‘düşlerin tarihi hâlâ yazılmamıştır..’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“adorno ve horkheimer’e göre çağdaş toplumlardaki birçok olumsuz yanların çağdaş teknolojinin ve bilimin sonucu olduğunu ileri sürenler, bugünkü teknolojinin ve bilimin çağdaş toplumlar üzerinde güç ve etkinlik kazanmasının temelinde, teknolojinin ve bilimin ardındaki ‘toplumdaki ekonomik üstünlükleri en büyük olanların’ bulunduğuna hiç değinmemektedirler.. oysa, bu noktaya özellikle vurgulamada bulunulmazsa, çağdaş toplumlardaki şeyleşme (insan’ın ve insanal-olan her değerin yalnızca şey ya da nesne’ye ait bir olgu ya da sorun olarak algılanabilmesi) ve şeyselleşme (egemen konumdaki kesimle bağımlı konumdaki kesim arasındaki ilişkilerin, ‘sermaye’ ve ‘ücretli işgücü’ gibi yalnızca ekonomik kategoriler olarak ‘görünen’ ve insanla özünden soyutlanmış kategoriler arasında ilişkiler olarak algılanabilmesi) olgularını anlamak olanaksız kalacaktır.. ayrıca, bunlarla işleyen kültürel hegemonya ve hegemonik ideolojinin nasıl işlerlik kazandığını anlatabilmek de son derce güçleşecektir.. hatta, yapılacak açıklamalar, ortadaki ‘şeyselleşme’ olgusunu daha da mistifiye etmek durumunda kalacaktır.. bu bakımdan, örneğin, çağdaş toplumlardaki hegemonyacı ilişkilerin çağdaş teknolojinin kendi rasyonelinden neş’et ettiğini söylemek, adorno ve horkheimer’e göre, temel nitelikte bir yanlıştır.. çünkü ‘bu teknolojik rasyonel (toplumdaki) egemenlik ve baskının kendi rasyoneldir.. teknolojik rasyonel kendine yabancılaşmış toplumun baskıcı ve zorba doğasıdır..’ çünkü, bu iki düşünüre göre, çağdaş toplumlardaki sorunlar, toplumsal sistemin ‘her şeyi aynı düzeye getirici (her şeyi birbirinin eşitlenebiliri kılan; her şeyi birbiriyle değiştirilebilir kılan) öğesinin (ki, toplumun ekonomik temeldir), otomobilleri, bombaları ve sinema filmlerini kullanarak, kendisinin arttırdığı yanlışta (ki, yanlış, bu iki düşünüre göre, teknoloji ve bilimin kazandığı gelişme potansiyelinin, toplumsal ilişkiler nedeniyle engellenmesi yüzünden teknolojinin hayata ters olan negatif yönde ‘ihkak-ı hakta’ bulunmaya itilmesi) teknolojinin rasyonelinin, (toplumsal hegemonyanın kendi rasyonelinin) kendi gücünü ortaya koymasına dek, her şeyi bir araya getirip (her şeye) birliktelik kazandırmasından’ ileri gelmektedir..

‘her şeyin birbiriyle eşitlenebilir kılınması’ ve ‘her şeyin bir araya getirilerek birliktelik içine sokulması’ ise, adorno ve horkheimer’e göre, işlikteki çalışmanın mantığı ile, işlikteki çalışmanın dışındaki toplumsal yaşamın diğer alanlarındaki mantık arasındaki ayrımların gitgide ortadan kalkması anlamına gelmektedir.. daha açık bir anlatımla, çağdaş insanın çalışma saatleri dışındaki yaşamının tüm alanlarının, işlikteki çalışmanın mantığı tarafından istilâ edilmesi demektir.. incelememizin konusu olan sinema sorunsalı açısından ise, insan ile toplum arasındaki symbiotic ilişkinin, en temelde, üretimin gitgide toplumsallaşması nedeniyle, çağdaş insanı toplumsal sistemin dışında ayrı bir varoluş alanına sahip olmaktan alıkoyması demektir..”

“bugüne kadar ise, benjamin’e göre ‘düşlerin tarihi hâlâ yazılmamıştır..’ tarihin bölümü fantazyalar ve düşler düzeyinde yaşanmakta olduğu halde; özgürleşmemiz ve yabancılaşmadan kurtulmamız, yaşanan bu ‘düşten uyanmaya bağlı olduğu halde’ ayrıca, özgürleştirici bir tarih bilgisi yöntemi, ancak, yaşanan bu düşlerin yorumlanmasının yöntemi olabileceği halde, düşlerimizin ve fantazyalarımızın tarihi hâlâ yazılmamıştır! diyalektik düşünce, bunu da yapabilmelidir! yapabilirse, tarihin her momenti’ni, geçmişi, yaşanan günü ve geleceği bir bütünlüğe kavuşturacak olan yeni bir tarihin oluşumuna yöneltebilecektir.. olağan gibi gösterilen tarih zamanının ‘nasılsa öyle’ denen akışının kesintiye uğratılması için bir başlangıç anına dönüştürebilecektir.. kısacası fantazyalarımızın ve düşlerimizin anlaşılmasına ışık tutmak, ‘doğaya tutsak düşmüşlüğün oluşturduğu doğa-üstü güçlere karşı, tarihsel aydınlanma aracılığıyla, öldürücü bir darbe indirmemizi’ sağlayacaktır.. tarihsel aydınlanmanın organı olan diyalektik düşünce, bu nedenle, fantazyalarımızı aydınlatmayı temel bir görev edinmelidir..

düşlerin, fantazyanın ve tüm bilinçaltının kendisi ve kendini anlatım  biçimleri tarihsel olduğu için, bunlar tarihsel olarak aydınlatılmadıkça ve bunları aydınlatıp kendimize ilişkin bilgilenmişliğimize katmadıkça biz de aydınlanmış olamayız! bağımsız varoluş kazanamaz, tam özne durumuna gelemeyiz! düşlerimizin ve fantazyalarımızın anlamlandırılması ve diyalektik düşünce aracılığı ile yeniden değerlendirilmesi düş’ün uyanık bilinçliliğe aşkınlaştırılması sorunu, benjamin, tarih felsefesi üzerine tezler’inde ayrıntılı olarak işler.. daha önceki çalışmalarında olduğu gibi, bunda da, düşler ve fantazyalarla ilgilenmesinin nedeni, düş gören ve fantezistin, yaşadığı kendi tarih dönemine, zamanına ve gününe ilişkin öğeleri açısından, fantazyasının içeriğini görmesini kolaylaştırmaktır.. bunu yapmak için de, fantezisti ve düş göreni bir birey olarak değil; belirli bir tarih kesintin, belirli bir toplumun, belirli bir kültür yapısının ürünü olarak, yani kişi olarak ele alır.. bu ise, alışılmış kliniksel freudçuluğun geliştirilmesidir.. bireyi aşan boyutlarıyla tüm çağdaş yaşamın görünümlerinin toplumsal ve siyasal düzeyde açıklanmasına yönelen bir bilinçaltı irdelemesidir..”

ÜNSAL OSKAY..

‘Popüler Kültür Açısından ÇAĞDAŞ FANTAZYA, Bilim-kurgu ve Korku Sineması..’ , ÜNSAL OSKAY, DER Yayınları, 310 Sayfa, ‘böyle değerli bir kitapta ne yazık ki basım tarihi yok..’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.