Sonbahar…

Ne zaman yalnızlık üzerine yazmak istesem, içimden iğde, çınar, çam ağaçları, atkestaneleri, çınarların toprak yollara kazınmış kökleri, nehir, denizyıldızları, kambur balinalar vs. çıkıyor. Böyle bir resimde insan, sabırla toprağı işleyen, ağaçtan yemişi, zeytini vs. toplayan ele ve eşyanın bir ucuna iliştirilmiş bir söğüt dalına dönüşüyor. Âlemle yan yana yürüyen sanki yalnız olsa da ıssız kalmıyor; ancak ona direnen ve tabiatını yadsıyan, farkına bile varamadığı bir derin boğumun içinde debelenip duruyor, durup debeleniyor…

İnsana en çok –kanaatimce- hüzün yakışıyor. Kendini bekleyen, o sebepten o boşluğu hiçle, ama hiç dol-(a)-mayacak olan insanın o uzun beklentisiz bekleyişi sırasında, gözlerine düşen iki çiğ damlası. Hüzün tatlıdır, hele bir de mevsim sonbaharsa. Güneş, adaletini başka bir yana çevirmiş, âlemde her ne var ise, kendi içine çekilmeye başlamıştır. Kuşlar istisna… Kanatları vardır ve sıcak diyarlara göç edebilirler. Soğuğun, ölümün, üzerini örten karın faili olduğu kabz halinden uzakta, her daim eşyanın bast halinde çalıp söyleyebilirler. O sebepten, bir içe çekilme, hesaplaşma, ölüp-ölüp-dirilme tecrübesini sürekli erteleyebilirler. Belki de bu yüzden kuş olmuşlardır. Kuş olmanın tabiatına giriş… Hüzün, kuşlara da ilişir mi acep? Kim bilir…

Ama toprakla beraber kendi içine çekilmek iyidir, iyi. Tohumları atar ve sakince beklersin. Baharı, güneşin yüzünü tekrar sana çevirmesini. Tohumlar belki çatlayıp yeşerecek, belki de çürüyüp çözülecek. Sen tohumları atmışsındır, sorumluluğunu yerine getirmiş olarak mağarana girebilirsin. Göğe doğru yeşermek de çürüyüp toprağa karışmak da birdir aslında. Kim demiş ki o kötü bu da iyi diye? Zanlarını diyorum, zanlarını salsana dehrin kollarına. Bırak hepsi uçup gitsinler zihninden, kuşatma altındaki kalbin açığa çıksın, gözlerinle diyorum, kalbinin gözleriyle baksana Rabbe, âleme ve kendine. Önce biraz…

Yeni zamanın cemrelerinin düşmesine kadar uzun bir uykuya dalabilirsin. Uyku-düş arasında salınabilir, rüyalarında yüreğini ve bilincini, kadim dostun dehrin memelerinde avutabilirsin. Tam da bu kabullenmişlik, teslimiyet anında aydınlanıverir zihnin, daralma genişlemeye, genişleme daralmaya gebedir. Rahman’ın nefesidir âlem, her şey eşiyle aynı özden yaratılmış. O vardır ve O’nunla beraber hiçbir şey yoktur. Ve hepsi aşk imiş, hepsi…Ve boşluk, aslında kendine duyduğun özlem imiş…

“Görmek istersen, bir kum tanesinde dünyayı / Ve cenneti bir dağ lalesinde… / Tutmayı dene, sonsuzluğu avuçlarının içinde / Ve ebediyeti sığdırmayı tek bir saate…” (William Blake).

‘İbn-i Zerabi’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.