sahibinin sesi medya kuruluşlarınca’..
GASPAR NOE gerek I STAND ALONE ve gerekse de IRREVISIBLE adlı filmlerinde sokaktaki , evdeki şiddeti tüm çıplaklığıyla sunuyor..
Filmi midesine ve kalbine güvenenler izlesin. Bana göre IRREVISIBLE’dan daha iyi bir film , üstelik IRREVISIBLE’da MONICA BELLUCI ve VINCENT CASSEL gibi vazgeçemeyeceğim çok sevdiğim oyuncular olmasına rağmen ondan daha iyi bir film diyorum..
‘Yalnız olan bir kasabın sakatatlar diyarında geçen dramı..’
BARDAKİ ADAM : ‘Ahlak ?..
Ahlakın ne olduğunu biliyor musunuz ?
Size anlatayım..
Ahlak ona sahip olana aittir , zengin için..
Ve her zaman kim haklıdır ?
Zengin.. Ve fakirin işi bitmiştir..
Adalet ?
Size benim ahlakımı gösteriyim mi ?
Evet..
Telaşlandınız mı ?
Sanırım korkacaksın..
İşte bu benim ahlakım.. (Tabancasını çıkarıp yanındaki arkadaşlarına gösterir.)
İşte ahlak budur..
Bu neden bende biliyor musun ? Çünkü üniformalı Bay Ahlak her zaman kazanır..
O ve onun lanet ahlakı ve ben..
Bu benim adaletim..
Haklı olsan veya olmasan önemli değil..’
KASAP : ‘Herkesin kendi hayatı , kendi ahlakı vardır.. Hayatımı özetlersek benim hayatım şu serserinin ki gibi.. Bunu bir kenara yazmalılar. Birçok insanın ki gibi bir adamın hikayesi benimkisi..
Her şey Fransa’da başladı , peynirin ve hainlerin ülkesi..’
KASAP : ‘Benim korkak olduğumu düşünmemeliler..
Fakat yaşlı inek zengin ve bu yüzden her şeyi yapabileceğini düşünüyor.. İşler böyle yürür. Herkes kendi parası için savaşıyor ve kendi ekmeği için.. Ve kimse senin için bunu yapmaz..’
KASAP : ‘Fakat yalnızlığın bir anlamı yoktur.. Bir adamla , bir kız veya çocuklarla bile yaşarsın fakat hala yalnızsındır.. Ben yalnızım o da öyle.. Yalnız doğduk , hayatlarımızı yalnız yaşadık ve yalnız öleceğiz.. Yalnız , sonsuz kadar yalnız.. Sevişirken bile yalnızız.. Bedenimiz de yalnız hayatımız da yalnız.. Tıpkı bir tünel gibi , paylaşmak imkansız.. Yıllar geçtikçe daha kötüye gidiyor.. Sadece hayatın anılarında yaşamak bu da yavaşça daha geriye götürüyor.. Evet.. Hayat bir tünel.. Herkesin kendine ait küçük bir tüneli vardır.. Sadece sonunda ışık yoktur.. Issız hatırlar bile silinir.. Yalnızca üzerinize vurulan bir üreme kodu.. Boyun eğmek zorunda olduğunuzu düşündüğünüz.. Kendi rızan olmadan doğmak.. Ye , iç , şeyini salla ve yeni bir hayat yarat ve öl.. Hayat büyük bir boşluk.. Her zaman öyle oldu ve öyle olacak.. Bensiz de gayet iyi olan kocaman bir boşluk.. Daha fazla bu oyunu oynamak istemiyorum..‘