‘içsiz kanamalı bir iç çekişin sesi yasmin levy..çığlıklarında savrulduğum zamansızlık anlarım o kadar çok ki.. kırılıp yatıyorum yerde gölge boyu yalnızlık misali.. ne zaman kulaklarıma sesi dolsa bu kadının küçücük ama yüreğinde büyücek bir kadın taşıyan bir hiç oluyorum. anlatamadıklarım gözlerimden süzülüp bir okyanustan uzağa atılmış bir deniz yıldızına dönüşüyor.
ahhh yasmin.. ahhh… kıyılarına tutundum da tutunuşlarımın şahlanışını duyumsuyor musun ,
biriktirdiklerimi soluğuna işte böyle bırakıyorum. bak soluksuzum soluğunda yalpalanırken..
ahh yasmin ahh… bak ve duy beni kadın neler biriktirdim avuçlarımda sana.
yara hep açıktır ve kimsesiz bir koridorda sesi kendine çarpan yalnızlık kadar ağır aksak bir kanayıştır.
hayat denen bu sahtekarı hep kendi gibi sanmakta direnen bu küçük muzip kadın , yara kadar eski ve yara kadar bir yanılsama.. sokaklar, sokaklar hala karanlık sevdası kör lamba olan kadın.
koca dünyaya sığdım da bir kendime mi sığmak bu kadar güç ve bu kadar sığ ….
içi boşaltılmış bir beden yığınıyım şimdi arta kalanlardan. duvarlarındaki sese çarptıkça daha
bölünüyor ve ufalanıyorum eteklerinden bu kadının…
ağlamak diyorum… tıkanıyorum soluğuna yasmin’nin. soluğuyla soluksuz bırakan kadınlar tapınağından kaçmış bir yıldız olmalı diyorum. yoksa onca göğe asılmış yıldızların içinde nasıl göz kırpardı ki bize..
içimde salyalar içinde kalmış aç köpeklerin uğultusunu duyumsuyorum onla savrulurken.
bilmem kaçıncı kez tarumar oldu bu kevgir yürekli yaşam ben de anlamlandıramadım. bilmem kaçıncı kez oldu göğü yarıp yeryüzüne saldım bu cinnet karası yalnızlıkları da kurtulamadım..’
‘Mavi Çığlık’