“zaman su gibi akıyor, nasıl geçip gittiğini anlayamıyorsun bile.. hayat dönüp arkana bakmana bile fırsat vermiyor koşturmacası içinde.. 2011’i de devirdik cumartesi günü.. 2012’nin gelişi 2011’den belli zaten.. ama umarım 2011 kadar zalim ve acımasız olmaz..
2011 ‘aylak adamız’ ailesinin en çok büyüdüğü yıl oldu.. yazarlarımızın sayısı 40’ı geçerken, dışarıdan alıntılarıyla, önerileriyle destek verenlerin sayısı yüzü buldu sanırım.. ‘rating’ gibi bir derdimiz olmadığından tıklanma ve okunmamıza dair kimsenin inanamayacağı rakamları buradan verip kıskançlıktan bazılarının çatlamasını istemiyorum.. sitemizde reklam olmadığı gibi görüleceği üzere hiçbir yerinde sayaç da bulunmuyor diğer bazı siteler, bloglar gibi.. 2011’de onlarca profesyonel yazarı olan ‘caf caflı’ ve yanarlı dönerli reklamlı siteler tozumuzu yutmakla meşguldüler ve bu meşguliyetlerine tabii ki devam edecekler..
2011’de birçok yeni aylak katıldı aramıza.. kimisi her zaman açık olan kapımızdan çok hızlı girdi ve her zaman açık olan arka kapımızdan o hızla çıkıp kayboldular.. kimisi ‘atlama tahtası’ olarak kullandı bizim siteyi.. kimisi ismimizin ateşine, cazibesine tav olup “ben de ‘aylak adamız’da yazıyorum” demek için bir iki yazdılar.. sonra sıkılıp sessizliğe büründüler.. hele blogların komple yasaklandığı zamanlarda gelip yazan, sonra yasak kalkınca hiçbir açıklama yapmadan çekip gidenler var ya.. ne diyelim ki.. ‘reis’i bilmem ama ben en çok ‘atlama tahtası’ olarak yazıp çekip gidenlere tutuldum.. kardeşim gelip yazmak istediniz kimse sizi burada zorla yazdırmadı.. siz istediniz yazmayı.. gelip geçici hevese göre bir şey yok bizim aylak adamız ailesinde.. yazdılar, işleri bitince de çekip başka yerlere gittiler.. canları sağ olsun ne diyelim.. kimisi de girdiği hızla yazmaya ve paylaşmaya devam ediyor burada.. ama herkese hep aynı cümleyi söylerim : yazmak, yaşamaktan zordur.. ha deyip oturunca yazı çıkmıyor ortaya.. yorar insanı.. ama bitirdiğinizde hissedilen duygular bambaşkadır.. yazmak yaşamaktan zordur evet ve yazmak aynı zamanda cesaret ister..
neyse işte büyüyen aylak adamız ailesinin kadıköy tayfasının çoğu cumartesi günü spontane bir şekilde ’aylak adamız’ın doğduğu bizim mekanda toplanmaya karar vermişler, davet olmadan bulunmaları gereken yere gelmişler.. öğleden sonra kapının her zili çalışında yeni bir aylak elinde dolu dolu poşetlerle geliyordu..
biz zaten öğlen vakti mekana gelecekleri öngörerek yeterince stok yapmıştık.. tekelcimiz suat abimize ‘abi şimdilik 30 tavşanlı bira istiyoruz.. ilerleyen saatlerde seni biraz daha yoracağız..’ tuttu ‘kasayla vereyim’ dedi.. kasayı bir daha göremezsin deyince vazgeçti kasayla vermekten.. neyse bira, çerez dolu poşetlerle sallana sallana mekana doğru yola koyulduk..
mekanda ‘ciğerim ve kuzeni ‘gülen adam’ hasanım vardı.. en küçük aylak ‘nehirimiz’ yeni yılımızı kutlayıp annesiyle eve gitmişti.. sabah bana yeni yıl hediyesi olarak nenesinin ördüğü bereyi verdiğinde duygulandırmıştı beni.. ama akabinde benim ona aldığım pembe renkli elektronik günlüğü gördüğünde ise çığlıklarıyla mekanı birbirine kattı.. daha sonra bize bir yeni yıl şiiri de armağan ederek mekandan ayrıldı.. büyük üstadlarımız ‘abidin dayımız’ ve ‘halo dayımız’ gelmediler o gün, ektiler bizi.. ikisine de sitemlerimizi bildirdik daha sonra..
getirdiğimiz biraları yaş olarak en küçük aylak ‘hasan’ buzdolabına özenle yerleştirdi.. rakımız ve viskimiz mevcuttu zaten..
sonra zil çaldı ‘ümo, gürsoş ve alki’ damladı.. ‘ümo’yla güreşirken zil çaldı tekrar, sürprizzzzzzzzzzzzzzzz.. ‘ismail abe’ gelmiş.. dedik şenlik büyüyor.. ‘ismail abe’ bizim kutlamamızdan habersiz, ‘ciğerim’le iş görüşmek için gelmiş ama kutlamanın ortasına düştü.. morali bozuktu, onun için iyi oldu bu tesadüf.. yüzü gülümsemeye, klasik kahkahalarını atmaya başladı.. onun için müziğin açılışını urfa havalarından yaptım mekanın ‘dj’yi olarak.. tabi urfa havalarına alışkın olmayan bazı arkadaşlarımız bir şaşkınlık yaşadı önce.. hele ‘şahap akagün’ün ‘buldun bir urfalı eğlen bakalım’ türküsüyle ‘ismail abe’ koptu.. daha önce de bu türküyü beraber dinleyip söylemiştik bizim mekanda.. sonra cümbür cemaat başladık hep beraber bu türküyü söylemeye.. zil çalmış duymamışız, ön odada olan ‘ciğerim’ duyup kapıyı açmış.. gelen ‘aylak adamız’ın babası, yaratıcısı büyük ‘reis’ ‘blackhawk’tı.. ‘vay sen hoş gelmişsen’ deyip onunla öpüştük, koklaştık.. daha sarılmamız bitmemişti ki zil susmuyordu ‘yücel’im geldi..
sağ olsunlar gelenler viski, bira doldurup getirmişler poşetlerle, dolap artık almıyordu.. viski su gibi akıyor, tavşanlı biranın tavşanları her yeri dolduruyordu.. tamam film koptu bugün dedim kendi kendime.. günlerdir süren moral bozukluklarına, kötü haberlere, hastalıklara ve sinir harbine karşı ilaç gibi geldi o günkü buluşmamız.. hep beraber umuda dair türküler söyledik, halaylar çektik, ‘faithless’la coştuk.. ‘faithless’ çalmaya başladığında ‘alki’yle, beni ilk defa ‘faithless’la coşarken görenlerin gözleri kocaman kocaman açıldı.. biz ‘faithless’la coşarken yeni aylak ‘ece’ geldi.. doğal olarak ‘alki’yle ben biraz normale döndük..
zaman hızla akarken insanlar akşam sekize doğru yavaş yavaş evlerine doğru tevzi olmaya başladı çünkü kimisi anası babasıyla, kimisi eşi ve çocuğuyla, kimisi de sevgilisiyle kutlamaya devam edecekti yılbaşını.. ancak su gibi tüketilen alkolden sonra kafalar milyon olmuştu ve bu nedenle ayrılmak zor oluyordu bu güzel ortamdan.. en zor ayrıldığımız da ‘ismail abe’ oldu.. o da gitmek istemiyordu ancak onun da bir programı vardı.. gerçi bana güzel bir teklif yapmıştı ama benim de yeğenime ve annemlere sözüm vardı.. teklifini başka zamana erteledik.. ‘ismail abe’yle, ‘reis’in vedalaşması ise tam anlamıyla komediydi.. en son ‘ismail abe’ ‘reis’i alnından öperek kaçtı..
tüketilen boş şişeleri dört tane siyah battal boy çöp poşetine doldurduk.. en ağırını günün yıldızı ve neşe saçanı ‘hasanım’ aldı.. herhalde o poşet otuz kilo vardı.. delinmesin diye iki poşete geçirmiştik..
herkes kaçtıktan sonra mekanı gözden geçirip evde beni bekleyen yeğenime koştum.. evin kapısını açtığımda salonda tıpır tıpır koşturuyordu.. hemen parmağını uzattı öpmem için.. öpüp sımsıkı sarıldım ona.. sonra annemin hazırladığı birbirinden güzel ve sadece kuş sütünün eksik olduğu memleket sofrasına beraberce oturduk.. ‘güneşim’e içli köfte yedirmeye çalıştım yemedi, yaprak sarma yemedi.. meğer ben gelmeden önce yemeğini yedirmişler ona.. ama masada her şeyi eline alıp tadına bakmaya, ısırmaya çalışıyordu.. ne istediyse verdim.. her şeyin tadına bakıp yüzünü ekşitiyordu.. e ne yapsın bu yaşta onca acılı baharatlı mezeyi, yemeği.. hele yanında bir duble rakı içemedikten sonra.. işte ben de yeğenimle girdim yeni yıla.. büroda çakırkeyif olan kafam evde bir milyon oldu.. evin o gün tek alkol alanı olarak yüzdüm alkolün içinde sabaha kadar.. ‘güneşim’e, canım kardeşime, anneme, babama sarılarak girdim yeni yıla..
bol bol içerek girdiğimiz bir yılı umarım yine içerek bitirebiliriz..
o gün mekana gelip neşeye ortak olan herkese buradan teşekkürlerimizi sunuyoruz.. gel-e-meyenlere de canları sağ olsun diyoruz.. ‘niye çağırmadınız’ diye hiç kimse sitem etmesin çünkü her 31 aralık’ta herkes gelinmesi gereken yeri bilir ve o gün kimse özel olarak aranıp çağrılmadı..
kalbimizdeki tüm acılar ve hüzünlerle beraber ülkemizdeki ve dünyadaki tüm ‘haysiyetsizlere’ ve ‘midesizlere’ inat biz aylaklar yeni yıla umutla girdik.. 2012’nin tüm aylaklara ve insanlığa barış ve huzur getirmesini istiyoruz..
gülüşünüzle kalın..”
Crockett..