Archive for Ekim, 2010

‘bin demire baskın işte benim evrensığmazlığım..’ – TAHSİN SARAÇ

ANA ÖĞÜDÜ.. 

çiçekleri ezme yavrum

çiçekler bir yüreğe benzer

çiçek ezen, insan ezer.

 

sakın sen kuş vurma yavrum

en engin bir kardeşlikte

uçar kuşlar gökyüzünde.

 

tüfekle oynama yavrum

şakacığı bile çirkin

bir canlıyı öldürmenin.

 

gel bir çiçek ol sen yavrum

kendi ülkenin renginde

şu yeryüzü demetinde.

TAHSİN SARAÇ

İÇERDEN IŞIYABİLMEK..

 

senin gözlerin mavi

nerden ve ne sürem baksan

yıkanır göğün çividi.

 

bir filinta genç asılmış gibi acılı bir gece

bir dağ ozan öldürülmüş gibi allak bullak.

kanara kaçkını bir susku

uyusam, kirlenecek uyku.

 

ve yakılmış kitap külü döküklüğünde bir duygu

çiçek ezmiş pis bir pabuç gibi umursamaz, kör.

ışığın kötücül bir uru

lamba, bir en deligöz namlu.

 

duvar delen bir bungunluk, ama içim yeşil başak

bin demire baskın işte benim evrensığmazlığım.

ak bir alın, silen korkuyu

bir sevgi, ışıyan tan boyu.

 

senin gözlerin kara

nerden ve ne sürem baksan

yıldız ağar karanlığa.

TAHSİN SARAÇ

livorno ve empoli’ye bin selam olsun.

livorno ve empoli’ye bin selam olsun..

italyan futbol kulübü livorno yine insanlığın yanında , direnişin yanında yer aldığını eylemli bir şekilde gösterdi.. empoli kulübü taraftarları da benzer bir eylemle gönüllerde yer aldı..

afganistan’da öldürülen italyan askerleri için futbol federasyonunun tüm spor müsabakalarında 1 dakikalık saygı duruşunda bulunulması kararına karşı livorno ve empoli taraftarları saygı duruşunda bulunmayarak tezahürata devam ettiler..

futbol federasyonu da bu insani eyleme anında karşlık vererek iki takıma 20bin euro para cezası verdi.. ama bilmiyorlar ki o cezaları vız gelir tırıs gider..

livorno futbol kulübü taraftar grubu işçi sınıfının çoğunluğu oluşturduğu bir taraftar grubu olması ve antifaşistliğiyle biliniyor.. endüstriyel futbol sanayisine karşı yıllardır mücadele eden livorno kulübünün taraftar grubu geçtiğimiz yıllarda da sayısız anti-faşist ve anti-emperyalist gösterilerde bulunmuştu.. italyan askerlerinin işgal gücü olarak bulunduğu ırak’ın nasıriye kentinde verdiği en büyük kayıplardan sonra bile ‘on , yüz , bin daha fazla nasıriye’ tezahüratları statları inletmişti..

geçtiğimiz yıl adana demirspor’la sezon açılışında maç yapmak üzere adana’ya gelen livorno takımı geçen sezon serie a ‘dan ikinci lig olan serie b’ye düşmesine rağmen endüstriyel futbola karşı bayrağı yukarılara doğru taşımaya devam ediyor..

Crockett..

EY ÖZGÜRLÜK.. – ALİ ŞERİATİ

‘ey özgürlük ! seni seviyorum.. sana muhtacım.. sana aşığım.. sensiz hayat zordur.. sensiz ben de yokum.. senin sevgi , dostluk ve şefkatinle beslenmişim..

ey özgürlük ! ben zulümden bıkkınım , esaretten bıkkınım.. zincirden bıkmışım , zindandan bıkmışım , hükümetten bıkmışım.. zorunluluktan nefret ediyorum.. seni tutsak yapmak ve bağlamak isteyen her şeyden ve herkesten bıkkınım..

hayatım , senin içindir.. gençliğim senin içindir.. varlığım senin içindir..

‘ey özgürlük ! kutlu özgürlük !

seni tahta oturtmak istiyorum..

ya sen beni yanına çağır ,

ya ben seni yanıma çağırayım..’

ey özgürlük ! kırık kanatlı güzel kuşum ! keşke seni vahşet bekçilerinden , duvarları , sınırları , kaleleri ve zindanları yapanlardan kurtarabilseydim.. keşke kafesini kırıp seni sabahın temiz , bulutsuz ve tozsuz havasında uçurabilseydim.. fakat.. benim de ellerimi kırmışlar , dilimi kesmişler.. ayaklarıma zincir vurmuşlar ve gözlerimi bağlamışlar.. yoksa seni benimle mi karıştırıp birleştirmişler.. seni benimle aynı kalıba mı dökmüşler.. seni derinliğimde , en samimi ve en gerçek benliğimde buluyorum , hissediyorum.. senin tadını her an kendimde tadıyorum.. kokunu daima kendi yalnızlık fezamda kokluyorum.. çölün yaz gecelerinde , göğün küçük yıldızının gönlünde , melekûtî kanatların sürtüşmesiyle meydana gelen kalp ürpertici çan sesi gibi gürültü çıkaran sesini her zaman işitiyorum.. her sabah hayalimin şefkatli ve sevgili parmaklarıyla elimde kararsız olan canlı ve konuşan saçlarını yumuşak bir şekilde sevgiyle tarıyorum..’

ALİ ŞERİATİ

(Kendini Devrimci Yetiştirmek , Bütün Eserleri 2 , FECR Yayıncılık ,Çeviri : EJDER OKUMUŞ , Ocak 2009..)

TRUFFAUT TRUFFAUT’YU ANLATIYOR..

TRUFFAUT TRUFFAUT’YU ANLATIYOR..

‘1942 yılı sonunda, oturduğum mahalledeki ‘pigalle sinemasına’ gelen ‘marcel carné’nin ‘gece ziyaretçileri’ filmini görmek için sabırsızlandığım bir gün okulu asmaya karar verdim.. işte o gün , yaratılışını yeniden yaşamak gibi bir yanılsama sağlayabilecek kadar hayran kalınan bir yapıta kendini kaptırmanın ne denli büyüleyici olduğunu keşfettim.. filmlerin içine girmeyi arzuluyordum ve bunun için kendimi sinema salonundan soyutlayarak giderek daha fazla beyaz perdeye yaklaşıyordum.. iyi bir sinema eleştirmeni oldum mu ? bilmiyorum.. ne var ki ıslık çalanların safında olmaktansa , ıslık çalınanların safında olmayı yeğlediğim ve coşkumun meslektaşlarımınkinin bittiği yerde , ‘renoir’in ağız değişikliklerinde , ‘welles’in aşırılıklarında , ‘pagnol’ ya da ‘guitry’nin savsaklayışlarında , ‘cocteau’nun anokronizminde , ‘bresson’un çıplaklığında başladığını kesinlikle biliyordum.. kötü bir film yapmak için en az iyi bir film yapmak kadar gayret sarfedilir.. en içten filmimiz bir aldatmaca olarak görülebilir.. kendimizi zora sokmadan çevirdiğimiz bir film ise dünyayı dolaşabilir.. saçma ancak hareketli bir film , akıllı ve uyuşuk bir filmden daha başarılı olabilir.. sonuç çok nadiren sarfedilen gayretle orantılıdır..

FRANÇOIS TRUFFAUT
‘Yaşamımın Filmleri’ adlı kitabının önsözünden.. (Ocak , 1975)

(Alıntı : Nisan Dergisi , Sayı:4 , Aralık – 1984)

DİRENÇ ÇİÇEĞİ.. – ADNAN YÜCEL

DİRENÇ ÇİÇEĞİ..

-Aysel Zehir için-

yarım kalan hiçbir yolculuk yok bu yaşamda
birbirine karıştırılan hiçbir boyut yok
onbeş yaş nedir ki
yılların sözle çizilen anlamında
ya bir duygu selidir aralıksız
ya da bir inanç fırtınası yüreğin
dirence açılan gençlik koylarında

bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına
toprağa ölüm düştükten sonra hiroşima’da
tüm bitkilerden önce yeşeren bir açelya
şimdi kadıköy-rıhtım’da
neyi çağrıştırıyor sana
sen söyle ey direnç çiçeği-neyi

liseli bir kız iken / saçlarında rüzgarlar
cevizli tekelinde / ellerinde yarınlar
elleri utandırır
gözündeki söz senin / içindeki öz senin

bir köpük onur uğruna kuruyan ırmaklar
ve gelenek denizlerinde ezgilenen ışıklar
henüz dile gelmedi
istanbul’u ezen suskunluğunda senin

gazetelerde resimlerinle dolarken sayfalar
nedense söyleşilerde yalnızca
beyin hücrelerine yöneltiliyor sorular
sense ölüm rengine inat
tan maviliğince susuyorsun
yalnızca geçmişin
gelecekteki ölümsüz sesini yanıtlıyorsun
hani çok çok övmekten korktuğun
o bin renkli açelyanın inançlı sesini
yanıtlıyorsun-gülümsüyorsun-susuyorsun

bağrındaki besteler / yüzündeki ezgiler
dile gelmez sözlerin / bilinmez ki ne söyler
dilleri utandırır
gözündeki söz senin / içindeki öz senin

ey ovaların ateş ateş çölleştiği yerde
toprağın ırmak ırmak yüreklenişi sen
yarınlara selamını iletsin diye adın
damarlarına bağlanan yaşamı
ölümü kucaklarken ellerinle kopardın

kurtarmak için enginlerin anlamını
gökyüzünü yere indirdiğinden beri
ya da silmek için bir damlanın yüzünü
bir okyanusun kucağına bastığından beri
ve bıçak sırtı bir dönem uğruna
bütün zamanı omuzlarına aldığından beri
adın bir açelyadır artık senin
koynuna ölüm düşürülen bütün topraklarda
bir açelya

askıda falakada / her mevsimde dört açan
hücrede zindanlarda / güneşsiz ışık saçan
günleri utandırır
gözündeki söz senin / içindeki öz senin

yepyeni sözcükler yeşeriyor şimdi
alnının ışıklı yamaçlarında
yüreğini içmek gerek duymak için
soluğunu solumak gerek
her dalıp gidişinde bin şiir çıkarıyor belki gözlerin
yaşama gözlerinle dalmak gerek

bir devrin sembolü diyorlar şimdi adına

dolar dolar gözlerin / varılmaz ki gizine
bir damlası bile / dökülmez ki yüzüne
selleri utandırır
gözündeki söz senin / içindeki öz senin..

 

ADNAN YÜCEL

GÜNÜN ŞARKISI : ‘AGORA MEYHANESİ..’

‘uzun zamandır yazamıyordum.. reis kaç gündür kafamın etini yedi , bebişimizi boşladın yazmıyorsun dedi ve fırçayı çekti.. dedim iki kelime de olsa bir şey yazayım reis’ten kalay yemeyelim bir daha ; fakat arkadaş ne yazayım , nereden başlayayım şaşırdım.. o kadar çok yazacağım şey , o kadar yağacağım kişi ve olay var ki yazmak için fırsat arıyorum , bir kıçımın üstüne oturabilsem ama nerde.. saçma sapan işlerle , sorunlarla kafam o kadar dolu ve kafam o kadar ‘boş ki’ ne yazacağımı gerçekten şaşırdım..

arabada kaç gündür ‘agora meyhanesi’ çalıyordu müzeyyen’den , bari dedim onu sizinle paylaşayım.. izmir’li şair onur şenli’ye ait ‘agora meyhanesi’ şiirini en güzel yorumlayanlardan birisi de müzeyyen senar’dır.. sanat müziğinde bayan sesler arasında müzeyyen ablamız hep en büyüktür benim için.. az dert ortağım olmadı içerken bana.. agora meyhanesi muhayyer kürdi makamında ‘ismet nedim saatçi’ tarafından bestelenmiştir.. birçok sanatçı tarafından seslendirilen bu eserin zeki müren , müzeyyen senar , nesrin sipahi ve fecri ebcioğlu yorumları mutlaka dinlenmesi gereken yorumlardır..  

bu şarkıyı öncelikle binlerce litre alkolü tüketmeme sebep olan ‘ikizim’in , sonra tüm ‘aylakadamız’ takipçilerinin beğenisine sunuyorum.. reis zaten beğenir demeyeceğim onun da şarkısı bu çünkü..

müzikle ve gülüşünüzle kalın..’

 

Crockett..

 

AGORA MEYHANESİ

sana bu satırları
bir sonbahar gecesinin
felç olmuş köşesinden yazıyorum.
beş yüz mumluk ampullerin karanlığında
saatlerdir, boşalan kadehlere
şarkılarını dolduruyorum,
tabağımdaki her zeytin tanesine
simsiyah bakışlarını koyuyorum
ve kaldırıp kadehimi
bu rezilcesine yaşamların şerefine içiyorum:
burası agora meyhanesi
burda yaşar aşkların en madarası
ve en şahanesi
burda saçların her teline
bir galon içilir
sen, bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
bu sekiz köşeli meyhane seni bilir.
burası agora meyhanesi
burası arzularını yitirmiş insanların dünyası.
şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
boşalan ellerimde
kahreden bir hafiflik.
bu akşam
umutlarımı meze yapıp içiyorsam
elimde değil.
bu da bir nevi namuslu serserilik.
dışarıda hafiften bir yağmur var
bu gece benim gecem
kadehlerde alaim-i semaların raksettiği,
gönlümde bütün dertlerin
hora teptiği gece bu
camlara vuran her damlada
seni hatırlıyorum
ve sana susuzluğumu…
birazdan plaklarda şarkılar susar,
kadehler boşalır,
umutlar tükenir
mezeler biter
biraz sonra
bir mavi ay doğar tepelerden
bu sarhoş şehrin üstüne,
birazdan bu yağmur da diner.
sen bakma benim böyle delice efkarlandığıma,
mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver
yarın gelir çamaşırcı kadın
her şeyden habersiz onu da yıkar;
sen mes’ut ol yeter ki
ben olmasam ne çıkar.
dedim ya:
burası agora meyhanesi
bir tek iyiliğin tüm kötülüklere
meydan okuduğu yer
burası agora meyhanesi,
burası kan tüküren
mes’ut insanların dünyası..

ONUR ŞENLİ

Modern Folk Üçlüsü – Kırk Yılın Öyküsü 2010

Ahmet Kurtaran, Doğan Canku ve Selami Karaibrahimgil’den oluşan üçlü, özellikle Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziğinden esinlenerek yaptıkları düzenlemeler ve özgün yapıtlarıyla, popüler müziğimizin en sevilen grupları arasında yer aldılar…

40 yıl boyunca, birbirinden başarılı 45’lik ve albümler yayınladılar. Yurt dışında ülkemizi başarıyla temsil ettiler… Türk pop müziğinin en önemli temel taşlarından biri oldular.

 

MODERN FOLK ÜÇLÜSÜ’NÜN “40 Yıllık Öyküsü” 1969 sonlarında Ankara’da başladı…

 

Modern Folk Üçlüsü; müzik araştırmacısı bir babanın oğlu, konservatuar eğitimli Doğan Canku, diş hekimi-akademisyen Ahmet Kurtaran ve İtalyan Filolojisi eğitimi görmüş, ardından Londra ve New-York’ta ülkemizi Turizm Ataşesi olarak temsil etmiş ve aynı bakanlıkta Tanıtma Genel Müdürü olmuş Selami Karaibrahimgil’den oluşmaktadır.

 

Modern Folk Üçlüsü, kurulduğu günden bugüne, kadrosunu aynen muhafaza eden, ülkemizin ön önemli vokal guruplarından birisidir.

 

Türk Folkloruna, yaptığı çalışmalar ve yorumlarla yepyeni bir kimlik kazandıran Modern Folk Üçlüsü, kısa bir zaman içinde ülkemizde büyük bir beğeni kazanmış, geniş halk kitleleri tarafından sevilir ve takip edilir olmuştur. Sonraki yıllarda da, pek çok müzisyen ve müzik topluluğuna ilham kaynağı olmuştur.

 

Folklorumuzun monofonik yapısını tahrif etmeden, uyumlu, kurallara bağlı bir armoni ve vokal anlayışı, Modern Folk Üçlüsü’nün vazgeçilmez karakteridir… Eserleri, çok sesliliğe uygunluğu açısından titizlikle seçerek seslendirir; abartı ve gösterişten uzak olarak. Her yorumda, sağlam bir ses ve enstrüman uyumu  mevcuttur.

 

Modern Folk Üçlüsü’nün, bu yeni yorum anlayışı daha sonraki yıllarda Doğan Canku’nun “Klasik Türk Müziği” eserleri ile “Türk Halk Müziği”nin özünü bozmadan armonize etmesi ile devam ettirmiştir.

 

Kendi akustik düzenlerinde; 3 vokal sesinin yanı sıra, gitar, banjo ve 12 telli gitardan oluşan yapılarına ek olarak, pek çok konser ve plak kayıtlarında, ülkemizin geleneksel enstrümanları olan bağlama, cura, tar, darbuka, kanun, ud, tambur, kemençe ve keman gibi enstrümanları da kullanmışlar ve bu yolun öncüsü olmuşlardır. Başlangıçta, müzik denetleme kurulları

 

tarafından yadırganan bu uygulama, gene Türk Müzikseverleri tarafından büyük beğeni ile karşılanmıştır..

 

Modern Folk Üçlüsü’nün bugün radyo ve televizyonlarımızda dinlemekte olduğumuz pop müziğimizdeki, Batı sazları ile Türk sazlarının beraberce kullanılmasının öncülerinden olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

Türk hafif müziğimizin bu köklü topluluğunun kendi adlarını taşıyan ve 45’likleri ve konser kayıtlarından oluşan ilk “LP’leri, Odeon tarafından Türk müzikseverlere sunulmuştur.

 

Modern Folk Üçlüsü’nün 40. yılında; 1969 yılından başlayarak müzikseverlerin beğenisine sunulan bu 16 eserin büyük kısmı, döneminde liste başı olmuştur. Grup da, aktif olduğu tüm bu yıllar boyunca, hep “en sevilen grup” unvanını azimle korumuştur.

 

Müziğe başladıkları ilk yıllarda Odeon’da yayınlanmış olan plaklarından, orijinal halleriyle, 16 eserlik bir audio CD hazırlandı.

 

Odeon Modern Folk Üçlüsü üyelerinin büyük titizlikle toplayarak günümüze taşıdıkları, zengin ve geniş arşivlerinden de, sizlere “40 YILIN ÖYKÜSÜ”nü DVD olarak sunuyor. Bu çalışmaya ayrıca; bundan 5 yıl önce 2 Ağustos2005’de, gurubun İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda, Orhan Şallıel yönetimindeki “Senfoni Orkestrası ve Korosu” eşliğinde gerçekleştirdiği “35.yıl Konseri”ni de ilave ettik… Bu konserde bazı şarkılarda kendilerine solist olarak Esin Afşar, Timur Selçuk, Nükhet Duru, Ayşegül Aldinç ve Brillant Dadaşova eşlik etmişti.

 

Arşiv tutkunları için eşsiz değeri olan bu yapım, sadece Modern Folk Üçlüsü’nün değil, pop müziğimizin de 40 yıllık bir özeti niteliğini taşımaktadır.

 

Bu 40 yıllık anıların toplandığı DVD’de ülkemizin pek çok sanatçı, besteci, söz yazarı, yorumcu, kompozitör, gazeteci, köşe yazarı ve ünlü simayı göreceksiniz…

 

1. Ali Paşa Ağıtı
2. Deriko
3. Su Gelir Ark Uyanır
4. Tello
5. Sarhoş Oğlan
6. Leblebi
7. Gelin Ayşe
8. Diley Diley Yar
9. Dududilli
10. Dözerem
11. Klasikler -1 Kız Sen Geldin
12. Ağlamak Geliyor İçimden
13. Unutalım Her Derdi
14. Hiç Belli Olmaz
15. Kim Ayırdı Sevenleri
16. Arkadaş Dur Bekle