‘..gençken insanlardan verebileceklerinden fazlasını isterdim : sürekli bir dostluk , kesintisiz bir coşku..
şimdi verebileceklerinden daha azını istemesini biliyorum : yorumsuz bir arkadaşlık.. ve coşkuları , dostlukları , soylu davranışları , benim gözümde tüm mucizevi değerini koruyor : iyiliğin sarsılmaz etkisi..’
ALBERT CAMUS
(Defterler-1 , Mayıs 1935 – Şubat 1942 , İthaki Yayınları , 2002 , Çeviri :Ümit Moran Altan..)
‘..pencerenin öte yanında şu bahçenin yalnızca duvarlarını görüyorum.. ve ışığın aktığı şu birkaç yaprak.. daha yukarıda , yine yapraklar.. daha yukarıda güneş.. ve dışarıda hissedilen bu neşeli havadan , dünyaya yayılan tüm bu sevinçten , yaprakların beyaz perdelerin üstünde oynaşan gölgelerini fark edebiliyorum yalnızca.. beş güneş ışını da , odaya kuru otların yanık kokusunu akıtıyor ısrarla.. bir esinti , ve perdenin üstünde gölgeler hareketleniyor.. bir bulut güneşi örtüp, sonra güneşin önünden çekildiğinde , şu mimozalı vazonun parlak sarısı gölgede beliriveriyor.. bütün bunlar , doğuveren tek bir ışıltı ile karmakarışık ve sersemletici bir sevince boğulmama yetiyor..
mağarayı andıran oyuğun tutsağı ben , dünyanın gölgesinin karşısında yalnızım.. ocak ayı , öğleden sonra.. ama soğuk , havanın derinlerinde duruyor.. her yerde , her şeyi ölümsüz bir gülümsemeyle örten , ama tırnakla kırılıverecek kadar incecik bir güneş tabakası.. ben kimim ve ışıkla yaprakların oyununa katılmaktan başka ne yapabilirim.. içinde sigaramın tükendiği bu güneş ışını olmak , bu hoşluk , havadan solunan bu dingin tutku olmak.. kendime erişmeye çalışırsam , bunu ışığın derinlerinde başarabilirim.. ve dünyanın gizini ele veren bu hoş tadı hissetmeye , tadını çıkarmaya çalışırsam , evrenin derinlerinde kendimi bulurum.. kendimi , yani beni görüntüden kurtaran bu en uç noktadaki coşkuyu.. birazdan , başka şeyler ve insanlar beni yeniden ele geçirecekler.. ama şu dakikayı zamanın dokusundan kesip ayırmama izin veriniz , başkalarının sayfaların arasına bir çiçek bırakması gibi.. onlar , aşkın kendilerine hafifçe dokunuverdiği bir gezintiyi sayfaların arasına hapsederler.. ve ben de geziniyorum , ama beni bir tanrı okşuyor.. yaşam kısadır ve zaman yitirmek günahtır.. bütün gün boyunca zaman yitiriyorum ve ötekiler çok çalışkan olduğumu söylüyorlar.. bugün mola verdim ve kalbim başını alıp kendisiyle tanışmaya gidiyor..
yine bir iç sıkıntısıyla boğulursam , bu cıva zerreleri gibi parmaklarımın arasından kayan o elle tutulamayan anı hissettiğim içindir.. dünyadan ayrılmak isteyenleri bırakınız… ben hiç yakınmıyorum , çünkü doğuşumu seyrediyorum.. bu dünyadan mutluyum çünkü bu dünya benim krallığım.. geçip giden bulut ve solan an. Kendi ölümüm kendimde.. kitap sevilen bir sayfaya açılır.. bugün , dünyanın kitabının açıldığı sayfa ne kadar da yavan.. acı çektiği doğru mu , acı çekiyor olduğum doğru değil mi ; ve çekilen bu acı başımı döndürüyor çünkü bu acı , bu güneş ve bu gölgelerdir , bu sıcak ve havanın derinliklerinden gelen , çok uzaktan hissedilen bu soğuktur.. her şey , gökyüzünün tüm doluluğunu boşalttığı şu pencerede yazılı olduğuna göre , bir şeyler ölüyor mu , insanlar acı çekiyorlar mı diye sormalıyım kendi kendime.. önemli olan insan olmak , yalın olmaktır diyebilirim ve birazdan diyeceğim.. hayır , önemli olan doğru olmaktır ve bunun içinde hepsi vardır , insanlık da yalınlık da.. ve dünyada olduğum zamana değilse ne zaman daha gerçek ve daha saydam olurum ?
doyumsuz sessizlik anı.. insanlar sustu.. ama dünyanın ezgisi yükseliyor ve ben , oyuğun dibine zincirlenmiş, arzulamadığım halde mutluyum.. ölümsüzlük burada ve ben umutla onu bekliyordum.. şimdi konuşabilirim.. bendeki benim bu süre giden mevcudiyetinden daha fazla ne dileyebileceğimi bilmiyorum.. şimdi mutlu olmayı değil yalnızca bilinçli olmayı diliyorum.. insan dünyadan koptuğunu sanıyor , ama içinde hissettiği bu direnci kırmak için , altın sarısı tozlar içinden bir zeytin ağacının yükselmesi , sabah güneşiyle göz kamaştıran kumsallar yeter.. benden bu kadar.. olabilecek şeylerin bilincindeyim , bu sorumluluğu alıyorum.. yaşamın her anı kendi mucizevi değerini ve çehresinin sonsuz gençliğini taşıyor..’
ALBERT CAMUS
(Defterler-1 , Mayıs 1935 – Şubat 1942 , İthaki Yayınları , 2002 , Çeviri :Ümit Moran Altan..)