Aynılaştıramadıklarımızdan mısın, öyleyse boyalı kuşlar gibi ölmeye hazır ol !

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Aynılaştıramadıklarımızdan mısın, öyleyse boyalı kuşlar gibi ölmeye hazır ol !

“Toplum, her yerde ve her bir bireyine karşı kurulu bir komplodur! ” – Emerson

 Aldığım her nefeste kendim için yeni yollar çizmeyi bildim ben hiç başkasının çizdiği yoldan yürümek istemedim. Ve işte tam da bu tercihimden ötürü hep yalnız kaldım, benim kendime çizdiğim yola hayranlıkla bakanlar bile korktular bu durumu alkışlamaktan.

 Toplumun bu tepkisinin nedenini ise Kosinski’nin ‘Boyalı Kuş’unda buldum geç de  olsa ;

 “Önde koşmak arkada kalmak kadar tehlikeliydi. Her yanlış adım hareketi yavaşlatır, her düşen öz kardeşlerinin ayakları altında ezilirdi… Oysa hepimiz yalnız olduğumuzu, Gavrilaların, Mitkaların ve öteki dostların, yaşantımızdan gelip geçtiğini bilmeli, anlamalıydık. İnsanlar anlaşamadıklarına göre dilsizliğin de bir önemi yoktu. Birbiriyle takışır, birbirlerinden hoşlanır, öpüşür ya da tepişir. Ama herkes yine kendisini düşünürdü”

 Babam kendimi bildim bileli neden bu öfke, neden insanlarla uyum içinde yaşayamıyorsun der durur. Sanırım bunun en şahane sebebi ben ehil bir hayvan değilim, türdeşlerimle mutlu olayım, ben farklıyı seviyorum tüm toplumun aksine ve koyun psikolojisi beni deli ediyor.

 Boyalı kuş, 2. dünya savaşını mavi gözlü sarışınların ülkesindeki esmer bir çocuğun gözünden anlatan muhteşem bir roman. Ama öyle bir roman ki okudukça karnınıza kramplar girecek acıdan, her satırda neden okuyorum diye sorarken bulacaksınız kendinizi ve galiba en zoru da her kelimeyi gözünüzde canlandırabiliyor oluşunuz olacak, çünkü ‘Kosinski’ öyle yalın bir anlatımla öyle muhteşem duygular uyandıracak ki zihninizde bundan sonra sıradan roman okuyamayacaksınız…

 ‘Boyalı Kuş’tan ;

 

 Garip kuşlardı leylekler. Günün birinde, yuvasını düzeltmeye kalkınca dişi leyleğin kendisine nasıl saldırdığını anlatmıştı Lekh. O da öcünü, kuluçkaya yatan leyleğin yumurtaları arasına bir kaz yumurtası koymakla almıştı. Yavrular yumurtadan çıkınca erkek ve dişi leylek bu garip yaratığa şaşkınlıkla bakmışlardı. Kısa, çarpık bacaklı, biçimsiz bir şeydi yavrularından biri. Yamyassı bir gagası vardı. Dişisinin kendisini aldattığına inanan baba leylek yavruyu öldürmeye kalkıştı. Dişi leylekse küçüğü kurtarmak gerektiğine inanmıştı. Erkeğinin elinden kurtarmak için damdan avludaki samanların arasına yuvarlamıştı zavallıyı. Bununla aile kavgası sona ermişe benziyordu. Ama göç çağı gelince, leylekler toplanıp görüştüler. Uzun süren tartışmalardan sonra, dişinin kocasını aldattığı, onunla birlikte gelemeyeceği kararlaştı. Ardından da kararın uygulanışına geçildi. Leylekler havalanmadan erkeğini aldattığına inanılan dişi, gaga ve kanat vuruşlarıyla öldürüldü. Erkeğiyle birlikte yaşadığı damın altında bulundu ölüsü. Yanında çirkin bir yavru, iki gözü iki çeşme ağlıyordu.

 

 Türkiye de ilk kez 1968 de Aydın Emeç’in çevirisiyle basılan ‘Boyalı Kuş’ Türkiye’deki yayıncısı ‘E Yayınları’nın ilk kitabı olmasının yanında Jerzy Kosinski’nin de ilk kitabı olması hoş bir tesadüf tür.

 ‘TERS’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments are closed.