Archive for Mayıs, 2010

zamanın durduğu.. sözün bittiği an..

zamanın durduğu.. sözün bittiği an..

ne yazacağımı bilemiyorum.. saatlerdir bilgisayarın başında oturmuş bir gözüm bilgisayarda bir gözüm televizyonda..

bir yanım içimde kabaran öfkemi kusmak istiyor bir yanım içime gömüp sabahın erken saatlerinden beri yaptığım gibi ağlamak istiyorum..

israil devleti tarafından 36 aya yakındır dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürülmüş filistin’in gazze bölgesine insani yardım taşıyan 6 gemiye uluslararası sularda israil devleti’nin yaptığı akıl almaz , insanlık dışı , vahşi saldırısını sabaha karşı tesadüfen canlı şekilde izledim.. gözlerime inanamadım..

dün çok güzel bir gün geçirmiştim.. lise arkadaşlarımdan bazılarıyla çok güzel bir şelalenin dibinde saatlerce oturup sohbet edip , içmiştik.. su akıyordu ama zaman durmuştu sanki.. keşke zaman hep dursaymış..

eve geç vakit geldim , hemen yattım yüzümdeki tebessümle..  sabaha karşı beşe doğru anlatamayacağım korkunç bir kabusla uyandım.. bir süre sessizce karanlıkta oturdum.. elim televizyonun kumandasına gitti , gitmeseymiş keşke..

ekran açıldığında ilk gördüğüm altyazıda iskenderun’da şehir merkezinde askeri birliğe saldırı 6 şehit haberiydi.. tüylerim diken diken oldu.. ne oluyor dedim memleketimin bu ilçesinde.. diğer kanallara saldırdım baktım.. şehir merkezindeki askeri birliğe roketatarlı büyük bir terörist saldırı düzenlendiğini öğrendim.. telefona sarıldım iskenderun’daki hayattaki tek dayımın numarasını çevirdim hemen ama kapalıydı.. meraktan çatlıyordum.. annemleri de uyandırmak istemedim telaşlanmasınlar diye.. yıkıldım.. evlerine ateş düşen aileleri düşündüm.. anaları düşündüm.. ağlamak istedim..

ama kör terörün yok ettiği yurdumun gencecik insanlarının acısını daha yaşayamadan televizyon kanallarındaki  alt yazılar birden değişti ve insani yardım taşıyan gemilerden mavi marmara’ya canlı bağlantı yapıldı çünkü çağımızın acımasız , katil haydutları , sadece insani yardım taşıyan silahsız sivillerin bulunduğu gemilere uluslararası sularda silahlı operasyon düzenliyordu.. inanamıyordum gördüklerime.. canlı yayında her türlü görüşten , dinden ve 50 farklı ülkeden 600’e yakın sivile ‘israil’in resmi komando birlikleri’ adı altında ‘silahlı teröristler’ acımasızca silahlı saldırı düzenliyordu.. ilk haber canlı yayında verildi 1 şehit ve 30’a yakın yaralı olduğu söylendi.. yıkıldım.. iki inanılmaz haberi arka arkaya yaşamanın şokuyla ekranın karşısında dondum kaldım.. hele bir an helikopterden inen ‘bir terörist israil komandosunun’ elindeki silahla sağa sola saldırırken gemideki silahsız sivillerden birisinin elinde muhtemelen güverte temizliğinde kullanılan paspas ya da süpürge sopasıyla silahlı saldırıya karşı koyuşunu görünce sabahın sessizliğinde çığlık atmak istedim.. ama her şey dondu etrafımda , zaman durdu o karede.. insanlığın bittiğini , insanlığın kendi kökünü kurutmaya başladığının , dünyanın sonunun gelmekte olduğunun ispatlarından birisiydi bu kare..

sonra haberler arka arkaya gelmeye başladı , insanlar ayaklanmış protesto gösterilerine başlamış değişik ülkelerde , ölü sayısı şu kadar , yaralı sayısı şu kadar olmuş , iskenderun’daki terörist saldırıda bir asker daha hayatını kaybetmiş.. kusmak üzereydim.. insan olduğum için nefret ettim kendimden..

udi aloni’nin , david’in  , zeina’nın , tony’nin  , karim’in ve daha milyonlarca insanın onlarca yıldır attığı çığlıklar yetmemiş , kana doyamamış faşist israil hükümetinin şerefsiz , onursuz , insanlık dışı adi faşist yetkilileri bu operasyonla biraz daha kan içmek istemiş ki bu operasyonu düzenlemişti..

tüm yahudiler , israil de dahil olmak üzere dünyanın tüm ülkelerinde yaşayan yahudiler kardeşimdir.. bunu sonsuza kadar da tüm kalbimle ve tüm ırkçı şovenist kişilere karşı ve tüm atılan kin tohumlarına , dökülen kanlara karşı inatla söyleyeceğim.. çünkü yahudi , müslüman , hristiyan , budist , ateist vs tüm insanlar kardeştir..

suçlular belli : faşist ırkçı politikalar , politikacılar ve bu politikalardan palazlanıp nemalanan adi yaratıklar.. on yıllardır süren faşist siyonist terörün ve bu son operasyonun altında imzası olan tüm yetkililerden ve dünyada buna göz yuman tüm ‘kukla sever’ diğer ülke yöneticilerinin hepsinden nefret ediyorum ve hepsine ağız dolusu en ağır küfürlerimi sunuyorum.. hepiniz şerefsiz birer adi yaratıksınız , insan kılığındaki onun bunun yaratıp ortaya attığı pisliklersiniz..

onurlu ‘yahudi’ ismini lekelemeye çalışıyorsunuz.. ama eminim onurlu yahudi halkı hepinizi tükürükleriyle boğacaktır ey faşist israil yöneticileri..

lanet olsun hepinize..

yukarıda yazının başında duran fotoğrafa bakıp da utanın israilin şerefsiz yönetici vampirleri.. bu bebe silahlıydı ve size saldırdı değil mi..

cevap vermeyin , cevabınız bellidir sizin pis yaratıklar : bu bebe ‘elinde süpürge sapıyla ya da kılıç büyüklüğünde bıçaklarla size saldırdı ya da saldırmayı planladı ve başarılı şekilde sizin tarafınızdan etkisiz hale getirildi..’ değil mi..

kan damlıyor her tarafınızdan , kanla beslenen yaratıklarsınız.. faşist köpek hitlerden , faşist köpek mussoliniden hiçbir farkınız yok.. aynısınız..

sedyelerde yatan ağır yaralılara bile kelepçe takacak kadar korkak ve adisiniz..

amerika birleşik devletlerinin onuru ‘rachel corrie’yi buldozerle ezip öldüren acımadan katledenler , filistini , lübnanı acımasızca defalarca vuran , insanları ayırt etmeden katleden faşist israil yöneticilerine sadece şunu söylemek gerek : ‘ey bu saldırının ve yüz yıla yakın süren acımasız saldırıların altında tüm imzası olanlar , sıktığınız kurşunlar , attığınız bombaların hepsi yukarıdaki fotoğraftaki bebeye değil , dünya barışına değil , insanlığa değil kendinize sıkılmıştır.. sıkılan her kurşun sizin faşist saldırılarınızın ve sonunuzun altına attığınız kendi kanlı imzalarınızdır..’

hepinize lanet olsun..

sözün bittiği yer bugündür..

kelimeler anlamsız , cümleler saçma.. her şey boş..

kendim için ise söyleyecek tek şeyim var : utanıyorum..

crockett..

‘terörist israil komandolarına’ saldırdığı öne sürülen bu bebeğin yüreği tüm insanlığın yüreğinden hepimizden daha cesur.. tarihe noktayı bu bebek koydu..

iskenderun’da katledilen kardeşlerimizden ikisi..

‘anımsıyorum o büyülü anı.. karşımda beliriverdiğin , uçup gidici bir hayal gibi..’ – ALEKSANDR SERGEYEVİÇ PUŞKİN

O’NA..

anımsıyorum o büyülü anı

karşımda beliriverdiğin,

uçup gidici bir hayal gibi,

dehası gibi saf güzelliğin.

 

bunluklarında ümitsiz hüznün,

telâşın yorucu tasalarında,

çınlardı o tatlı ses uzun uzun,

o güzelim çizgiler görünürdü bana.

 

yıllar geçti. isyancı dalgalarında fırtınaların

dağılıp söndü eski hayaller,

unuttum tatlı sesini senin

ve silindi tanrısal çizgiler.

 

ıssızlıkta, karanlığında tutsaklığın

sessizce uzayıp gidiyordu günlerim

tanrısız, esinsiz, gözyaşsız,

yaşamsız ve sevgisizdim.

 

ve bir an geldi, uyandı ruhum:

ve işte sen yeniden belirdin,

bir hayal gibi, uçup giden,

dehası gibi saf güzelliğin.

 

ve yürek çarpıyor bir esrimeyle,

ve yeniden canlanıyorlar onda

tanrısallık da, esin de,

yaşam da, gözyaşı da, aşk da..

ALEKSANDR SERGEYEVIÇ PUŞKİN

Çeviren : ATAOL BEHRAMOĞLU

 

SEVİYORDUM SİZİ.. 

seviyordum sizi ve bu aşk belki

içimde sönmedi bütünüyle.

fakat üzmesin sizi artık bu sevgi

istemem üzülmenizi hiçbir şeyle..

  

sessizce, umutsuzca seviyordum sizi.

bazen çekingenlik, bazen kıskançlıkla üzgün.

bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki

dilerim bir başkasınca da böyle sevilin..

ALEKSANDR SERGEYEVIÇ PUŞKİN

Çeviren : ATAOL BEHRAMOĞLU

UNDER THE BOMBS / BOMBALAR ALTINDA.. – PHILIPPE ARACTINGI

UNDER THE BOMBS / BOMBALAR ALTINDA..

 

‘dubai’de yaşayan ve kocasıyla boşanmanın eşiğinde olan ‘zeina’ , evdeki kavgalardan uzak tutmak için çocukları ‘karim’i lübnan’ın güneyindeki küçük köye , kız kardeşinin yanına gönderir.. ancak bir kaç gün sonra savaş başlar ve israil acımasızca lübnan’ı  tekrar bombalamaya başlar.. 33 gün süren bombardıman sonucu taş üstünde taş kalmaz.. lübnan taş , toz , moloz yığınlarına ve kan gölüne dönmüş bir ülkedir.. lübnan’ın kaderi olan iki üç senede bir yerle bir olma tekrar gerçekleşmiştir.. binlerce ölü ve yaralı vardır.. zeina oğlunu savaşın ortasına göndermenin acısıyla her şeyi geride bırakarak lübnan’a ulaşmaya çalışır.. zeina , lübnan’a girdiğinde hiçbir ulaşım aracı bulamaz köylerine gidebilmek için.. çünkü güney lübnan hala tehlikelidir ve bombalar her an yanı başınızda patlayabilir..

zeina o sırada ‘tony’ adlı bir taksi şoförüyle tanışır ve gergin bir pazarlık sonucu kendisini güneye götürmesi için anlaşırlar.. zeina yavrusuna bir an önce kavuşmanın peşindedir , çocuğunun hasretiyle yanmaktadır.. ancak tony ilk başta güvenilmez , paracı biri gibi gözükse de yavaş yavaş anlarız ki tony’nin de büyük sıkıntıları vardır.. sürükleyici bir yol filmi ‘under the bombs..’ acımasız bombardıman altında ezilen lübnan’ın ve lübnanlılar’ın ne zor koşullarda yaşadıklarının belgesel görüntülerle desteklenmiş gerçekçi bir özeti var filmde.. zeina ve tony’nin kader birliği etmeleri ve gözyaşlarınıza hakim olamayacağınız çaresizliğin ve dünyanın vurdumduymazlığının hikayesi..

başroldeki zeina’yı oynayan ‘nada abou farhat’ı daha önce izlemiştim birkaç kez.. ama tony’i canlandıran ‘georges khabbaz’la ilk kez karşılaştım.. ve beni benden aldı uzaklara götürdü georges khabbaz.. müthiş bir yetenek.. müthiş bir oyunculuk.. kaç kere izledim bilmiyorum filmi ama georges khabbaz’ın bazı sahnelerini sanırım yüzlerce kez izledim ve izlemeye devam edeceğim.. seni sonsuza sonsuza sonsuza kadar dinlerim georges khabbaz.. en kısa zamanda sana ulaşacağım..

neyse.. size önerim kalbinize , psikolojinize güveniyorsanız karim’in peşinde iz süren zeina ve tony’nin yolculuklarına siz de filmi izleyerek katılın ve georges khabbaz’ın sizi alıp götürmesine izin verin..

 

Crockett..

 

filmden bir replik :

 

‘zeina : oğlum kayıp.. herkes onu arıyor..

bütün bu terör , bombalar.. delilik.. önemi yok , aramalıyız..

çok kişi öldü.. önemli değil.. her şey bekleyebilir.. aramalıyız..

oğlum kayıp..

yanlış bir şey mi yaptım..

savaşmalıyız.. ama önemli değil.. önce aramalıyız.. sonra dayanacağız..

kötü bir anne miydim.. önemli değil.. umurumda değil..

amerika , israil , hizbullah , iran umurumda değiller..

din umurumda değil..

oğlum.. kayıp..

bombalar enkazlar , yardımın umurumda değil..

oğlum kayıp onu bulmalıyım..’

 

UNDER THE BOMBS / BOMBALAR ALTINDA..

 

yönetmen : philippe aractingi..

senaryo :  philippe aractingi , michel leviant..

oyuncular : nada abou farhat , georges khabbaz..

müzik : rene aubry , lazare boghossian..

yapım : fransa , lübnan , belçika , ingiltere..

yıl : 2007

süre : 98 dakika..

Günün Şarkısı : KÖLE.. – NEŞE KARABÖCEK

KÖLE.. – NEŞE KARABÖCEK

 

uğrunda köleyim aslı misali
tuttuğun elleri öpeyim bırak
istersen ömrümce o gözlerine
uzaktan bakayım hep ağlayarak..

şu gönlüm ne bahar nede yaz gördü
döktüğüm gözyaşı sellere döndü
gülmeyen kaderim ellere güldü

bastığın yerleri öpeyim bırak..

en acı sözleri duysam da senden
yine kul köleyim
candan yürekten
beni sevdiğini bilsem gerçekten
ölsem de gam yemem öleyim bırak..

‘yaşamayı sevmediğim için ölüm baş dönmemdi benim..’ – JEAN-PAUL SARTRE

‘karanlıklardan hoşlandım , onu sürdürmek için , ondan kendime bir değerlilik çıkarmak istedim.. hücrelerde , mum ışığında kitap yazmış ünlü mahkumları kıskandım.. bunlar , çağdaşlarının günahlarını bağışlatmak görevini sürdürmüş , ama onlarla düşüp kalmak olanağını yitirmişlerdi.. törelerdeki değişimler , yeteneğimin kaynağını hapsedilmekte bulma olasılığını azaltıyordu , ama büsbütün de umudumu kesmiyordum : tutkularımın alçak gönüllüğünden etkilenen tanrı , onları gerçekleştirmek isteyecekti.. bu arada ben , daha şimdiden , tek başıma yaşamaya koyulacaktım..’

 

‘yaşamayı sevmediğim için ölüm baş dönmemdi benim : bende uyandırdığı büyük korkuyu açıklayan şey budur işte.. ölümü ün ile özdeş kılarak , onu kendime erek edindim.. ölmek istedim ; kimi zaman tiksinti sabırsızlığımı donduruyordu : ama hiçbir zaman uzun süreli değil ; kutsal sevincim yeniden doğuyor , iliklerime kadar yanacağım o yıldırım an’ını bekliyordum.. içimizdeki derin tasarı ve kaçışlar ayrılmamacasına birbirine bağlıdır : varoluşumu kendi kendime bağışlatmak için giriştiğim çılgınca yazma işinde , kendini beğenmişliklere ve yalanlara karşın , bir gerçeklik bulunduğunu çok iyi görüyorum : kanıtı şu ki , elli yıl sonra hala yazıyorum.. ama işin köklerine uzandığım zaman , bir ileri doğru kaçış iyi düzenlenmemiş bir intihar buluyorum ; evet efsane’den çok , din fedaisinden çok ölümdü aradığım.. uzun zaman , tıpkı başladığım gibi , belirsiz bir yerde , belirsiz bir biçimde sona ereceğimi ve bu belirsiz ölümün , belirsiz doğumumun yansıyışından başka bir şey olamayacağını düşünüp durmuştum..yeteneğim her şeyi değiştirdi : kılıç darbeleri uçup gider , yazılar kalır ; gördüm ki yazı alanında , bağışlayıcının iletisi , kendi özbağışı , yani katkısız bir nesne biçimine dönüşebilir.. rastlantı beni insan yapmıştı , eli açıklık kitap biçimine sokacaktı ; ileti’mi , bilincimi bronzdan harflere dökebilir , yaşamımın gürültülerini silinmez yazılarla , etimi bir biçem’le zamanın gevşek örgülerini ölümsüzlükle değiştirebilir , kutsal-tin’e dil’in bir çökeleği gibi gözükebilir , insan soyu için bir saplantı , kısacası bir başkası , kendimden , bütün öteki insanlardan , her şeyden başka biri olabilirdim..’

 

‘değiştim.. hangi asitlerin beni çevreleyen biçim bozucu saydamlıkları kemirdiğini , kabalığı ne zaman ve nasıl öğrendiğimi , çirkinliğimi – ki bu çirkinlik uzun bir süre benim olumsuz ilkem , harika çocuğun içinde eriyip gittiği bir kireç kuyusu oldu – evet , çirkinliğimi ne zaman ve nasıl bulguladığımı , hangi nedenlerin beni , bir düşün’ün apaçıklığını onun bende uyandırdığı hoşnutsuzlukla ölçecek kadar dizgeli biçimde kendime karşı düşünmeye götürdüğünü ilerde anlatacağım.. geçmişe dönük yanılsama tuz buz olmuştur ; din şehidi , kurtuluş , ölümsüzlük , her şey yıkılıp gitmekte , önemli yapı yıkıntıya dönüşmektedir ; kutsal-tin’i yer altı bodrumlarına köşeye sıkıştırdım ve kovdum oradan ; dinsizlik yavuz ve uzun soluklu bir girişimdir : bu işi sonuna dek vardırdığımı sanıyorum.. her şeyi açık açık görüyorum şimdi , yanlış yoldan döndüm , gerçek görevlerimi biliyorum , bir yurtseverlik ödülüne layığım ; aşağı yukarı on yıldan beri uyanan , bir uzun , acı , tatlı çılgınlıktan kurtulan ve hala bu iyileşmenin şaşkınlığı içinde bulunan , eski yanılgılarını gülmeden anımsayamayan ve artık yaşamını nerede kullanacağını bilmeyen bir adamım ben..

kılık değiştirdim , ama kişiliğim değişmedi : hep yazıyorum.. başka ne yapabilirim ki..

‘nulla dies sine linea..’ (yazısız tek bir gün bile geçirmeden..)

hem alışkanlığım , hem de uğraşım bu benim.. uzun zaman bir kılıç gibi gördüm kalemimi : şimdi ikimizin güçsüzlüğünü de biliyorum.. ne önemi var : kitap yazıyorum , yazacağım ; onlar da gerekli ; gene de bir işe yarıyorlar..’

SÖZCÜKLER , JEAN-PAUL SARTRE , Çeviri : BERTAN ONARAN , PAYEL Yayınevi , Ocak 1996..

‘tek önemli şey zaman içinde zaman bulmak..’ – ANDREI TARKOVSKY

‘sanatçı mutlak hakikate galip gelmek için uğraşıp didinen bir varlıktır.. sanatçı bu hakikate karşı , kusursuz ve bütün bir şey yarattığı her sanat eserinde galip gelir..’ (1973) 

‘yaşamlarımız hep yanlış.. bir bireyin topluma ihtiyacı yoktur , bireye ihtiyacı olan toplumdur.. toplum bir savunma mekanizması , bir çeşit oto korunmadır.. birey , sürüde yaşayan hayvan gibi değil , kendi yalnızlığında doğaya , hayvanlara ve bitkilere yakın , onlarla ilişki halinde yaşamalıdır..’ (1977)

‘insan bunca uzun zamandır var olmasına rağmen hala daha en önemli şey olan varlığının anlamı konusunda emin değildi , şaşırtıcı olan budur işte..’ (1978)

 ‘tek önemli şey zaman içinde zaman bulmak.. bu muazzam zor , yapılmak zorunda..’ (1985) 

Zaman zaman içinde , günlükler , ANDREI TARKOVSKY , Çeviri : SEDA KERVANOĞLU , +1 yayıncılık..

‘man muss flügel haben , wenn man den abgrund liebt.. – kanatları olmalı kişinin , uçurumu seviyorsa..’ – Friedrich Nietzsche

YIRTICI KUŞLAR ARASINDA..

burada aşağıları isteyeni

nasıl da çabucak

yutuyor derinlikler..

ama sen , zerdüşt ,

seversin uçurumu gene de,

çama mı benziyorsun..-

 

o kayaların bile

derinliklere titreyerek baktığı yerlerde

salar köklerini – ,

her şeyin çepeçevre

aşağıyı istediği

uçurumlarda dikelir

vahşi heyelanların , çağlayan çayların

sabırsızlığı ortasında

sabırla sebatlı , sert , sessiz ,

yalnız..

 

yalnız..

kim göze alabilirdi ki

burada konuk olmayı , sana konuk olmayı..

bir yırtıcı kuş belki,

çılgın kahkahalarla,

yırtıcı kuş kahkahalarıyla,

durgun sabırlının

başına hınzırca

tebelleş olmayı seven..

 

niye böylesine durgun..

-diye alay eder haince

kanatları olmalı kişinin , uçurumu seviyorsa..

asılıp kalmamalı

senin gibi , ey asılmış..

 

ah zerdüşt

zalim nemrut..

daha düne dek avcısıydı tanrının bile ,

tuzağıydın her türlü erdemin

okuydun fenanın..

şimdi

kendi kendinden kaçmış

kendi kendine av olmuş

kendi kendine saplanmış..

 

şimdi

tek başına kendinle

iki başına kendini bilmenle

yüzlerce aynayla çevrili

kendine sahte

yüzlerce anıyla çevrili

belirsiz,

yaralardan bezgin

üşümekten soğuk

kendi iplerine dolaşmış

kendini bilen

kendini asan..

 

ne sarıp sarmalıyorsun kendi kendini

bilgeliğin sicimleriyle..

ne ayartıyorsun kendi kendini

kocanmış yılanın cennetine

ne kaçırıyorsun kendi kendinden

kendi kendine – kendi kendine..

 

bir hasatsın şimdi

yılan zehiriyle zehirlenmiş

bir mahkumsun şimdi

en zorlu kaderi çekmiş

kendi çukurunda

iki büklüm taş kıra kıra

kendi kendine gömülü

kendi kendini gömmüş

onmaz

katı ,

bir ceset -,

yüzlerce ağırlıkla yüklü ,

kendi kendisiyle yüklenmiş

bir bilen

bir kendini bilen

bilge zerdüşt..

 

en ağır yükü aramıştın

işte kendini buldun -,

şimdi de atamıyorsun kendini sırtından..

 

saklı

gizli

artık dik durmayan biri..

kendini mezarınla karıştırıyorsun artık ,

karışmış kafa..

 

oysa daha düne dek nasıl da kibirli

kibrinin tahta bacakları üstünde

daha düne dek nasıl da tek başına tanrısız

iki başına birilik

her burnubüyüklüğün parlak prensi..

 

şimdi-

iki hiçlik arasında

bükülmüş

bir soru işareti

yorgun bir bilmece –

yırtıcı kuşlara göre bir bilmece..

 

‘çözecekler’ seni , bekle bak ,

can atıyorlar senin ‘çözümüne’ ,

çevrende uçuşmaya başladılar bile , sen ey bilmece ,

çevrende , sen ey asılmış..

ah zerdüşt..

kendini bilen..

kendini asan..

Friedrich Nietzsche

Dionysos Dityrambosları , Friedrich Nietzsche , Çeviri : Oruç Aruoba , İTHAKİ Yayınları , 2003..

‘sadık olmak uçurumdur , sadakatsiz olmak hiçliktir..’ – ALBERT CAMUS

‘aşkın öldürdüğü de olur , hem de kendinden başka hiçbir gerekçe olmaksızın.. birini sevmenin başkalarını öldürmek olduğu bir sınırı bile vardır.. bir bakıma aşk , kişisel ve mutlak suçluluk olmadan olmaz.. ama bu suçluluk yalnızdır.. aklın tanıklığından yoksun , ağır bir yüktür..

insan seviyorsa ,  yalnızca karar vermesi ve gerçek aşkın pek sonucuna yapayalnız karşılık vermesi gerekir.. bu serüven dolu yalnızlığı , insan isteksiz bir kalbe ve ahlaka yeğler.. insan kendinden korkar ve kendisi için korkar.. durumunu reddederek , kendini esirgemek ister.. başlıca kaygısı , suçluluğunun ağırlığını biraz dindirecek bir gerekçe aramaktır.. madem ki suçlu olmak gerekiyor , en azından , yalnız kalmasın..’

ALBERT CAMUS

 

‘onur pamuk ipliğine bağlıdır.. korunabilmesi genellikle şans eseridir..’

ALBERT CAMUS

 

‘mesleğim ve yeteneğim hakkında duyduğum korku.. sadık olmak uçurumdur , sadakatsiz olmak hiçliktir..’

ALBERT CAMUS

 

‘aşktaki ölçüsüzlük azizlere özgüdür , gerçekten istenen tek şeydir.. toplumlar , nefrette ürettikleri ölçüsüzlüğün dışında bir ölçüsüzlüğü asla üretemediler.. bu nedenle , onlara uzlaşmaz bir ölçü salık vermek gerek.. ölçüsüzlük , çılgınlık , uçurum , bunlar bazıları için , belli edilmemesi , ya da olsa olsa , yalnızca zihinde yaratılması gereken , gizler ve tehlikelerdir..

işte bu nedenle şiir sonsuz besindir.. gizlerin gözetimini ona emanet etmek gerekir.. herkese ait olan bir dilde yazan bize gelince , iki bilgelik olduğunu bilmek ve bazen , en yüksek düzeydeki bilgeliklerden birini bilmezden geliyormuş gibi yapmak zorundayız..’

ALBERT CAMUS

 

‘kendimi zorlasam bile beceremediğim ‘yalanı’ hep reddetmişsem , bu , yalnızlığı hiç kabul edemeyişimdendir.. ama şimdi , yalnızlığı da kabul etmek gerekiyor..’

ALBERT CAMUS

 

‘yıllar boyunca herkesin ahlakına göre yaşamayı istedim.. kendimi herkes gibi yaşamaya , herkese benzemeye zorladım.. kendimi ayrı düşmüş hissettiğim zaman bile , bütünleşmek için böyle davranmak gerektiğini söyledim.. ama bütün bunların sonunda felaket geldi.. şimdi kalıntılar arasında dolaşıyorum , kuralsızım , tereddütler içindeyim , yalnızım ve bunu kabullenerek , tek oluşuma ve kusurlarıma boyun eğdim.. tüm yaşamımı bir nevi yalan içinde yaşadıktan sonra – bir doğru yaratmak zorundayım..’

ALBERT CAMUS

DEFTERLER-3 , ALBERT CAMUS , Çeviri : ÜMİT MORAN ALTAN , İTHAKİ Yayıncılık , 2003..

GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR.. – ABDÜLKADİR BULUT

GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR

ellerimi dokunduğum her yerde

çığlık çığlığa kıvranıyor hayat

ve ölen arkadaşların giysilerini

bir kere daha dürüp koyuyor analar

çamaşır sandıklarına

gözyaşları da çiçek açar

 

bugün yurtyeri olsa da acılara

kayaların en sarp yerlerindeki

kırlangıç yuvalarını andıran alnın

bir gün terli bir gelecek uçuracak

sabahlardan akşamlara kadar

gözyaşları da çiçek açar

 

ansızın oyuna başlayan çocukların

sesleri kadar canlı ve huylu

sevinçleri kadar taze ve acemi

bir duruş kuşatır seni o zaman

gözyaşları da çiçek açar

 

başını dayadığın ağaç dalı

bak hafifçe eğildi toprağa doğru

uyuyan bir çocuğun soluk alışını

dinler gibi kendini vererek

yaklaş yüzünü örse de acılar

boynundan ter boşalan herkese

gözyaşları da çiçek açar

 

yaklaş, yüzünü örse de acılar

ve nasıl yakalarsa toprağı kök

suları renk, dalları kiraz

sen de öyle yakala hayatı

yürü kol kola canıma değsin

gözyaşları da çiçek açar

ABDÜLKADİR BULUT

BANA

 

bana bir gömlek dikebilir misin sen

üstünde zeytin ekmek yenmiş

bir topraktan

 

bana bir gömlek dikebilir misin sen

iki de cep yapabilir misin göğsüne

bir dağ rüzgârından

 

bana bir gömlek dikebilir misin sen

yıllardır benim sana duyduğum

hasretten 

ABDÜLKADİR BULUT

Bir Dağ Düğünü..- Semir Aslanyürek

Sihirbaz..

 

‘rahatlıyorsunuz. birazdan sizi rahatsız eden tüm düşüncelerden kurtulacaksınız.. şimdi sesimle buluşmaya gidiyorsunuz.. artık hiçbir şey görmüyor , sesimden başka hiçbir ses duymuyorsunuz.. sizi rahatsız eden bir şey kalmadı.. çok rahatsınız.. sesim sizi rahatsız etmiyor , sesim sizi dinlendiriyor..

şimdi , bütün benliğinizle sesimin etkisi altındasınız.. artık sizi rahatsız eden bir düşünce kalmadı.. düşünmüyorsunuz.. her şeyi unuttunuz.. belleğiniz bomboş.. hiçbir şey hatırlamıyorsunuz.. düşüncelerinizin ağırlığından kurtuldunuz.. artık bedeninizi dahi hissetmiyorsunuz.. hafiflediniz.. hiçbir ağırlığınız kalmadı.. artık uçabilirsiniz.. uçuyorsunuz.. dünyayı terk ediyorsunuz.. terk ediyorsunuz.. artık yoksunuz.. yoksunuz..’ 

Semir Aslanyürek

 

Bir Dağ Düğünü.. 

‘güneş akdeniz’in üzerine eğiliyor.. hafız oturduğu yerde bir iki kez sıkıntılı bir şekilde iç çekiyor.. sonra kemanını alarak belirli belirsiz bir melodi çalmaya başlıyor.. uzaktan gelen ayak sesleri ile kemandan çıkan melodi gittikçe şekilleniyor ve arkadaşları sofra başına vardıkları sırada hazin mi hazin bir arapça şarkıya dönüşüyor.. hafız’ı kimse kesmesin diye efe dede işaret parmağını dudaklarına götürüyor ve sus işareti yapıyor.. her biri azami sessiz olmaya çalışarak yerlerine oturuyor ve hafız’ı can kulağıyla dinliyorlar.. hafız keman girişinden sonra tenor sesiyle önce bir of çekiyor sonra da belki bilinen en karamsar şarkının sözlerini söylüyor.. efe dedenin gülümsemesi yüzünde donarak dinliyor :

‘yağdır ey dünya ne kadar belan varsa hepsini gönder !’

 

‘dağın gölgesinde olduğu için , dağ köyüne güneş biraz geç doğar.. ertesi gün güneş doğduğunda dağ köyünün kayalıklı küçük meydanında eski bir kilimle örtülü üç cesedin üstünde duran ud , keman ve cümbüşü aydınlatıyor ilk önce.. üç cesedin yanı başında , koltuğunun altında darbuka ile çömelen ali , ağlamaktan yorulup hıçkırık nöbetine tutulmuş gibi sarsıla sarsıla nefes alıyor..’ 

Semir Aslanyürek

 

‘vagon , şellale ve eve giden yol filmlerinin senarist ve yönetmeni semir aslanyürek’in hem senaryo hem hem öykü tadında bir çalışması ‘bir dağ düğünü’.. senaryolarının öyküleştirilmiş versiyonları bu kitapta yer alıyor.. 8 öykü var bu kitapta hepsi birbirinden güzel ve etkileyici.. özellikle ‘bir dağ düğünü’ adlı senaryosu türkiye sinemasında ve dünya sinemasında benzeri bulunmayan eşsiz bir senaryo.. yapımcı baskılarının ve terörünün olmadığı özgür bir çekim sürecinden sonra ortaya çıkacak filmi de sinema dünyasını sarsacaktır eminim.. kendisine daha önce bir vesileyle iletmiştim ‘bir dağ düğünü’ senaryosunun filmleşmesi için sahip olduğum her şey emrindedir ustanın..’ 

Crockett..

Bir Dağ Düğünü , Semir Aslanyürek , Chiviyazıları Yayınevi , 2007