‘karanlıklardan hoşlandım , onu sürdürmek için , ondan kendime bir değerlilik çıkarmak istedim.. hücrelerde , mum ışığında kitap yazmış ünlü mahkumları kıskandım.. bunlar , çağdaşlarının günahlarını bağışlatmak görevini sürdürmüş , ama onlarla düşüp kalmak olanağını yitirmişlerdi.. törelerdeki değişimler , yeteneğimin kaynağını hapsedilmekte bulma olasılığını azaltıyordu , ama büsbütün de umudumu kesmiyordum : tutkularımın alçak gönüllüğünden etkilenen tanrı , onları gerçekleştirmek isteyecekti.. bu arada ben , daha şimdiden , tek başıma yaşamaya koyulacaktım..’
‘yaşamayı sevmediğim için ölüm baş dönmemdi benim : bende uyandırdığı büyük korkuyu açıklayan şey budur işte.. ölümü ün ile özdeş kılarak , onu kendime erek edindim.. ölmek istedim ; kimi zaman tiksinti sabırsızlığımı donduruyordu : ama hiçbir zaman uzun süreli değil ; kutsal sevincim yeniden doğuyor , iliklerime kadar yanacağım o yıldırım an’ını bekliyordum.. içimizdeki derin tasarı ve kaçışlar ayrılmamacasına birbirine bağlıdır : varoluşumu kendi kendime bağışlatmak için giriştiğim çılgınca yazma işinde , kendini beğenmişliklere ve yalanlara karşın , bir gerçeklik bulunduğunu çok iyi görüyorum : kanıtı şu ki , elli yıl sonra hala yazıyorum.. ama işin köklerine uzandığım zaman , bir ileri doğru kaçış iyi düzenlenmemiş bir intihar buluyorum ; evet efsane’den çok , din fedaisinden çok ölümdü aradığım.. uzun zaman , tıpkı başladığım gibi , belirsiz bir yerde , belirsiz bir biçimde sona ereceğimi ve bu belirsiz ölümün , belirsiz doğumumun yansıyışından başka bir şey olamayacağını düşünüp durmuştum..yeteneğim her şeyi değiştirdi : kılıç darbeleri uçup gider , yazılar kalır ; gördüm ki yazı alanında , bağışlayıcının iletisi , kendi özbağışı , yani katkısız bir nesne biçimine dönüşebilir.. rastlantı beni insan yapmıştı , eli açıklık kitap biçimine sokacaktı ; ileti’mi , bilincimi bronzdan harflere dökebilir , yaşamımın gürültülerini silinmez yazılarla , etimi bir biçem’le zamanın gevşek örgülerini ölümsüzlükle değiştirebilir , kutsal-tin’e dil’in bir çökeleği gibi gözükebilir , insan soyu için bir saplantı , kısacası bir başkası , kendimden , bütün öteki insanlardan , her şeyden başka biri olabilirdim..’
‘değiştim.. hangi asitlerin beni çevreleyen biçim bozucu saydamlıkları kemirdiğini , kabalığı ne zaman ve nasıl öğrendiğimi , çirkinliğimi – ki bu çirkinlik uzun bir süre benim olumsuz ilkem , harika çocuğun içinde eriyip gittiği bir kireç kuyusu oldu – evet , çirkinliğimi ne zaman ve nasıl bulguladığımı , hangi nedenlerin beni , bir düşün’ün apaçıklığını onun bende uyandırdığı hoşnutsuzlukla ölçecek kadar dizgeli biçimde kendime karşı düşünmeye götürdüğünü ilerde anlatacağım.. geçmişe dönük yanılsama tuz buz olmuştur ; din şehidi , kurtuluş , ölümsüzlük , her şey yıkılıp gitmekte , önemli yapı yıkıntıya dönüşmektedir ; kutsal-tin’i yer altı bodrumlarına köşeye sıkıştırdım ve kovdum oradan ; dinsizlik yavuz ve uzun soluklu bir girişimdir : bu işi sonuna dek vardırdığımı sanıyorum.. her şeyi açık açık görüyorum şimdi , yanlış yoldan döndüm , gerçek görevlerimi biliyorum , bir yurtseverlik ödülüne layığım ; aşağı yukarı on yıldan beri uyanan , bir uzun , acı , tatlı çılgınlıktan kurtulan ve hala bu iyileşmenin şaşkınlığı içinde bulunan , eski yanılgılarını gülmeden anımsayamayan ve artık yaşamını nerede kullanacağını bilmeyen bir adamım ben..
kılık değiştirdim , ama kişiliğim değişmedi : hep yazıyorum.. başka ne yapabilirim ki..
‘nulla dies sine linea..’ (yazısız tek bir gün bile geçirmeden..)
hem alışkanlığım , hem de uğraşım bu benim.. uzun zaman bir kılıç gibi gördüm kalemimi : şimdi ikimizin güçsüzlüğünü de biliyorum.. ne önemi var : kitap yazıyorum , yazacağım ; onlar da gerekli ; gene de bir işe yarıyorlar..’
SÖZCÜKLER , JEAN-PAUL SARTRE , Çeviri : BERTAN ONARAN , PAYEL Yayınevi , Ocak 1996..