‘insanlık, son yüzyılda, en az tanrı kadar iyi bir masal daha üretti: neo-liberalizmin yeryüzünün yapabileceği en iyi şey olduğuna dair bir masal bu. başka hangi yüzyılda krallar, daha az kişinin daha çok yiyeceği, daha çok kişinin aç kalarak öleceğini ve herkes için en iyisinin bu olduğunu söylese bu kadar geniş bir tebayı inandırabilirdi kendine? hangi kral, “gökyüzünün ve yeryüzünün tüm renkleri yok olana kadar sömüreceğiz maviyi ve yeşili. doğanın kusmuklarından ciklet ve deodorant yapacağız,” dese, hangi çılgın teba sevinçle koşardı cikletlerle deodorantları almaya? “asyalı çocukları tuvalete bile gitmelerini yasaklayarak çalıştıracağız ve onların küçük elleriyle yaptıkları plastik oyuncakları hazır yemek zincirlerinde dünyanın dört bir yerinde hediye olarak, zehirli ‘çocuk menüleriyle’ birlikte başka çocuklara vereceğiz. böylece doğu’daki ve batı’daki çocukların aynı anda canına okuyacağız,” dese krallar, hangi cahil ortaçağ insanı inanırdı buna? başka ne diyor krallar?
bir kıtanın bütün güzel, küçük kızlarını alıp para karşılığı tecavüze uğramaları için gemilere bindirip başka memleketlere göndereceğiz!
geri kalan erkeklere birbirlerini öldürmeleri için eski masalları hatırlatacağız. “kimlik” ve “inanç” diye iki karışmış yumağı önlerine atacağız ve onlar bu yumakların olmayan ucunu bulmaya çalışırken gerek duydukları silahları, kurşunları biz onlara satacağız!
güney’i öyle sömüreceğiz ve susturacağız ki iyice sersemleyip gövdelerine bombalar bağlayıp şehir merkezlerinde patlayacak insanlar. biz bu arada fabrika gemilerimizle kendimize ucuz işçi aramak için ülke ülke dolaşacağız. hangi ülkenin zenginleri bizi yerli açlardan korumak için daha çok silaha ve vicdansızlığa sahipse orada konaklayıp emeceğimiz zenginlikler bitince “bay bay!” deyip çekip gideceğiz. ha, belki geride bizden hatıra olsun diye ufak tefek toplumsal sorumluluk projeleri bırakacağız. diyelim nijerya’da toprağın canını emip, buna karşı çıkanları astırıp arkasından bir çocuk parkı yapacağız…
ortadoğu’nun kalbini duvarlarla ikiye ayıracağız. duvar işi tutarsa bu fikri amerika kıtalarına taşıyacağız.
batı’da insanların yapılanlardan vicdan azabı duymaması için yeni filmler üreteceğiz durmadan. kötü adamları vampirlerden ve şeytanlardan tutacağız. gençler artık dünyayı kurtarmak istemeyecekler çünkü kötülüğün, vampirler ve ufo’lardan geldiğine inanacaklar. eski isyan hikayelerini onlardan o kadar iyi saklayacağız ki yoksunluğun kaderleri olduğundan başka bir şey bilmeyecekler. öfkelendikçe ellerindeki “play station” düğmelerine daha hızlı basıp hayali canavarları öldürecekler. yetmezse internetten silah ısmarlayıp, kurşunlarını wall mart’tan alıp gidip okullarında asgari ücretle çalışan öğretmenlerini vuracaklar. onlar öğretmenleri vurmazsa öğretmenler aklını oynatıp öğrencilerini kurşunlayacaklar. bu arada hiçbir şey üretmeden sayılarla oynayanlar wall street’de, öğretmenler ve öğrenciler için onlar hiç bilmeden karar verecekler. onlar karar vermeden önce sabahları gelip askerler, ortadoğu’ya uzaktan attıkları bombaların çocukları öldürdüğünü saklayarak borsanın başlangıç çanını çalacaklar.
gün akşam olacak, avrupa’nın arka sokaklarında “kağıtsız” ve “kayıtsız” adamlar ve kadınlar, nelerini satsalar sabaha bir çörek parası kazanacaklarını düşünecekler. en çok kamyonların arkasında gelen yeni kağıtsız ve kayıtsız adamlardan ve kadınlardan, yani kendilerinden de ucuz olandan nefret edecekler. gölge gibi büyüyecek kalabalıklar sokaklarda. çünkü sistemin güneşi battıkça uzayacak yoksulluğun gölgesi. bütün avrupa kapkara bir buluta benzeyen yoksulluk gölgesiyle karanlıkta kalana kadar sürecek bu. sonra bir gün paris’in arka sokaklarında gölgelerin arasından bir patlama duyulacak, bir araba yanacak. büyük isyanlar için geri sayım başlayacak.
bütün bunlar olurken, bütün bunlar geçip giderken yerin yüzünden, karın kaslarımızın düzleşmesi için yeni aletler icat edilecek ve victoria’s secret defilesi için yeni seçmeler yapılacak. güzellik yarışmalarında kızlar insanlara yardım etmekten söz edecek ve dünya barışından; ama yinede en güzel memelisi birinci gelecek. araba ve kot pantolon reklamlarında icat edilecek hayat sloganları. giderek daha büyük kalabalıklar, içlerindeki sıkıntıdan nike ayakkabı giyerek kurtulabileceğine inanacak. kadınların dudakları kalojenle şişerken, erkekler, içinden ferrari’ler geçen hayaller için bir araya gelecek sadece. çocuklarımızı göndermek için en iyi okulları bulmaya çalışacağız ve bu okulların hiçbiri çocuklara ağaçların isimlerini öğretemeyecek, bir simidi tam ikiye bölerek paylaşmayı ve arka sıralarda oturan bahtsızlarla dayanışmayı. arada birkaç tane üretim hatası çıkarsa, bir çocuğun aklına bütün bunların yanlış olduğu takılıverirse onlarında icabına, zamanı gelince hapishanelerimiz bakacak. hapishanelerimiz kıymalaştırılmamış genç insanları sadece atm’lerden para çekebilen yaratıklara dönüştürene kadar işkence edecek. işkenceden bir sonuç alınmazsa bazı mahkumlar “sabuna basıp kayıp düşecek”. ölenler hesabı sorulamayacak kadar çoğalacak. hesap sormak isteyenler aç kalmakla tehdit edilecek. sonunda ekranda kolları ve bacakları olmayan bir çocuk göreceksiniz. zenginlerin bombalarıyla yok edilmiş bir çocuk çıkıp o zenginlerden takma kol ve bacak alacak. dünya ağlarken izlediklerine, reklamlar girecek. en sonunda, bütün bunların yeniden başlaması için bir reklam arası verilecek. reklamlar bitince… ne demiştik en başta? krallar yeniden konuşmaya başlayacak. konuştuklarında en çok bütün bunların insanlığın başına gelebilecek en iyi şey olduğunu söyleyecek krallar. biz başka bütün hayat seçeneklerinin uzak birer hayal olduğuna inanacağız bu keşmekeş içinde. ya ulaşılamayacak kadar güzel ya da güzel olamayacak kadar masalsı. işte bu yüzden venezüella çok uzak geliyor bize. bu yüzden öyle inanmaz ya da kötü bir son bekler gibi bakıyor insanların gözleri o ülkeyle ilgili anlattıklarıma. ama…’
Ece Temelkuran , ‘Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita..’ , Everest Yayınları , 2009..