‘o zaman , ben max değilim , diyeceğine , grubunla yola devam etmeye çalışıyorsun.. bir an paniğe kapılıyorum , öyle bir panik ki insan zihninde gülmeyle korkuyu birbirine katıştırıyor.. tam ne yapacağımı bilemeden peşinden gidiyorum.. ama sen ve üç kişi daha duruyorsunuz , boş gözlerle beni süzüyorsunuz.. konuşmamız lazım max , diyorum sana.. o zaman sen , ben max değilim , benim adım max değil , diyorsun , beni bir başkasıyla karıştırıyor olmalısın.. ben de sana , kusura bakma , max’a öyle çok benziyorsun ki , ama seninle de konuşmak istiyorum , diyorum.. ne konuşacaksın.. max’ı , diyorum.. gülüyorsun , bu kez kararlı bir edayla arkadaşlarının gerisinde kalıyorsun , onlar ilerlerken gittikleri barın adını söylüyorlar , bu kentten o bardan yola çıkarak ayrılacaksınız.. tamam diyorsun , orada görüşürüz.. arkadaşlarının siluetleri gitgide küçülüyor , arkamızda kalan stadyumda küçülüyor.. motosikleti ben kullanıyorum , gaz pedalına sonuna kadar basıyorum , büyük bulvar o saatte neredeyse bomboş , sadece stadyumdan çıkanlar var , sen arkamdasın , belime sarılıyorsun , sırtıma bir midyenin kayalara yapıştığı gibi yapıştığını hissediyorum.. bulvarda hava gerçekten yumuşakçalara çarpan dalgalar kadar soğuk.. bana daha sıkı yapışıyorsun , denizin sadece düşmanca olmayıp bir zaman tüneli olduğunu kavrayan birinin doğallığıyla.. daha önce boynuna sardığın gömlek gibi şimdi de sen belime sarılıyorsun.. ama bu kez dans eden conga , uzun bir tüpü andıran büyük bulvar’da esen rüzgar oluyor.. gülüyorsun , bir şeyler söylüyorsun , kim bilir belki ağaçların altında yürüyen insanların arasında arkadaşlarını görmüştün , belki tanımadığın birilerine hakaretler yağdırıyordun.. ah , max , sen ne hoşçakal dersin , ne merhaba , ne de görüşelim , sen sadece kan davası kadar eski sloganları tekrarlarsın , evet eski ama tutunduğun kayadan daha eski değil.. hani o dalgaları , geceleri derindeki akıntıları hissederek , sürüklenmeyeceğinden emin tutunduğun kaya..’
‘şimdi arkanda bıraktıklarını , neler bırakabileceğini , neler bırakman gerektiğini düşün ; rastlantının yeryüzüne gelmiş gelecek en büyük katil olduğunu da düşün..’
KATİL OROSPULAR , ROBERTO BOLANO..
’18- bataille bir yazısında gözyaşlarının en uç iletişim biçimi olduğunu söyler.. ben de ağlamaya başladım, ama normal , öyle bildiğimiz gibi ağlamıyordum , yani gözyaşlarım yavaşça yanaklarımdan süzülmüyordu , vahşice , hıçkıra hıçkıra ağlıyordum , biraz alice harikalar diyarında da olduğu gibi , her yanı seller götürüyordu..’
’40- hüzünden ölünür mü.. evet , hüzünden ölünür , açlıktan ölünür (çok sancılı bir ölüm) , hatta kin beslemekten bile ölünür..
41- aynı işkence ve ölümün tekrarlandığı , aynı partiye mensup , aynı güzellikte , bu tanımadığım şili’li kız aynı kişi miydi , yoksa üç ayrı kadın mıydı.. bir arkadaşa göre aynı kadındı , vallejo’nun ‘kitle’ şiirinde olduğu gibi öldükçe çoğalıyordu , hala ölü kalsa da.. (aslında vallejo’nun şiirinde ölü adam değildi çoğalan , çoğalanlar onun ölmesini istemeyenlerdi..)’
DANS NOTLARI , ROBERTO BOLANO..
KATİL OROSPULAR , ROBERTO BOLANO (öyküler) , Çeviri : PERAL BAYAZ , METİS Yayınları , Şubat 2010..