Neresinde uyanacağını bilmediğin bir rüya gibi geçiyor hayat..

Kavramların gittikçe silikleştiği bir düzlemde hala bir yerlere basabilme ve ayakta kalabilme direncini sınıyor zaman var gücüyle..

Ufacık bir boşluğunu kollayıp ansızın sızan bir rüzgarın gürültüsüyle başlıyor sendelemelerin oysa, korkudan kilitlenen çenen ve bağları çözülmüş dizlerinle gözlerine bakıyorsun etrafına dizilmiş sana bakan yüzlerin , bir medet..

Ah bu perdeler, aramızdaki.. Gözlerimize inmiş göstermez insanın beyazını , kirlisini.. Sakladıklarını bildirdiklerini.. Görmek istemeyenin perdeye ne gereksinmesi olabilirdi ki ayrıca.. Boş laf bende ki..

Bu alnı yazılarla dolu insanlar topluluğu arasında sildim bütün yazılarımı.. Kaderimle yanarken, suya kestim akıttım alnımdan bütün çizgileri..

Yürümek yürümekti, bakmak sadece bakmak oldu sonra görmekten ziyade. Konuşmak, gerektiği yerde ve gerektiği kadarken, gülmek anlık bir nefes almasıydı içimizin.

Gözyaşı ise bir göz temizliği. Hepsi hepsi bu olmalıydı..

Ötesinde ne bir anlam aramalıydı, ne de anlamlar eklemeliydi. Hiç bir anlamın ardına gidilemezdi kilitliydi..

…Ara sıra uyuduğunun farkına varmalı insan. Bazen bir kabusta ölesiye savrulurken bazen bulutlarla beraber yeryüzünü seyre dalmış. Bazen gökkuşağı olmuş renklere boyanmış, renkleri tükettiğinde siyahı kuşanmış, durmuş dinlenmiş, bir gürültüyle kendini yeryüzüne fırlatıp atmış damla damla… Sonra o damladan nehirlere derken denizlere ulaşmış…

…Durup dururken aslında rüyada olduğunu hissetmeli insan. Uyandığında alabildiğine gerinip, anlatacak ne çok öyküsü olduğunu,  ama aslında her şeyin bir kaç saniyeden ibaret olduğu gerçeğini düşünmeli insan..

‘Öteki’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.