Archive for Nisan, 2010

üç albüm..

üç albüm..

 

bugün size üç albümden bahsedeceğim.. 

birincisi müzik kutumuzdan şarkılarını dinlediğiniz ‘boogie balagan’ grubunun ‘lamentation walloo’ albümü.. boogie balagan fransa’da yaşayan israilli ve filistinli iki müzisyenden oluşuyor.. sony music’ten çıkan bu albüm de grubun 12 şarkısı bulunuyor..  solist gabri , gitarist  azri ortadoğu müziklerini , seslerini  rock’n roll ile harmanlayarak çok değişik ve sımsıcak bir müzik yapıyorlar..

 fransızca , ingilizce , ibranice , arapça , yunanca şarkı sözlerine sahip grubun şarkıları ortadoğuda kanıksatılmaya çalışılan düşmanlık ezberlerini bozmaya çalışan neşeli şarkılar.. lamentation wallo albümünde müzik kutumuzdan aşina olduğunuz  biomekanicamel şarkısının yanı sıra , lamentation wallo , kings of the hill , mojo lady , ride on ride on shoofini ya nass , lonely hmar , shake the shooka gibi şarkıların yanı sıra lamentation walloo şarkısına ait bir klipte mevcut.. zor bulunan bu albümü bulabilirseniz kaçırmayın hemen kapın..

 

ikinci albüm ise mehmet çetin ve umut akar’ın kalan müzik’ten çıkardıkları ‘surêdar’ albümü.. dersimli şair mehmet çetin’in kendi dilinden ve sesinden şiirlerinin olduğu bu albüme umut akar’da ezgileriyle ve vokalleriyle eşlik etmiş.. daha önce aylakadamız’da mehmet çetin ustanın şiirlerinden örnekler sunmuştuk..

mehmet çetin’i kendi dilinden ve kendi sesinden güzel melodilerle dinlemek istiyorsanız bu güzel albümü hemen alın.. üstelik albüm özenle hazırlanmış bir kapağa ve albüm bilgilerine sahip.. hele albüm kapağının giriş sayfasındaki cemal taş’ın derlediği ‘ağaç ile karınca meseli’nden yapılan alıntı sizleri alıp götürüyor albümün derinliklerine doğru :

‘derler ki ; ‘ağaç , ateşte yandığında , karınca ağacı bırakmaz , kaçmazmış.. o da ağaçla birlikte yanarmış , zamanın birinde derler , ağaca ikrar vermiş karınca : beni kendinde sakla , ateşinde sakla , külünde..’

üçüncü albümümüz ise değişik kültürlerin , dillerin şarkılarını bir araya getiren ve ada müzikten çıkmış olan ‘anlat , beje , asa , isinapi..’ ve daha bir çok dilde adı olan bir albüm.. türkçe , arapça , adigece , kürtçe , rumca , ermenice  gürcüce , lazca ,  süryanice , hemşince 10 şarkı mevcut bu kardeşlik manifestosu albümde..

albüm kapağının girişindeki tanıtım yazısındaki iki cümle her şeyi özetliyor zaten : ‘biliyorduk bir arada olmanın baş döndürücü gücünü.. işte bir aradayız , barış ve hoşgörü içindeyiz..’

albümde ‘gülcan altan , ali nafile , beşköylü adem ekiz ,  zelal gökçe , mustafa biber , duygu rüzgar  , avedik ishakian , mücahit sahancı , utku demir , kenan yaşar , birol topaloğlu , yakup swirinoyo  hikmet akçiçek’ güzel sesleriyle yer alıyor..

albümde beni en çok sarmalayan şarkı doğal olarak ‘ya micana’ uzun havasıyla başlayan bir arap müziği klasiği olan ‘kaddouk al mayyas’ şarkısıydı.. şarkıyı söyleyen ve aynı zamanda albümün  prodüktörlüğünü de yapan hemşerim  ‘ali nafile’ beni bir kez daha büyüledi.. şarkının en güzel yorumlarından birisini dinlemiş oldum sayesinde..

albümdeki on şarkı da birbirinden güzeller fakat süryanice bir şarkı olan ‘ey sevgilim’ ve hemşince ‘yar yar’ şarkıları da beni çok etkiledi..

‘dayı’nın hep söylediği gibi ‘karışık bir adamım’ ben.. kendimle ilgili hep şüpheliyim zaten.. nereye hangi toprağa , hangi kültüre aidim bilemiyorum çoğu zaman.. hemşince bir türkü alıp beni götürüyor en büyük hüzünlere , mehmet çetin kürtçe şiirlerini okurken sanki anlıyormuşum gibi her bir kelimeyi kaçırmamak için dikkat kesiliyorum dinlerken ve süryanice şarkıyı dinlerken şarkının en neşeli yerinde gözyaşlarına boğuluyorum..

gerçekten karışık bir adam olabilirim fakat halklar , kültürler arasındaki hiçbir düşmanlığa inanmıyorum , herkesi seviyorum ve diyorum ki dillerimiz farklı ama kalplerimiz bir..

Crockett..

‘mutlu bir hayat imkansızdır..’ – ARTHUR SCHOPENHAUER

‘söylediğim gibi bir bütün olarak bakıldığında her bir insan hayatı bir tragedyanın niteliklerini sergiler ve biz kural olarak hayatın bir dizi düş kırıklığıyla dolu umuttan , boşa çıkmış emellerden , suya düşmüş tasarılardan , çok geç fark edilmiş yanlışlardan başka bir şey olmadığını ve şu kederli şiirin içinde barındırdığı hakikatin onun için de geçerli olduğunu anlarız :

o zaman yaşlılık ve tecrübe el ele ,

götürür onu ölüme ve anlatır ona ,

böylesine acılı ve uzun bir arayıştan sonra

bütün hayatının yanılgılarla dolu olduğunu.. 

bütün bunlar hayatın kendisini hiç olmasa daha iyi olacak bir şey , edineceğimiz bilgi sayesinde geri döneceğimiz  bir tür hata olarak gören benim dünya görüşümle tamamen örtüşür.. genelde insan var olduğu ve insan olarak kaldığı sürece zaten yanılgıdadır , dolayısıyla hayatını gözden geçirdiğinde her bir insanın , kendisini genellikle yanılgılar içerisinde görmesi bununla uyum içindedir.. onun bunu genel hatları içinde görmesi kurutuluşudur ve bunun için onu münferit durum içinde , yani kendi ferdi hayatında fark ederek başlaması gerekir.. çünkü cins için geçerli olan aynı zamanda tür içinde geçerlidir..

hayat tamamen keskin bir azarlama , acı bir paylama olarak görülmelidir , tamamen farklı amaçlar için oluşturulmuş olan düşünce biçimlerimizle , her ne kadar böyle bir şeye nasıl olup da ihtiyaç duyabileceğimizi anlayamasak da bu ceza , bu paylama bize yönelmiştir.. dolayısıyla bu dünyayı terk etmiş olan dostlarımızı üzülerek , hayıflanarak değil , iç ferahlığıyla hatırlamalıyız ve unutmamalıyız ki onlar bir yolunu bulup bu paylamadan kurtulmuşlardır , yapacağımız tek şey bu azarlamanın arzu edilen neticeyi uyandırmış olmasını gönülden dilemektir.. aynı bakış açısıyla kendi ölümümüze de , genelde hep olduğu üzere , korkuyla ve ürpertiyle değil , arzu edilen mutlu bir hadise olarak bakmalı , yolunu gözetlemeliyiz onun..

mutlu bir hayat imkansızdır ; insanın erişebileceği en iyi , en fazla şey bütün insanlığın hayrına olacak bir işte ve bir yolda ezici talihsizliklere , bunaltıcı güçlüklere karşı mücadele eden ve her ne kadar eline sadece önemsiz bir ödül ya da hiçbir şey geçmese de sonunda bundan galip çıkan kimsenin yaşadığı gibi , kahramanca bir hayattır.. çünkü sonunda gozzi’nin ‘re corvo’sundaki prensi gibi taşa dönüşür , fakat soylu bir tavrı ve yüce gönüllü , alicenap bir görünüşü vardır.. hatırası bir kahramanın hatırası kadar uzun ömürlüdür ve tıpkı onunki gibi sevgiyle anılır ; zahmet , meşakkat , akamet ve sıkıntının ve ömrü boyunca dünyadan gördüğü kadir bilmezliğin canlılığını kaybettirdiği iradesi nirvana’da yok olmuştur..’

ARTHUR SCHOPENHAUER..

(HAYATIN ANLAMI , ARTHUR SCHOPENHAUER , Çeviri : AHMET AYDOĞAN , SAY Yayınları , 2007 , Sayfa : 59,60,61..)

‘BİR+BİR’ nisan sayısı çıktı..

(Fotoğraf : JEANNE MOREAU.. bu fotoğraf BİR+BİR’in bu ay çıkan 2. sayısının kapak fotoğrafı..)

‘BİR+BİR’in ikinci sayısı çıktı..

 yine aynı nakaratla yazmak istemem ama ne yapalım ROLL dergisinin yerini alması biraz zaman alacak ve zor olacak BİR+BİR’in.. ne kadar kızgın olsak da , ROLL çıkmayan bir kafeste bırakılsak da , yine de BİR+BİR’in arkasında duracağız.. belki bir gün ROLL dergisinin ‘ikizi’ deriz BİR+BİR için.. aradaki soğukluk zamanla geçer umarım..

BİR+BİR nisan 2010 sayısı bayilerin raflarında yer aldı.. dolu dolu bir sayı yine.. oğuz atay’ın iki oyunu ile ilgili röportajlar ve yazılar var.. hayko-cepkin & hatice gökçe , peter gabriel , cemal kafadar , kerem güney , istanbul film festivali , john lennon , joseph losey , hindi zahra , jean ferrat ile ilgili yazılar ve röportajlar da var.. tabi sabit köşelerde yine güzel , ilginç yazılar mevcut..

BİR+BİR’in bu sayıdaki kapağı çok güzel bir ‘JEANNE MOREAU’ fotoğrafı ve ‘arzuhal’ yazısı da ona ayrılmış.. kaç kişinin kalbini yakıp geçtin ‘JEANNE MOREAU’ ve hala kaç kişiyi yakıp geçiyorsun bilinmez ama beni ilk kez yüce tanrım truffaut’nun ‘jules et jim’ filminde yakmıştın ve yanmaya devam ediyorum..

neyse özele girmeyelim daha fazla.. ee daha ne duruyorsunuz , daha çok kopya verelim mi dergiden , hafta sonu  da geliyor hadi koşun kendinize BİR+BİR almaya..

Crockett..

(Fotoğraf : ‘Jules et Jim’ – Yönetmen : François Truffaut..) 

‘senin ardından , senin yolunda , pek yakında sonsuzca / hiçbir şey uğruna yapmadığım , yapmayacağım denli / yanıp yakılacağım / gözlerimi hiç dönüşsüzce yitirmiş olduğuma..’ – INGEBORG BACHMANN

GÜNEŞ’E..

göz ardı edilemez aydan güzel  , ayın soylu ışığından ,

daha güzel yıldızlardan , ün salmış nişanlarından gecenin ,

çok daha güzel yalımla bezeli çıkışından

bir kuyruklu yıldızın ,

tüm yıldızlardan çok daha görkemli güzellikleri barındıran

güneştir ,

senin , benim , onun yaşamını her gün elinde tuttuğundan.

 

güzel güneş , doğan , hiç unutmadan ulu yaratısını

tümleyen , en güzeli yazın günlerden bir gün

kıyılarda kaynayıp buharlaşınca , yelkenler güçsüz ,

edilgin yansımalar kimliğinde kayıp giderken

göğsünden gözlerinin ,

sen yorulup bitene , en son zamanla en son uzam da kısalıp

gidene değin..

 

sanat da bürünür peçesine güneş olmazsa

görünmezsin daha gözüme , deniz de , kum da görünmez ,

kaçarlar kamçılanarak gölgelerce gözkapaklarımın altına..

güzel ışık , sıcak tutup koruyan bizi ,

açılmasını gözlerimin ; görmemi sağlayan seni bir daha !

 

güneşin altında olmaktan güzeli yok güneşin altında..

 

sopayı suda görmekten , kuşu yukarılarda

uçar görmekten , düşünerek uçuşunu ,

balığı aşağıda sürülerle görmekten güzeli yok ,

renkli öyle , biçimli gelip de dünyaya bir ışık saçışıyla ,

çevreyi görmek için , tarlanın değirmisini ,

binbir köşesini ülkemin ,

üstüne giydiğini görmek için.. giysini çan gibi ,

çıngırak gibi , hem de mavi !

 

güzelim mavi , içinde tavusların gezinip eğildiği ,

ötelerin mavisi , mutluluğa özgü yörelerin ,

duyarlılığıma göre havaların mavisi ,

ey mavi rastlantı çevren çizgisindeki !

kabına sığmaz gözlerim

açılır yeniden ardına dek , açılır , kapanır ,

yanarak yaralar kendilerini..

 

güzel güneş , sensin en büyük tansımaya değer gördüğü

tozun bile ,

ayın ardından değil öyleyse , yıldızların ardından değil ,

ya da gece kuyruklu yıldızlarla övüngence parıldadığından ,

bende bir çılgın aradığından değil ,

senin ardından , senin yolunda , pek yakında sonsuzca ,

hiçbir şey uğruna yapmadığım , yapmayacağım denli

yanıp yakılacağım

gözlerimi hiç dönüşsüzce yitirmiş olduğuma..

INGEBORG BACHMANN

 

GÜL FIRTINASINDA

ne yana dönsek gül fırtınasında ,

gece dikenlerce aydınlatılmış , gökgürültüsü

yaprakların , çalılarda onca sessiz duran ,

izler bizi şimdi adım adım..

INGEBORG BACHMANN

( DAR ZAMAN , INGEBORG BACHMANN , Çeviri : MUSTAFA ZİYALAN , VARLIK Yayınları , 1998..)

BANDİSTA YOLA DÜŞER..

‘..evet biraz geç olacak , atladık.. fakat ne yapalım.. özür dileyerek haber verelim : BANDİSTA yollara düştü , haberiniz yoksa haberiniz olsun.. BANDİSTA ta nerelerden kalkıp yanınıza kadar ulaşıp sizlere kulaklarınızın dibinde canlı canlı söylemeye geliyorlar.. türkiye’de ve avrupa’nın değişik ülkelerinde sahne alacak grubun programı aşağıda ama ayrıntılı bilgileri ve değişiklikleri www.tayfabandista.org dan takip edebilirsiniz..’

 Crockett..

BANDİSTA YOLA DÜŞER : 

‘1 Nisan Ankara – Eski Yeni

8 Nisan İzmir – Dice Performance Hill

9 Nisan Çanakkale – Yalı Hanı

11 Nisan Lefkoşa – Dr. Fazıl Küçük Parkı

13 Nisan Denizli – Avşar Düğün Salonu

14 Nisan Antalya – Samehouse

16 Nisan Mersin – Tribu

17 Nisan Adana

18 Nisan Diyarbakır – Roll

20 Nisan İzmit – Dost Bar – Fuar İçi

23 Nisan İstanbul – Kadife , Kadıköy

28 Nisan Bremen

29 Nisan Hamburg

30 Nisan Leipzig

1 Mayıs Berlin

2 Mayıs Bochum

3 Mayıs Marburg

4 Mayıs Ottersberg

5 Mayıs Wageningen

5 Mayıs Den Bosch

6 Mayıs Reutlingen

7 Mayıs Mannheim

8 Mayıs Mülheim an der ruhr

10 Mayıs Amsterdam

12 Mayıs Paris

15 Mayıs Ottensheim

16 Mayıs Kirchdorf

17 Mayıs Innsbruck

18 Mayıs Gaspoltshofen

22 Mayıs Viyana

23 Mayıs Linz

25 Mayıs Prag

27 Mayıs Berlin..

‘dudağım dudağınla buluşsun diye / uzandım yüzlerce dolu kadehe..’ – SADİ

DİKEN

İçin ağlasa da kim duyar seni ?

Kim anlar dışarıdan olan biteni ?

Leyla’nın yüzünü görenler bilir

Mecnun’un kalbine batan dikeni !

Sadi

İŞ BAŞA DÜŞÜNCE

Ben kendimi aslan gibi görürdüm..

Düşmanı görünce tilkiye döndüm !

Ben böyle bilmezdim bu ayrılığı..

İş başa düşünce mum gibi söndüm..

Sadi

BAŞKASINA

Senden başka gülü nasıl dereyim ?

Senden iyisini nerde göreyim ?

Huzurum da , dirliğim de sendedir

Başkasına nasıl gönül vereyim ?

Sadi

NİCE ÖLDÜYSEM

Kölesinden fazla ona bağlandım..

Köleden betermişim anladım !

Bu sadık kalbimle öldürdü beni..

Nice öldüysem , onca sağ kaldım !

Sadi

KAYBOLAYIM

Hüma kuşu gibi aç kanadını..

Vereyim ömrümün her saatını..

Kulluğuna layık değilsem söyle ,

Kaybolayım , unutayım adını !

Sadi

GÜLÜMSEME

Mal mülk sevdasından çoktan vazgeçtik

Ne baş eğdik , ne de omuzlarda gezdik..

Şu köhne dünyanın zevkine karşı

Tomurcuk gül gibi güldük de geçtik !

Sadi

HERŞEYDEN UZAK

Sen , ben ve çöl , öyle baş başa kalsak..

Yalnızca ikimiz , kırlara dalsak !

Bilir misin , nasıl mutlu oluruz ,

Şehirden , insandan , her şeyden uzak !

Sadi

ÖZLEM

Dudağım dudağınla buluşsun diye

Uzandım yüzlerce dolu kadehe..

Korkarım ki bir busene kanmadan

Bu can çoktan göçüp gider öteye !

Sadi

(‘Uykusuz Aştık Geceyi’ , SADİ , Çeviri :Kenan Sarıalioğlu , Adam Yayınları , Mart 2003..)

‘Sadi’ 1213- 1292 yılları arası yaşamış Farsça’nın en büyük , en yetkin şairlerinin başında kabul edilen bir ustadır.. Asıl adı ‘Müşerrefeddin Müslihiddin’dir.. ‘Sadi Şirazi’ de derler.. Şiraz’da doğduktan sonra bir süre Anadolu  , Suriye , Mısır ve Irak’da yaşamını sürdüren Sadi sonra tekrar Şiraz’a döndü.. Bostan (Çiçek Bahçesi) ve Gülistan (Gül Bahçesi) adlı yapıtları mevcuttur.. Klasik İran Edebiyatı’nın en büyük şairlerindendir.. Kenan Sarıalioğlu’nun özenli seçkisi ve çevirisinden ‘Sadi’nin şiirlerinin tamamını okumak istiyorsanız biraz çaba göstereceksiniz çünkü kitap zor bulunuyor ve baskısı da yok maalesef.. Size kolay gelsin..

Crockett..

Birhan Keskin’in son şiir kitabı ‘SOĞUK KAZI’ çıktı..

MİLONGA..

Ilık süt gibiydin

Sen , uf uff..

 

Benim ağzımda bir zehir vardı ,

Beni bu dünyaya ağzımda ,

Hoh ,

Bu zehirle bıraktığında

Ben senin kötü olduğunu ,

Senin kötü olduğunu

Anlamamak için ,

Çok çalıştım..

 

Benim seninle ilgili

Bildim her şey bir

Yalandı. Buna çalıştım..

Tersinden bir adaletsizliği

Anlamam gerekti benim ,

Ve ben

Hoh ,

Ben bunun için bir Afrikalı gibi çalıştım..

 

Ilık süt gibi ,

Ilık süt gibi olduğun ,

Hooohhh ,

Benim uydurmamdı..

BİRHAN KESKİN

FLAMİNGO III

 

Hayata değdiğim yer bir tuz zerresi

Kirpiklerimde kırılan tuzun sesi

Tuz bastım kalbime sakladım seni

Yürüdüğüm ömrüm değil

Keskin bir tuz hikayesi..

BİRHAN KESKİN

(Soğuk Kazı , Birhan Keskin , METİS KİTAP , Nisan 2010..)

‘..birhan keskin’in son şiir kitabı SOĞUK KAZI , metis kitaplarından birkaç gün önce çıkarak huzurlarınıza erişti.. kendinize güzellik yapın gidin alın bilmem neyin hediyesi olarak.. örneğin bahar geldi ,  bahar hediyesi olarak alın evet evet.. astor piazzola cdlerinden birisini koyun cd çalara  sonra birhan keskin okumaya başlayın.. yetişmeye çalışın birhan’a..

gülüşünüzle kalın..’

Crockett..

‘yalnızlık bir yağmura benzer..’ – Rainer Maria Rilke

‘ancak bir yalnızlık vardır , o da büyüktür ve ona katlanmak güçtür.. insanın öyle anları olur ki , bunlarda , hemen hemen herkes yalnızlığını , kolayca elde edilen herhangi bir beraberlikle değişmek ister : hiç uymadığı halde uyar gibi görünüp yanındakilerden herhangi biriyle , en düşük biriyle de beraber olmak ister.. ama yalnızlığın büyüdüğü anlar belki de işte bu anlardır..’

Rainer Maria Rilke ( Genç Bir Şaire Mektuplar..)

 

YALNIZLIK 

Yalnızlık bir yağmura benzer,

Yükselir akşamlara denizlerden

Uzak, ıssız ovalardan eser,

Ağar gider göklere, her zaman göklerdedir

Ve kentin üstüne göklerden düşer.

 

Erselik saatlerde yağar yere

Yüzlerini sabaha döndürünce sokaklar,

Umduğunu bulamamış, üzgün yaslı

Ayrılınca birbirinden gövdeler;

Ve insanlar karşılıklı nefretler içinde

Yatarken aynı yatakta yan yana:

 

Akar, akar yalnızlık ırmaklarca.

Rainer Maria Rilke

(Türkçesi : Behçet Necatigil)

 

GÜZ GÜNÜ

Tanrım, tam zamanı. Ne görkemliydi yaz.

Düşsün günışığına gölgen

ve rüzgâr okşasın çayırları.

 

Yetişsin buyruğunla güz meyveleri de;

eriştir erginliğe, bağışla,

birkaç sıcak gün daha; ve son tadı

akışsın keskin şaraba.

 

Yuva kurmaz artık, yurtsuz olan.

Yalnızdır, yalnız kalır uzun zaman:

uykusu kaçar, okur, sarılır mektuplara ve yeniden

dolaşır durmadan tedirgin

dökülürken yapraklar yollara.

Rainer Maria Rilke

(Türkçesi : Mahzun Doğan)

‘bu marş gibi uzaklaşacağım düşümüzü yastık yapıp..’ – MAHMUD DERVİŞ

DÜŞLEMEKTEN  KORKARIZ..

 

Düşlemekten korkarız : yatağımızdan daha da dost

Ve yakınımızdan daha da dost bildiğimiz benlikte,

Dost buluta ulaşır , gereksinimimiz kuzeye

Seninle kaldırdık ruhumuzun gagasıyla.

Ey düşümüz , buğdayın tanelerini ver bize.

Seslene seslene seninle kaldırdık verdiğimiz onca

Kıyıyı , düşünceden yeri veya sanılan iki dalga kumdan

Sahranın üstünde yok bir şey , bir şey yok.

Havayı önümüzde söndürürüz..

Zıddımızda kırılan hava bizde tereddüt olanı biliriz,

Hapishanemizi inşa eder ve portakal cenneti diye

Adlandırır ve düşleriz.. ey özlediğimiz düş ,

Geçmişin bizde yaşanan günlerini çalarız üstünde

Yakılmamızdan korktuğumuz ve senden..

Bizimle gül , eşimizin sabrını vurma iki giysine

Hapsolan , sevgilinin  kemiklerini satar ve

Oğluna bir bardak süt alır.. ondaki ve bizdeki düşten

Korkarız.. düşümüzü düşleriz..

Yatağımızdan daha yakın bilmeden ! 

MAHMUD DERVİŞ

BU MARŞ GİBİ UZAKLAŞACAĞIM.. 

Bu marş gibi uzaklaşacağım , düşümüzü atın bağrında

Yastık yapıp kırmızı gömleği yanımda taşıyacağım ,

Ve zafer işaretini , ve son kapının anahtarını

Ve ilk denize girecek miyiz ? ey bu mekanın sakini ,

Selam olsun onun olmayan o mekanın önüne selam /

Selam olsun kollarına / kesersin ki ikisi aksın burada

Ve dudaklarına selam olsun / tarlada namaz kıldı rekat

Ederek.. gözlerinin yıldızına ne diyeceğiz ?

Uzaklar ne diyor annene ? kuyuda mı uyu diyor ?

Saldırıya ne diyor ?

Ağustos ayında bulutun çığlığında zafere mi ulaştık ?

Mahmud Dervişe hayat ne diyor ?

Yaşadın , aşık oldun , tanıdın , ve bütün şeyler ölümüne aşık mı oldu diyor ?

 

Bu marş gibi uzaklaşacağım düşümüzü yastık yapıp ve

Zafer işaretini taşıyarak ve son kapının kilidini ve bu

Marşı üstümüze kapatır mıyım ?

Ancak şimdi yazıyorum.. asıl şimdi hayat hayattır.. 

MAHMUD DERVİŞ

 

(Yalnızlık Yenilemeden Kendini , MAHMUD DERVİŞ.. – Çeviri : Metin Fındıkçı , Can Yayınları , Şubat 2009..) 

‘benim yoğrulduğum hamurun mayasında dostluğu yüceltmek var..’ – PANAİT ISTIRATİ

‘..ben doğduğu günden tezi dostluğu yücelten adamı severim.. kösnüllüğün tutkusuyla kanı tutuştuğu zaman kadını severim.. hiç duraksamadan kendimi onlara veririm, çılgıncasına.. bu pahalıya mal olur ama, düş kırıklıkları benim isteklerimi hiçbir zaman azaltmadı, azaltmayacak..

bir kumarbaz hırsıyla her yerde şansımı denerim.. her zaman büyük oynarım, çünkü küçük hesaplardan nefret ederim.. yanılırsam, benim hiç kaybım olmaz : yitiren karşı taraftır.. insan tümüyle kendini verdiği zaman hiçbir şey yitirmez : yoksa hesapsız kitapsız kendini harcadığı için güneşin tükeneceğini söylemeye benzer bu.. bu arada buzullar kendiliğinden erirmiş, erisinler ne yapalım ! ama kazandığım zaman dünyalar benim olur..

benim yoğrulduğum hamurun mayasında dostluğu yüceltmek var..’

Sokak Kızı , PANAİT ISTIRATİ