319…

İşe gitmek için 319’a biniyorum. İki haftadan beri elimde can çekişen “aylak adam”ı okumaya çalışıyorum, dikkatim fezada. Olmuyor! Yanıma sürekli güzel bir kız oturuyor ve ben hiçbirinin yüzüne bile bakmıyorum ama görüyorum ki bütün çirkin kızlar bana bakıyor kim bu salaş diye… 319’lar çok tehlikeli ruhumu hırpalıyor şerefsizler dışarıdan otobüs gibi gözükse de, binenlerin topu mutsuz. Ülke gibi sanki 319! İşin kötüsü ruhumdaki hasarın sahibi de o.

 Belki Kadıköy’de bir kitapçıda oturup bu otobüsün insanlarını saatlerce anlatabilirim. O yurttaşların yüzünü nedense hep otobüse binip, akbilimi bastığımda görmeye başlıyorum. Hepsi cam kenarı insanları benim gibi. Hepsinin düşündüğü şeyler var hepimiz gibi, kimse kimseyle konuşmaz, usul adap bilmezler zaman zaman bizim gibi… 319’larda elitizm yol yapmıyor yüce o lafazana ; “sanat sanat için mi toplum için mi?* otobüste kimse kimseyi iplemiyor hatta. Kafamdaki her şeyi silip işine giden adamı yerleştiriyor, ne güzel ! Panik atağımı tetikleyen mukaddeslerden biride bu otobüs. En güzel tarafı da vıcık vıcık insan doluyor oluşu. Hepimizi bok çuvalı gibi o duraklara bırakıp arkasına bile bakmadan basıp gidiyor şerefsiz. Şoför’de muavinde kendi cumhuriyetinin kurucusu , Onlar 319’un gerçek süvarileri gazetelerini açıp okurlar, kendi tespihlerini yapıp çekerler, onların kendilerine ait raconları bile vardır. “İlerleyelim , arkalar boş beyler.”

 Kendi kendime yük olduğumu sandığım ne kadar saçma zaman geçirdiysem, bu düşünce ne vakit aklıma gelse ; gözlerimi açtığımda o otobüsün içinde olduğumu , bir kitap okumaya çalıştığımı , ve bunu yanımdaki adamın baldırı bacağıma deydiği ya da kıllı kollarından biri beni engellediği için yapamadığımı fark ediyorum.

 Kul hakkı yiyorlar ya da Ah Muhsin’in dediği gibi yaşasın cumhuriyet !

 ‘Papyrus’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.